Erkan Baş: Erdoğan, mevzu İsrail olduğunda Türkiye’ye ‘one minute’ diyor!
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenen NATO Zirvesi kapsamında 24 Haziran Salı günü ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmeye ilişkin, “‘One minute’ şovuyla Türkiye’de oy toplamaya çalışanlar görüyoruz ki iş İsrail olduğunda Türkiye’ye dönüp ‘One minute’ diyor” ifadelerini kullandı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Konuşmasının önemli bir kısmını Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere ayıran Baş, AKP iktidarının Ortadoğu ve İsrail’e yönelik politikalarını sert sözlerle eleştirdi. Baş, ekonomi gündemine de değinerek enflasyon ve geniş tanımlı işsizliğe ilişkin güncel verileri paylaştı.
‘ORTADOĞU’DA EMPERYALİSTLERİN VE İŞGALCİLERİN KANLI HESAPLAŞMALARI DEVAM EDİYOR’
Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Maalesef Ortadoğu’da emperyalistlerin ve işgalcilerin kanlı hesaplaşmaları devam ediyor. ABD ve İsrail’in başını çektiği ama hiç şüphe yok ki küresel savaş baronlarının, kan ve ölüm tüccarlarının ürünü katliamlarla karşı karşıyayız. Ben sözlerime başlarken açıkça ifade etmek istiyorum, Ortadoğu’nun bu şımarık çocuğu İsrail her şeyi yapmayı, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeyi kendisine hak bellemiş durumda. Filistin’de uyguladıkları o utanç verici katliamlar yetmiyormuş gibi Ortadoğu’da bu zulme karşı çıkan kim varsa onu da hedef tahtasına yerleştirip aynı saldırganlıkla, aynı şımarıklıkla devam ediyorlar. Tüm bu yaşadıklarımız, bölgesel savaşın, ülkemizi etkileyen bir savaş tehdidinin tüm dünyanın gözü önünde yaşandığı bu süreçte maalesef canlı kanlı bu savaşı televizyonlardan izliyoruz ve açık söyleyeceğim, kahreden bir kayıtsızlık hali ülkemize hakim durumda. Solun, sosyalistlerin ve barış dilinin egemen olmadığı bir ülkede ne yazık ki, üzülerek ifade ediyorum, bu tablo şaşırtıcı değil. Yerlilik, millilik hatta yerine göre anti-emperyalizm dersleri veren iktidar ve çevresi gerçek yüzlerini dün geceden itibaren bir kez daha bizlere gösterdiler. Gerçekten şaşkınlıkla izliyoruz. Bu kadar yüzsüzleşmeleri, bu tablo karşısında bile sevinç naraları atmaları kabul edilebilir bir şey değil.
‘‘ONE MİNUTE’ ŞOVUYLA OY TOPLAMAYA ÇALIŞANLAR, İŞ İSRAİL OLDUĞUNDA TÜRKİYE’YE ‘ONE MİNUTE’ DİYOR’
Tahmin edeceğiniz gibi, dün NATO devlet ve hükümet başkanlarının zirvesi vardı Lahey’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı. Bütün haberler şöyle, ‘Liderler ve eşleri onuruna verilen akşam yemeğine katıldı dünya lideri, sonra ABD Başkanı Trump ile bir araya geldi’. Her tarafta şu ve benzer fotoğraflar var. Çok açık ifade ediyorum, ben bu fotoğraftan utanıyorum. Bu ülkenin yurttaşı olarak Ortadoğu kan gölüne dönmüşken, Filistin’de insanlar katledilirken, İran’a saldırılar sürerken, İsrail’in en büyük ortağı Trump’la böyle utanmazca, böyle gülümseyen fotoğraflar verilmesini kabul etmiyorum. Yemek yemişler, dostça sohbet etmişler, Erdoğan Trump’a ateşkes için teşekkür etmiş. İş Türkiye’ye geldiğinde, iç siyasete geldiğinde bize antiemperyalizm dersi verenler, bize yurtseverlik, bize yerlilik, millilik dersi verenler dün akşamdan beri bu fotoğrafla zafer çığlıkları atıyorlar. Değerli yurttaşlar, bakın çok net söylüyorum, bu fotoğraf bu sadece bir poz değil. Bu bir ittifak fotoğrafı, ama daha önemlisi bu bir itiraf fotoğrafı. Bu poz, savaş baronlarıyla, emperyalistlerle kurulan kirli dostluğun belgesidir. Hani hatırlayacaksınız, ‘One minute’ şovuyla Türkiye’de oy toplamaya çalışanlar görüyoruz ki iş İsrail olduğunda Türkiye’ye dönüp ‘One minute’ diyor ama İsrail’le, Amerika’yla, Trump’la ilişkiler bir ömür boyu kesintisiz devam ediyor. İş Türkiye siyasetinde kendisine alan açmak olduğunda ‘One minute’ diyenler, dolarlar kazanılacağı zaman, milyar dolarlık ticaret hacimleri hedefleneceği zaman ‘Dostluk bir ömür sürer’ diyorlar. İşte bu iki yüzlülüğü halkımıza şikayet ediyoruz, bu iki yüzlülüğe karşı sesimizi daha güçlü çıkartmamız gerektiğini söylüyoruz.
‘İSRAİL’LE TİCARETİ KESMEYENLER FİLİSTİN’E TİMSAH GÖZYAŞLARI DÖKMEYE DEVAM EDECEKLER’
Her ellerine fırsat geçtiğinde bağımsızlık nutukları atanlar dün bu fotoğrafla tarihe geçtiler. Burada ABD’ye sözde kafa tutmalar, burada İsrail’e sözde ayar vermeler, ama iş masaya gelince NATO toplantısında poz vermeler, Trump’la dostluklarını pekiştirmeler. ‘Ateşkes için Trump’a teşekkür etmiş’miş, bakın Erdoğan’ın o teşekkür ettiği ateşkesten hemen sonra İsrail Maliye Bakanı, aşırı sağcı Siyonizm Partisi’nin lideri ‘Bu, İsrail tarihi sayfalarına görkemli şekilde yazılacak bir zaferdir’ diye konuşuyor, ‘Varoluşsal bir tehdit ortadan kaldırılmıştır, şimdi tüm gücümüzle Gazze’ye yönelmeliyiz’ diyor. Erdoğan! Tüm güçleriyle Gazze’ye yönelecekleri için mi teşekkür ediyorsunuz? Yeterince Ortadoğu kan yönüne dönmedi, şimdi daha büyük savaşlara önderlik etsin diye mi teşekkür ediyorsunuz. Ya adam utanmadan ‘Var gücümüzle Gazze’ye yönelmeye devam edeceğiz’ diyor, NATO toplantısı, uluslararası kamuoyu üç maymunu oynamaya devam edecek, bakın hep beraber izleyeceğiz… İsrail’le ticareti kesmeyenler, Filistinli çocukların kanlarında yıkananlar, her katliamdan sonra Filistin’e timsah gözyaşları dökmeye devam edecekler.
‘KÜRECİK’TE, İNCİRLİK’TE AMERİKAN ASKERLERİNİN, AMERİKAN POSTALLARININ NE İŞİ VAR?’
Buradan tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bağımsızlık fikrine aklını, yüreğini bağlamış, bu ülkede yaşayan, hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun, hangi görüşten olursa olsun tüm yurttaşlarımıza sormak istiyorum: Kürecik’te, İncirlik’te Amerikan askerlerinin, Amerikan postallarının ne işi var? Hepimizin kendimize etrafımıza ulaşabildiğimiz herkese bu soruyu sormanın tam zamanı değil mi? Bakın bu iktidar bir soruyu soramaz. Hatırlatıyorum, onlar bu iktidar koltuğuna biraz da bu projeler yürütülsün diye oturtulmuşlardı. Daha ilk iktidar yıllarında, 1 Mart Tezkeresi bu meclisten geçsin, Amerikan askerleri bizim topraklarımız üzerinden Irak’ı işgal etsinler diye ellerinden gelen ne varsa yaptıklarını bir kez daha hatırlatmak istiyorum, Arap Baharı olduğunda yeni kar kapıları açılıyor diye bayram ettiklerini hatırlatmak istiyorum, Mısır’da ‘Katil Sisi’ sonra bir anda ‘Sayın Sisi’, Suriye’de ‘Dostum Esat’ bir gece ‘Zalim Eset’. Hatırlayın, ‘NATO’nun Libya’da ne işi var’ diye soruyorlardı, sonra ‘NATO Libya’ya tabii ki girmelidir’ demeye başladılar. Ben de soruyorum, NATO’nun İncirlik’te, Kürecik’te ne işi var? Ey iktidar, ey iktidar yandaşları, size soruyoruz. Lafa gelince atıp tutuyorsunuz, buyurun size bir turnusol, sorabiliyor musunuz? Amerikan askerlerinin Kürecik’te ne işi var, İncirlik’te ne işi var? Var mı soracak cesaretiniz? İsrail tek başına Ortadoğu’yu kana buluyor, insanları katlediyor, neredeyse istisnasız tüm ülkelerin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor, tek bir yaptırımınız oldu mu? Hani Ortadoğu’yu karıştırmakta çok mahirsiniz ya, hadi İsrail karşısında uluslararası bir birlik inşa edin de görelim! Ama olmaz, sizi birlik kurmaya, bir arada olmaya doğru itecek tek bir şey var, Amerikan doları. Amerikan doları kazanmıyorsanız herhangi bir birlik falan kurmuyorsunuz.
MADLEEN VE VELA GEMİLERİNİ HATIRLATTI
Ben burada defalarca AKP iktidarının iki yüzlüklerini, riyakarlıklarını, yalanlarını çeşit çeşit örneklerle anlattım. Ama samimiyetle söylüyorum, belki de hiçbirisi bu Filistin meselesi kadar içine düştükleri rezilliği ifade edecek bir mesele değildir. Sözde Filistin davasıyla yatıp kalkıyorlar, ama bir taraftan bakıyorsunuz kelimenin tam anlamıyla Filistin davasını satmak için her türlü taklayı atıyorlar. İşte daha geçtiğimiz haftalarda ablukayı kırarak Filistin halkına insani yardım ulaştırmak isteyen 12 gönüllüyü taşıyan Özgürlük Filosuna bağlı Madleen gemisi, birkaç saat kala İsrail güçleri tarafından baskına uğradı ve tüm gönüller kaçırıldı. Sembolik miktarda tıbbi malzeme ve gıda taşıyan bir gemiydi bu. Bu, İsrail’in savaş suçlarına bir yenisini daha ekledi. Peki ne yapıyor insanlık bu süreçte? İsrail’in ne yaptığını biliyoruz. Gazze şeridine insanı yardım ve tıbbi malzeme geçişini engelliyor. Peki Türkiye’ye bunun bir yansıması oldu mu arkadaşlar? Bir yaptırımımız oldu mu? Ne yaptık biz aynı günlerde? Mersin Limanı’na demir atan VELA gemisi İsrail’e askeri ham madde taşıyordu. Bir taraftan Filistinlilerin ihtiyaç duyduğu tıbbi yardımı, gıda yardımını sembolik bir düzeyde bile olsa ulaştırmaya çalışanlara İsrail’in uyguladığı bir savaş suçu kapsamına giren yaptırımlar, diğer tarafta İsrail’in ihtiyaç duyduğu askeri ham maddeyi taşıyan gemi Mersin Limanı’nda demirliyor.
‘GAZZE’DEKİ ÖLÜM DEĞİRMENİNE SU TAŞIYORLAR VE BİZE YALAN SÖYLÜYORLAR’
Her dara düştüklerinde Filistin eylemi düzenleyenler, İsrail’in bu ölüm tüccarlığına karşı üç maymunu oynamıyor da ne yapıyor? Dışişleri Bakanlığı öyle 2-3 paragraflık yalandan açıklamalarla bir şeyler söylüyor. Bakın burada tüm yurttaşlarımıza, ama özellikle AKP’ye oy vermiş emekçi kardeşlerimize seslenmek istiyorum: Yalan söylüyorlar, açık biçimde yalan söylüyorlar! Gazze’deki ölüm değirmenine su taşıyorlar ve vallahi billahi bize yalan söylüyorlar. VELA gemisine engel olmak için tek bir adım daha atmadılar, İsrail’le ticaret ‘Al gülüm, ver gülüm’ devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’e ilişkilerin Filistin’e zarar vermediğini söylüyor. Ticaretin devam ettiğini kabul etmesi için başka ne yapması lazım? Çok çarpıcı bir konuşmaya denk geldim, bütün yurttaşlarımızın dikkatine sunuyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi’nin yaptığı konuşma, herhangi bir tartışmaya mahal vermemek için aynen okumak istiyorum, ‘Yani eyvallah, İsrail’in Filistin’de, Gazze’de Müslümanlara yaptığı soykırımı, katliamı, bebek katliamını nefretle şiddetle kınıyoruz, eyvallah. Buna diyecek bir şey yok, ama diğer taraftan da ticaretin hiç kimseye zarar vermeyen bölümleriyle ilgili de, çünkü bizim İsrail’le serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke, yani altı satıp bir aldığımız bir ülke. O anlamda daha hassas olmamız gerektiğine inanıyorum’ demiş AKP Genel Başkan Yardımcısı. Arkadaşlar neymiş? Soykırımmış, eyvallahmış, ama gözünü para hırsı bürüyenler buna da göz yumuş. Daha açık bir ifade olabilir mi? Yani akıl alır gibi değil. Sabaha kadar anlatırım, bunların arsızlıkları, yüzsüzlükleri, riyakarlıkları gerçekten bitmez. Damat Selçuk Bayraktar, İsrail’in silah tedarikçisi Leonardo ile Baykar arasında bir anlaşma yapıldı. Ağızlar kulaklarda, üç dilde yapılan açıklama kamuoyuna duyuruluyor. Böylesi bir tarihsel süreçte İsrail’le yapılan herhangi bir ticaretin, İsrail’le yapılan herhangi bir anlaşmanın açıklanabilir bir yeri var mıdır?
‘ARA ZAM YAPMAMAK İÇİN ‘BÖLGEDEKİ GELİŞMELER’ DİYE BİR BAHANELERİ OLACAK’
Gerçekten hep söylüyorum, bunların Filistin davası tümüyle yalan üzerine kurulu. Bunlar kurtla öldürüyor, çobanla yiyor, sahibiyle ağlıyor. Bu iktidarın Filistin politikasının özeti budur. Bunun bize yansıması ne? Sayın İngiliz Mehmet hemen keyiflendi tabii. Çünkü halkı karşı karşıya bıraktıkları bu açlık ve sefaletin sorumluluğunu gizleyecek, örtecek yeni bir enstrümana kavuştular. Zaten biliyorsunuz herhangi bir hedefin tutturulması hiç mümkün olmadı bu iktidar döneminde, sürekli tahmin güncelliyorlar. Bir tarafta baş ekonomist Erdoğan, hemen yanında İngiliz Mehmet, şimdi temmuzda ara zam yapmamak için enflasyonda yine tadilat girişimlerine başladılar. Bu sefer ‘bölgedeki gelişmeler’ diye bir bahaneleri olacak ve fatura yine emekçilerin, emeklilerin, yoksul halkımızın sırtına bindirilecek. Zaten TÜİK eliyle başlattıkları bir operasyon var, tıkır tıkır işliyor. Dikkat edin, ne hikmetse her yıl aralık ayında, haziran ayında enflasyon düşüyor, ne zaman iş zam ayına gelse enflasyonda büyük mucizeler hayata geçiyor. Bu yapılan işçinin, memurun ve emeklinin cebinden milyonlarca lira parayı çalmaktır, bu nitelikli dolandırıcılıktır, bu nitelikli hırsızlıktır. Bu memleketteki milyonlarca insanın alın terinin karşılığını almasını engelleyen, bunun önüne rakamlarla engeller çıkartan bir TÜİK’le karşı karşıyayız.
‘TÜRKİYE, İŞSİZLİKTE PANDEMİ SÜRECİNİN ÜSTÜNE ÇIKMIŞ DURUMDA’
DİSK Araştırma Dairesi Ücret Kayıpları İzleme Raporu’nda enflasyonun beş ayda işçi, memur ve emeklinin en az 198 milyar lirasını yok ettiğini hesaplamış. Yani bu beş ayda her işçi kardeşim aylık 5 bin 870 lira para kaybetti. Bunun bir yansıması da işsizliğe olmuş durumda, işsizlikte pandemi sürecinin üstüne çıkmış durumda Türkiye. Geniş tabanlı işsizliğin son bir yılda 2 milyondan fazla arttığı, son bir ayda bir milyondan fazla arttığı, geniş tanımlı kadın işsizliği oranının yüzde 40’lara geldiği bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Türkiye şöyle bir karanlık tablonun içerisinde ve halkın meseleye el koyması dışında bir kurtuluş yolu kalmamış durumda: Bir tarafta dünyayı kan gölüne çeviren emperyalistler, iktidarlarını korumak için onlarla her türlü iş birliğine açık, ülkemizin kaynaklarını onların insafına terk eden, sömürüyü katmerlendiren, dolayısıyla yerli ve yabancı patronları zengin eden bir iktidar anlayışı, bunun sonucu olarak emekliye, emekçiye, yoksula, halka, milyonlarca insana düşen yoksulluk, geleceksizlik, açlık, sefalet koşulları ve tabii ki böyle bir ülkede bu tabloyu tamamlayacak şey özgürlüklerin, demokrasiyle hukukun bir bütün olarak askıya alınması. Yani siz dünyayı pay edenler karşısında el pençe divan durursanız, bütün bu sürecin yükünü yoksul emekçi halka yüklerseniz, insanların buna karşı sesini yükseltmesini engellemek için de yapacağınız şey nedir? Demokrasiyi rafa kaldırırsınız, özgürlükleri rafa kaldırırsınız, hukuku basit bir yargı sopası olarak elinize alırsınız ve muhalefeti bu sopayla susturmaya çalışırsınız. Ama bir şeyi söyleyeceğim, artık burada aklın almadığı bir aşamaya geldik.
AVUKAT MEHMET PEHLİVAN VE FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASINI ELEŞTİRDİ
Yani burada özellikle söylemek istiyorum, geçen gün İstanbul’da bütün ülkenin baro başkanları, yüzlerce, binlerce avukat arkadaşımız yan yana geldi ve ses yükselttiler. Ya olmaz arkadaşlar, Ekrem İmamoğlu’nun avukatı olduğu için bir insan tutuklanamaz. Hani ‘düşman hukuku uygulamaları’ diyorduk ya, bu düşman hukukunda bile olacak iş değildir. Bir avukatın nasıl yargılanacağı kanunda açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen buna dahi riayet etmiyorlar ve sırf avukatlık yaptığı için Mehmet Pehlivan’ı tutukluyorlar. Yani İmamoğlu’nu cezaevine atıyorsunuz, fotoğraflarını yasaklıyorsunuz, sosyal medya hesabını yasaklıyorsunuz, savunmasını da yasaklıyorsunuz. Bunun ne anlama geldiğini umarım bilerek yapıyorlardır ki ödeyecekleri bedeli görsünler. Fatih Altaylı’nın tutukluluğu, aynısı. Bakın ben şunu söyleyeyim, bu bir yargı operasyonu ve bu yargı operasyonu yapanların bilgisayarların açılış sayfası UYAP değil, saray beyzadeleri. Hem Mehmet Pehlivan’ı hem Fatih Altay’ı hem de bu bütün hukuksuz tutuklamaları yapanlara bir şey hatırlatayım, bundan tam 15 yıl önce devrimci karargah davasında beraat eden sosyalistleri hukuksuzca tutuklayan, gözaltına aldıran, tahliye etmeyen Fethullahçı 23 hakim ve savcıya, 15 yıl sonra kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan soruşturma açıldı. Yani o zaman ‘Nasıl olsa kimse bize bir şey yapamaz, biz istediğimiz gibi kararlar veririz, istediğimiz gibi adımlar atarız’ diyen hakimlere, savcılara bugün soruşturma açılmış durumda. Bunu da unutmamalarını tavsiye edeyim.
‘KRT EMEKÇİLERİ, ÖRGÜTLÜ İŞÇİ SINIFINI HİÇBİR KUVVETİN YENEMEYECEĞİNİ HATIRLATTI’
Son olarak, tabii bu tablonun sürdürülebilmesi için bir de medya ablukasına ihtiyaç var. Medyanın kör, sağır, dilsiz, vatandaşın sesini vatandaşa ulaştırmayan, ülkenin gerçeklerini göstermeyen bir hale getirilmesi gerekiyor. Ben hiçbir ayrım yapmadan söylüyorum, yurttaşın tek güvencesi basın emekçileridir. Sağ olsunlar her yerde namuslu, onurlu, kalemini satmayan, halkın haber alma hakkına saygı duyan basın emekçileri var ve onlar sayesinde bu ülkede hala basın nefes alıp verebiliyor, hala mücadelesini sürdürebiliyor. Bunlardan bir tanesi KRT’de geçtiğimiz haftalarda bizzat da ziyaret ettiğim önemli bir direniş gerçekleştirildi. 28 Mart’tan beri maaşlar yatırılmıyordu, 3 aydır yemek paraları verilmiyordu bu basın emekçisi arkadaşlarımıza ve arkadaşlarımız, KRT emekçileri DİSK’in Basın-İş sendikasıyla birleştiler, güçlerini birleştirdiler, örgütlendiler, büyük bir direniş sergilediler ve nihayet KRT’deki bu basın emekçilerinin direnişi 4 Haziran’da başarıyla sonuçlandı. 4 Haziran Çarşamba gününe kadar aylardır hak ettiklerini alamamış ve karşısında muhatap bulamamış 158 basın emekçisi kardeşimiz 20 günlük mücadelenin ardından hem patronun muhatabı oldu hem de hak edişlerini kazandılar. Ben bir kez daha hayatın o basit gerçeğini bize hatırlattıkları için, örgütlü bir işçi sınıfını hiçbir kuvvetin yenemeyeceğini gösterdikleri için bütün KRT işçilerine ve bu örnek direnişi başarıyla sürdüren Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlı Basın-İş Sendikasına yürekten teşekkür ediyorum.”