Köy Enstitüleri 84 yaşında: Üreten insan yetişiyordu
Köy Enstitüleri’nin kurulmasının üzerinden tam 84 yıl geçti. Enstitülerinin üretici insan yetiştirdiğini vurgulayan dönemin şahitleri, yapılan eğitimin sadece bununla kalmadığını; sanat, kültür derslerinin de olduğunu ve hepsinin iyi insan yetişmesinde önemli rol oynadığını söyledi.
Bugün Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 84’üncü yıl dönümü. Köy Enstitüleri’nin kapatıldığı 27 Ocak 1954 tarihinden beri Türkiye’deki kırsal bölgelerde sorunlar her geçen gün daha da arttı. İlkokul öğretmeni yetiştirmek için 17 Nisan 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri projesini dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel kendisi yönetti.
Köy Enstitülerinde köy öğretmenleri, öğretmenlik bilgileri yanında bir sanatı ve modern çiftçiliği de öğrenmiş olarak yetiştiriliyorlardı. Köy Enstitülerinin eğitim programının yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i tarım, yüzde 25’i ise sanat konularını içeriyordu.
BirGün Gazetesinden Berkay Sağol’a konuşan Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Kurucu Genel Başkanı Kemal Kocabaş, köy enstitülerinin üretici insan yetiştirmeyi hedeflediğini vurgulayarak, Kocabaş şu ifadelere yer verdi: “Her enstitünün bin ile 7 bin dönüm arasında arazisi vardı. Buraları genellikle önceden el değmemiş, verimsiz, terk edilmiş topraklardı. Aklın, bilimin, tekniğin olanaklarıyla buraları işlenerek üzerinde iş içinde hem eğitim hem de üretim yapıldı. Gönen Köy Enstitüsü elma üretiminde, Kepirtepe Köy Enstitüsü arıcılıkta, Beşikdüzü ve Arifiye Köy Enstitüsü balıkçılıkta, Kızılçullu Köy Enstitüsü zeytincilikte, Cılavuz Köy Enstitüsü ise hayvancılık ve arıcılıkta örnek ve özgün çalışmalara imza atarak toplumsal sorumluluklarını onurla, işle, emekle yerine getirmişlerdir.”
‘MEZUNLAR KÖYE MODERN TARIM GÖTÜRDÜ’
Köy Enstitüleri’nin modern tarım ve hayvancılık kavramlarını köylere taşıdığını dile getiren Kocabaş, şunları söyledi: “Enstitüler tümüyle uygulamalı eğitim kurumlarıydı. Ülkenin gereksinmelerine uygun insan yetiştirmeyi hedeflemişti. Türkiye’nin 2024 yılında ülke gereksinmelerini temel alan bir eğitim sistemine sahip olduğunu söyleyemiyoruz. Enstitülerde kültür ve uygulamalı tarım derslerinin yanı sıra erkek öğrenciler yapıcı, marangoz ve demircilik eğitimi alırken kız öğrenciler de el sanatları, halıcılık, mutfak sanatları gibi alanlarda uygulamalı eğitim gördüler ve bu becerileri Anadolu’ya taşıdılar.”
ÖZGÜR OKUMA SAATLERİ ÖNEMLİ BİR ÇALIŞMAYDI
İvriz Köy Enstitüsü’nden 1948 yılında mezun olan Mevlüt Kaplan da, 600’den fazla kitap yazan bir Köy Enstitülü. Uzun yıllar öğretmenlik yapan Kaplan, Köy Enstitüleriyle ilgili en unutamadığı anlardan birinin özgür okuma saatleri olduğunu söyledi. Kaplan, “Derslerden önce sabahları özgür okuma saatlerinde roman, öykü ve şiir okurduk. Başka hiçbir yerde olmayan bir çalışmaydı bu. Ayrıca derslerin yarısı kültür geri kalan yarısı ise tarım ve sanat dersleriydi. Enstitülerde birçok sanatçı yetişti’’ dedi.
Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı bugün Türkiye’de çağ dışı bir eğitimin olmayacağını vurgulayan Kaplan, “Eğitim açısından çok geri kalmış durumdayız. Bunun baş nedenlerinden birisi de Köy Enstitülerinin kapatılmış olmasıydı. Binlerce köy okulu kapalıysa, 2 milyondan fazla kız çocuğu eğitimden koparılmışsa Köy Enstitüleri’nin kapatılmasının büyük etkisi var. Köy Enstitüleri yaşatılsaydı, bugünlere kadar getirilebilseydi, Türkiye, dünyanın refah seviyesi en yüksekte olan ülkelerin başında olurdu. Biz Köy Enstitüsü’ne gittikten sonra köyün sadece öğretmeni olmaya gitmedik. Köyü kalkındırmak için gittik. Biz hem okulu hem köylüyü yönetecektik. Tahılın üretiminden, veriminden, bitkilerin yetişmesinden hep öğretmenler sorumluydu. Köy Enstitüleri yaşatılsaydı, kesinlikle şehirlere göç olmazdı” ifadelerini kullandı.