Güneş senin için doğdu…
BİRGÜL YEDİBELA
ANLAMAK…
Güneş senin için doğdu…
Doğduğumuz andan ölene kadar hayat sürekli bir yolculuktur.
Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir ama yolcu aynı yolcudur devam eder yoluna.
Bir affetmek sözüdür gider bu yolculuk sırasında.
Ne zordur affetmek kendini geçmişinde yaptığın bir hatandan dolayı. “Nasıl bu kadar aptal olabildim, nasıl yapabildim, nasıl göremedim” dersin.
Der der durur acımasızca yakarsın kendini pişmanlıklar ateşinin içinde. Çalkalanır durur zihninde binbir düşünce keşkelerle, nedenlerle, nasıllarla birlikte.
Git gide kapanır kalbin sevgiye, kendine yaptığın acımasızca işkence ile.
Sertleşirsin gittikçe, terk edersin şefkatini, sevemez olursun, cezalandırırsın her fırsatta kendini hiç farketmeden. Hatta öyle bir hal alırsın ki çürütürsün içini öldürürsün yavaş yavaş…
Terk eder yaşam seni, tıpkı senin kendini terk ettiğin gibi.
Gömülürsün karanlığa, yaptığın hatanın bedelini kendine ödetmeye ant içmiş gibi…
Peki bunlar işe yarıyor mu? Hayır! Yaptığın hatanın kefareti yerine geçiyor mu?
Hayır! Kazanan oluyor mu kendi karanlığından başka?
Hayır! Hadi o halde silkelen, kalk ayağa. Bırak hizmet etmeyi içindeki karanlığa. Her ne olmuş olursa olsun, takılma geçmişe, pişmanlığa.
Güneşi yeniden doğur ve onun ışığında yeniden başla yaşama…
Öyle ki kendine özrün güneşinden beslensin.
Önce kendinizi sevin hatalarınızla, yanlışlarınızla.
Başınız her ne olursa olsun, önce kendinize dik olsun.
Madem ki görüyoruz önce kendinizi hoş görün. İnsanların birbirinden bu kadar kolay vazgeçtiği bir dünyada önce kendinize sarılın sıkı sıkı.
Değeri dışarıda aramayın, kendinize verin hak ettiğiniz değeri…
Hayatı karşınıza alın, tam gözünün ortasına bakın ve seslenin.” Eyyy hayat; ben yaşamaya sonuna kadar varım.
Madem ki geldim yaşamaya vereceğim hakkını yaşamın” Gönlünüzde ki güneş hiç batmasına…
Sevgi ile, saygı ile, aşk ile kalın…