Ahmet Şık, ‘çözüm süreci’ komisyonunda konuştu: ‘Barış ihtiyacını küçük siyasi hesaplara heba edemeyiz’
Şık, komisyonda yaptığı konuşmaya Can Atalay’ın mektubunu okuyarak başladı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, ‘yeni çözüm süreci’ kapsamında yürütülecek süreçte yapılacak yasal düzenlemeler için Meclis’te kurulan komisyonun ilk toplantısında, “Barış bizim için ekmek gibi su gibi bir ihtiyaç ve bunu küçük siyasi hesaplara heba edemeyiz” şeklinde konuştu.
‘Yeni çözüm süreci’ kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan komisyon çalışmalarına Meclis Başkanı Yeni çözüm süreci başkanlığında bugün başladı.
TİP adına komisyonda bulunan Ahmet Şık, komisyonun bugün gerçekleşen ilk toplantısında konuştu. Barışın ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç olduğunu kaydeden Şık, “Barış ihtiyacını küçük siyasi hesaplara heba edemeyiz” ifadelerini kullandı.
Ahmet Şık, komisyonda yaptığı konuşmaya Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan, seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yolladığı mektubu okuyarak başladı.
‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ YÖNÜNDE MECLİS’İ ESAS ALARAK ATILAN ADIMI ÖNEMSİYORUZ’
TİP Parti Meclisinin aldığı kararla TİP bünyesinde oluşturulan bir iç komisyon heyetinin başkanı olarak görevlendirilen Can Atalay, mektubunda şunları kaydetti:
“Komisyona başarı dileklerimle başlamak istiyorum. Ülkemizin geleceği için tarihsel önemde bir başlangıç yapılıyor. Komisyon çalışmasına önem veriyor, katılım gösteren birçok siyasal parti gibi usule ve geleceğine ilişkin birçok belirsizliğe rağmen masada yerimizi alıyoruz. Ülkemizin demokratikleşmesinin en önde gelen sorunlarından olan Kürt Sorunu’nun çözümü yönünde ilk defa tarzı çok tartışmalı da olsa Meclis’i esas alarak atılan adımı önemsiyoruz.
Yurttaşın oylarıyla seçilmiş ve Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin defalarca hakkımda verdiği kararlara göre şu anda Meclis’te yasama ve denetleme görevi yapması gereken hapishanedeki bir milletvekili olarak da komisyonun faaliyetini önemli buluyorum.
‘NE YAZIK Kİ KOMİSYONUN ÜZERİNDE BİRLEŞTİĞİMİZ BİR ADI BİLE YOK’
Önerilerimi yedi başlıkta sıralayacağım:
1. Temel tespitlerimizde farklıklarımız var. Birçok belirsizliğe karşın buradayız. Örneğin sizlere komisyonun adıyla hitap etmek isterdim. Ne yazık ki üzerinde birleştiğimiz bir adı bile yok. Aynı biçimde sürekli ‘süreç’ diyoruz ama bir sürecin olup olmadığı üzerinde bile açıklık sağlanmış değil. Meclis’in kapsamını belirlediği açık bir görev tanımına da sahip değiliz. Kürt Sorunu’nu bir sorun olarak bile görmeyenimiz var. Esas olarak sorumluluk duygusuyla verdiğimiz kararlarla buradayız. Esasa ve uygulanmakta olan usule ilişkin uyarılarımızı ve önerilerimizi yapacağız. Komisyonun ‘olanaklı olanı öne çıkartmak, hemen yaşama geçmesi konusunda kolaylaştırıcı olmak’ konusunda önemli adımlar atması gerekmektedir.
‘ÜLKEMİZİN ÇÖZÜM BEKLEYEN ANA SORUNU DEMOKRATİKLEŞMEDİR’
2. ‘Olanaklı olanı öne çıkartmak’ ön kabulü, Komisyonu daraltılmış gündemlere mahkûm etmemelidir. Öncelikler adına, gündemin daraltılması dayatılmamalıdır. Öncelik ‘silahın siyaset dışına çıkarılması/atılması’dır. Ancak ülkemizin çözüm bekleyen ana sorunu demokratikleşmedir. Her türden ayrımcılığın aşılması, demokratikleşme ve eşit yurttaşlık doğrultusunda ilerleyerek Kürt Sorunu olarak kalıcı çözümlenebilir. Daraltılmış gündemlerle komisyona ömür biçen yaklaşımları benimsemediğimizi en baştan ilan ediyoruz.
‘SİLAHLI MÜCADELENİN BIRAKILMASI KARARI TARİHİ ÖNEMDEDiR’
3. Adı adıyla Kürt Sorunu olarak tanımladığımız sorun üzerine bir Meclis masasını olanaklı kılan Kürt Siyaseti’nin ‘silahlara veda kararı’nı vermiş olmasıdır. Siyasette artık silahın yeri olamayacağı kararına varmış olmaları sürecin başlaması ve sürmesi için önemli bir garantidir. Bu noktanın altını önemle çizmek başlayacağımız noktayı belirlemek ve ‘öncelikle atmamız gereken adımları’ belirlemek bakımında önemlidir. ‘Türkiye sınırları içinde ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin kesin olarak sonlandırılması’ kararı tarihi önemdedir. Süreç boyunca bu tarihi ana uygun adımlar atılmalı özellikle bu sürece gölge düşürecek, toplumsal barışın tesisini engelleyecek adımların atılmasının önüne geçilmelidir.
‘AÇIKLIK, TOPLUMSAL MUTABAKATIN ÖN KOŞULUDUR’
4. Komisyonumuz, önceliklerini belirleyebilmek için siyasal partilerin bir kısmına yapılan bilgilendirmeye sahip olmalıdır. Böylesi bir toplu ve detaylı bilgilenme olmadan; komisyonda tartışma ve öneriler geliştirme, yapılan önerileri somut durumla bağlayarak bütünsel değerlendirmesini yapabilme olanağı olmayacaktır. Bu durum komisyonda ve kamuoyuna karşı tam bir açıklığı gerektirir. Gerek komisyon bilgilendirilirken gerek komisyon katılımcılarının başlıkları kamuoyuna taşıma ve tartışmalarına daraltıcı müdahaleler yapılmamalıdır. Tam bilgilenme, açıklık ve gerçek bilgiler üzerinden kamuoyunun da dâhil olacağı yaygın tartışma kritik konularda alınan kararlara güçlü toplumsal destekler sağlayacaktır. Açıklık, toplumsal mutabakatın ön koşuldur. Bu duyarlılık sağlanmazsa çalışmaların kapalı kapılar arkasında bir sonuç elde etmek için yapılanlar olarak görülmesi gayet doğaldır.
‘HUKUK, SÜRECİN İLK GEREĞİ VE GÜVENCESİDİR’
5. Bugüne kadar ‘süreç’ fiili durumlar üzerinden ilerledi. Komisyonun bir diğer ana görevi de ‘süreç’i Meclis’in yönlendirmesi ve denetlemesi için gerekli hukuksal çerçevenin hazırlığıdır. Öncelikli olarak silahların terk edilmesini hızlandırmak için; silah bırakanların toplumsal yaşama katılması için yapılacaklar, yeni gelişmelere uygun olarak cezaevinde olanların durumlarının gözden geçirilmesi, umut hakkı ivedilikle çözülmesi gereken başlıklardır. Her bir ileri çözüm adımı tarihe ilişkin konuların da konuşulmasını kolaylaştıracaktır. Bugünden ‘tarihle’ konuşmaya başlamak kolaylaştırıcı olmayacaktır. Bu başlıkların hiçbiri birincisi fiili durum üzerinden, ikincisi genel demokratikleşme başlığından kopartılarak çözümlenemez. Bu başlıklar idarenin fiili uygulamalarıyla halledilemez, halledilmeye kalkışılırsa hiç kimse için güvenli olmaz. ‘Hukuk’ sürecin ilk gereğidir ve güvencesidir. Sürecin kazanımlarının garanti altına alınması hukuk olmadan, ‘yasaları olmadan’ sağlanamaz.
‘TUTUKLULUK PEŞİN CEZALANDIRMA ARACI OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR’
6. Süreci ilerletmek için atılacak adımlar ‘hukuki’ olsa bile hukukumuzun bütünlüğüyle de uyumlu olmalıdır. Örneğin ‘silah bırakanların toplumsal yaşama katılması’ amaçlanırken seçim işbirliklerinin suç olarak görülüp hapisliklerin ve yargılamaların sürdürülmesi büyük çelişki olacaktır. Aynı mantıkla bir bölüm yurttaş için toplumsallaşma yolu açılırken seçilmişlerin kayyum vb. yöntemlerle yurttaşın verdiği görevi yapması engellenmemelidir. Yine Anayasa Mahkemesi ve Anayasa’ya göre uygulanmasından yükümlü olduğumuz AİHM ve AYM kararlarını uygulamak, böylece demokratik yapımızı tahkim ederek ilerlemek yerine fiili uygulamalarla veya ‘özel yasalarla’ sorunları çözmeye çalışmak en başta Süreç’e zarar vereceği gibi toplumsal karşılığı da olmayacaktır. Yürürlükteki hukuksal düzenin gereği olan haklar ve uygulamalar pazarlık konusu olmamalıdır. ‘Zaten’ Anayasa’nın ve yasaların gereği olan adımlar atılmalıdır. Tutukluluk hali yasada öngörüldüğü açıklıkta uygulanmalı, tutukluluk peşin cezalandırma aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
‘BARIŞÇI BİR DIŞ POLİTİKA İÇİN ÖNERİLER GELİŞTİRMEK DE KOMİSYONUN GÖREVİ OLMALIDIR’
7. Nasıl isimlendirirsek isimlendirelim yakın dönemde bir ‘süreç’ deneyimi vardır. Başarısız olmasında önemli bir etken de bölgesel etkilerdir. Bu bakımdan barışçı, yapıcı bir bölge dış siyaseti Süreç’in olmazsa olmazıdır. Komşu ülkelerin içişlerine saygı göstererek iç savaştan çıkmış ülkelerin demokratik yapılanmasına yardımcı olmak ülkemizdeki gelişmeleri doğrudan olumlu etkileyecektir. Tersi durum ise, bölgede halkların demokratik haklarına karşı tutum almak ‘içerdeki’ süreci tahrip potansiyeline sahiptir. Bu bakımdan bölge ülkelerinin bütünlüğünü esas alarak sabırlı, kolaylaştırıcı, barışçı, demokratik bir dış politika için öneriler geliştirmek de komisyonun görevleri arasında sayılmalıdır.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.”
‘BUGÜNE KADAR YÜRÜTÜLEN SÜREÇ ‘ARKA KAPI DİPLOMASİSİ’ OLARAK TARİF EDİLEBİLİR’
Ahmet Şık, Can Atalay’ın mektubunu okumasının ardından şunları dile getirdi:
“Komisyonun esasına dair görüş ve değerlendirmelerimizi ilerleyen toplantılarda detaylı biçimde ortaya koyacağız. Takdir edersiniz ki, bugüne dek yürütülen süreç bütünüyle bir arka kapı diplomasisi olarak tarif edilebilir. Arka kapılarda konuşulanların ve paylaşılanların ne olduğunu bilmediğimiz için de bu koşullarda detaylı bir değerlendirme ortaya koymamız beklenemez.
BİRİNCİ TİP’İN KONGRE KARARLARINI HATIRLATTI
Bununla birlikte girizgah mahiyetinde, her ne kadar iktidar cephesi bu kavramın kullanılmasından imtina etse de Kürt Sorunu’na dair perspektifimizi ortaya koymaya çalışacağım.
Birinci Türkiye İşçi Partisi’nin 1970 yılında düzenlediği dördüncü kongresinin kararları arasında şu ifadeler yer almaktadır:
“Türkiye’nin Doğu’sunda Kürt halkının yaşamakta olduğunu, (…) Kürt halkının anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün antidemokratik, faşist, baskıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir görev olduğunu, (…) Parti’nin, Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilân eder.”
Bu ifadeler Türkiye tarihinde bir ilktir, Kürt Sorunu resmen bir parti kongresinde ilk kez birinci TİP tarafından tanınmış ve ne yazık ki bu karar nedeniyle parti kapatmaya maruz kalmış, yöneticileri ise tutuklanmış, bedeller ödemiştir.
‘TÜRK VE KÜRT EMEKÇİLERİNİN TARİHSEL ÇIKARLARI ORTAKTIR’
Biz, Kürt sorununu, Osmanlı dönemindeki Kürt ayaklanmalarından bugüne ulusal mücadelelerin tarihselliği içinde ele alıyor ve sermaye egemenliğinin bir sonucu ve sınıf mücadelesinin bir başlığı olarak görüyoruz. Yoksul Kürt emekçileri Türkiye işçi sınıfının önemli bir unsurudur; Türk ve Kürt emekçi halklarının tarihsel çıkarları hiç şüphesiz ortaktır. Bizim için, Kürt halkının haklı taleplerinin savunulması ve desteklenmesi ülkemizdeki bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin önemli bir başlığıdır.
İnkar politikalarıyla başlayıp bugüne kadar gelinen süreçte Kürt sorunu şiddet, ölümler, faili meçhuller, kayıplar, anti-demokratik, faşizan uygulamalar, seçme seçilme hakkının gaspedilmesi gibi bir dizi farklı biçimde kendini göstermiştir. Bu biçimlerin her biri toplumumuzda telafisi zor derin yaralar açmış; çoğunlukla acılar yoksul evlerin payına düşmüştür. Bir yandan Taybet analar, sırtında tek bir kazağı ve ayağında terlikleriyle 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’lar yitip gitmiştir, diğer yandan hep yoksul evlere şehit haberleri gelmiştir.
‘SİYASİ TUTSAKLAR VE KAYYUM SİYASETİ, BÜYÜK ÖLÇÜDE KÜRTLER VE SOSYALİSTLERE KARŞI BAŞLATILDI’
Bugünün Türkiye’sinin en büyük utançlarından biri olarak değerlendirilebilecek siyasi tutsaklar ve kayyum siyaseti; büyük ölçüde Kürtler ve sosyalistlere karşı başlatılmış ancak yerleşik hale getirilmiş uygulamalardır. Bugün CHP’li belediyelere de kayyum atandığı, belediye başkanlarının iddianameleri bile hazırlanmadan tutuklandıklarını görmekteyiz.
Barışın tesis edilmesinde en başta şiddetin durmasına ve silahların susmasına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu bağlamda silahları bırakma çağrısı, PKK’nin fesih kararı ve geçtiğimiz günlerde gerçekleşen silah yakma töreni çok hayati adımlardır. Bu adımların atılmasından umutlanmaktayız.
‘DEMOKRASİ VE EŞİT YURTTAŞLIK TEMELİNDE AKTİF BİR ÇÖZÜM’
Ancak çok boyutlu sorunlar yumağının ortasında bu nedenle biz, barışın yalnızca silahların bırakılmasıyla tamamlanacak pasif bir hâl değil; demokrasi ve eşit yurttaşlık temelinde kurulacak aktif bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde atılması gereken adımlar da bu yaklaşıma dayanmalıdır. Van’a kayyum atama girişiminde de dile getirdiğimiz gibi, Van’a kayyum atanırken İzmir’de demokratik yaşam olmaz. Esenyurt’a kayyum atanırken ya da Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu haksız yere içeride tutulurken de demokratik bir çözümden söz edemeyiz.
ATILMASI GEREKEN ADIMLARI SIRALADI
Bu doğrultuda, Kürt halkının özgün ve özgül konumunu gören ama geniş anlamda bir demokratikleşme sorununun altını çizmek zorundayız. Dolayısıyla, toplumsal barış ve demokrasi için, Türkiye’de eşit bir yurttaşlık atmosferinin tesisi için atılması gereken acil adımları şöyle görüyoruz:
– Türkiye’nin Adalet, Özgürlük, Demokrasi ve Eşit Yurttaşlık ihtiyacı istisnasız herkes için haktır ve uygulanması bir zorunluluktur.
– Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları istisnasız uygulanmalı ve komisyon bu yönde yazılı ortak irade beyanı sergilemelidir.
– Başta, tamamen keyfi uygulanan Terörle Mücadele Kanununun kaldırılmalı; temel hak ve özgürlükleri sınırlayan ve kriminalize eden, düşünce ve ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşlerini engelleyen TCK’nin ilgili hükümleri ve 2911 Sayılı Kanun evrensel hukuk normlarına uygun hale getirilmelidir.
– Siyasi ve adli suçlarda infaz eşitliğinin sağlanması yönünde yasal değişiklik yapılmalı, bunun ötesinde siyasi suç mevhumu bütünüyle bertaraf edilmeli, devlet aygıtı bütünüyle siyasi suç kovuşturmaya yönelik bir araç olmaktan çıkarılmalıdır.
– Üniversite öğrencilerine okul ve yurtlarda disiplin soruşturmalarının kapsamının daraltılmasına dönük yasal değişiklikler yapılmalıdır.
– Tutuklama şartlarındaki cezaların alt sınırı arttırılarak pratikte de istisnailiği yasal güvenceye kavuşmalıdır.
– Hasta tutsakların tahliye süreçlerinin hızlandırılmasına dönük yasal değişiklik yapılmalıdır.
– Başta Barış akademisyenleri olmak üzere hukuksuz KHK’lerle işsiz bırakılanların görevlerine iadeleri ile geriye dönük haklarının tazmini sağlanmalıdır.
– Kayyumlar derhal kaldırılmalı ve seçilmişler görevlerine iade edilmelidir.
– Anadilinin, eğitim dahil her alanda kullanılması için imkanların geliştirilmelidir.
– Suç işleyen kamu görevlilerinin yargılanmalarının önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır.
– Komşu ülke ve halklarla barışçıl bir dış politikada, savaşsız bir bölge ve dünya anlayışında buluşulmalıdır.
– Ayrıca, Türkiye’de Kürtler’in bir sorunu olmadığı algısı yıkılmak ve toplumsal barış sağlanmak isteniyorsa, adalet, hakikat ve hafıza komisyonları kurulmalı ve bunlar işletilmelidir. Toplumsal bir barış ancak böyle sağlanabilir.
‘KOMİSYON ÇALIŞMALARININ ŞEFFAF YÜRÜTÜLMESİ ZORUNLULUK’
Bunlarla birlikte, ilk elden, komisyon çalışmalarının son derece şeffaf yürütülmesinin bir zorunluluk olduğunu söylemek zorundayız.
Kürt Sorunu’nun çözümü açısından bugüne dek edindiğimiz tecrübeler gerçek, kalıcı ve adil bir barışın ancak sürecin toplumsallaşmasıyla mümkün olabileceğini bize öğretti. Sürecin toplumsallaşması açısından bu komisyonun varlığını önemsiyoruz. Farklı siyasi partilerin görüş, öneri ve değerlendirmelerini tüm toplumun görebileceği biçimde açık, net ifade edecek olması bile başlı başına önemlidir. Komisyon, toplumda oluşan kaygıları gideren, şüpheleri ortadan kaldıran ve somut adımların atılmasına vesile olacak bir çalışma sergilemek durumundadır.
‘BARIŞ, DEMOKRASİ VE EŞİT YURTTAŞLIK KOMİSYONU’
Biz bunu yapmaya, silah bırakma sürecinin sona ermesine dair düzenlemeleri merkeze alan ve gerçek bir barışın sağlanması için en önemli unsur olan demokratikleşmeye dönük adımların atılacağı bir komisyon çalışması için tutum alacağız.
Komisyonun adı meselesinin kısır tartışmalara sebebiyet vermemesi gerekir. Bu bağlamda komisyonun amacı ve işlevi daha büyük bir önem ve anlam taşımaktadır. Siyasi tutsakların durumunun demokratikleşme adımlarıyla çözülmesi, kayyum siyasetinin ortadan kaldırılması ve silah bırakmanın tüm aşamalarıyla sağlanması bizim için komisyonun amacını ve işlevini ortaya kayacak önemli başlıklardır.
Komisyon bu başlıkları ana amacı olarak belirlemelidir. Aksi takdirde komisyon sadece ‘Silah Bırakmanın Usul ve Esaslarına Dair Komisyon’ işlevi görür. Bu da gerçek, adil ve kalıcı bir barışın sağlanmasını sekteye uğratır. Çünkü yalnızca silah bırakma ile sınırlanmış bir süreç ancak ateşkes anlamı taşıyacaktır. Oysa biz kayıtsız şartsız barışın peşindeyiz. Bu tip süreçlerde ateşkesin bir zorunluluk olduğu açıktır ancak ateşkesler kalıcı, gerçek ve adil bir barış ile taçlanmadıkça uzun vadede anlamlı sonuçlara yol açmazlar.
Demokratik siyaset zeminin önünün açılması, bu ateşkesi barışla neticelendirilecek düzenlemelerin yapılması için komisyon ciddi bir görev ve sorumluluk üstlenmeli.
Komisyonun adının da bu yüzden, bu başlıkları içerecek ve komisyonun ana amacının bu olduğunu gösterecek biçimde ‘Barış, Demokrasi ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu’ olmasını öneriyoruz.
‘KOMİSYON KATILIMCI VE ŞEFFAF OLMALI’
Komisyonun esasen şeffaf ve katılımcı olması bizim en temel taleplerimizdir.
Dolayısıyla komisyon, istisnai durumlar dışında genel ilke olarak basına açık biçimde çalışmalarını sürdürmeli, TBMM’nin tüm çalışmalarında olduğu gibi tam tutanak altına alınmalı, farklı toplumsal kesimlerin temsilcilerinin davetli olarak katılımıyla, mümkün olan en geniş kesimlerin görüşlerini ifade etmesi sağlanmalıdır.
Komisyonun oluşturulmasındaki temel maksadın bu sürecin toplumsal meşruiyetinin sağlanması olduğu açıktır. Bu nedenle komisyonun da üye tamsayısının 2/3’ü üzerinden karar alması toplumda oluşan haklı kaygı ve şüpheleri gidermenin en etkili yoludur. Barışın tüm toplumun temel bir ihtiyacı olduğunu gözeten ve bunu küçük siyasi hesaplara heba etmeyen bir anlayışın egemen olması için nitelikli çoğunluk bu oranla belirlenmelidir.
Komisyon üyelerinin konuşma süresinin siyasi parti grubu olanlar ve olmayanlar arasında eşitliğe aykırı biçimde belirlenmesi kabul edilemez. Böylesine önemli bir komisyonda dahi bu denli küçük bir matematiğin işletiliyor olmasından derhal geri dönülmelidir. Halihazırda grubu bulunmayan siyasi partilerin tek vekilleriyle kullanabileceği sürenin üst sınırı bellidir. Bu yüzden süre sınırının eşit hale getirilmesi gerekmektedir.
Komisyon gündeminin nasıl belirleneceği yine önemli bir başlıktır. Gündem yalnızca Başkan tarafından belirlenmemeli, katılımcılığa ve çok sesliliğe uygun olarak gündem maddeleri yine üye tamsayısının 2/3 çoğunluğu ile belirlenmelidir.
Kendi adımıza sürecin ruhuna uygun bir hassasiyet ve özen içinde tutum alacağımızı buradan bir kez daha beyan ediyoruz. Buna uygun olarak karar vericiler de aynı tutumda olmalı, komisyon işleyişini kendi yararlarına uyacak ve sadece kendi kontrollerinde ilerleyecek biçimde düzenlemeye çalışmamalıdır.
Bu komisyon sürece katkı koyabilecek hiçbir siyasi aktörü dışlamamalı, şeffaflığı, ve katılımcılığı en yüksek dereceden gözetmeli,, halkın, toplumun farklı kesimlerinin sesini duyurmasına olanak tanımalı ve demokratik talepleri asla pazarlık malzemesi etmemelidir.
‘BARIŞ İHTİYACINI KÜÇÜK SİYASİ HESAPLARA HEBA EDEMEYİZ’
Bir kez daha söylüyoruz, Barış bizim için ekmek gibi su gibi bir ihtiyaç ve bunu küçük siyasi hesaplara heba edemeyiz.
Komisyon çalışmalarımız boyunca tüm adımlarımız, barışın tesisi konusunda halkımızın istek ve beklentileri ile Türk ve Kürt emekçilerinin ortak çıkarları doğrultusunda eşit yurttaşlık temelli, demokratik bir barış siyaseti yönünde olacaktır. Bu bağlamda sadece Türkiye İşçi Partisi’nin değil, tüm siyasi partilerin gerçek ve kalıcı bir barışın inşasında ortak sorumluluk üstlenmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Yolumuz açık önümüz barış olsun.”