Erkan Baş’tan, Bahçeli’nin ‘Cumhurbaşkanı yardımcıları’ açıklamasına tepki: ‘Buz gibi bölücülüktür’
TİP Genel Başkanı Baş, haftalık basın toplantısını İstanbul’da düzenledi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı yardımcıları” açıklamasına “Buz gibi bölücülüktür” sözleriyle tepki gösterdi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TİP İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Basın toplantısında maden yasasından LGS tartışmalarına, “ikinci çözüm süreci”nden iktidarın emek düşmanı politikalarına değinen Baş, Türkiye İşçi Partisi’nin olağan kongresini başlatma kararı aldıklarını da açıkladı.
Sözlerine Cumartesi Annelerinden Emine Ocak’ın yaşamını yitirmesine ilişkin konuşarak başlayan Baş, “Cumartesi Anneleri inadın, mücadelenin ve umudun adı oldular. En zor zamanlarında bu ülkenin evlatlarına ve evlatlarını kaybeden iktidarlara karşı kesintisiz bir mücadelenin adı Cumartesi Anneleri, Emine Ocak da onların sembol isimlerinden bir tanesiydi. Uğruna mücadele ettiği değerleri sahiplenmeye ve ülkemizi tüm yurttaşlarımızın eşit, özgür, barış içinde, kardeşçe yaşayacağı bir geleceğe taşımak için vereceğimiz kavgada adını yaşatmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘AKP’NİN YASAMA FAALİYETİ SERMAYEYE DOST, SARAYA RANT, HALKA DÜŞMAN’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, basın toplantısında şunları kaydetti:
“Malumunuz Meclis kapandı. Ben bugün burada biraz geride kalan yasama yılına ilişkin bazı değerlendirmeler yapmayı düşünmüştüm. Meclis’te iktidar cephesinden sermaye lehine atılan adımlar üzerine sohbet edelim istiyordum, ama galiba uzun uzun değerlendirmeler yapmaya ihtiyacımız yok. Meclisin sadece son birkaç haftalık çalışma pratiği ve Meclis kapanmadan alelacele yürürlüğe sokmaya çalıştıkları halk düşmanı yasaları hatırlatmak Meclis’in son bir yıllık yasama faaliyetinin de özetini yapmak için yeterli. Şöyle söyleyelim, AKP’nin yasama faaliyeti sermayeye dost, saraya rant, halka düşman bir yasama faaliyetinden ibarettir. Bu ‘parola’, bütün bir Meclis çalışmaları boyunca kendisini her yasa teklifinde bir kez daha bize gösterdi. Sermayeyle dostluğu pekiştirecek, sermayeyi memnun edecek, sermayenin karlarını arttıracak bir düzenleme söz konusu olduğunda, o ana kadar yerinde olmayan yerinde yeller esen iktidar sandalyelerinin hızla dolduğunu ve en önden, grup başkanı, başkanvekillerinden gelecek talimatla ellerini havaya kaldırmak için hınca hiçbir mücadele verdiklerini gördük. Yıl içerisinde Meclis’te en küçük bir faaliyet gerçekleştirmeyenler, yıl boyunca kelimenin tam anlamıyla yan gelip yatanlar, iş alelacele sermaye lehine yasalar çıkartmaya geldiğinde maşallah koşarak sandalyeleri dolduruyorlar. Açık söyleyeceğim, birer el kaldırma indirme makinesinden ibarettir. Herhangi bir düşünceleri, herhangi bir fikirleri, herhangi bir eğilimleri yok. Gelen talimat doğrultusunda ‘el kaldır, el indir, el kaldır, el indir’den ibaret bir iktidar grubu topluluğuyla karşı karşıyayız.
‘SIRITA SIRITA OYLARINI KULLANIYORLAR, ONDAN SONRA KAÇIP GİDİYORLAR’
Onlar adına biz utanıyoruz. Zeytinlerimizi, doğamızı katledecek, memleketin güzelliklerini sermayeye peşkeş çekecek, doğasını, denizini, deresini sermayenin kar hırsına kurban edecek bir yasa teklifi geldi mi koşa koşa, tıpış tıpış Meclis’e gidiyorlar. Açık söyleyeceğim, pişkin pişkin, sırıta sırıta oylarını kullanıyorlar, ondan sonra kaçıp gidiyorlar. Zeytinliklerimizi katleden yasayla ilgili bütün AKP’li vekiller bir şey ezberlemişler, hepsi bunu söylüyor. Diyorlar ki ‘Buralarda hemen maden aramaya başlamamız lazım. Buradan çıkartacağımız kömürle termik santralleri beslememiz lazım. Biz bunu yapmazsak ülke karanlıkta kalacak’. Dikkatinizi çekiyorum, ‘Hemen zeytinlerimizi kesip oradan kömür çıkartmazsak artık elektrik üretemeyeceğiz ve ülkemiz karanlıkta kalacak’, iktidarın söylediği şey bu. Şimdi düşünüyorum, yani bu yalansa, göz göre göre, milyonların gözüne baka baka yalan söylüyorlarsa çok utanç verici değil mi? Ama ya doğruysa? Sormazlar mı ‘Bu ülkeyi 25 yıldır siz yönetmiyor musunuz’ diye. Yani 25 yıldır yönettiğiniz ülkede 1-2 yıl sonra bir anda bütün ülke karanlıkta kalacakmış. Zaten ülkeyi karanlığa çevirdiniz o ayrı da, gerçek anlamıyla bunu bir argüman olarak önümüze getirip bu argümana dayanarak zeytinlerimizi katletmek istiyorlar.
‘SINIFTA KALDILAR, SINIFTA KALDIKLARININ FAZLASIYLA FARKINDALAR’
Ama iyi ki bu ülkede toprağına, zeytinine, doğasına, memleketine sahip çıkan insanlar var, yurttaşlarımız var. Onlar çok kararlı bir mücadele sürdürdüler ve o mücadelenin yarattığı enerjiyle Meclis’te muhalefet son ana kadar direndi ama nihayetinde parmak çoğunluğu nedeniyle bu yasa geçmiş oldu. AKP’nin zihniyetini göstermesi açısından mutlaka hafızalarımıza yer etmesi gerekiyor. Yani 25 yıldır yönettiğiniz bir ülkede ‘Eğer biz bunu yapmazsak, bu ülke karanlık içerisinde kalacak’ bahanesinin arkasına sığınarak, yani ülkeyi getirdiğiniz yeri aslında fiilen kabul ederek, zeytinlerimizi katletmek istiyorlar. Uzatmayacağım, özetle şunu söyleyebiliyoruz. Bu rejimin bir karnesi var ve bu karnede halk düşmanlığından kesin pekiyi aldılar. Emek düşmanlığı pekiyi, yoksulluk ve açlık pekiyi, sermayeye peşkeş pekiyi, beyzadelere rant yaratmak pekiyi, savaş baronlarına, Amerika’ya, İsrail’e hizmet kesinlikle pekiyi, nefret dili ve edebiyatı pekiyi, manipülasyon ve algı yönetimi pekiyi, kamu kaynaklarının talanında pekiyi notu aldıkları kesin. Gençliğin geleceğini çalmak konusunda kesinlikle en iyi notu bu iktidara verebilirsiniz. Doğayı katletmeye, yargıya müdahaleye hep pekiyi notları verebiliriz ama önemli olan, sıfır çektikleri. Adalette sıfır çektiler, barınma hakkında sıfır çektiler, insanca bir yaşamda sıfır çektiler, kadına şiddetle mücadelede sıfır çektiler, özgür basında sıfır çektiler, demokrasi, barış, eşitlik, özgürlük, hepsi sıfır. Hepsi sıfır; sermayeye dost, saraya rant ve halka düşman rejimin Meclis karnesi özetle böyle anlatılabilir. Sonuç itibariyle kesinlikle sınıfta kaldıklarını söylemek lazım. Kendileri de sınıfta kaldıklarının fazlasıyla farkındalar.
‘TURİZM EMEKÇİLERİNİN HAFTA TATİLİNİ 10 GÜNDE BİRE DÜŞÜRDÜLER’
Bakın, Meclis kapanmadan önce çıkarttıkları yasaya bakın. Yani bu güzel ülkeyi, bu güzel memleketi üç kuruş için nasıl bir sömürgeye dönüştürdüklerinin örneklerinden bir tanesi, turizm emekçilerine dönük yaklaşımları oldu. Turistler daha çok dolar bıraksın, sermaye daha çok kazansın, emekçiler daha da yoksullaşsın diye bir gece yarası kanun düzenlemesiyle turizm emekçilerinin hafta tatilini 10 günde bire düşürmüş oldular. Şimdi burada özellikle vurgulamak istiyorum, olay sadece turizm emekçisi kardeşlerimizle ilgili değil. Başlı başına bu bile son derece önemli, yani Türkiye İşçi Sınıfı’nın, Uluslararası İşçi Sınıf Hareketi’nin 250 yıllık kazanımlarına karşı açtıkları bir savaşın önemli bir muharebesi, bunu görüyoruz. Bizim bütün kazanımlarımızı yok etmeye çalışıyorlar ama turizm emekçileriyle başlattıkları bu girişimin devamında tüm çalışanların, tüm işçilerin, tüm emekçilerin haklarına dönük gasp girişimlerinin hızlanarak devam edeceğini görüyoruz. Şimdi görüyorsunuz, biz yaz sıcağının bütün zorluklarını yaşıyoruz. İnsanlar güneşin altında, emeğiyle, alın teriyle çalışan emekçiler dinlenme hakkını patronlar daha çok semirsin, daha çok sömürebilsin, daha çok para kazanabilsin diye gasbediyorlar ve buna sessiz kalınmasını bekliyorlar.
TURİZM EMEKÇİLERİNE SESLENDİ: ‘O RIZA DİLEKÇELERİNİ DAKIN İMZALAMAYIN’
Burada tüm turizm emekçisi kardeşlerimize, arkadaşlarımıza sesleniyorum: O patronlar tarafından önünüze getirilecek rıza dilekçelerini sakın ama sakın imzalamayın, ‘Bu anayasaya aykırı değişikliktir. Ben bunu kabul etmiyorum’ deyin. ‘Ben anayasaya, evrensel hukuka, işçi sınıfının 250 yıllık mücadele tarihini yok sayan bu yaklaşıma karşı bu dilekçeyi imzalamıyorum, onayım yoktur’ deyin ve memleketin herhangi bir yerindeki bütün işçi arkadaşlarıma sesleniyorum, eğer siz bu dilekçeyi imzalamadığınız için herhangi bir zorluğa, herhangi bir baskıya maruz kalacaksanız bilin ki Türkiye İşçi Partisi örgütleri bütün güçleriyle sizin yanınızda olacaklar. Asla sizi yalnız bırakmayacağız ve bu haklı mücadelenizde sonuna kadar birlikte olacağız. Buradan o turizm patronlarına da, başta turizm bakanlı olmak üzere, onunla hesabımız bitmedi. Hepsine sesleniyorum, bu işçiler bunları imzalamayacak kardeşim! Biz de sonuna kadar onların yanlarında duracağız. Hadi bakalım! O otellerinizin, o restoranlarınızın, o işletmelerinizin önlerinde Türkiye İşçi Partisi örgütleri toparlanmaya, halka sizin işçi düşmanı karakterinizi anlatmaya başlasın, oralar çalışamaz hale gelsin, bakalım gülebilecek misiniz? Biz bu kölelik dayatmasını, bu kölelik koşullarını asla kabul etmiyoruz. İnsanları köleleştirerek gemilerini yürütmeye çalışan patronlarında açık ve net biçimde karşısında duracağız. Patronlar AKP’den, Saray Rejimi’nden aldıkları güçle şöyle düşünüyorlar, bunların konuşulmayacağı bir Türkiye yaratmak istiyor. İstiyorlar ki işçi hakkını aradığında ‘nankör’ olarak damgalansın. Asıl bunlar ekmek yedikleri insanlara ihanet ediyorlar! Asıl bunlar memleketlerine ihanet ediyorlar!
‘BARIŞI PAZARLIK MALZEMESİ OLARAK GÖREN HER ADIMIN KARŞISINDAYIZ’
Meclis’te henüz somut adım atılmayan ama Türkiye’de aylardır belki de en fazla konuşulan konulardan bir tanesi Kürt sorununun çözümü yönünde atılması beklenen tarihi adımlar. Biz daha önce söyledik, bu silah bırakılmasıyla somutlanan son süreçle birlikte gündeme gelen barışın, aslında bizim topraklarımızın yıllardır derin bir biçimde özlemini duyduğu, bir büyük şans olduğunu değerlendiriyoruz. Türkiye’de on yıllardır başta Türk ve Kürt halkları olmak üzere tüm halkların kardeşliğini, eşit yurttaşlık hakkını, Kürt halkının haklı taleplerini ve barış özlemini savunmaktan asla geri durmamış bir geleneğin temsilcileri olarak konuşuyoruz. O yüzden günlük konjonktürel, atmosfere göre değişen bir tutumla değil, silahların susmasını, çatışma ortamının geride bırakılmasını ve barışın gündeme gelmesini her zaman destekledik, desteklemeye devam edeceğiz. Bu, en başından beri vurguladığımız bir şey. Hep aynı şeyi söyledik. Bundan sonra da bir milim yalpalamadık, yalpalamayacağız. Ama silahların bırakılmasının adil, kalıcı bir barış ile taçlanması gerektiğini söylemekten de geri durmayacağız. Ateşkes mutlaka gerçek bir barış ile sonuçlanmalıdır ve tam da bu talebimiz birileri tarafından bir pazarlık malzemesi olarak görülüyorsa, biz barışı pazarlık malzemesi olarak gören, buradan siyasi rant devşirme gayesi güden her adımın, barışı kendi siyasal geleceği için sömürebileceğini düşünen her tek adamın karşısında durmaya devam edeceğiz.
‘ESAS MURADIMIZ YURTTAŞIN BU SÜRECİN ÖZNESİ OLABİLMESİ, BARIŞIN TOPLUMSALLAŞABİLMESİ’
Saray Rejimi bu süreci kendi iktidarını güçlendirecek, kendi bekasını güvence altına alacak biçimde istismar etmek için elinden geleni ardına koymadı, koymayacağını da biliyoruz. İşte tam bu yüzden de saray yüzünü ne yöne dönse karşısında dimdik duran bizi görecektir. Halkımızın barış umutlarını, gizli siyasal ajandalara heba etmeye çalışanlara karşı onlara engel olmak için üzerimize düşen her şeyi yapacağız. Somut olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyonun kurulması tartışmaları yapılıyor. Biz bu konu gündeme ilk geldiğinde şeffaflık talebimizle beraber mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütün siyasi eğilimlerin, bütün siyasi görüşlerin temsil edileceği bir komisyon kurulması gerektiğini söylemiştik ve esas muradımız yurttaşın bu sürecin öznesi olabilmesi, barışın toplumsallaşabilmesi ve herkesin, sadece parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin değil, oradaki milletvekillerinin değil, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin, aydınların, sanatçıların, akademisyenlerin, gazetecilerin, yurttaşların bu sürece ilişkin kaygılarını ifade edebilecekleri, sorular sorabilecekleri, öneriler geliştirebilecekleri ve barışı gerçekten geri dönülmez bir biçimde bu topraklara armağan edeceğimiz bir sürecin yaratılması için Meclis komisyonunun bir araç olarak önemli olduğunu, bir yaklaşım olarak önemli olduğunu söylemiştik. Şimdi hala geldiğimiz aşamada, bu komisyon nasıl kurulacak, kimlerden oluşacak, çalışma usulü ne olacak, görevi, misyonu somut olarak ne olacak konularında büyük bir belirsizlikle karşı karşıyayız. O yüzden biz bu komisyonun kurulması gerektiğine inanıyoruz, bu komisyonun çalışması gerektiğine inanıyoruz, ama bir an önce komisyonun toplumun kaygılarını giderecek bir biçimde sayısal temsiliyet açısından, farklı görüşlerin temsiliyet açısından, çalışma usulü ve esasları açısından, misyonu açısından tarif edilmesi tanımlanması ve faaliyete geçmesi gerekiyor.
‘BARIŞ HALKTAN KAÇIRILAMAZ, HALKTAN KAÇIRILAN BİR SÜREÇTEN HALKIN YARARINA HERHANGİ BİR SONUÇ ÇIKMASI BEKLENEMEZ’
Şu an ortaya çıkan tablo bizde zaten var olan kaygıları güçlendiriyor. Yani iktidar kendi istediği gibi, kendi istediği şeylerin konuşulabileceği, kendi istekleri çerçevesinde çalışacak bir komisyonda dayatmacı olursa, bu aslında ikiyüzlülüğünü ve tam da bizim defalarca ifade ettiğimiz, barışın iktidar tarafından istismar edilmesini beraberinde getirecektir. Ama biz an itibariyle şunu söylüyoruz, derhal açıklanmalıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı görevini yerine getirmelidir ve bütün yurttaşların karşısına geçip bu komisyonun nasıl oluşacağını, bileşiminin ne olacağını, karar alma usulünün ne olacağını, çalışma usulünün ne olacağını, ne kadar bir vadeyle çalışacağını, hangi adımları atmayı hedefleyeceğini kamuoyuyla paylaşmalıdır. Bunlar olmadan, spekülasyonlar üzerine bu konunun tartışılmasını çok tehlikeli bulduğumuzu da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz ve biz böyle spekülasyonlara gelen bir süreçte, Türkiye İşçi Partisi adına, siyasi sorumluluğumuz gereği, halkımızın barış umutlarına duyduğumuz saygının ve önemin bir gereği olarak herhangi bir açıklama yapmaktan özel olarak imtina ediyoruz. Ama aynı noktada durduğumuzu paylaşabilirim. Sorunun çözüm yeri, önemli bir odağı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Barış halktan kaçırılamaz, halktan kaçırılan bir süreçten halkın yararına herhangi bir sonuç çıkması beklenemez. Halkın iradesini figüranlaştıran bir komisyon faaliyetinden hiçbir şey çıkmaz. Komisyona dair net, somut adımlar atıldığında Türkiye İşçi Partisi de buna ilişkin tavrını ve tutumunu öncelikli olarak yurttaşlarla ivedilikle paylaşacaktır.
‘MHP’NİN BİRİNCİ AĞIZDAN YAPTIĞI AÇIKLAMA BUZ GİBİ BÖLÜCÜLÜKTÜR’
Geçtiğimiz hafta yaşadığımız bir gelişmeye değineceğim, çünkü tam da barışın gerçek kılınması için ne kadar hassas ve özenli yaklaşım gerektiğini gösteren bir örnekle daha karşı karşıyayız. Soruyorum, Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı makamlarını etnik ve dinsel aidiyetlere göre belirleme yönelendeki önerisi nedir Allah aşkına? Yani bakın vereceğim cevabımı başta söyleyeyim. Bence bu buz gibi bölücülüktür. Yıllardır bu ülkede bizleri bölücülükle suçlayan, her tür hak talebini terörle bölücülükle bağlantılandıran MHP’nin birinci ağızdan yaptığı açıklama buz gibi bölücülüktür. Bu öneri eşit yurttaşlık ilkesinin geri döndürülemez bir biçimde kaybedilmesi ve Türkiye’nin monarşik bir imparatorluğa dönüştürülmesi anlamına geliyor. Ya öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, devlet makamları etnik kimliği ve dinsel inancı ne olursa olsun tüm yurttaşlarımıza ait olması gerekirken Bahçeli bunu kendince masa başında tayin etmeye çalışıyor. Üstelik utanarak söylüyorum, bizim hayal ettiğimiz ülkede insanların cinsel yönelimleri, dinsel kimlikleri, inançları, etnik kökenleri, hiçbirisi bir ayrım gerekçesi olamaz. Bütün yurttaşların yasalar, anayasa ve sokakta, hayatta eşitliği üzerine kurulu bir toplum hayaliyle mücadele eden bizler açısından ortaya çıkan tablo gerçekten kabul edilebilir bir şey değil. Üstelik arkadaşlar, tırnak içinde söylüyorum, hayalinde bile Kürt’e, Alevi’ye sadece yardımcılığı reva gören bir anlayış var. Çünkü bu ayrımları bir kere yapmaya başladığınız zaman, insanları liyakatlerine göre, insanları yeteneklerine göre, insanları birikimlerine göre, insanları yapabileceklerine göre değil de kendi zihninizde oluşturduğunuz birtakım ayrımlara göre tasnif etmeye başladığınızda ortaya çıkacak tablo budur.
‘SARAY REJİMİNİN ANLAYIŞI ÜMMETÇİ, MEZHEPÇİ, AYRIMCI BİR ANLAYIŞTIR’
O yüzden bizim çok açık bir biçimde ülkemizin bir tebaalar topluluğu değil, eşit yurttaşlardan kurulu bir cumhuriyet olması fikrinde ısrar etmemiz gerekiyor. Bunu sağladıktan sonra bütün farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görebileceğimiz, bütün farklılıklarımızı özgürce yaşarken, eşit yurttaşlar olarak bu ülkede nefes alıp vermeye, yaşamaya, çalışmaya, üretmeye, yaratmaya devam edebileceğimiz bir toplum için mücadele etmeye devam etmemiz lazım. Saray Rejiminin anlayışı ümmetçi ve mezhepçi, ayrımcı bir anlayıştır. Bahçeli tarafından ifade edilen anlayış ümmetçi, mezhepçi ve ayrımcı bir anlayıştır. Biz bu ülkede yaşayan her yurttaşımızın kendini bu yurdun bir parçası hissedeceği, bağımsız, demokratik ve sosyalist bir cumhuriyet kurulması için mücadele etmeye, mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğimizi de bir kez daha ifade etmiş olalım.
‘YAŞAMINI ÇALAMADIKLARI ÇOCUKLARIN HAYALLERİNİ ÇALMAK İÇİN UĞRAŞIYORLAR’
LGS skandalına değinmesem olmaz. Bir de en son ÖSYM YKS sonuçlarını açıkladı. Gençliğe bu iktidarın bakışına, ülkemizdeki gençlere iktidarın reva gördüklerine ilişkin önemli bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Bakın doğayı çalıyorlar, ağacımızı çalıyorlar, denizimizi çalıyorlar, derelerimizi çalıyorlar, aklınıza gelebilecek memlekette ne varsa her şeyi çalan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunlar bir ülkenin umudu olan, yeni doğan çocukların hayatını çalan bir iktidar. O çocukların doğrudan yaşamını çaldılar, şimdi yaşamını çalamadıkları çocukların hayallerini çalmak için uğraşıyorlar. Ve pişkin pişkin açıklamalar… Sözde bir görevden alma yapıldı, neden görevden aldın kardeşim? Bu iddialar gerçek değilse bu kişiyi niye görevden aldınız? Görevden aldıysanız bu iddialarla ilgili neden bir açıklama yapmıyorsunuz? Biz bıktık ya! Bu memlekette iktidar ve çevresinin iktidar tarafından beslenen, büyütülen tarikatların, cemaatlerin bu ülkenin onurlu insanlarının, bu ülkenin emek veren, alın teri döken milyonlarca gencinin hayatını çalmasından bıktık. Siz üç beş tane tarikat şeyhini mutlu edeceksiniz diye, üç beş tane tarikat devlet içerisinde kadrolaşabilsin, yerleşebilsin, istedikleri mevzileri tutabilsinler ve yarın öbür gün memleketi tarikatlarından gelen emirler doğrultusunda yönetebilsinler diye milyonlarca insanın geleceğini çalıyorsunuz! Öbür taraftan insanlara okuyacak okul bırakmamışsınız, yoksul emekçi çocuklarını imam hatiplere mecbur ediyorsunuz, devlet okullarının içini boşaltıyorsunuz, özel okullara milyonlarca lira fiyat biçiyorsunuz. Neyiz biz? Bu ülkenin gençleri, bu ülkenin çocukları sizin gözünüzde ne? İstediğiniz her şeyi yapabileceğiniz, istediğiniz zaman, istediğiniz biçimde ezebileceğiniz ve sadece size para kazandırmak için, sömürmek için yetiştirilmesi gereken bir insan toplumu mu görüyorsunuz?
‘DEVLET OKULLARININ ÇOĞUNLUĞU DİNDAR VE KİNDAR NESİL YETİŞTİRMEK İÇİN DONATILMIŞ DURUMDA’
ÖSYM resmi açıklama yapıyor, YKS sonuçlarında 40 bin öğrenci sıfır çekiyor. Bakın bu sıfırı çeken aslında bu öğrenci kardeşlerimiz değil, bu eğitim sistemi sıfırı çekiyor, bu iktidar sıfırı çekiyor, bu iktidarın bu ülkenin gençlerine vaat ettiği şey sıfır çekmekten ibaret hale gelmiş. Buradan açıkça söylüyorum, kim bu ülkenin gençlerine düşmanlık yapıyorsa biz onunla mücadele edeceğiz, asla unutmayacağız. İnsanlar yıl boyunca, yıllarca çalışıyorlar, didiniyorlar. Haklarını almak için bir sınava giriyorlar. Belki de bu ülkeye bağlanmak için çaba sarf ediyorlar. Çünkü biliyoruz ki devlet okullarının büyük bir çoğunluğunun içeriği boşaltılmış durumda, çünkü biliyoruz ki devlet okullarının büyük bir çoğunluğu bu iktidar tarafından sadece dindar ve kindar nesil yetiştirmek için donatılmış durumda. Buna rağmen çaba sarf ediyor gencecik kardeşlerimiz, buna rağmen bu ülkede yaşamak, bu ülkenin geleceğinde var olmak için emek veriyorlar, alın teri döküyorlar. Sonra bir tane hırsız geliyor, bunların bütün o emeklerini gasbediyor, çalıyor. Niye? Devlet imkanları onun elinde çünkü. Niye? Bakanlık koltuğunda o oturuyor çünkü. Yok öyle yağma kardeşim!
‘ER YA DA GEÇ BU HALK ONLARIN YAKASINA YAPIŞACAK’
Açık söylüyorum bunları unutmayacağız. Bunlarla er ya da geç hesaplaşacağız. Siz bu ülkenin gençlerinin alın terini, emeğini çalanlar er ya da geç hesap vereceksiniz. O hizmet ettiğiniz tarikatların, cemaatlerin sizi kurtaramayacağını bilin. Mutlaka açığa çıkartacağız, hangi tarikatlar, hangi cemaatler, hangi ilişkiler ağıyla o sınav sorularını çalıyorlar, çocukların geleceğini çalıyorlar bunların hepsi ortaya çıkacak. Bunların hesaplaşmasını mutlaka yaşayacağız. Dolayısıyla şunu söyleyeyim, Meclis kapanmış olabilir, ama bizim hırsızlara karşı mücadelemiz devam edecek arkadaşlar. Yaz aylarında da bu hırsızlıklara karşı, bu hırsızlıkların uluslararası boyutuna karşı, emperyalizmle, Siyonizm’le yaptıkları iş birliklerine karşı mücadelemiz kesintisiz biçimde devam edecek. Emekçilerin örgütlenmesi için yaz aylarında elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Turizm emekçilerinin hak gaspına karşı direnişinin yanında olacağız. Kamu işçilerinin toplu iş sözleşmelerinde haklarını almaları için yanlarında olacağız. Ağustos ayında memurlarla ilgili toplu sözleşme süreci başlıyor, mücadelenin içinde olacağız. Sokaklarda, meydanlarda, pazarlarda halkın sesini dinleyebileceğimiz, halkın sözünü en güçlü biçimde söyleyebileceğimiz her yerde biz bu mücadeleyi devam ettireceğiz ve göreceksiniz, yaz boyunca sokaklarda hiç iktidar milletvekili olmayacak. Halkın gözünün içine bakma cesaretleri olmayacak. Sokaklara, meydanlara, pazarlara, bakkallara, marketlere vurama şansları yok, çünkü gerçeğin onlar da buz gibi farkında. Ama er ya da geç bu halk onların yakasına yapışacak. Onları mutlaka bulup çıkartacağız, hiç kimsenin tereddüdü olmasın.
KONGRE KARARI: TİP’E KATILMA ÇAĞRISI YAPTI
Son olarak sözlerimi bitirirken, geçtiğimiz hafta Türkiye İşçi Partisi Parti Meclisi toplandı. Bir dizi siyasi değerlendirmenin yanı sırası Türkiye İşçi Partisi’nin olağan kongresini başlatma kararı aldık. Önümüzdeki günlerde bir siyasi rapor kamuoyuyla paylaşılacak ve resmen başlayan süreç fiilen işleyecek. Şunu paylaşmak istiyorum. Şimdi Türkiye’de pek çok siyasi parti doğal, olarak yasal zorunluluk olarak kongreler gerçekleştiriyor. Fakat Türkiye İşçi Partisi’nin kongreleri diğer siyasi partilerin kongrelerine benzemiyor. Bizim kongrelerimizde kim genel başkan olacak, kim Parti Meclisi üyesi olacak, kim il başkanı olacak, kim ilçe başkanı olacak, kim hangi yönetim koltuğuna ‘tırnak içinde’ oturacak tartışmaların yapıldığı kongreler değil. Bizim kongrelerimizin esas sorusu Türkiye’yi ve dünyayı anlamak ve değiştirmek üzere sürdüreceğimiz mücadeleyi ortak bir akılla yaratmaktır. Tam da bu nedenle, bu aşamada ben bütün yurttaşlarımıza, başta gençlere, başta kadınlara, başta işçi kardeşlerime Türkiye İşçi Partisi’ne katılma çağrısı yapıyorum.
‘BU KARŞI DEVRİMİ PÜSKÜRTMEK İÇİN DAHA GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NE İHTİYACIMIZ VAR’
Bakın bunu kongreler başlamadan önce yapıyor olmamın çok özel bir anlamı var, çünkü Türkiye’de siyaset esas olarak bizi, emekçileri, yoksulları, halkı, gençleri, kadınları, düşünen, üreten insanları siyasetin dışına itmek üzere kurulmuş. Siyaset bir avuç para babasının, bir avuç takım elbiseli, kravatlı amcanın kontrol sahası haline getirilmiş ve onların aldığı kararlardan doğrudan etkilenen milyonlarca insan siyasi alanda sözünü söyleyemiyor. Türkiye İşçi Partisi bunun için kuruldu. Türkiye’deki bu halksız siyaset anlayışına, siyaseti Ankara’nın koridorlarına, meclise, siyasi partilerin genel merkezlerindeki kulislere, seçimlere indiren yaklaşıma karşı halkın söz söylediği, halkın örgütlendiği, halkın belirlediği, değiştirdiği, dönüştürdüğü bir siyaset anlayışını bu ülkede egemen kılmak için çaba sarf ediyoruz. Kongremiz bu sürece dair eksiklerimizi değerlendireceğimiz, hatalarımızı değerlendireceğimiz ama emekçilerin özde olacağı bir siyasi mücadele sürecini güçlendirmek hedefiyle, bu karşı devrimi püskürtmek hedefiyle, partinin yeniden kendisini hem fikri olarak hem örgütsel olarak tahkim edeceği bir amaçla toplanıyor. Buna katkı koymak isteyen bütün kardeşlerimi, dediğim gibi başta gençleri, kadınları ve özellikle işçi kardeşlerimi Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmaya, bu kongre sürecine katkı vermeye çağırıyorum. Bu karşı devrimi püskürtmek için Türkiye İşçi Partisi’ne, daha güçlü bir Türkiye İşçi Partisi’ne ihtiyacımız var.”