Sera Kadıgil: ‘Kutsal aile’ diye diye kadınları, çocukları öldürttükleri düzeni, Narin’in hayatı üzerinden canlı izliyoruz’
TİP Sözcüsü Kadıgil, Now TV ekranlarında Ezgi Gözeger’in sorularını yanıtladı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, Now TV’de gazeteci Ezgi Gözeger’in sunduğu “Çalar Saat” programının konuğu oldu. Gözeger’in Narin Güran davasına yönelik sorusunu yanıtlayan Kadıgil, “Kutsal aile diye kadınları, çocukları öldürttükleri düzeni, Narin’in hayatı üzerinden canlı izliyoruz” ifadelerini kullandı.
TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, bu sabah Now TV ekranlarında yayınlanan “Çalar Saat” programının stüdyo konuğu olduğu. Yayın sırasında gazeteci Ezgi Gözeger’in sorularını yanıtlayan Kadıgil, gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
‘BU ORTAMIN MÜSEBBİBİ, BU ORTAMI SARAYINDA OTURABİLMEK İÇİN YARATAN ERDOĞAN’
Sera Kadıgil, Ezgi Gözeger’in “Normalleşme sürecine ne diyorsunuz? 1 Ekim’de bir el sıkışma başladı gidiyor. Nereye gidiyor?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Keşke güzel bir yere gitse, keşke bizim normal bir ülkemiz olsa, keşke ortalama bir demokraside yaşıyor olsaydık. Az önce kayyumlardan bahsettiniz, sadece geçtiğimiz 3-4 sene içerisinde, daha doğrusu olağanüstü hal ilan edildikten sonra, oylarla seçilen 160 belediye başkanını bu iktidar, Recep Tayyip Erdoğan ve ortağı Devlet Bahçeli görevden alıp yerine kendi piyonlarını, kendi askerlerini getirdi oturttu. Böyle bir ortamda yaşıyoruz biz. Aylardır konuştuğumuz haberler, günde 3 kadın öldürülüyor, Yenidoğan Çetesi adı altında küçücük, el kadar bebeklerin canına para için göz dikmiş durumdalar, Esenyurt’ta, İstanbul’un en büyük ilçesine kayyum atadılar, CHP’li belediye meclis üyelerini içeri dahi sokmuyorlar. Böyle bir ortamdayız biz şu anda ve bu ortamın müsebbibi ne sayın Özgür Özel ne sizsiniz ne benim. Bu ortamın müsebbibi Recep Tayyip Erdoğan isimli ve bu ortamı sadece ve yalnızca sarayında oturmaya devam edebilmek için yaratan bir zat-ı muhterem.
‘NE HELALLEŞECEĞİZ NE NORMALLEŞECEĞİZ, BİZ HESAPLAŞMAK İÇİN YOLA ÇIKTIK’
Bir ahlaki çöküş içerisindeyiz ve çözüm konuşuyorlar utanmadan çıkıp, değil mi? Yenidoğan Çetesi’nin ikinci gününde çıkıp çözüm konuşabiliyorlar ya da şöyle bir ortamda normalleşme konuşulabiliyor. Ben açıkçası şaşırarak takip ediyorum bunu. Çünkü benim nazarımda böyle bir ortamda, böyle bir ahlaki çöküntü içerisinde, bu kadar büyük hırs… Az önce verdiniz, Kazdağların’da bir milyon ağaç kesiyorlar şu anda. Böyle bir durumdayken herhangi bir şekilde ne çözüme ulaşabiliriz ne normalleşebiliriz. Ben böyle düşünüyorum. O yüzden de bizim bütün muhalefet olarak yapmamız gereken tek bir şey var: Bu iktidardan kurtulmak. Bunlar siyasal İslamcı insanlar, bunlarla müzakere edilmez, bunlarla mücadele etmek zorundayız. Bunlardan kastım da kimse yanlış anlamasın, AKP’ye, MHP’ye oy veren yurttaşlar ya da yurttaşlarımızın arasındaki bu kutuplaştırmanın derinleştirilmesinden falan bahsetmiyorum ama bu halka karşı suç işleyen ve bizim güzelim memleketimizi bu hale getiren insanlarla biz hesaplaşacağız. Ne helalleşeceğiz ne normalleşeceğiz, biz hesaplaşmak için yola çıktık.”
‘BU ÜLKENİN HAYRINA OLACAK BİR ŞEYİN O SIKILACAK ELLERDEN GELME İHTİMALİ SIFIR’
Kadıgil’in yanıtı üzerine Gözeger, “Eğer siyasiler fikir ayrılığında olsa bile el sıkışsa, toplum bu kadar ayrışmaz, bölünmez, bu kadar kutuplaşmaz, taraflar birbirine düşman, kesilmez deniyor. Ne düşünüyorsunuz?” şeklinde konuştu. Kadıgil, Gözeger’e şunları söyledi:
“Yani ‘Ne kadar optimist’ diyeceğim izninizle, iyimser bir bakış açısı bu. Keşke ben de buna ikna olabilsem, buna ikna olsam emin olun ben de giderim. Bu ülkenin hayrına olacağını bilsem bunu yaparım, ama bu ülkenin hayrına olacak bir şey yok. Bu ülkenin hayrına olacak bir şeyin o sıkılacak ellerden gelme ihtimali sıfır. 17 yaşındaydım ben Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde, önümüzdeki ay 40. yaşımı kutlayacağım, tecrübeyle sabit. Hangi konuda bir çözüm gördük? Hangi konuda bir adım gördük? Hangi konuda bir şey yaptı da bu iktidar ‘Bunda da iyi yaptı’ dedik? Ne zaman bu oldu da şimdi olabileceğine dair bir küçük umut besliyoruz? Bu bana biraz optimist bir yaklaşım olarak geliyor, naçizane. Ama elbette ki farklı siyasi partiler tam olarak bu sebeple var zaten. Farklı görüşler var, farklı yaklaşımlar var. Hangi yaklaşım hangi yurttaşımıza kıymetli geliyorsa elbette ki tercih hakkı da kendisinin olacak.”
‘KUTSAL AİLE DİYE KADINLARI, ÇOCUKLARI ÖLDÜRTTÜKLERİ DÜZENİ, NARİN’İN HAYATI ÜZERİNDEN CANLI İZLİYORUZ’
Gazeteci Gözeger, Sera Kadıgil’e Narin Güran Davası’na ilişkin gözlemlerini de sordu. Kadıgil, mahkeme salonunda takip ettiği duruşmaya ilişkin şunları kaydetti:
“Narin’in bir ailesi yok, bu çok net. Yani bir köylü, şu anda bir olmuş bir sülale, kendi aralarında bir katil tespit etmişler. O katilin Nevzat olduğundan, Narin’nin Nevzat tarafından öldürüldüğünden herkes aşırı derecede emin ve yalnızca o Nevzat’ın nasıl ceza alacağı yönünde bir kurguları var şu anda kendi aralarında. Mahkemeyi buna katmıyorum, hem mahkeme başkanının hem savcı hanımın tutumunun hakikaten rahatsız edecek hiçbir yönü yoktu. Gayet özenli bir şekilde sorgularını alıyorlar. Bir özel teşekkür etmem lazım, toplumsal kamuoyu çok arkasında durdu bu davanın. Salon çok kalabalıktı, 50 farklı barodan arkadaşımız, baro başkanımız vardı, farklı sivil toplum kuruluşları vardı. Ama bir isim vardı ki bence herkesten çok teşekkür hak ediyor kendisi, Diyarbakır’ın önceki dönem baro başkanı sevgili Nahit Eren.
Hakikaten dosya öyle bir dosya ki, bin sayfadan oluşuyor, çok karman çorman. Bunun böyle olmasının da bir sebebi var, bunun böyle olmasını istediler, 18 gün boyunca bu böyle olsun diye neredeyse ilmek ilmek örülmüş bir durumla karşı karşıyayız. Aradan iki ay geçti, onlarca tutuklu tanık var, dört tane tutuklu sanık var. Ama hala kimin Narin’i öldürdüğüne dair hiçbir şey bilmiyoruz. Biz hiçbir şey bilmiyoruz, aile çok emin, Nevzat’ın öldürdüğünden çok eminler. Biz hiçbir şey bilmiyoruz. Nevzat zaten ilk ifadesinde şunu ifade etti, ‘Beni eve çağırdı Salim, ‘Ben bu kızı öldürdüm, git bunu yok et’ dedi bana’ diyor. Şu an tırnak içinde itirafçı durumunda olan tek kişi bu. Diğer istisnasız tüm tanıklar ve tüm sanıklar, ‘Bilmiyorum, hatırlamıyorum. Öyle miydi? İlk ifademde öyle dedim ama olayın heyecanıydı’ diyor. İfade değiştirmeyen tanık yok. Video görüntüsü var tanığın, videoda görüyoruz biz onu, olay anında bir şeyler olmuş, soruyor mahkeme başkanı, ‘Böyle bir olay oldu, niye’ diye, ‘Öyle bir olay olmadı’ diyor. Yani bir toplu hafıza kaybı içerisinde herhalde orada köyde yaşayanlar. Sırf Narin’in başına ne geldiğini kamuoyu öğrenmesin diye mi oluyor bu, havasından suyundan mı oluyor bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var: ‘Kutsal aile’ diye diye kadınları, çocukları öldürttükleri bu tuhaf düzen var ya, biz onu 8 yaşında bir çocuğun hayatı üzerinden canlı izliyoruz şu anda.”
Kadıgil’in açıklamaları üzerine “Aslında bir önceki konuştuğumuz konu başlığıyla, bir kadını toplumun hoyratça paramparça etmesiyle birbirinden çok ayrı bir konu değil. Anladığım kadarıyla genel bir bakış açısını temsil ediyor. Çocuğa yemek verilmemesi de aynı bakış açısının belki eseri” şeklinde konuşan Gözeger’in sözlerini, Sera Kadıgil şöyle tamamladı:
“MESEM’lerde katledilmesi de, yenidoğan ünitesinde katledilmesi de, üstüne bir de utanmayıp bu ülkeyi yönetenin çıkıp hala ‘Daha çok çocuk yapın’ diyebilmesi de. Kadınlar ölürken ‘Anası ölüyorsa ölsün, çocuk niye ölsün’ diyebilen bir iktidar, günde 3 kadın öldürülürken bir gecede bir erkeğin lafıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkabilen ve bunu savunan kadın üyeleri olabilen bir iktidar… Bunu söylerken gerçekten üzülüyorum ben, biz toplum olarak geri dönüşünü nasıl yapacağımızdan artık şüphe duymaya başladığım bir ahlaki çöküntü içerisindeyiz. Biz çöktük, bu toplum ahlaki olarak gerçekten çöktü. Sadece Narin değil, 2 yaşında bebeğe tecavüz ediyorlar, 9 yaşında çocuğu istismar ediyorlar, Yenidoğan Çetesi’nde bir şeyler oluyor, çocuklar okula aç gidiyor, ama bir yandan kara para aklayan Dilan Polat’lar hala first class’ta yedikleri yemeği bize izletebiliyorlar. Böyle bir ülkedeyiz biz artık.”
‘CEZAEVLERİNİ SİYASETÇİLERLE DOLDURMAK İÇİN FAİLLERİ SERBEST BIRAKIYORLAR’
Sera Kadıgil’in açıklamaları sırasında, stüdyoda bulunan ekrana, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2023 yılında işlenen kadın cinayetlerine ilişkin istatistikleri ortaya koyduğu grafikler yansıtıldı. Kadıgil, grafiklere ilişkin şunları dile getirdi:
“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ne kadar kıymetli bir iş yaptığını bu süreçte sanıyorum hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz, bütün arkadaşlara teşekkür ederim. 2023 yılında öldürülen kadınların grafiği bu, 2023 yılında öldürülen 315 kadının grafiği. Bu kadınlar nerede öldürüldü? Kol kırılır, yerin içinde kalır; Narin duruşmasında izliyoruz ya, burada da izliyoruz. Bu ülkede öldürülen kadınların yüzde 65’i evinde öldürülüyor, ‘Sokakta, iş yerinde, arabada, ıssız yerde’ diye devam ediyor. Ama yüzde 65’imiz kutsal ailemizde, en güvenli olmamız gereken yerde, evimizde öldürülüyoruz. Çok daha yüksek bir oranda eşimiz, evladımız ve kardeşimiz tarafından öldürülüyoruz. Bu kadınları kim öldürüyor? Evli olduğu erkeğe geliyoruz, yüzde 41. Yüzde 65’imiz zaten evin içinde öldürüldük, yüzde 41 evli olduğu erkek, yüzde 14’ü birlikte olduğu, eskiden evli olduğu oğlu, akrabası, babası, kardeşi…
Bu ülkede 2023 yılında öldürülen her kadının yüzde 86’sını ailesindeki erkekler öldürmüş, ailesi öldürmüş ve bu düzenin sürmesini istiyorlar. Benim inandığım aile, benim içinde olmak istediğim aile bu değil. Sevgiyle, saygıyla bir arada durmak istediğimiz için bir arada duruyorsak, o ailenin bir kutsiyeti vardır. Bunun yok, bu bir hapishane. Bu, kadınları aldıkları, erkeklere tabi bir mal olarak konumlandırmaya çalıştıkları, ağzını açarsan öldürüleceğin, öldürülürsen de katiline doğru düzgün ceza vermeyecekleri bir hapishane. Utanmadan diyor ya Adalet Bakanı, ‘Bir cezasızlık algısı yaratılmaya çalışıyor’ diye, ne algısı kardeşim? Algı değil, gerçeklik bu. Şu anda herhangi bir kadını sokakta taciz et, bir gün yatarın yok. Bunu ben yapmadım, AKP yaptı. Niye? Bize yer açılsın, siyasetçilere yer açılsın diye, o cezaevlerinde çünkü daha önemli insanların durması lazım. Can Atalay’ın durması lazım, Osman Kavala’nın durması lazım, Demirtaş’ın durması lazım, Mine’nin, Çiğdem’in durması lazım. Bu tecavüzcülerin, istismarcıların, hırsızların, yağmacıların sokağa çıkması lazım. Burada belki şunu söylemem lazım, bizim ne yapmamız lazım? Bizim kadınlar olarak ne yapmamız lazım? Bizim artık sokakları gerçekten inletiyor olmamız lazım. En az Narin duruşması kadar, bütün duruşmalarda bir aradalık sergilememiz lazım.”
‘AHLAKİ ÇÖKÜNTÜNÜN SORUMLUSU, KATİLLERE BU DÜZENİ HAZIRLAYACAK BİR SAĞLIK SİSTEMİ YARATAN SARAY REJİMİ’
TİP Sözcüsü Kadıgil, Ezgi Gözeger’in “ahlaki çöküntü” tartışmalarına ilişkin sorusunu işe şu sözlerle yanıtladı:
“Açık ve sert konuşayım mı biraz? İstedikleri şey oldu. Her şeyi para odaklı kurdular, ‘Babalar gibi satacağız’ diyordu bunların bir bakanı, hatırlıyor musunuz? Kendisi de diyordu ki ‘Biz bu devleti şirket gibi yöneteceğiz’. Onu yapabilmek için bizim bütün sağlık, eğitim, fabrika, okul, tarla, bu devlete ait aklınıza gelebilecek ne varsa satıp savdılar. Bütün özel hastanelerin önünü açtılar, devlet hastaneleri batsın diye ellerinden geleni yaptılar. Mevzuat üstüne mevzuat değiştirdiler, yetmedi, ne yaptılar? Bir özel hastane patronunu, bir değil, 2 ayrı özel hastane patronunu getirip sağlık bakanı diye bu ülkedeki sağlık sisteminin başına koydular. Şimdi hepimiz şaşırıyoruz, ‘Aa, para için insan öldürüyorlar’ diyoruz. Onu biliyorduk bu arada, ona şaşırmıyoruz. Zaten o yoğun bakım ünitelerinde neler olduğunu, o özel hastanelerin sırf para almak için bize neler yaşattığını biliyorduk. Ama toplum olarak şu kadarını beklemiyorduk, bir bebeği öldürebilecek hale geldiğimizle, bu gerçekle yüzleşmeyi sanıyorum hiçbirimiz beklemiyorduk.
Bundan bir hafta önce, bu olay patlamadan bir hafta önce Gebze Barınağı’ndaydım ben. Biliyorsunuz, bir tek ağaçlar değil, bir tek kadınlar değil, bir tek çocuklar değil hayvanlara da savaş açtılar. Bir hayvan yasası geçirdiler. Bu Yenidoğan meselesinden bir hafta önce Gebze Barınağı’ndaydım ve belki amatör de bulundu ama ağladım. Yavru köpekleri, yavru kedileri boğarak öldürdükleri… Bu arada onu da tüm izleyicilerimiz bilsin, o hayvanların canlı canlı çuvallara konulup boğularak öldürüldüğünü Adli Tıp Kurumu ispatladı. Gebze Belediye Başkanı’nın yalan söylediğini, araba çarptı dediği hayvanların boğularak Gebze Belediyesi tarafından öldürüldüğü ispatlanmış durumda. Biz bunu anlatırken şunu duyduk, ‘Nasıl olabilir? Bir vicdan el kadar bir kediye nasıl kıyabilir’. Bir hafta geçmedi aradan, el kadar bebekleri polisler dinlerken öldürdüklerini gördük. Ve bu davanın bu hızla, 3-5 tane hastane kapatılıp, kökenleri araştırılmayıp, ‘Bir tane terörist doktor varmış başında’ denip, utanmadan gidip ‘Ahmet Necdet Sezer de sorumlu’ diyerek bizim sağlık sistemimizi bakkal dükkanına çeviren Recep Tayyip Erdoğan’a bir laf gelmesin diye uğraşıyorlar hala. Hala 12 bebeğin katili kim diye soracaklarına, bu sistemi sorgulayacaklarına bunların peşindeler. Hiçbirimiz güvende değiliz. Sadece o 10 tane bebekten bahsetmiyorum, kaç tane hamile kadın ulaştı bana bu süreçte biliyor musunuz? Kaç tane insan ulaştı yavrusunu kaybetmiş? Acısını yaşamış, ‘kader’ demiş gömmüş, bu haberleri görmüş… Bir daha öldü ya bunların evlatları. Bir kere daha gömdüler çünkü… Dediler ki ‘Benim çocuğum belki kader kısmet değil, öldürdüler benim çocuğumu’. Bunun sorumlusu, bu şerefsiz katillere bu düzeni hazırlayacak bir sağlık sistemi yaratan Saray Rejimi işte. Gözü paradan başka hiçbir şey görmüyor çünkü.
‘ÖZELLEŞTİRMELERİN SONUCUNU BEBEKLER CANIYLA ÖDÜYOR; EĞİTİMİN, SAĞLIĞIN ÖZELİ OLMAZ’
Sağlık sektörü öldü. İstanbul’dayız şu an, İstanbul’daki yoğun bakım yataklarının yarısı özel hastanelerde, niye ya? Biz niye vergi veriyoruz bu devlete? Küçükken anlatırlardı bize değil mi? Yol yapar, hastane yapar, elektrik vergilerimizi alır, bunlar bize bu şekilde geri döner. Şimdi bunlar bize bu şekilde geri dönmüyor, bunlar köprü olarak Cengiz’e geri dönüyor, bunlar havalimanı olarak Kolin’e geri dönüyor. Bunların hiçbiri artık bize geri dönmüyor. Özel hastaneye teşvik veriyorlar, özel okula teşvik veriyorlar, yani ‘Paran yoksa cebinde, öl’ sistemi getirdiler. Sonucunu da işte bebekler canıyla ödüyor, yine siyasetçiler ödemiyor maalesef.
Türkiye İşçi Partisi olarak bizim düşüncemiz şudur: Herhangi bir şekilde eğitimin, sağlığın özeli olmaz. Bir çocuğun ailesinin cebinde daha çok parası olunca daha iyi bir okula gidecek, daha güzel yemekler yiyecek, daha iyi bir eğitim alacak; bir insan hastalandığında cebinde parası varsa, o da şaibeli bir şekilde ama en azından daha konforlu bir sağlık hizmeti alacak, ama öbür tarafta cebinde paran yoksa ya ölüme terk edileceksin ya bu çetelerin eline terk edileceksin… Böyle bir şey olmaz. Bütün özel hastaneler, derhal bugün kamulaştırılmak zorundadır, bütün özel okullar da.”