Dursun Bulut: ”İkbal mücadelesi hırsı büyütür!”

Example HTML page

İnsanoğlunun verdiği yaşam mücadelesi, onbinlerce yıla dayanır. İlk dönemlerde karnını doyurma, barınma gibi mücadeleyi kapsarken, süreç içinde Dünyayı tanımaya, çoğalan topluluklarını bir arada tutmaya, topluluk üzerinde hakimiyet kurmaya tırmandı.

Aileler beyliklere, beylikler imparatorluklara dönüşürken devlet kavramı olgunlaştı ve devlete hakim olanlar, giderek toplumlara hakim olmaya başladı. Özellikle dinin, devletin bir üst yapı kurumu olarak kullanılmasıyla birlikte sistemler daha güç kazandı. Süreç içerisinde, bir avuç kişinin sömürü düzenine karşı, toplumda ortak mücadele sesleri yükseldi ve sistemler sorgulanmaya başlandı.

Toplum kesitleri hakları için, mücadele ivmesini yükseltti ve toplumun her kesimini kapsayan demokratik sistemleri örgütlemeye başladı. Ortak mücadeleler demokrasiyi kurmlaştırdı. Kurumlaşan demokrasi de o ülkeleri, ekonomik, bilgi, teknolojik olarak geliştirdi ve refah toplumu haline dönüşmesini sağladı.

Parlamenter sistemler demokrasiyle buluştukça siyasi partiler toplumun vazgeçilmez kurumları haline dönüştü. 1789’la birlikte toplumun temsilcileri arasında ideolojik farklılıklar oluştu. Bu farklılıklar devletin hangi toplum kesitlerine hizmeti öncelikle ileteceği, insana, çevreye, özgürlüklere bakışlarını belirledi.

Sosyal Demokratlar, Solcular, Sosyalistler, dezavantajlı kesimlerin,emeğin, alınterinin ihtiyaçlarına öncelikle cevap verilmesini savunurlar. Özgürlüklere, örgütlenme hakkına, yargının bağımsızlığına, demokrasiye inanır ve bu uğurda mücadele verirler. Bu mücadelede kişisel ikbale yer yoktur. Savundukları davayı kişilere bağlamazlar. Ancak ülkemiz ve partimiz henüz bunu başarmış değildir.

Çünkü lider ve kadrolarının çok büyük bölümü demokrasi yerine kişisel ikbali hedeflemişlerdir. İkbal öne çıkarılınca ve de kendi içinde kavgaya dönünce parti küçülmüş, ikbalden, iç kavgalardan uzaklaşınca partinin toplumda alternatif olma umudu artmıştır. Bunun en güzel örneği, 1973 genel ve yerel, 1989 yerel seçimleridir.

2019 ve 2024’de ise kişisel beklenti ve davranışlara rağmen, seçmen ve siyasi partilerin büyük çoğunluğu CHP’de kenetlendi. Başarıya etken onlarca neden vardı. Bunların en önemlilerinden birini söyledim, evet…seçmen CHP’de bütünleşti, ama daha önemlisi seçmen AKP’den koptu. Ya sandık başına gitmedi ya da gitti ve ağırlıkla AKP’ye oy vermedi.

Parti liderleri ve kadrosu her yenilginin ardında özelleştiriden ya da galibiyetten sonra analiz yapmaktan imtina etti. Hatalardan dersler çıkarmadı. Örneğin: 1994, 1999, 2004, 2009, 2014 yerel, 1995, 1999, 2002, 2007, 2011, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015, 2018, 2023 genel seçimlerinde sol, kişisel hırsları, yanlış adayları ve politikaları nedeniyle parçalanmış ve bu tarihlerde yapılan tüm seçimleri kaybetmiştir. Kaybettikçe bölünmüş ve particikleri üretmiştir. Ama dersler çıkarılmamıştır.

Kendine Sosyal Demokrat diyenler, Merhum Bülent Ecevit’in ve Deniz Baykal’ın, yine Sn.Murat Karayalçın’ın ve Muharrem İnce’nin parti kurmalarını izah edemez.

Merhum Ecevit topluma değil, kendine parti kurmayı tercih etmiştir. Sn. Baykal CHP’nin açılmasını fırsat bilerek SHP’den ayrılarak CHP’nin başına geçmeyi tercih etmiştir.

Sn.Karayalçın, Merhum Erdal İnönü’nün yeniden SHP’yi kurmaktan vazgeçmesiyle Merhum Aydın Güven Gürkan gibi toplumda iz bırakmış insanlarla anlaşıp birlikte yürüme yerine, alternatif olamayacağı bir yolu tercih etmiş veya tercih etmek zorunda bırakılmış ve giderek küçülen partisini bırakıp CHP’ye dönmüştür. Sn.Muharrem İnce’de parti kurmak için, CHP’den ayrılmayı tercih etmiştir. Süreç içinde başarısız olunca yeniden CHP’ye dönülmüştür.

Üzülerek belirtmeliyimki gidenler, geriye dönünce partiyi büyütmüyorlar. Bu git gelleri yaşatan lider ve kadroları, gidip gelenlere yeniden rozet takmanın umutları çoğaltmayacağına onlarca kez tanık oldular. Bu git gellerin yanı sıra sağcı politikacıları partiye katma, çarşafa rozet takma da denendi ancak bünyeye uymayan ve sadece milletvekili veya belediye başkanı olmak için yapılan bu katılımlar yarardan çok zarar getirmiş ve tartışmayı daha da büyütmüştü.

En somut örneği şu an CHP’nin yargılanmasını sağlayan faillerden, biri olan Ömer Lütfü Savaş hem Sn.Kılıçdaroğlu hem de Sn.Özel tarafından aday yapılmıştır. Bu türlerin sayıları o kadar çok ki, Aydın Ayaydın’dan tutun, Faik Tunay’a, Sinan Aygün’e, A.Latif Şener’e, Adnan Beker’e, Aytun Çıray’a kadar onlarcası….bu zatların tamamına yakını, kinci kez, bulundukları makamlara seçilemeyince partimizi terk ettiler.

Unutulmasın ki, her kan her bünyeye uymaz. Bünyeye uymayan kanları çoğaltarak bünyeye zarar verme yerine, toplumsal bütünlüğü, parti içi bütünlüğünü sağlayan çalışmalara ağırlık verilseydi daha yararlı ve yerinde bir karar olurdu. Umarım 30 Haziran veya Temmuz ortasında beklenen yargı kararları damarlarda çatlaklar oluşturmaz. Oturulup, konuşularak, bütünlük öne çıkarılır. Ne var ki, karşılıklı saldırılar, hakaretler devam ediyor.

Sn. Genel Başkanlarımız, partiyi parçalamakta, bütünleştirmekte ikinizin elinde. Ya birlikte yürürsünüz tüm oyunları bozarız ya da yürümezsiniz paramparça oluruz! Karar ikinizin!

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir