MMO’dan ekonomiye ilişkin 8 tespit: Risk giderek artıyor
Makina Mühendisleri Odası, sanayinin sorunları bülteninin 53’üncü sayısını ülkede büyüyen riskler ve bunların ekonomiye yansımalarına ayırdı. MMO, bu kapsamda Türkiye ekonomisinin geleceğine ilişkin 8 önemli tespitte bulundu.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Makina Mühendisleri Odası (MMO) sanayinin sorunları bülteninin 53’üncü sayısını yayımladı. Bültenin bu sayısı “ülkede büyüyen riskler ve ekonomiye yansımaları” başlığına ayrıldı. MMO bültende ekonominin gidişatına ilişkin 8 önemli tepsitte bulundu.
TÜİK, Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Bankalar Birliği verilerin kullanılarak yapılan analizde, zaten kırılgan olan Türkiye ekonomisinin savaş iklimi ile biraz daha zayıflayacağı, dünya ekonomisi içinde yalnızlaşacağı, bunun kaynak trafiğini daha da bozacağı ve sonuçta içinden geçmekte olduğu krizin ömrünü uzatacağı belirtildi. İşte MMO’nun 8 önemli uyarısı:
1- Zaten kırılgan bir halde olan ve bir yıla yakındır küçülme sürecinde olan Türkiye ekonomisi savaş iklimi ile yeni bir türbülans yaşadı. Dolar ve Euro karşısında Türk Lirası’nın sert düşüş göstermesi ve Türkiye’nin risk katsayısının (CDS) hızla yükselmesi, bir süredir ifade edilen krizden çıkış umutlarını zayıflatmışa benziyor.
2- Özellikle Hazine’nin büyüyen açıklarının, savaş harcamaları ile daha da artacağı, kamu borçlanma ihtiyacının tırmanmasıyla, büyümeye ayrılabilecek kaynakların azalacağı endişesi de öne çıkıyor.
3- Artan döviz fiyatı, ithalatı yeniden pahalandırıp düşme sürecine girdiği söylenen enflasyonu tekrar yukarı doğru kıpırdatacak bir etken olacak. Bu etkene, sorunları yerinde sayan tarım kesiminden gelecek olan olumsuzluklar eklenirse, Türkiye çift haneli yüzde 15 dolayına ulaşacak bir enflasyon ile boğuşmak zorunda kalabilir.
4- Böylesi bir iklimde sanayi üretiminde yeni düşüşler gerçekleşmesi olasıdır. 2019 Ağustos ayı imalat sanayisinde görülen düşüş, ekim ve sonrasında da yaşanabilir. Ağustos’ta gözlenen yüzde 3,3’lük düşüş, alt sektörlere göre analiz edildiğinde, inşaatın sanayideki uzantısı olan alt dallarda çöküş öne çıkıyor. Özellikle inşaata girdi veren alt sektörlerde üretim düşüşü dikkat çekici.
5- İnşaata girdi veren seramik, çimento gibi taşa toprağa dayalı sanayilerin en sert düşüşü yaşadıkları görülmektedir. Bu alt daldaki yıllık üretim düşüşü 2019 Ağustos ayında bir yıl öncesine göre yüzde 16’yı aşmıştır. Yine inşaatla ilgili demir-çelik sektörünü içeren ana metal sanayiinde yüzde 10 gerileme dikkat çekmektedir. Yanı sıra dayanıklı mallarda, mobilya, otomotiv, beyaz eşyada da önemli üretim gerilemeleri sürüyor.
6- İşsizlik ve istihdamda da bir iyileşme yaşanmıyor, tersine savaş ikliminin bu sorunu ağırlaştırmasından endişe ediliyor. Mevsim etkisinden arındırılmış olarak bakıldığında, işsizlik oranı Temmuz ayı itibarıyla yüzde 14,3 olurken, işsiz sayısı son 12 ayda 1,2 milyon dolayında arttı ve 4,7 milyona yaklaştı. Bunların iş arayan işsizler olduğu, iş aramaktan umudunu kesmişleri içermediği tekrar hatırlatmalı.
7- Askeri harekâtın kamu maliyesini daha bozması da olası. Kamu borç stoku tırmanmaya devam ederken borcu çevirmede de önemli güçlükler kapıda görünüyor. 2020 yılında geri ödenecek iç borç miktarı şu anda tahminen 300 Milyar TL’ye ulaşmış durumda. 2020’de askeri harcamaların devam etmesi halinde yüzde 2 dolayında faiz dışı açık verilmesi durumunda, oradan da 90 Milyar TL kadar bir ek finansman açığı ortaya çıkması olasıdır. Dış borç tamamen yine dış borçla yenilense de, çevrilmesi gereken iç borç bu durumda 390-400 Milyar TL’ye çıkıyor. Yani neredeyse aylık ortalama 33 Milyar TL. Oysa tüm iç borç stoku Ağustos sonunda 692 Milyar TL idi. Yani tüm iç borcun yüzde 60’ına yakın bir tutarı 2020 yılı içinde çevrilmek zorunda. Bu da Hazine’nin, bankaları piyasaya kredi açmak yerine kendisini finanse etmeye zorlaması anlamına gelecek.
8- Türkiye, ABD, Avrupa Birliği, hatta Orta Doğu ülkeleri, Çin ve diğer birçok ülkeden operasyon karşıtı tepkiler aldıkça, ülke imajı da hızla kötüleşeceğe benziyor. Bunun, dışarıdan kaynak teminini zorlaştırıp maliyetini artıracağı açık. Bunlar, beraberinde yaşanmakta olan “L” biçimindeki krizin yatay çizgisini uzatıp, krizi katılaştırabilecektir. Bunu önlemenin yolu ise, “barışçı bir dış politikaya” dönüşten geçmektedir. Aksi durum, hem ekonomik hem de siyasi faturayı ağırlaştıracaktır.