Erkan Baş, iktidarın asgari ücret teklifini kabul etti: ‘Yeter ki Erdoğan o parayla bir ay yaşasın’
Haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin konuları değerlendiren Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında asgari ücret tartışmalarına ilişkin konuşarak “Alın size bir manşet, belki böyle yandaş basına sızarız: Erkan Baş Erdoğan’ın asgari ücret teklifini kabul ediyor, yeter ki Erdoğan o parayla bir ay yaşasın” ifadelerini kullandı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Sözlerine, Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’ni protesto ettikleri için tutuklanan 16 TİP’li gencin tutukluğuna yönelik itirazın reddedilmesiyle başlayan Baş, bütçe görüşmeleri ve asgari ücret tartışmaları gibi gündem maddelerine yönelik önemli değerlendirmelerde bulundu.
Dün gerçekleşen Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerine yaşanan İçtüzük ihlali hakkında da açıklamalarda bulunan Baş, 16 TİP’li gencin tutuklandığı süreçte dayanışma gösteren tüm siyasi partilere ise konuşmasının sonunda teşekkür etti.
‘ÇOCUKLARIMIZI MESEM ADI ALTINDA PATRONLARIN İNSAFINA TERK EDEN BİR DÜZENE İTİRAZ EDEN ARKADAŞLARIMIZ TUTUKLU’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, basın toplantısında şunları kaydetti:
“Aslında günün birinci gündemi doğal olarak 2026 bütçesi ve belki onunla bağlantılı olarak asgari ücret üzerinde tartışmalar, ancak maalesef tüm Türkiye’nin gözleri önünde evlatlarımıza yapılan bir zulmü dile getirerek başlamamız gerekiyor. Türkiye’de çocuk işçiliğinin yasal hâle getirilmesinde önemli bir rol oynayan Mesleki Eğitim Merkezleri, bilinen ismiyle MESEM’lerde, onlarca sıra arkadaşlarının, kardeşlerinin katledilmesini kabul etmedikleri için, buna itirazlarını Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yüzüne karşı ifade etmek istedikleri için 16 Türkiye İşçi Partili genç tam bir haftadır cezaevinde.
Değerli yurttaşlar, bu MESEM denilen ucube, illet sistemde devletin yetkisini ele alan bakan patrona diyor ki ‘Eti de senin, kemiği de senin kardeşim. 14, 15, 16, 17 yaşında çocukları al, tepe tepe kullan. Ben sana teşviki de vereceğim, sigortasını da karşılayacağım. Okula da haftada bir gün gitse yeter de artar bile. Sen bunu istediğin gibi ez, sömür, çalıştır’. Bunun karşılığında çocuğun cebine bir ayda 6 bin 631 TL para giriyor, ne eksik ne fazla. Onlarca çocuğumuzun hayatını kaybettiği bir yılda, henüz yılın sonuna gelmeden 85 evladımızın, 85 çocuğun adına ‘iş kazası’ denilen iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği bir ülkede bir de çocuklarımızı MESEM adı altında patronların insafına terk eden bir düzenle karşı karşıyayız. Buna itiraz eden arkadaşlarımız tutuklu.
‘TÜRKİYE, SABAH OKULA GÖNDERDİĞİMİZ EVLATLARIMIZIN AKŞAM ÖLÜM HABERİNİ ALDIĞIMIZ BİR ÜLKEYE DÖNDÜ’
Keşke vicdanımız kaldırabilse, teker teker bu MESEM’de hayatını kaybeden çocuklarımızın, kardeşlerimizin hikâyelerini sizinle paylaşabilsem. Ben okudukça, 2 çocuk babası bir insan olarak yüreğim kan ağladı. Aralarında 15 yaşında daha fazla dayanamayıp ‘Yaşama isteğim kalmadı’ deyip yaşamına son verenler var, 16 yaşında tek başına patronun elektrik kaçağını kontrol etmeye gönderildiğinde akıma kapılıp hayatını kaybedenler var. Arkada acılı aileler var, toprağın altına giren gencecik yavrularımız var. Bunlar bu ülkenin evlatları; Ayşe Teyze’nin torunu, Ahmet Amca’nın torunu, Ali kardeşimin evladı, Fatma’nın oğlu… Bunlar bizim içimizden, bunlar bizim evlatlarımız. Gerçekten ‘Ne yaşıyoruz biz’ diye soruyorum günlerdir kendi kendime. Evlatlarımızı sabah okula diye gönderiyoruz, akşam ölüm haberini aldığımız bir ülkeye döndü Türkiye.
YUSUF TEKİN’E SESLENDİ: ‘HİÇ Mİ VİCDANINIZ SIZLAMIYOR? HİÇ Mİ UTANMIYORSUNUZ?’
Yahu bunlar yaşanıyor. Bir kişi de çıkıp bunun sorumluluğunu almıyor. Evet, iktidar sahipleri beyler, size soruyorum! Yusuf Tekin, sana sesleniyorum! Burada komisyonda sorduk. Cevabı veremedi, kaçtı gitti. Sonra Türkiye İşçi Partili gençler aynı soruyu sormaya kapısına dayandılar. Sen ne yaptın? Aldın o çocukları cezaevine koydurdun. O çocukların seni protesto etme hakkı haklı olmalarından geliyor. O çocukların seni protesto etme hakkı yasalardan, Anayasa’dan geliyor. Sen bu milletin çoluğunu çocuğunu patronlara peşkeş çekme hakkını nereden alıyorsun ya? Sen bu ülkeye düşman mısın? Sen bu ülkenin geleceğine düşman mısın? Yemin mi ettin ‘Ben bu ülkenin geleceğini yok edeceğim’ diye?
Öğretmenler bakanı protesto ediyor, öğrenciler bakanı protesto ediyor. Vatandaş illallah etmiş durumda. Arkasında bir tek tarikatlar var, bir de Tayyip Erdoğan var, ondan başka seven hiç kimsesi kalmamış, ama beyefendi bakanlığa devam ediyor. Gerçekten merak ediyorum yani hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Hiç mi utanmıyorsunuz, yüzünüz kızarmıyor? Akşamları nasıl uyuyorsunuz? Bu işten menfaatiniz ne?
Şimdi o çocukları, gencecik kardeşlerimi, yoldaşlarımı cezaevine gönderdiniz. Ne geçti elinize? Bu kararı veren savcılara, hâkimlere de soruyorum: Vicdanınız rahatladı mı? Ne yaptı bunlar? Hırsızlık mı yaptı? Yolsuzluk mu yaptı? Bu ülkeye ihanet mi ettiler? Ne oldu ya? Gerçekten düşman mı yakaladınız ya? Bu ülkenin en iyi üniversitelerinde okuyan pırıl pırıl gençler. Onları özgürlüğünden alıkoyduğunuzda ne kazanıyorsunuz? Yani bunlar konuşulmayacak mı sanıyorsunuz? İnsanlar evlatlarını unutacaklar mı sanıyorsunuz? İstediğimiz gibi bu ülkede işçi cinayetleri işlemeye, çocuk işçileri katletmeye devam ederiz diye mi düşünüyorsunuz? Yani bu ülkede 85 milyon insan aklını, vicdanını kaybetti ve size teslim olacak, bunu mu düşünüyorsunuz? Hiç öyle olmayacak. Bak açık söylüyorum. Biz o 16 kardeşimizle teker teker her birisiyle gurur duyuyoruz. Hepimiz onların sözlerinin altına imzamızı atıyoruz.
‘‘MALA ZARAR VERME’ SUÇUNDAN TÜRKİYE’DE CEZAEVİNDE YATAN HİÇ KİMSE YOK, BAKANI PROTESTO EDEN 16 TANE GENCİ TUTUKLADILAR’
Değerli yurttaşlar, başka bir bahane bulamadılar, ‘Mala zarar verme’den tutukladılar. 16 tane üniversite öğrencisini ‘Mala zarar verme’den tutukladılar. Bir kere bakana hakaret, yani bakana ‘mal’ denmez, ayıp. Burada bir tek kişi zarar gördü, bakan. Bakın bu suçtan Türkiye’de cezaevinde yatan kimse yok. ‘Mala zarar verme’ suçundan Türkiye’de cezaevinde yatan hiç kimse yok. Bakanı protesto eden 16 tane genci tutukladılar. Üstelik şikâyetçi olan, ilk gün şikâyetçi olan otel şikâyetini geri çekti. Bu şikâyetin geri çekilmesi üzerine tahliye talebinde bulunduk. Bu tahliye talebini de reddettiler. Açıkça diyorlar ki, ‘Siz bizim bakanımıza karşı sesinizi yükseltemezsiniz’. Kardeşim, haklı olduğunuz her yerde sesimizi yükseltiriz. Yükseltmeye de devam edeceğiz.
‘BÜTÇE ÖNÜMÜZE GELDİ, AYNI SÖMÜRÜ ÇARKI BURADA DA DEVAM EDİYOR’
Zannedilmesin ki bu MESEM’deki sömürü çarkı ülkedeki büyük sömürü çarklarından bağımsız işliyor. Hiç öyle değil. İşte bütçe önümüze geldi, aynı şeyi burada da görüyoruz, aynı sömürü çarkı burada da devam ediyor ve biz en güçlü itirazı yapmak için, gerçekten samimiyetle ifade ediyorum, elimizden geleni yapıyoruz. Saray Rejimi’nin sırtını yasladığı açgözlü patron zihniyeti, bu ülkenin kaynaklarını ve imkânlarını kendilerine peşkeş çekmek için ve bu ülkeye düşmanlık etmek üzere bir sistem kurmuşlar. Buradaki iktidar milletvekilleri de işte bunun üzerini örtmek için çalışıyor. Başka hiçbir şey yaptıkları yok, bu gerçeklerin üzeri örtülsün diye uğraşıyorlar.
Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Dışişleri Bakanlığı’nın ve Adalet Bakanlığı’nın bütçesi görüşülüyor. Değerli arkadaşlar, bakın bir tek şey söyleyeceğim. Binlerce çalışan var bu Meclis’te, temizlik personelinden kâtip görevlisine, çay ocaklarına, yemekhanelere, kavaslara kadar. Binlerce çalışanı var, değil mi, Meclis’in? Meclis bütçesi görüşülüyor, ya her gün birlikte nefes alıp verdiğin emekçinin hakkına dair tek bir laf etmez misin? Tek bir hak tanımaz mısın? Başka bir şey anlatmamıza da gerek yok. Yani Meclis’te emekçiye nasıl bakılıyor? En yakınında çalışan, sayesinde çay içtiğin, su içtiğin, yemek yediğin, burada mesai arkadaşlarına karşı bile en küçük bir duyarlılığı olmayan bir topluluktan söz ediyoruz.
‘SANKİ ADALET BAKANLIĞI BÜTÇESİ KONUŞMUYORUZ DA İNŞAAT ŞİRKETİ BROŞÜRÜ OKUYORUZ’
Şimdi bakın değerli yurttaşlar, Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. Yani Adalet Bakanı’nın konuşmasını dinledim. Sonra konuşmasını okudum. Bugün buraya gelmeden önce bir daha okudum, altını çize çize okudum. Yani sanki Adalet Bakanlığı bütçesi konuşmuyoruz da inşaat şirketi broşürü okuyoruz. Konuşmadan bir bölümü alıntıladım, 395 tane adliye sarayı yapmışlar. 569 bin 59 metrekare olan kapalı alan miktarını 10 kattan fazla arttırmışlar. 2025 yılı yatırım programı inşaat karakteristiğinde 53 adliye, 6 adli tıp merkezi, 28 ceza infaz kurumu—toplam 116 tane inşaat projesi yapıyormuş Adalet Bakanlığı. Bakan diyor ki ‘Bu yıl içerisinde muhtelif il ve ilçelerimizde 43 hizmet binasının yapım ihalesini, 20 hizmet binasının da etüt projelerinin ihalelerini gerçekleştirdik’. Şimdi sokaktaki insan diyor ki, ‘Adalete güvenmiyorum’. Bakan diyor ki ‘Bu kadar adliye yaptık’. Sen müteahhit misin? İnşaat patronu musun sen? Biz adalet istiyoruz, adam kolon kiriş hesabı yapıyor bize, kaç ton beton harcadığını anlatıyor. Ben MESEM’deki çocukları soruyorum, ‘Katilleri niye yargılanmıyor’ diyorum, ‘Çok büyük cezaevleri yaptım’ diyor. ‘Sokaklar çeteden geçilmiyor’ diyorum, ‘Kaç tane duruşma salonumuz var biliyor musun’ diye soruyor. ‘Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor, hukuk devletinin temeline dinamit atılmış’ diyorum, ‘90’larda öyle adliye binaları yoktu’ diyor.
‘KENDİSİNİ 90’LARIN KARANLIĞIYLA MUKAYESE EDEREK AKLAMAYA ÇALIŞAN BİR ZİHNİYETLE KARŞI KARŞIYAYIZ’
Bu ‘90’lardan daha iyiyiz’ lafı tek başına bu rezaleti göstermeye yeter. Üzerinden 35 sene geçmiş, 35 sene sonra 25 yıllık bir iktidarsın ama ‘Ben 90’lardan daha iyiyim, daha güzel inşaat yapıyorum’ diyorsun. Ya bundan daha büyük bir utanma olabilir mi? Bundan daha rezil bir şey olabilir mi? Kendisini ancak ve ancak 90’ların karanlığıyla mukayese ederek aklamaya çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız. ‘Vatandaş adaletten memnun değil’ diyoruz, bize istatistikler çıkartıyor. Sokaktaki yurttaşın adaletle ilgili endeksi şudur, çok basit söylüyorum. Kapıma polis geldi, kapımı bir hâkim çaldı, bir savcının karşısına çıktım, onlar adil midir, değil midir? Halkın derdi bu. Açık ve net ifade ediyorum. Bütün herkes biliyor. Bakan da biliyor, Cumhurbaşkanı da biliyor, sokakta siyasetle hiç ilgilenmeyen vatandaş da biliyor. Mahkemeye düştüğünde karşındaki kişi AKP’liyse davayı o kazanır, zengin AKP’liyse kesin o kazanır. Eğer iktidara karşı laf ettiysen kesin ceza alırsın, iktidarın yanında dayın, amcan, halan, teyzen varsa ceza almazsın.
‘ADALET BAKANLIĞI BÜTÇESİ GÖRÜŞÜLÜRKEN MECLİS’TE AÇIK BİR USULSÜZLÜK YAŞANDI, MECLİS HUKUKU AYAKLAR ALTINA ALINDI’
Gerçekten şunu söylemem lazım, bizim beklentimiz koca koca adalet binaları, memleketteki cezaevi sayısının artması falan değil. Bu memleketin hakkı olan hukukun tesis edilmesi. Yani bu ‘Kendisini en büyük adalet sarayını ben yaptım, en büyük cezaevini ben yaptım’ diye öven Bakan, adaletin büyük sarayla, büyük cezaeviyle sağlanamayacağını bir kez de benden duymuş olsun. Ben söyleyeyim, eğer bu zihniyetle devam ederseniz o adalet sarayları, içi adaletsizlikle uğuldayan bomboş binalar olmanın bir adım ötesine gidemez. O yüzden Adalet Bakanlığı Bütçesi’ne dair lafım açık ve net, daha önce söyledim. Bu kadar adaletsizliğin olduğu bir ülkede bu Adalet Bakanlığı, bizim vergilerimizden, bizim alın terimizden, bizim çoluğumuzun, çocuğumuzun ekmeğinden oluşturulan bu bütçeden tek bir kuruşu bile hak etmemektedir. Bu Adalet Bakanlığı’na verilecek bir kuruş bile zarardır, ziyandır.
Şimdi değerli yurttaşlar, bunları belki sesimiz ulaşıyorsa duyan yurttaşlarımız haklı olarak diyecek ki ‘İyi de bunları dün genel kurulda niye söylemediniz’. Çok doğru değil mi? Çok haklı, çok yerinde bir soru. Yani dün Adalet Bakanı oradayken bunları genel kurulda niye söylemediniz? Bakın, tarihe geçecek bir örnekle karşı karşıyayız. Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken Meclis’te açık bir usulsüzlük yaşandı. Meclis hukuku ayakları altına alındı. Arkadaşlar dikkat edin. Adalet Bakanlığı’nın bütçesini görüşürken Meclis’te açık bir hukuksuzluk yaşandı.
‘AKP’NİN ÜLKEYİ ANAYASASIZLAŞTIRDIĞI BİR SÜREÇTE, CHP’Lİ BAŞKANVEKİLİ MECLİS’İ YÖNETİRKEN İÇTÜZÜK’ÜN AÇIKÇA İHLAL EDİLMESİNE GÖZ YUMAMAZ’
Şimdi biz Meclis’te bu gerçekleri dile getirmek için büyük bir çaba içerisindeyiz ama iktidarın da bunu engellemeye dönük çabası gittikçe artıyor. Şimdi bu ucube sistemde biliyorsunuz Meclis işlevsiz hâle getirilmek isteniyor. Zaten büyük ölçüde işlevsizleştirildi ama iktidar istiyor ki burası el kaldırıp indiren robotlardan ibaret olsun. El kaldırma indirme makinesi olsun milletvekili, başka bir şey yapmasın. Onun için de çeşitli ayak oyunları yapıyorlar. Şimdi dün ne yapmışlar? Bir baktık değerli arkadaşlar. Bu yıl bir değişiklik yapılmış. Milletvekilleri ne kadar az konuşursa o kadar iyi. Yani burada böyle ‘Usul yerini bulsun. Bütçe tartışılıyormuş gibi yapılsın ama oldu bittiyle hemen kapatalım’ deniyor. Bakın altını çizerek söylüyorum, dün bizim itirazımız olmasaydı Cumhuriyet tarihinin en hızlı Adalet Bakanlığı bütçe görüşmesi olacak ve bitecekti. Şimdi böyle apar topar yapmaya çalışınca, her şeyi çok hızlı yapmaya çalışınca tabii hata yapıyorlar. Bizim de orada olduğumuzu unutuyorlar. Yaptıkları hata çok basit. Herkes bilir, bakın herkes bilir. İçtüzük’te son söz milletvekilinindir, açık bir hükümdür ve bu ucube sistemde bakanlar da milletvekili değildir. O yüzden bunun etrafından dolaşmak için de Meclis’te yıllardır şöyle yapılır, şahıs üzerine lehte ve aleyhte konuşmalardan lehte olan önce yapılır, sonra bakanlar konuşur, en son aleyhte konuşma yapılır. Ondan sonra oylamaya geçilir. Ama tabii alelacele yapacağız, işte grup başkan vekilleri kendi aralarında anlaştı, şöyle oldu, böyle oldu dedikleri için bunu unuttular.
Ben bu boşluğu görerek cezaevindeki 16 genç arkadaşımın sesini parlamentoya taşımak için, onların, arkadaşlarının, ailelerinin sesini, MESEM’de katledilen çocukların sesini parlamentoya taşımak ve Adalet Bakanı’ndan bunların hesabını sormak için ‘Son söz milletvekilinindir’ maddesine istinaden dilekçe verdim Bakan konuşurken. Önce dilekçemi almak istemediler, ısrarımız üzerine dilekçemi aldılar ve nihayetinde bu söz talebimiz—üzülerek ifade ediyorum, bakın çok üzülerek ifade ediyorum ve şunu bilmenizi istiyorum, biz muhalefetin birbiriyle uğraşmasını doğru bulmayan bir siyasi partiyiz. Bugüne kadarki gerek parlamentoda gerek toplumsal muhalefet alanındaki duruşumuz bu konuda çok nettir. Biz yüzümüzü iktidara dönmüşüz, bu memleketin bu hâle gelmesinin sorumlusu iktidardır. Dolayısıyla ben şimdi anlatacağım şeyi Cumhuriyet Halk Partisi’ne kurumsal olarak mal etmek istemem. Şimdilik değerlendirmem, Cumhuriyet Halk Partili Başkanvekilinin AKP’lilerin baskısına direnemeyerek veya yeni bir başkanvekili olmasından kaynaklı olarak bir hata yaptığıdır. Ben böyle düşünmek istiyorum. Yani AKP’nin ülkeyi anayasasızlaştırdığı bir süreçte, Meclis’i yönetirken Cumhuriyet Halk Partili Meclis Başkanvekili İçtüzük’ün açıkça ihlal edilmesine göz yumamaz. Bunun için o baskıya direnebilmesi gerekir. Bunun için İçtüzük’e ve teamüllere hâkim olması gerekir. Yani siz bu görevinizi hakkıyla yerine getiremezseniz yarın öbür gün AKP’nin her istediğini yapmasının önüne nasıl geçeceksiniz? Bu vebalden nasıl kurtulacaksınız? O yüzden açık söylüyorum, dün burada net bir İçtüzük ihlali gerçekleştirilmiştir ve AKP’nin ‘Meclis’ten bu bütçeyi apar topar geçirelim. Yasa, Anayasa, İçtüzük, bunların hiçbir önemi yok. Güç bende istediğimi yaparım’ anlayışına teslim olmuştur. Meclis konuşulan yerdir.
AKP’Lİ GRUP BAŞKANVEKİLİNİN TEHDİDİNİ AKTARDI: ‘MİLLETVEKİLLİĞİNİZİ Mİ DÜŞÜRELİM?’
Değerli arkadaşlar, bir ayrıntı ama bunu da paylaşmam lazım. Bizim ısrarımız üzerine Meclis Başkanvekili oturumu kapattı. Dolayısıyla o bölümde tutanaklar yok, fakat hem cehaleti hem zihniyeti gösteren bir örnek, bütün milletvekillerinin gözleri önünde yaşandı. Bir AKP Grup Başkanvekili oturumu kapandıktan sonra—tabii işini bitirip evine gidip yatacak ya hanımefendi, iş uzamış oldu bizim müdahalemizle—herkesin duyacağı biçimde bana şunu söyledi, ‘İlla her gün yoklama aldırtıp milletvekilliğinizi mi düşürelim’. Tehdit. Yani diyor ki, ‘Meclis’e az geliyorsun. Gelince de olay çıkartıyorsun. Atarım seni bu Meclis’ten’. Babasının çiftliği ya! Birincisi, cehaleti söyleyeyim. Cehalet şu, genel başkanlar, genel başkan yardımcıları, komisyon başkanları ve grup başkanvekilleri Meclis’teki yoklamalardan muaftır. Burası siyasi bir organ olduğu için, siyasi partilerde üst düzeyde yöneticilik yapan milletvekillerine yoklama muafiyeti tanınır. Yani cehaleti anlatıyorum, yıllardır burada oturuyor, bilmiyor. Ama zihniyet daha önemli. Şimdi bizim 4 tane milletvekilimiz var, TİP 2023’te 1 milyon oy aldı, 4 milletvekiliyle Meclis’te temsil edilme hakkı kazandı. Şimdi bir tanesini zaten cezaevine attınız. Haksız, hukuksuz biçimde yıllardır cezaevinde tutuyorsunuz seçilmiş milletvekilini. Diğeri sevgili Ahmet Şık, o arkadaşımızın haksız biçimde tutukluluğunu Meclis kürsüsünde anlatırken zekâsının zekâtını verse fazla gelecek, kasından başka, kol kasından başka hiçbir vasfı olmayan, Meclis’te sesini duymadığınız birisinin saldırısına uğradı. Linç girişiminde bulundular. Sevgili Sera Kadıgil Meclis’e her ağzını açtığında disiplin uygulaması… Bakana soru soruyor, bakan eziliyor, büzülüyor, kaçıp gidiyor. En son ben kaldım, beni de Meclis’ten yoklamayla atacaklarmış. Zihniyete bakın ya! Dört tane Türkiye İşçi Partili milletvekiline tahammül edemeyen bu zihniyeti görmek lazım.
Ama bilsinler ki biz böyle öyle ucuz şeylere pabuç bırakmayız. Bizi buraya halk gönderdi, biz şundan gurur duyuyoruz. Bu yaklaşımlarımızın yani bu kararlı muhalefet tarzımızın AKP’li bazı unsurları rahatsız etmesinden, onların bizden nefret etmesinden mutlu oluyoruz. Vatandaşın sevgisini kazandırıyor bu bize. Ben kendimi AKP’lileri beğendirmek zorunda değilim. Ben buraya bizi gönderen milyonlarca insanın, emekçinin, yoksulun hakkını kanımın son damlasına kadar savunmak için buradayım. Hodri meydan, elinizden geleni de ardınıza koymayın.
‘MANŞET’ ÖNERDİ: ‘ERKAN BAŞ ERDOĞAN’IN ASGARİ ÜCRET TEKLİFİNİ KABUL EDİYOR, YETER Kİ ERDOĞAN O PARAYLA BİR AY YAŞASIN’
Asgari ücret konuşmak istiyorum, asgari ücretin bir sefalet ücreti hâline getirildiği Türkiye tablosunu kabul etmiyoruz. Ama buradan muhalefete özellikle bir çağrıda bulunmak istiyorum. İktidarın bu alanda da sürdürdüğü basit oyunlara gelmememiz lazım. İktidar üçün beşin hesabını yapmaya çalışıyor, Asgari Ücret Komisyonu’nun yapısını değiştirerek meseleyi çözmeye çalışıyor. Biz tüm yurttaşlarımız için insanca yaşanacak bir ücret talebinden bir adım geri atmayacağız. Tüm yurttaşlarımızın temel insani ihtiyaçlarının, doğal olarak temel yurttaşlık haklarının karşılanması gerektiğini söylüyoruz. En önemlisi bu. Aldığın asgari ücreti zaten su içmek için harcıyorsan, elektrik için harcıyorsan, kira için harcıyorsan, doğal gaz faturası için, internet faturası için harcıyorsan ve bunlara bile yetmiyorsa bu asgari ücret, bunun rakamını tartışmayı şimdilik hiç anlamlı görmüyoruz.
Ama buradan eğer istiyorsanız açık bir çağrıda bulunacağım. Hani sonuçta bu lafı iktidar söyleyecek, değil mi? Ben de diyorum ki, alın size bir manşet, belki böyle yandaş basına sızarız: Erkan Baş Erdoğan’ın asgari ücret teklifini kabul ediyor. Yeter ki Sayın Erdoğan o parayla bir ay yaşasın. Teklif ettiği para neyse ben kabul ediyorum, Erdoğan ve ailesi o parayla bir ay yaşasın, ne diyorlarsa odur. Dolayısıyla böyle akıl dışı, vicdan dışı, bilim dışı rakamları tartışmanın yeri değil. İnsanlar eskiden yoksulluk sınırının altı diyorduk, şimdi açlık sınırının altında kalan asgari ücretlere mahkûm ediliyorlar. Buna karşı Türkiye’nin dört bir yanında mücadeleyi büyüteceğimizi de burada ifade etmek isterim.
‘CEZAEVİNDEKİ 16 ARKADAŞIMIZI TÜRKİYE’NİN EMEKÇİLERİNE, ONURLU, VİCDANLI İNSANLARINA HATIRLATMAK İSTİYORUM’
Değerli arkadaşlar, son sözüm şu. Yani biz bir durumun vahametini anlatmaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince, yani şu iki ayağımız üzerinde durabildiğimiz müddetçe burada yurttaşa karşı yapılan her tür haksızlığın, hukuksuzluğun, hak gaspının karşısında duracağız. Burada zenginleri koruyan, yoksulları ezen her tür uygulamanın karşısında duracağız. Sesimiz ‘büyük’ dedikleri basın yayın organlarında kesilmeye çalışılacak, biz sesimizin ulaştığı yurttaşlara güveniyoruz. Fısıltı gazetelerine, kulaktan kulağa sesimizin yayılmasına güveniyoruz. Sosyal medya mecralarında sesimizi yaygınlaştıran gençlere güveniyoruz, onların hepsine teker teker teşekkür ediyorum. İktidar cenahından hiçbir beklentimiz yok, herhangi bir sözümüze cevap verebilecekleri aklımızın ucundan bile geçmiyor. Onlar kendilerine ne söyleniyorsa, ellerine hangi kâğıt tutuşturuluyorsa onu okuyorlar. Bütçeymiş, komisyonmuş, son önergesiymiş falan vatandaşın durumu hiç umurlarında değil. Sadece maaş almak için dinliyormuş gibi yapıyorlar. Sonra da parti kararı neyse ellerini kaldırıyorlar, ama elbet kısa çöp, uzun çöpten hakkını alacak.
Biz bu ülkede çocuklarımızın okullarda su içebileceği, karınlarını doyurabileceği, üç kuruş maaş karşılığında patronlara köle edilmeyecekleri bir düzeni inşa etmek görevini, sorumluluğunu hissediyoruz ve bunu hayata geçirmek için elimizden gelen ne varsa yapacağız. Cezaevindeki 16 arkadaşımızı tüm Türkiye’nin emekçilerine, onurlu, vicdanlı insanlarına bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Nasıl MESEM’lerde kaybettiğimiz çocuklar hepimizin evlatlarıysa bu 16 pırıl pırıl genç kardeşim… Yani Hatay’da deprem olduğunda en önde oraya gidip yurttaşlara yardım eden genç kardeşlerim, Kızılay’ın çadır satma namussuzluğunu yaparken insanları enkazdan kurtarmak için çadır toplayarak onların barınabilecekleri yerleri yaratmak için Hatay’a, Adıyaman’a, Kahramanmaraş’a koşan kardeşlerim, 19 Mart’ta üniversite gençliğinin en önünde Beyazıt’ta barikatları aşarak Türkiye’ye umut taşıyan kardeşlerim ve bugün de yine kendileri gibi bu ülkenin geleceği olan gencecik insanlar ölmesin diye Bakan’ın karşısına cesurca, dimdik dikilen genç kardeşlerim… Bunlar hepimizin evlatları. Onlar bu ülkenin geleceği. Hep beraber onlara sahip çıkmamız lazım.
‘MESEM BU ÜLKENİN GELECEĞİNE DÖNÜK BİR SALDIRI, HEP BİRLİKTE PÜSKÜRTECEĞİZ’
Bu vesileyle de bugüne kadar arkadaşlarımızın haksız tutukluluğu karşısında dayanışmasını ileten, eylemlerimize katılarak desteğini esirgemeyen tüm dostlarımıza, sosyalist hareketin, ülkemiz devrimci hareketinin farklı geleneklerindeki bütün yoldaşlarımıza ve mücadele arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Meclis’teki muhalefet partilerinin yöneticilerine, milletvekillerine teker teker teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’ne, biraz evvel belki başkan vekilini eleştirdik ama, Cumhuriyet Halk Partisi 81 ilde gençlik kollarıyla bunun karşısında onurlu bir duruş sergiledi. Bu vesileyle Sayın Özgür Özel şahsında Cumhuriyet Halk Partisi ailesine de teşekkürlerimizi iletiyorum. Ve bu saldırı, MESEM, bu ülkenin geleceğine dönük bir saldırı. Hep birlikte püskürteceğimize olan inancımı ifade ederek sözlerime son veriyorum.”



