İBB İYİ PARTİ GRUP BAŞKANVEKİLİ İBRAHİM ÖZKAN:GELDİKLERİ GİBİ GİDECEKLER İLK SANDIKTA…
8’inci seçim 3’üncü toplantı dönemi Ekim ayı 1’inci bileşimi 11 Ekim Pazartesi günü Başkan Vekili Zeynel Abidin Okul Başkanlığın da yapıldı.
Gündem maddelerinin görüşüldüğü toplantıda gündem dışı konuşmalar bölümün de söz alarak Ülke ve İstanbul gündemine ilişkin bir konuşma yapan İyi Parti Grup Başkan Vekili İbrahim Özkan ”Geldikleri Gibi Gidecekler İlk Sandıkta dedi.
Saygıdeğer Başkan, Kıymetli Meclis Üyeleri, sevgili İstanbullular, Basınımızın birbirinden değerli temsilcileri;
Her 6 Ekim’de İstanbul’umuzun Kurtuluşu’nu kutluyoruz büyük bir gururla… “Geldikleri gibi giderler diyen” bu büyük önderin öncülüğünde, necip Türk milleti; fetihten beri sahibi olduğu topraklara bir kez daha vatan mührünü vurmuş, bir kez daha bu nadide şehrin hâmîsi olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.
CUMHURİYET DEMEK; AKLI HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR NESİLLER DEMEK
13 Kasım 1918’de başlayan ve tam 5 yıl süren İstanbul’un işgali 6 Ekim 1923’te son buldu. Ve 23 gün sonra da Cumhuriyet ilan edildi. Bu 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin 98. yılını kutlayacağız, yine büyük bir coşku ve gururla…
Cumhuriyet demek; hürriyet demek, manda ve himaye kabul edilemez demek…
Cumhuriyet demek; esaret zincirlerinden kurtulmak, özgürce yaşamak demek..
Uygarlığa çağdaşlığa durmadan yılmadan koşmak, ya istiklal ya ölüm demek…
Cumhuriyet demek; aklı hür, irfanı hür vicdanı hür nesiller yetiştirmek,
İstikbale de istikalale de sahip çıkmak demek..
Cumhuriyet demek Ne mutlu Türküm demek…Cumhuriyet demek Atatürk demek…
Ebedi Cumhuriyetimizin 98. yılı kutlu olsun…Cumhuriyetin değerini bilenlere de selam olsun…
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm istiklâl kahramanlarını rahmetle yad ediyorum.
Falih Rıfkı Atay ‘Çankaya’ adlı büyük eserinde büyük önder Atatürk’ün son Cumhuriyet Bayramını bakın şöyle anlatır:
Cumhuriyet bayramı gecesi, Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe sarayının rıhtımına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler. Pencere kenarındaki koltuğa oturdu. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan “ Dağ başını duman almış/ Gümüş dere durmaz akar,” türküsünü söylüyorlardı. Atatürk mırıldandı:
– Bu bayramlar ve yarınlar sizindir, güle güle… dedi ve gözyaşları ile ölüm yatağına döndü.
Cumhuriyet gibi değerli bir hazinenin yanında, kutlanacak birçok bayramı, yarınlarını ve tüm mal varlığını milletine bıraktı Atatürk.
Maalesef bugün mevcut İktidar mensupları her fırsatta kötüledikleri Cumhuriyetin her türlü nimetinden faydalanıyor, kurucusu büyük önder Atatürk’ü ve ilkelerini unutturmaya çalışıyor, kahramanları vatan haini, vatan hainlerini ise kahraman ilan ediyorlar..
Görüldüğü üzere mevcut iktidarın sadece öğrencilerle, yurtlarla değil, koskoca bir yurtla, Cumhuriyetle sorunu var. Ve bu sorun giderek içinden çıkılmaz boyutlara ulaşıyor.
Cumhuriyetin önemini anlayanlar, değerini bilenler gücün karşısında asla boyun eğmezler, yalana, eğriye, hurafeye, kanmazlar, kandırılmazlar…Bugün bir Cumhuriyet Kadını, Genel Başkanımız sayın Meral Akşener çıktı, hepimizin Cumhuriyete borcu var diyerek büyük bir mücadele örneği sergiliyor, ülkeyi karanlığa boğacak, milletini dara sokacak tüm adımlara karşı duruyor, büyük bir kararlılıkla…Bizler de Cesurlar Hareketinin neferleri olarak bir kez daha yineliyoruz ki ; ne Atatürk’ten vazgeçeriz ne ilkelerinden ne de kurduğu Cumhuriyetten..Bunlarla derdi olanların, Atatürk’e dil uzatanların, uzatanların sırtını sıvazlayanların, zerre kadar değeri olmaz gözümüzde… Geldikleri gibi gidecekler, ta ki kurulacak ilk sandıkta..
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZ OLMALI
Saygıdeğer Meclis Üyeleri,
Bildiğiniz gibi ekonomik buhranla boğuşan ülkemizde bugün itibarıyla Dolar 9 TL’ye ulaştı.
Doların 9 lira olmasını, dış borcun rekor kırmasını, ekonominin batmasını, Pandoranın Kutusundan sızanları, fışkıran yolsuzlukları konuşamayanlar, İBB karalama kampanyaları düzenliyor, yandaş medyanın da desteğini alarak…
Aldığı borçları ödeyemeyip teknik iflas sürecine giren sanayiciyi, dünyanın en yüksek girdisiyle tarım yapmaya çalışan çiftçimizi, vergilerle, zamlarla beli bükülen işçiyi, memuru, emekliyi, katlanarak büyüyen işsizliği, unutulup giden EYT’liyi, umutları yiten gençliği konuşamayanlar; yalan, çarpıtma, manipülasyon ve algı operasyonlarına İBB’yi dahil ediyor her fırsatta…
Ekonomi uzmanlık alanım diye diye ülkeyi uçuruma sürükleyenler, İstanbul’a ihanet ettik diyerek altını üstünü talan edenler, ülkenin sınırlarını kevgire döndürenler, yabancılara verdikleri ayrıcalıklarda sınır tanımayıp kendi vatandaşlarını hakir görenler, envai çeşit yalana, dolana, talana geçit verenler, kendi usulsüzlüklerinin, kendi ihanetlerinin üstünü bir çırpıda örtenler, İBB’nin hizmetlerine köstek olmayı hüner sayıyor maalesef…
Kendi usulsüzlüklerinin ve ihanetlerinin üstünü kapattıkları gibi yandaşa akıtılan muslukları, dini siyasete alet etme konusunu, dolar yükseldikçe katlanan dış borcumuzu, kamu israfıyla zirveye taşıdıkları bütçe açığımızı, kevgire döndürdükleri sınırlarımızı da kapatsalar keşke…
Bildiğiniz gibi son günlerde Merkez Bankasının faizde 1 puan indirimi, ülkemize maalesef 250 Milyar TL’lik ek bir yük getirdi. Ve bu borcu hep beraber ödeyeceğiz. Bağımsız Merkez Bankası olmalı…Ekonomiye güven hakim olmalı… Adaletin hukukun üstünlüğü gerekir ki dolar, faiz ve kur üçgeninin, enflasyon üçgeninin, ülkenin stagflasyondan çıkmasının önündeki tek engeller bunlardır.
PAZARDA SATILIR GİBİ VATANDAŞLIK SATILIYOR
Bildiğiniz gibi yabancıya konut satışıyla vatandaşlık verme durumları var. Geçen hafta bir yurtdışı seyahatten dönüşümde İstanbul Havalimanında açık alanda inşaat firmalarının kurmuş oldukları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin pasaportlarını gösterir bir şekilde, 250 bin Dolara sanki pazarda sanki satılır gibi vatandaşlık satıldığını görmek bir Türk Vatandaşı olarak bizleri ziyadesiyle üzmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin Vatandaşlığı, pazarda alınıp satılacak kadar ucuz bir konu değildir. Bakın bugün öyle bir hale geldi ki, vatandaşlık borsası kuruldu. O yüzden buradan yetkililere şu konuda uyarıda bulunmak istiyorum:
250 bin Dolar etmeyen konutları, maalesef 250 bin Dolara satıyorlar. Aradaki farkları, vergi dilimlerini ödeyerek bir pazar oluşturulmuş. Bunu kiminle konuşursanız konuşun, gidin bir emlakçıyla konuşun, bir inşaat firması sahibiyle konuşun, ortadaki durum budur…
ASKERİ ALANLARI DA İMARA AÇIP YABANCIYA SATMA DERDİNDELER
Onun haricinde çok enteresan işler oluyor ülkemizde..En son Ataşehir’deki Erenköy Gümrük Müdürlüğü arazisinin yeniden imara açılması gibi… Bir de Askeri alanlarımız var.
Zekeriyaköy gibi Maslak gibi askeri arazilerin çok olduğu yerlerde de bu arazileri yabancılara satış izni çıkartmaya hazırlanıyormuş yerli ve milli olduğunu iddia eden AK Parti iktidarı..Oysa yasalar diyor ki; Yabancı uyruklu gerçek kişilerin taşınmaz edinimi için 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca askeri makamlardan izin almaları gerekir. İlgili bölge eğer askeri yasak bölge veya güvenlik bölgesi ise, yabancıların taşınmaz edinimi mümkün değildir.
Bu yasağı bile delmeye çalışıyormuş anlayacağınız mevcut rant iktidarı…
Tarihte, yabancılara ayrıcalık tanınan böyle bir dönem daha hatırlıyor musunuz? Ben söyleyeyim size, kapitülasyonlar döneminde bunlar yaşandı ve Osmanlı ekonomisinin çöküşünde yabancılara verilen ayrıcalıkların etkisi çok büyüktü. Sonrasını hiç dillendirmek bile istemem. Hadi diyelim geçmişe dönük ders çıkarmayı beceremiyorlar, Filistin’in geçmişte İsrail’e toprak satarak yaptığı hatanın sonucu da ortada…
Ecdat edebiyatı yapmak yerine tarihteki bu acı olaylardan ders çıkarabilseydik bugün kendi ülkemizde 2.sınıf vatandaş konumuna düşmez, bir an önce ülkelerine dönmeleri için de dua etmezdik…
İstanbul, İstanbul olalı böyle satış görmedi, böylesi gözden çıkarılmadı.
YİĞİT BULUT-3’E KATLANANLAR
Dedim ki, yabancıya konut satışında rekora koşan, otoyol ve köprüleri işletenleri doyurmada zirveyi zorlayan AK Parti; başka konularda da rekor kırmadı mı bu yakınlarda…Gördüm ki Eylül ayında İstanbul’un enflasyonunu son 3 yılın zirvesine ulaştırmayı başarmış..
3 demişken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut “Türkiye başkanlık sistemine geçince neyiniz varsa tam olarak en az 3’e katlanacak” demişti.
Yalan da söylemedi aslında, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçtiği 2018 yılından bu yana, 1 Dolar 3 TL’den 9 TL’ye ulaştı. Paramızın değer kaybetmesi ve enflasyon nedeniyle ev ve araba fiyatları 3’e katlandı. Vergiler, zamlar ayyuğa, faturalarımız da en az 3 katına çıktı. Borçlar da icralık dosyalar da 3’e katlandı. Yandaşların serveti, adaletsizlik, adam kayırma, liyakatin katli, mutsuzluk, umutsuzluk da yine en az 3’e katlandı. Başkanlık sisteminin ülkeyi düşürdüğü durum bu…Ve bir an önce son bulmalı bu zulüm …
Bakın Atatürk’ün aklından uzaklaşıldıkça ülkenin ne hale düşeceğinin en somut örneği AK Parti hükümetinin icraatları…
Bundan tam bir asır önce milletinin özgürlüğü için canla başla mücadele eden ve dünyaya liderlik dersi veren büyük önder Atatürk diyordu ki;
“Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.”
Şeref diyor, haysiyet diyor, namus diyor büyük Atatürk..Özgürlük ve bağımsızlığımıza sahip çıkarsanız bu kelimeler sizde de vücut bulabilir..!
CUMHUR İTTİFAKI-3F…MİLLET İTTİFAKI-3A
Değerli meclis üyeleri, kıymetli İstanbullular;
Buradaki Cumhur İttifakını tanımla deseler bana, ben kısaca 3F derim. 3F nedir diyecek olursanız? Fitne, Fücur ve Fesat…İçlerinden Fitne, Fücur ve Fesatlık bir türlü eksilmiyor çünkü… Aslında bir F daha var kalplerinde, AK Parti Grup Başkanvekilinin mayalanma twitlerinde yazan bir F daha vardı hatırlarsanız, onu buraya eklemedim, hatırladıkça özlemleri depreşmesin diye..
Fitne fesattan söz açılmışken; Yüce Allah, Kuran’ı Kerim’de Hucurat Suresi 6. ayette Diyor ki;
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû in câekum fâsikun binebe-in fetebeyyenû
en tusîbû kavmen bicehâletin fetusbihû ‘alâ mâ fe’altum nâdimîn(e)
Yani meali şu; “Ey inananlar, eğer bir fâsık- yani içindeki fitne-fesatla hak yoldan çıkmış/özü sözü bozuk /tutarsız davranışlarıyla tanınan birisi)- size bir haber getirirse onun doğruluğunu iyice araştırın. Yoksa bilmeyerek hiç yoktan bir topluluğa/insanlara kötülük etmiş/zarar vermiş /suçlamış/incitmiş olursunuz ki sonradan pişmanlık duyarsınız.
Demem o ki sevgili İstanbullular; iyice araştırıp soruşturmadan 3F’nin hiçbir dediğine inanmayın…
Millet İttifakı ise 3 A ile çalışıyor, yani Adalet, Akılcılık ve Azimle..
Ve Millet İttifakı üyelerinin kalbinden hiç çıkarmadığı, izinden hiç ayrılmadığı bir öyle büyük bir A var ki..Tüm engellere rağmen yılmadan, yorulmadan azimle yola devam edebilmemizin kaynağı, bağımsızlığımızın ve aydınlık geleceğimizin anahtarı, ışığımız da, rehberimiz de eşsiz lider Atatürk…
ÖĞRENCİ DOSTU İBB
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi der ki; “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar”.
Şunu da söyleri; Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Öğrencilerin barınma sorunlarını çözmeyerek, öğrencileri cemaatlerin, tarikatların ağlarına ittiler. Sonu ne mi oldu? Maalesef, 15 Temmuz’u yaşadık. Ve maalesef yine aynı hatayı yapmaya devam ediyorlar..
Öğrenciler yatacak yer bulamazken biz lükse, şatafata, uzayıp giden konvoylara nasıl itibar ederiz diye düşünmediler. Güzelim ülkeyi yabancılara parsel parsel sattık da gençlerimizi kendi ülkelerinde sığıntı yaptık, bizim yatacak yerimiz yok diye de maalesef düşünmediler. En iyi yaptıkları şeyi yaptılar. Barınma sorununu protesto eden eğitim ve öğrenim hakkı için yurt isteyen öğrencileri terörist, haykırışlarını da kuru gürültü olarak adlandırdılar. Yalanla, dolanla, iftirayla İBB hakkında sürekli kuru gürültü çıkaranlardan duyuyoruz bu sözleri maalesef…
25 yıldır İstanbulu peşkeş çekmedikleri uydurma vakıf, dernek kalmamış ama 1 milyon 200 bin üniversite öğrencisinin olduğu İstanbul’da 1 tane bile İBB yurdu açılmamış maalesef…
Ne mutlu ki artık İstanbul’un öğrenci dostu bir başkanı var. Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB, tüm kıt kaynaklara ve bin çeşit engele rağmen onların yapamadığını yaptı, vakıflardan kurtularak 3 yeni yurt açtı. Şimdilik sadece kız öğrencilerle ama yakında Gaziosmanpaşa’daki erkek yurdu da hizmete girecek. İBB’nin hedefi 5 bin kişilik öğrenci yurdu…
Genç Üniversiteli Eğitim Yardımı da yeniden başladı. İBB’nin üniversite öğrencilerine 3 bin 200 TL eğitim desteği için burs başvuruları, 22 Ekim’ de sona erecek. 2019 yılından bu yana gerçekleştirilen bu eğitim desteğinden bugüne kadar 63 bin 192 öğrenci yararlandı. Anlayacağınız, paralar artık o vakıflara gitmiyor çocuklarımıza, gençlerimize gidiyor.
EKONOMİDEN ANLAYANLAR BU ARGÜMANLARI YUTMAZ
Biliyorsunuz AK Parti Genel Başkanı, bir televizyon programında gençlerle buluştu ve “Göreve geldiğimde burs 45 liracıktı.” Dedi. Benim branşım ekonomi diyenlerin, 2002 yılındaki 45 TL’nin satın alma gücünü de hesap etmesi lazım…2002 yılında 1 çeyrek altın 25 TL idi. Yani bu paraya yaklaşık 2 çeyrek altın alabiliyordu bu öğrenciler. Ama bugün gelinen noktada burs miktarını 650 TL’ye çıkartanlar bugün 1 Çeyrek altının 835 TL olduğunu unuttular. İşte o kadar halktan koptunuz. Bakın bugün 2 çeyrek altın 1670 TL yapıyor. Bu da bu çocukların 1000 TL’sini vermemişsiniz demektir bu.. O zamanki rakamlar üzerinden politika yapmak, siyaset devşirmek, gerçekten ekonomiden anlayanlara yutturmayacağınız argümanlardır.
PARİS ANLAŞMASI ‘KANAL İSTANBUL’UN KÖKÜNE VURULAN BİR DARBEDİR..!
Bildiğiniz gibi G-20 içerisinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti, 5 yıldır
Paris İklim Anlaşmasını ısrarla onaylamıyordu. Bakın bu iklim krizi çok önemli, yaşadığımız selleri, orman yangınlrını körüklüyor. O yüzden mutlaka bu anlaşmaya taraf olmamız lazım.
Kanal İstanbul gibi ekolojik dengeyi bozacak bir projeyi İstanbul’un geleceğini kurtarma projesi olarak dillendiren, muhalefete Millete küsülmez, milletle inatlaşılmaz uyarısında bulunup inadına Kanal İstanbul’u yapacağız diyen sayın Cumhurbaşkanı, Paris İklim Anlaşmasını onaylayarak kendisiyle çelişmiş, Kanal Istanbul projesinde de teknik olarak pes etmiş oldu. Deniz taşımacılığındaki en büyük projemiz Kanal İstanbul’dur dese de…
Çünkü Paris İklim Anlaşması, Net sıfır karbon emisyonu, doğayı olduğu gibi korumak kollamak, geleceğimize sahip çıkmak demektir.
Kanal İstanbul ise, rant uğruna doğanın katledilmesi, İstanbul’un tüm tatlı su kaynaklarını yok etmek, İstanbul’u susuzluğa mahkum etmek demektir. Çok verimli tarım alanlarını kaybetmek, çimento ve betona boğarak, binlerce yıllık kent belleğine ihanet etmek demektir. Oksijen deposu ağaçları kesmek, oranın doğal habitatının öldürmek, Marmara Denizi’nin ölüm fermanını vermek demektir.
Görüldüğü üzere; Kanal İstanbul, Paris Anlaşmasının köküne vurulan bir darbedir. İkisi bir hükümetin politikası olamaz, biri öbürünü kabul etmez.
Türkiye, Paris Anlaşması’ını onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi konumundaydı.
Dünyanın ilk kapsamlı iklim anlaşması olarak tarihi önem taşıyan bu anlaşmayı, aslında Türkiye 22 Nisan 2016’da zaten imzalamıştı. Ancak anlaşmanın Türkiye açısından bağlayıcı olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması gerekiyordu. TBMM Genel Kurulu’nda 5 yıl gecikmeli de olsa görüşüldü ve oybirliği ile kabul edildi.
Peki, 5 yıl boyunca bu anlaşmanın karşısında duran iktidar için ne değişti de bu anlaşma imzalandı. Biliyorsunuz ABD Başkanı Biden’ın göreve gelir gelmez ilk imzaladığı belge Trump’ın reddettiği Paris İklim Anlaşması olmuştu. Anlayacağınız Biden, bu anlaşmayı çok güçlü bir şekilde desteklemektedir. Türkiye’nin aniden bu anlaşmayı imzalaması da, ABD’den ciddi anlamda bir baskı mı var sorusunu akla getirmektedir.
Dizi dizi yanlışlarla Su zengini bir ülkeyi kuraklığa sürüklediniz, Devlet Planlama Teşkilatını kapatıp, liyakatı ayaklar altına alıp, plansız, programsız birçok proje müjdelediniz. Kanal İstanbul gibi büyük bir ihanet projesi değil miydi sizin önceliğiniz, ne ara çevreyi bu kadar düşünür, yeşili bu kadar sever oldunuz?
2017’de dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan sayın Berat Albayrak, Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’den geçirilmemesine ilişkin,
“Türkiye bu anlaşmayı imzaladı ancak parlamentosundan geçirmedi. Sebebi şu; Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak, iklim değişikliği konusunda gelişmiş ülkeler gibi finansal destek verme yükümlülüğü kalkmadığı sürece Türkiye bu noktada muhatap değil.” demişti.
Peki bu onaylanan haliyle, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda gelişmiş ülkeler gibi finansal destek verme yükümlülüğü kalkmış mıdır? Zengin ülkeler listesinden gelişmekte olan ülkeler listesine dahil edilmiş midir?
Eğer bu sorunlar giderilmeden onaylandıysa bizler şu soruları sormayalım mı?
Madem bu şartlar dahilinde onaylayacaktınız Türkiye’nin itibarını uluslararası platformlarda neden düşürdünüz? Birleşmiş Milletler’de neden Türkiye’yi zor durumda bıraktınız?
Zengin ülkeler listesinde isek diğer ülkelere yapılacak 100 milyar dolarlık yardımı nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz? Hükümetten gelecek bir İBAN’ı daha, bir vergiyi, bir zammı daha kaldıracak takati kalmadı da bu milletin…
Hem doğayı gelişmiş ülkeler kirletirken, gelişmiş ülkelerden para alması gereken Türkiye neden onların yüküne ortak oluyor ki?
Türkiye’nin zengin ülkeler arasına yazılması yanlış ama 6 yıldır bu sorunu çözemeyen bürokratlar utansın..!
Ve asıl kim utansın biliyor musunuz; büyüdük, şahlandık, Avrupa bizi, dünya bizi kıskanıyor diyenler utansın. Zenginler listesine dahil ediliriz elbette, bu büyüme masalları sürdükçe..
Eğer şartlı onay vermiş ve gelişmekte olan ülkeler listesinde kabul görmüşsek, ülkeye verilecek 100 milyarlık iklim projesi kredisini, yeni bir köşk, yeni bir saray veya yeni bir uçak filosu gibi, yine itibarınızı artırıcı bir durum için mi kullanacaksınız yoksa anlaşmanın içeriği doğrultusunda gerekli yatırımları ve eylem planlarını devreye sokacaksınız..!
Bakın, Çevre ve Şehircilik bakanımız sosyal medya hesabından Paris İklim Anlaşmasının onaylandığını şöyle duyurdu;
“Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın önderliğinde başlatılan yeşil kalkınma hamlesinde milat olacak bir adımı daha attık” dedi. Ve devamında da,“İklim değişikliği ile mücadelemize büyük güç katan ve 2053 Net Sıfır vizyonumuzun temelini oluşturan bu adımın hayırlara vesile olmasını diliyorum.” ifadelerini paylaştı.
Bahsettiği 2053 NET SIFIR hedefi, Yani oluşturacağı emisyonların orman gibi yutak alanlarca tutulabilen miktara indirgeme hedefiymiş.
Ormanlar yanarken ancak söndürecek uçağımız olmadığını hatırlayanlar Yeşil Kalkınma Hamlesi’nden bahsediyor, “Ormanları yakıp küle döndürmeleri de 2053 NET SIFIR hedefi içinmiş demek ki..
Millet bahçesi yapmak için Salda gölünü kepçe ile talan edenler, Avrupadan çöp ithal edip ülkeyi çöpe çevirenler, Müsilajı sadece yüzeyden temizleyip dostlar alışverişte görsün diyenler İklim değişikliği ile mücadeleden bahsediyor. Anlaşmalar kağıt üstünde kaldığı sürece bir anlam ifade etmez ki…İnandırıcı olmak için, gerçekten bir şeyler yapmak, samimi olmak gerekli..
Paris İklim Anlaşması’nın önemini anlamış ve uymaya, uygulamaya karar vermişsek, öncelikli olarak ve ivedilikle, araba sorunundan başlayabiliriz. Daha önce bu konuda bir çağrıda bulunmuştum bu Meclisten ama çok anlaşılamadı sanırım, hem o zaman bu anlaşma da onaylanmamıştı sizin nazarınızda, şimdi onay da geldiğine göre buradan bir kez daha yineleyeyim aynı çağrımı:
“Eğer gerçekten çevreyi düşünüyorsanız bugün Avrupa’da dizel araçlar azaltıldı ve artık 1-2 sene sonra piyasada kalmayacak ve üretilmeyecek. Eğer öyleyse Hükümetinize çıkın şunu söyleyin. Deyin ki; elektrikli ve hibrit araçların vergilerini sıfırlayın.” Buradan başlayın mesela…
Paris İklim Anlaşması, Uluslararası İlişkilerin ve Ekonominin temel politika araçlarından biridir…Uluslarası İlişkiler ve Ekonomi de AKP’nin uzmanlık alanı zaten.. .AK Partinin dış politikasını açıklamakta, Tüm Uluslarası İlişkiler Literatürü inanın yetersiz kalıyor. Ekonomi ise uzmanlık alanımız ekonomi diye diye ülke her geçen gün uçuruma sürükleniyor. Bakalım bu üstün yeteneksizlikleriyle, Paris İklim Anlaşmasını uygulamada ne denli başarılı olacaklar…Bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesinden çıktıkları gibi çıkmazlar inşallah..
SPONSORU OLDUĞUMUZ PROGRAMDA BÜYÜKELÇİMİZ YOKTU
Geçtiğimiz günlerde Invest Gagavuzya Programına katıldım.
TİKA Sponsorluğunda yapılan programda, Moldova’nın eski Başbakanı, Gagavuzya Cumhurbaşkanı, ABD’nin Kişinev Büyükelçisi, Japonya Büyükelçisi varken parayı da biz verdiğimiz halde Türkiye’nin Moldova Büyükelçisini orada göremedim. Komrat Konsolosumuz da zaten en arkalarda dersine çalışmamış öğrenci gibi o önemli programda en arak sırada duruyordu. Sizin dün yerdiğiniz Monşer’leri arar olduk..!
Programda konuşmak için söz istedim ama maalesef konuşmacılar önceden belirlendiği için konuşma yapamadım. Bizim ecdad yadigarı diyebileceğimiz Gökoğuzlar olan Gagavuzları orada yalnız bıraktığımızı da söylemeden edemeyeceğim.
UKOME’deki Taksi problemi son sürat devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul’daki taksi sorununu çözmek için Ulaşım
Koordinasyon Merkezi (UKOME) gündemine getirdiği yeni taksi sistemi ve buna bağlı 1.000 yeni taksi plakası önerisi, oy çokluğuyla 9. kez reddedildi.
UKOME’de 9. kez red kararı çıktığında, İstanbul’un acil taksi ihtiyacını yok göstermeye çalışanlardan biri olan, Taksiciler Odası Başkanı’ndan şöyle bir savunma geldi:
Dedi ki; “”Taksiciler olarak 15 Temmuz’da köprülere ilk biz çıktık, ayrıca Kızılay’ın kan stoku bittiği, azaldığı zaman ilk önce taksici esnafı gidip kan veriyor. Sağlıkçıları pandemide biz taşıdık. Ticari araçlarda doğum yapan bayanlar, hanımefendiler var. Gelin hep beraber bu konuyu ortak akılla ve şeffaf bir yönetimle çözelim. Taksi artışına da ihtiyaç yoktur.”
Böyle bir savunma, yeni taksi sistemine ve yeni taksilere hayır demenin bir gerekçesi olabilir mi?
9. kez red kararının verildiği o gün Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı İstanbul Liman Başkanı da ne dedi biliyor musunuz? “Şu salonda hiç kimse şunu söyleyemez. Kızını rahatlıkla gecenin 12’sinde taksiye bindiremez. Varsa desin ki ben bindirebiliyorum?” Yani kısaca meali şu; taksiler güvensiz dedi.
Taksiler güvensiz dedi ama İBB’nin yeni taksi sistemi teklifine de ve sayısına da hayır demekten geri kalmadı.
Taksi şoförleriyle yapmış olduğum sohbette ortaya çıkan konu gerçekten içler acısı..Taksi şoförleri Sosyal Güvencelerinin olmadığını, esnafa, taksi sahibine, galerilere para yetiştirmek için çalıştıklarını ve maalesef istenmeyen durumlar yaşanmasının nedeninin de bunlar olduğunu, o parayı yetiştirememelerinden kaynaklandığını söylüyor.
2 gün önce Ataşehir’de bizzat kendi yaşadığım bir konuyu paylaşmak isterim. Hatta videosunu da çektim, basına da televizyonlara da düştü. Avrupa yakasından gelen bir taksi yolcuyu indirdi ve üşüyen çocuğunu taksiye bindirmek isteyen bir hanımefendi resmen taksiciye yalvarır hale geldi. Kısa mesafe olduğu için 100 TL teklif etti yine almadı. Ben karşının taksisiyim dedi ve kesinlikle almadı taksi şoförü. Ben de o an cep telefonumun kamerasını çalıştırdım ve diyalogları kaydetmeye başladım. Sonra ne oldu? Ben Ulaşım Daire Başkanımıza çekmiş olduğum videoyu attım. Ve akabinde trafiğe bilgi verildi. Taksi 3 gün süreyle trafikten men edildi. Zannederim şoförün yetki belgesi askıya alındı.Bu cezalar caydırıcı olmalı ama taksicilerin o isyanını da ben anlıyorum.
Burada işini düzgün yapan, taksicilerimize hiçbir sözümüz yok. Herkes ekmek parasının derdinde..
MANSUR BEYİN ŞEFKATİNİ ANKARA’NIN TAKSİ ŞOFÖRLERİ DE ALMIŞ
Dün akşam Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız sayın Mansur Yavaş bey ile konuştum. Hatta Twitter’dan da bana bir bilgi attı. Ve şunu söylüyor; Ankara’daki bir taksici, çok fazla dolaştırdığı için vatandaşı vicdan yapıyor ve “55 TL tuttu ama hakkınızı helal edin sizi fazla dolaştırdım siz 35 TL vereceksiniz.” diyor. Mansur beyin şefkatini, Mansur beyin anlayışını oradaki taksi şoförü de almış. İnşallah İstanbul’da bu seviyeye gelecek. Umudumuz o…
KÖPRÜDEN GEÇMEK İÇİN VİZE PARASI ALAN TAKSİCİLER VAR..!
Geçtiğimiz günlerde, mesleğini severek ve layıkıyla yapan bir taksicimizin benimle paylaştığı bir olayı ben de sizinle paylaşmak isterim.
Bu örnek; Taksilerde Denetim ve kontrol olmadığında, neler yaşanabileceğini anlatmak adına da oldukça önemli.. 4-5 yıl kadar önce yaşanmış bu olay;
Anadolu Yakası’nda bir otelde uluslararası bir konferans düzenleniyor ve bu konferansa yabancı bir profesör de davet ediliyor, konuşmacı olarak… Adamcağız ailesiyle birlikte geliyor ve Avrupa Yakasından Anadolu Yakasına geçmek istiyor. Ve bir taksi çeviriyor, Şişli’de bir AVM’nin yakınlarından…Taksiye biniyor ve gideceği oteli söyleyince, taksi şoförü ne diyor biliyor musunuz?
Taksiyle Anadolu yakasına geçebilmemiz için önce vize almanız gerekiyor diyor.. Ben sizin için alırım ama bunun bedeli de kişi başı 400 dolar diye ekliyor. Söylediklerinin inandırıcı olması için de hemen en yakın karakolun önüne çekiyor taksiyi, oralarda saatlerce oyalanıyor ve sonra cebinden çıkardığı kağıtlarla geri geliyor, karşıya geçmek için izin kağıdı almış gibi…Ve o kağıtlar için her bir aile üyesinden de 400 doları alıyor. Tabi çok oyalandıkları için profesör de konuşma yapacağı konferansa gecikiyor. Otele vardığında soruyorlar sizin için çok endişelendik nerede kaldınız diye. Profesör diyor ki, vize işlemleri uzun sürdü ancak gelebildik. Dolandırıldığını söylediklerinde plakasını veriyor polise ve şikayetçi oluyor taksi şoföründen ama caydırıcı bir yaptırımı olmuyor maalesef yaptıklarının…
UKOME’DE BU KEZ UMARIM SAĞDUYU HAKİM OLUR
Maalesef bu tür insanlar İstanbullu taksicileri temsil ediyor. O yüzden taksicilerin başkanına söyleyeceğim şudur:
Öncelikle kendi kendinizi düzeltmeniz lazım. Kendi kendinizi düzeltirseniz, İstanbul’daki taksi problemi de muhakkak ve muhakkak düzelecektir. Ekim ayındaki UKOME toplantısında umarım sağduyu hakim olur ve İstanbul’un bir taksi düzeni UKOME’den geçer ve uygulanabilir hale gelir.
Ekim ayı Meclisinin iyiliklere, hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.