Erkan Baş: ‘Helalleşmeye’ yoktuk, ‘normalleşmeye’ de yokuz!

Example HTML page

TİP Genel Başkanı Baş, Meclis’te haftalık basın toplantısını gerçekleştirdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında, “Biz ‘Bu maskeli baloyu reddedelim’ derken ‘normalleşme’ adı altında memleketin acılarının üzerinin örtülmesine karşı çıktığımızı ifade etmiştik. Zamanında ‘helalleşme’ye yoktuk, bugün bu anlamdaki bir ‘normalleşme’ye de yokuz” ifadelerini kullandı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’nin 1 Ekim’de açılmasının ardından, yeni yasama dönemindeki haftalık basın toplantılarının ilkini bugün Meclis’te düzenledi.

Sözlerine yıl dönümü yaklaşan Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anarak başlayan Baş, “Bu katliam açığa çıkıp, bu katliamın failleri en ağır şekilde cezalandırılana kadar, Ankara’da yükseltilen o barış talebinin, o özgürlük talebinin, demokrasi talebinin mücadelesini büyütmeye, arkadaşlarımızı bu mücadelede yaşatmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Basın toplantısında 8 Ekim günü Meclis’te düzenlenen kapalı oturuma değinen Baş, konuşmasının büyük bölümünü kadın cinayetlerine ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in TİP’i hedef alan açıklamalarına ayırdı.

‘MECLİS’TEKİ KAPALI OTURUMLA İLGİLİ AKTARILACAK HİÇBİR ŞEY YOK’

Erkan Baş’ın açıklamaları şu şekilde:

“Geçtiğimiz hafta Meclis açılışında Erdoğan’ın Türkiye’nin hedefte olduğunu, İsrail’in yeni hedefinin Türkiye olduğunu söylediği açıklamasının ardından dün hepimizin bildiği gibi bir kapalı oturum gerçekleştirildi. Biz genel olarak siyasette kapalı oturumlara karşıyız. Halktan gizlenerek siyaset yapılmasını, gerçeklerin halktan gizlenmesini doğru bulmuyoruz ve pek çok zaman bu kapalı oturumlara katılmayacağımızı söylemiştik. Ama dünkü kapalı oturuma Türkiye İşçi Partisi milletvekilleri olarak katıldık.Eğer orada bu ülkenin emekçilerine, yoksullarına, halkına ihanet anlamına gelecek, kötülük anlamına gelecek, karanlık planlar anlamına gelecek herhangi bir şey olsaydı, bunun bedeli ne olursa olsun biz Türkiye İşçi Partisi milletvekilleri olarak bunu halka açıklamaktan, o gizlenen gerçekleri halka söylemekten asla imtina etmezdik. Fakat bütün açık yürekliliğimle ifade etmem gerekiyor ki dünkü toplantıyla ilgili söylenebilecek hiçbir şey yok. Tümüyle bomboş, kamuoyunun gazetelerden çok rahat takip edebileceği haberlerden derlenmiş konuşmalardan ibaret bir toplantıyı gerçekleştirdik.

‘İKTİDAR YAŞADIKLARIMIZA KARŞI SESİMİZ YÜKSELMESİN DİYE, BİZİ SUSTURMAK İÇİN YALAN SÖYLÜYOR’

Bunun politik bir anlamı var, buradan bütün yurttaşlarımıza bunu hatırlatmak istiyorum. ‘Türkiye hedefte’ açıklaması neyin ürünü olarak ortaya çıktı? Yaşadıklarımızın üzerinin örtülmesinin iktidar tarafından bir ihtiyacıydı. Yani iktidar diyordu ki bize, ‘Siz yoksul olabilirsiniz, aç olabilirsiniz, çok zor günler geçiriyor olabilirsiniz ama ülkemiz hedefte. O yüzden susmanız gerekiyor’. Bunun için bir bahane arıyordu iktidar, bu lafı üretti. Daha önce çeşitli örneklerini görmüştük, bu beklediğimiz şey dün itibariyle ispatlanmış oldu. Bütün yurttaşlarımız bunu bilsin: İktidar yalan söylüyor, iktidar yaşadıklarımıza karşı sesimiz yükselmesin diye, bizi susturmak için yalan söylüyor. Dünkü toplantının özü ve özeti budur.

Dün toplantıda arzu edilen şey şuydu, bir mistik hava yaratılacak, AKP konuşacak ve kamuoyunda artık tüm muhalefetin de parçası olduğu bir ‘iç cephe tahkimatı sağlandığı’ görüntüsü verilecek ve herkes susacak. Oysa şunu bütün yurttaşlarımız bilsin, dün o toplantıya katılan milletvekilleriyle gündemi takip eden bir yurttaşımızın bilgileri arasında en küçük bir ayrım yoktur. Ama şunu özellikle söyleyeyim, o takiyeciliklerin, o sahtekarlıklarının, o yalancılıklarının delili olsun, mesela emperyalizmden tek kelime bahsedilmeyen bir toplantı olmuştur, mesela İsrail’le ticaret anlaşmalarına ilişkin tek bir şey söyleyememiştir iktidar mensupları. Dolayısıyla gerçekler bile konuşulmamıştır bu toplantıda. Şunu burada söylemem gerekiyor, Filistin meselesi bu ülkedeki milyonlarca yurttaşımızın ortak davalarından bir tanesi. Emperyalizmin, siyonizmin bölgeyi kan gönlüne çeviren, insanları çoluk çocuk demeden katleden politikalarına karşı barış ve insanlık mücadelesinde yan yana duran milyonlarca yurttaşımız olduğunu biliyoruz. Ama ‘İsrail’in hedefinde Türkiye var’ gibi suni gündemlerle yurttaşlarımızın yoksulluklarının, acılarının, öfkelerinin bastırılmasına izin vermeyeceğimizi bugün itibariyle bir kez daha ifade etmek istiyorum.

‘NE YAPARLARSA YAPSINLAR, AÇLIĞIN VE YOKSULLUĞUN YURTTAŞLARIMIZI ESİR ALMASINA ASLA SESSİZ KALMAYACAĞIZ’

Bu suni gündemleri bir kenara bırakırsak, iktidarın kayıtsız kalmak için elinden gelen her şeyi, her çabayı sarf ettiği pek çok gündemi var. Bu memleketin kaçamayacağımız gerçek gündemleri var. En başta açlık var, yoksulluk var, pahalılık var, işsizlik var, geleceksizlik var. Ben Türkiye İşçi Partisi adına şunu söyleyeceğim: Ne yaparlarsa yapsınlar, açlığın ve yoksulluğun ülkemizi esir almasına, yurttaşlarımızı esir almasına asla sessiz kalmayacağız. Pazarda, fabrikalarda, atölyelerde, mahallelerde o gerçeklerin görülmesi ve gösterilmesi için elimizden geldiğince mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde Türkiye İşçi Partisi aslında ülkemizde yaşanan sorunların, iktidarın yeteneksizliğiyle değil de zenginlerden yana tercihleriyle ilgili olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koyacağım. Ve Türkiye’nin bütün ekonomik sorunlarının istenirse akılla, bilimle, vicdanla, yurttaşı merkezi alarak halka düşünerek geliştirilecek politikalarla nasıl çözülebileceğini de önümüzdeki günlerde ayrıntılı biçimde kamuoyuyla paylaşacağım.

‘BU ÜLKE ARTIK BİR KADIN KIRIMI YAŞIYOR, İKTİDAR BUNA ÇARE ÜRETECEĞİNE KENDİSİ İÇİN BİR KOZA DÖNÜŞTÜRMENİN YOL VE YÖNTEMLERİNİ ARIYOR’

Değerli arkadaşlar, bugün Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasını dinledim ve gerçekten mafyaların, uyuşturucu kaçakçılarının, çetelerin, kadın düşmanlarının, kadın katillerinin cirit attığı bir memlekette, birinci dereceden siyasi sorumlu bir insanın nasıl bu kadar pervasız olabileceğini bir kez daha hayretle izledim. Ülkede gerçek gündemler bunlarken, bunlarla ya hiç ilgilenmeyen, ya bunları görmek, göstermemek için çaba sarf eden ya da herkes bunları görürse ‘O zaman ben bunu kendi iktidarım için nasıl kullanabilirim, ben bunu nasıl iktidar koltuğumu sağlamlaştırmak için bir koz haline getirebilirim’ diyen bir iktidar var. Bakıyorsunuz, gencecik iki tane kadının ölümünden ‘yeni anayasa’ tartışmaları için koz türetmeye çalışıyor. Yani bu ülke artık bir kadın kırımı yaşıyor, iktidar buna çare üreteceğine, buna çözüm üreteceğine, bunu kendisi için bir koza dönüştürmenin yol ve yöntemlerini arıyor. Ben bugüne kadarki iktidar pratiğinden hepimizin geleceğe ilişkin gayet net bir bakış çıkartabileceğini düşünüyorum. Hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi doğru yapmayacaklar; katillere, mafyalara, çetelere yol verecekler, bunlar güya tutuklanacak sonra serbest kalacaklar, hüküm giyecekler ama infaz paketleriyle salıverilecekler. Sonra ‘Zaten o satanistmiş, o şuymuş, öteki buymuş’ diye çarşaf çarşaf anlatıp meselenin üstünü kapatmaya çalışacaklar.

‘KADINLARIN YAŞADIĞI SALDIRILARIN TEMEL NEDENİ İKTİDARIN GERİCİ, KADIN DÜŞMANI POLİTİKALARDIR’

Aklımız almıyor, şimdi çıkmışlar diyorlar ki ‘Surlara çıkış kapatılmalıymış’. Gerçekten meselenin çözümü bu mu? Yani bu ülkede yaşanan bu kadın katliamlarının sorumlusu, sokakta öldürülen binlerce kadının sorumlusu surlara giriş çıkış mı? Mesela sokakları da mı kapatacaksınız? Ev içinde binlerce kadın öldürülmedi mi? Kocası tarafından, babası tarafından, eski sevgilisi tarafından kaç kadının öldürüldüğünü bilmiyorlar mı bu insanlar? Ama gerçek bir çözüm aramıyorlar. Çünkü gerçekten bir çözüm arayan bir iktidar ‘Tüm bunlar neden oluyor’ sorusunu sorar ve buna samimiyetle cevap vermeye çalışır. O yüzden biz samimiyetle cevap veriyoruz, bugün Türkiye’de kadınların yaşadığı bu saldırıların temel nedeni iktidarın gerici politikalarıdır, kadın düşmanı politikalardır, kadını ikinci sınıf gören yaklaşımdır. Bir gece bir adamın bir imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nin sözde rafa kaldırılmasına ses çıkarmayan herkes bu cinayetlerden sorumludur. Eğer bu gerçekleri örterseniz bugün suçlu surlar olur, yarın sokaklar, ertesi gün gece yarıları, mini etekler olur ama katiller öyle ya da böyle korunmaya devam ederler. O yüzden net olmamız lazım. Eğer bu sürece bir son vermek istiyorsak, bu ülkede kadınların özgürce yaşamasını istiyorsak bu zihniyetin iktidarını yıkmalıyız, bu kadın düşmanı sistemi ortadan kaldırmalıyız. Bu Tayyip Erdoğan’ların ürünüdür, bu Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinin üründür.

‘CEZASIZLIK ALLGISI DEĞİL, CEZASIZLIK GERÇEĞİ VAR’

Şimdi anlatıyor grup toplantısında, sözde neler neler yapmışlar. Ama dönüyoruz, sonuca bakıyoruz, bu iktidar döneminde kadınların ne yaşadığına bakıyoruz, o söyledikleri her şeyin laftan ibaret olduğu aslında hayat tarafından, sokaktaki acılarımız tarafından doğrudan ispatlanıyor. Mesela sormak istiyorum, Münevver Karabulut’tan, Özge Can Aslan’dan bu yana ne oldu ya bu ülkede? Ne oldu? Neyi değiştirdiler? Neye çare oldular? İşte o yüzden söylüyorum, bu iktidar cesaretlendiriyor kadın düşmanlarını, bu iktidar kadınların yaşamını doğrudan tehdit ediyor. Şimdi yeni bir laf buldular, ‘Cezasızlık algısı yaratılıyor’ diyor AKP Genel Başkanı konuşurken. Ya ne algısı? Buz gibi cezasızlık gerçeği var bu ülkede! Mafya bozuntuları, kadın düşmanları, uyuşturucu tacirleri her türlü suçu işleyip sokaklarda gezmeye, bu suçları işlemeye devam ediyorlar. Sizin iktidarınız böyle bir iktidar.

‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN DERHAL TEKRAR YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ VE BU KADIN DÜŞMANI POLİTİKALARLA KÖKLÜ BİR HESAPLAŞMA YAŞANMASI GEREKİYOR’

Onun için büyük bir üzüntü yaşarken, mutsuzluk yaşarken, öfke yaşarken ben bütün yurttaşlara seslenmek istiyorum: Biz bu koşulları yaratan, kadın cinayetini, kadına şiddeti yaratan koşulları ortadan kaldırmadıkça, bu düzeni değiştirmedikçe, kadını birisinin eşi, annesi, birisinin ablası gibi değil de kadın olarak, müstakil bir varlık olarak tanımadıkça bu sorun çözülmez. Bu timsah gözyaşlarıyla bu sorunları çözmek mümkün değildir. Yani artık bize göre sözün bittiği yerdeyiz ama derhal yapılması gereken pek çok şey var. Bunlardan en önemlisi bugün bütün kadınların, sokağa çıkan bütün kadınların talep ettiği gibi İstanbul Sözleşmesi’nin derhal tekrar yürürlüğe girmesi ve bu kadın düşmanı politikalarla köklü bir hesaplaşma yaşanması gerekiyor. Ben inanıyorum, Türkiye’de bu iktidara karşı en kararlı direnişi gösteren kadınlar bu süreçte bütün bu acılarına rağmen acılarını öfkeye, öfkelerini örgütlülüğe, dayanışmaya çevirecekler ve bu iktidara karşı direnişi büyütecekler, hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Bu iktidardan kurtuluşumuzun en büyük toplumsal güçlerinden bir tanesi bu ülkedeki kadınlar olacak.

‘YURTTAŞ BİZE ‘BU MASKELİ BALONUN PARÇASI OLMAYIN’ DİYE OY VERDİ, BİZ DE BUNA LAYIK OLMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ’

Geçtiğimiz hafta yine buradaydık, Meclis oturumundan kısa bir süre önce milletvekili arkadaşlarımla beraber Meclis’in yeni yasama yılı açılış törenine katılmayacağımızı, bu maskeli balonun parçası olmayacağımızı söyledik. Siyaset bazen haklılığınızın yıllar sonra ortaya çıktığı bir alan ama bazen sadece dakikalar içerisinde haklılığınız bir kez daha tescillenebiliyor. Buradan hatırlatmak zorundayım, bizim geçtiğimiz hafta yaptığımız toplantının hemen arkasından çeşitli basın yayın organlarına düşen görüntüler memlekette hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey yaşanmamış gibi milletvekillerinin burada şölen havasında bir gün geçirmek istedikleri yönündeki iddiamızın ne kadar haklı olduğunu gösterdi. MHP Genel Başkanı güne Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’na ‘şahsı çürük’ diyerek, Sinan Ateş davasını takip eden gazetecileri hedef göstererek başladı, ardından CHP Genel Başkanı’yla son derece sıcak görüntüler vererek ‘Biz bunları siyaseten söylüyoruz, birbirimizi kırmıyoruz inşallah’ diyerek bitirdi. Bunlar anbean herkesin gözü önünde, kameraların önünde yaşandı.

Vallahi başkaları nasıl bakar, nasıl değerlendirir, ne söyler bilmiyorum ama biz nerede, ne zaman, kaç kişi olursak, hangi ortamda olursak, kameraların önünde, kameraların arkasında öyle laf olsun diye hiçbir şey söylemiyoruz. Neye inanıyorsak, neyi doğru biliyorsak, neyi haklı görüyorsak onu bütün benliğimizle ifade etmeye çalışıyoruz. İşte geçen hafta ‘Biz bu maskeli baloda yokuz’ derken bunu kastetmiştik, ‘Türkiye’de siyasetin bir maskeli baloya dönüştürülmesinin parçası olmayı reddediyoruz’ demiştik. Yurttaş bize ‘Bu maskeli balonun parçası olmayın’ diye oy verdi, biz de buna layık olmak için çalışıyoruz. Bakın, eksiğimiz olur, yetişemediğimiz anlar olur, yurttaşlarımızın ‘Sizi daha çok görmek, daha çok duymak istiyoruz’ dediğini biliyoruz. Bunlar olabilir, kusurlarımız olabilir ama söz veriyoruz, üstelik yalnızca Türkiye İşçi Partisi’ne oy veren yurttaşlarımıza değil, Erdoğan karşısında onur ve haysiyet mücadelesi veren tüm yurttaşlarımıza söz veriyoruz: Hiçbir yurttaşımızın başını öne eğdirmeyeceğiz. Elimizden ne geliyorsa, gücümüz yettiğince en kararlı biçimde bu iktidarın karşısında duracağız.

‘BİZ ZAMANINDA HELALLEŞMEYE YOKTUK, BUGÜN DE NORMALLEŞMEYE YOKUZ’

Bu vesileyle bir konuya değinme ihtiyacı hissediyorum. Biz ‘Bu maskeli baloyu reddedelim’ derken aslında Saray Rejimi’nin, Saray Rejimi eliyle ortaya çıkan yeni süreci, ‘normalleşme’ adı altında memleketin acılarının, memleketin zorluklarının, yoksulluğun, açlığın üzerinin örtülmesine de karşı çıktığımızı ifade etmiştik. En son söyleyeceğimizi başta söyleyeyim: Biz zamanında helalleşmeye de yoktuk, şimdi bugün bu anlamdaki bir normalleşmeye de Türkiye İşçi Partisi olarak yokuz! Şimdi tartışma şöyle yürüdü geçen hafta, ‘Tayyip Erdoğan’ın karşısında ayağa kalkılır mı, kalkılmaz mı’. Biz geçen hafta burada ne dedik? Daha hiç o tablo ortaya çıkmadan önce siyaseten, toplumsal açıdan ve hukukken meşruiyeti olmayan bir Tayyip Erdoğan’ın karşısında ayağa kalkıp kalkmamayı tartışmadık ki biz. Biz, ‘Bu oturuma katılmamak gerekir’ dedik, ‘Buna meşruiyet katmamak gerekir’ dedik, ‘Biz bu oyunda yokuz’ dedik. Anayasa ayaklar altına alınırken, daha 15 gün önce Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırma talebiniz usulsüz bir biçimde reddedilmişken Tayyip Erdoğan’a gelecek, konuşacak, sonra Meclis kapanacak, ‘Bunu kabul etmesin muhalefet’ dedik. Dolayısıyla ‘Oturalım mı, kalkalım mı? Alkışlayalım mı, alkışlamayalım mı?’ değil, ‘Tayyip Erdoğan’ın istediği zaman, Meclis’i istediği gibi açıp istediği zaman kapatmasını kabul etmeyelim’ dedik.

‘MUHALEFET ETMEME ANLAYIŞININ TEMSİLCİLERİNDEN BİR TANESİYİZ, FAKAT BU, MUHALEFETLE HER KONUDA ANLAŞACAĞIMIZ ANLAMINA GELMİYOR’

Bizim açımızdan tartışma buydu. Neden buydu? Türkiye 22 yılda bu iktidar tarafından en zengin yüzde 1’rin toplam servetten aldığı payda Avrupa birincisi haline geldi, bu ülkenin yüzde 99’u Avrupa’da en az pay alan insanlar haline geldi. Zenginleri çok daha zengin, yoksulu çok daha yoksul yapan, yoksuldan alıp zengine veren bir iktidar var. ‘Bunu sindirmeyelim, bunu kabul etmeyelim, bunu normalleştirmeyelim; hele bunun hukuksuz biçimde sürdürülmesine asla izin vermeyelim’ dedik. Bizim çok net bir hedefimiz var: Türkiye’de ve dünyada eşit ve özgür bir toplum, barış içinde bir yaşam istiyoruz. Bunun için Türkiye’de 22 yıllık AKP iktidarının en büyük engellerden bir tanesi olduğunu, bu ülkeyi yıkıma götürdüğünü söylüyoruz ve bu iktidara son vermek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Geride kalan dönemde zaman zaman özel olarak partimizin ihtiyaçları yerine ülkenin emekçileri, halkın ihtiyaçlarını öne alan, hiçbir şey beklemeden, hiçbir tartışmaya girmeden, genel olarak muhalefete güç veren bir yaklaşım içinde olduğumuzu da herkes hatırlayacaktır. Bunun bir sonucu olarak da şu cümle yerleşti Türkiye İşçi Partilerinin ağzına ve Türkiye İşçi Partisi’ni izleyenlere, biz muhalefete muhalefet etmeme anlayışının temsilcilerinden bir tanesiyiz. Fakat bu muhalefetle her konuda anlaşacağımız anlamına gelmiyor. Halkın iktidara karşı direncini temsil etmeyen bir yaklaşım gördüğümüzde, hatta onu yumuşatan, onu zayıflatan adımlar atıldığında biz buna ortak olmama, kendi çizgimizi belirgin biçimde ortaya koyma hakkımızı kullanmaya devam edeceğiz. O yüzden de tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, bu ülkede bu iktidara karşı alınması gereken tavır neyse, o konuda nasıl bir yaklaşım geliştirmek gerekiyorsa, çoğunlukla gücümüze de pek bakmadan, yapılması gereken neyse biz onu yapmaya çalışıyoruz. O yüzden tekrar ediyorum: TİP açısından Erdoğan’ın karşısında ayağa kalkıp kalkmamak zaten tartışma konusu değil, Türkiye İşçi Partisi Erdoğan’ın açılışını yaptığı bu oturuma katılmamak gerektiğini düşünüyor ve böyle yaptık.

‘MESELE BİR MİLYON YURTTAŞIN KÜÇÜMSENMESİDİR, BU HİÇ YAKIŞIK ALMAYAN BİR DAVRANIŞTIR’

Tabii uzun yıllardır ana muhalefet partisinin sergilediği bir tavır değişince konu kamuoyunda bir tartışma haline geldi. Bu da siyasetin doğası gereği son derece anlaşılır bir şey. Siz yıllardır bir biçimde bir tavır ortaya koymuşsunuz, şimdi o tavrınız değiştiğinde bunun tartışılmasından daha doğal bir şey olamaz. Ama CHP bu tavrının gerekçelerini paylaşmak yerine, kendisini eleştiren yurttaşlara yanıt yetiştirme telaşına girmiş gibi gözüküyor. Bunu doğru bulmadığımızı söylememeliyiz. Hele hele CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in katıldığı bir televizyon programında Türkiye İşçi Partisi’ni hedef alarak söylediği sözleri gerçekten şaşkınlıkla izlediğimi paylaşmam gerekiyor. Bir kere herhangi bir partinin aldığı oyu küçümsemek siyasetten çok ayıplı bir yaklaşımdır, çok ayıptır. Bunu daha önce Cumhuriyet Halk Partisi’nde, yüz yıllık bir partide, kurucu partide siyaset yapıp, sonra başka partileri küçümseyen tavırlar gösterip, ondan sonra bir nedenle Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrıldığında o küçümsediği oyların yanına yaklaşamayan çok sayıda siyasetçi gördük biz. Yani bir çatının içerisinden birilerini küçümseyebilirsiniz, o bulunduğunuz yüksek katlardan size küçük gözüküyor olabilir ama burada mesele bir milyon yurttaşın küçümsenmesidir. Bu hiç yakışık almayan bir davranıştır.

‘BU ZEHİRLİ BEN DİLİNİN ÇOK TEHLİKELİ OLDUĞUNU İFADE ETMEK GEREKİYOR’

İkincisi, şunu çok açık söyleyeceğim, Meclis’te antidemokratik bir içtüzük var ve bu antidemokratik içtüzüğe karşı buradaki siyasi partiler, muhalefet partileri birbirleriyle dayanışma içerisinde. Özgür Özel gibi deneyimli bir siyasetçinin ‘Onlara sözü ben verdim, ben verdim, ben verdim’ diye tekrar tekrar ifade etmesi anlaşılabilir bir durum değil. Bir kere bu gerçek değil, sağ olsunlar, her kürsüye çıktığımızda da teşekkür ediyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, DEM Parti’nin, yakın zamanda Saadet Partisi’nin, İYİ Parti’nin bu söz kullanımı konusunda grubu bulmayan partilere dönük destekleri oldu. Ama bu ben dilinin, bu zehirli ben dilinin çok tehlikeli olduğunu ve Türkiye siyasetinin geride kalan 20 yıldır aslında bunun sayısız örneğini gördüğünü ifade etmek gerekiyor. Biz bu yapılanın doğru olmadığını düşünürüz. Tıpkı Sayın Özgün Özel’in emekli öğretmen TÖB-DER’li babası Talat Bey gibi. Keşke Özgür Özel Türkiye İşçi Partisi’ni AKP’ye karşı eksik muhalefet yaptığı için eleştirseydi. Bir muhalefet partisinin, başka bir muhalefet partisine ‘Sen fazla kararlısın, sen fazla dirençlisin, sen eğilmiyorsun, bükülmüyorsun’ diye eleştirmesi tek kelimeyle şaşkınlık verici bir durum. Ben bu tavrı hiç doğru bulmadığımı söylemek istiyorum.

‘İKTİDARLA NORMALLEŞİRKEN, MUHALEFETİN KENDİSİNE BENZEMEYEN UNSURLARINI KÖTÜ BİR DİLE MUHATAP EDENLERİ HALKIMIZA ŞİKAYET EDİYORUZ’

Bu ülkede muhalefet çeşitli biçimlerde birbirinden farklılaşabiliyor. Bizim amacımız bu iktidara karşı sokaktaki milyonlarca emekçinin, yoksulun, o her gün zenginleştirilen yüzde 1’in karşısında bu ülkenin yüzde 99’unun çıkarlarını, haklarını savunmak ve bunları hukuksuz bir biçimde hayata geçiren iktidara karşı en kararlı muhalefeti örgütlemek. Bunu elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince, sayımızın azlığına bakmadan yapmaya devam edeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Başkaları beğenmeyebilir, başkaları küçük görüyor olabilir. Biz bütün bu zorluk içerisinde bize oy veren, gönlü bizimle birlikte olan tüm yurttaşlarımız adına, o yurttaşlarımızın istediği kararlılıkta bu iktidara karşı direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim muhalefetteki tüm renklere çağrımız, bu iktidara karşı daha kararlı mücadele çağrısıdır. O daha kararlı mücadeleyi büyüttüğümüzde ülkemiz bu Saray Rejimi’nden kurtulduğunda aramızdaki pek çok ayrımı daha rahat bir şekilde tartışabileceğimiz günlerimiz, bolca vaktimiz olacak diye düşünüyoruz. Enerjimizi iktidara karşı mücadeleye harcayalım. Ama iktidarla normalleşirken, muhalefetin kendisine benzemeyen unsurlarını kötü bir dile muhatap edenleri de halkımıza şikayet ediyoruz.”

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir