Erkan Baş: Bir ülkenin Merkez Bankası’nda hırsızlık olur mu?

Example HTML page

TİP Genel Başkanı Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında konuştu.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın ana hissedarı olduğu Bankalararası Kart Merkezi’ndeki yolsuzluk soruşturmasından bahsederek, “Reis, Merkez Bankası’nın başına ‘dümenci’ oturtmuş. Bir ülkenin Merkez Bankası’nda hırsızlık olur mu?” ifadelerini kullandı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasında Bankalararası Kart Merkezi’ndeki yolsuzluk soruşturmasına geniş yer veren Baş, “Şu anda milyonlarca insanın cebindeki parada, cezaevinde olan bir hırsızın, uğursuzun imzası var. AKP dönemini bundan daha iyi anlatabilecek bir şey gerçekten bilmiyorum” şeklinde konuştu.

Erkan Baş, yoksulluğa ilişkin verileri de paylaştığı konuşmasında “Siz vatandaşı doyuramayan, suya muhtaç bırakan, yaşatamayan bir iktidarsınız!” sözleriyle iktidara tepki gösterdi.

ÖMER KERKEZ’İN SÖZLERİNE YANIT: ‘YARGITAY’IN BUNDAN HABERİ VAR MI?’

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, konuşmasında şunları kaydetti:

“Türkiye’deki iktidarın ve iktidar çevresinde kümelenenlerin durumuna ilişkin çok sık tekrar ettiğimiz bir değerlendirmemiz var bizim: Ne söylüyorlarsa tersini yapıyorlar, ne yapıyorlarsa tam tersini söylüyorlar. İşte yine yeni bir örnek karşımızda, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez geçtiğimiz hafta içi yaptığı bir konuşmada ‘Anayasa Mahkememiz bir ihlal kararı verdiği zaman tüm kurumların, tüm yargı organlarının, hepimizin buna uyması ve gereğini yerine getirmesi gerekir’ ifadelerini kullanmış. Görür görmez, ‘Peki Yargıtay’ın bundan haberi var mı?’ diye sorasımız geldi. Çünkü üçüncü yasama yılı başladı, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay hâlâ hapiste. 2 gün sonra Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının, Can Atalay’ın milletvekili olarak görevini yapması gerektiğini hatırlatan kararın verilmesinin ikinci yılı geride kalmış olacak. Ama ne hikmetse ‘Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmalıdır’ diyen Yargıtay’ın üçüncü ceza dairesinin inadı, dayatması, hukuksuz suç duyurusu -bu kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında- gibi gerekçelerle Can Atalay hâlâ hapiste tutulmaya devam ediliyor.

‘CAN ATALAY HAKKINDAKİ AYM KARARI DERHÂL UYGULANMALIDIR. HUKUK, BİR GÜN HERKESE LAZIM OLUR’

Buradan bir kez daha başta Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş olmak üzere tüm milletvekillerine bir çağrı yapıyorum: Can Atalay hakkındaki AYM kararı derhâl uygulanmalıdır! Can Atalay’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kaydı derhâl yapılmalı ve hemen tahliye edilip görevine başlaması sağlanmalıdır. Bu, bu parlamento çatısı altında görev yapan tüm milletvekillerinin, parlamentoya ve daha önemlisi belki de Türkiye’deki milyonlarca yurttaşa karşı sorumluluğudur ve bu ülkede süren hukuksuzluklara karşı mücadelenin de en önemli başlıklarından bir tanesidir. Meclis, kendi koyduğu yasalara uymayan, kendisinin üzerine yemin ettiği anayasanın ayakları altına alınıp çiğnenmesine göz yuman bir meclis olamaz. Hukuk, hep söylendiği gibi bir gün herkese lazım olur.

‘SARAY REJİMİNİN DERDİ BELLİDİR, MURADI BELLİDİR, AMACI BELLİDİR’

Değerli yurttaşlar, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasama yılına daha usulsüz biçimde toplanarak girmiş durumda. Milletvekillerinin iradesini hiçe sayan, milletvekillerine oy veren Hatay halkının iradesini yok sayan meclisin, bırakın kürsü arkasına, tüm duvarlarına ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazsanız ne olur? Şimdi birkaç gündür bütçe konuşuluyor. Biz de önümüzdeki günlerde bütçeye ilişkin çok ayrıntılı değerlendirmeler yapmak üzere hazırlıklarımıza başladık. Ama şunu söylemem lazım, daha bütçenin Meclis’e sunulduğu gün, bir taraftan da bir torba kanun getirip vatandaşa sayısız vergi yükü bindirip, zaten onay istediğiniz, onaylanmasını beklediğiniz bütçenin boş bir bütçe olduğunu, hayatta karşılığı olmayacağını siz kendiniz ifade etmiş oldunuz. Diğer taraftan bakın, aynı günlerde bir yargı paketi taslağı kamuoyuna sızdırıldı. Orada da bu iktidarın korkunç zihniyetini, o nefret dilini bütün boyutlarıyla görüyoruz. O yüzden buradan tüm yurttaşlarımıza, sözlerime başlarken bir çağrıda bulunmak istiyorum: Saray rejiminin derdi bellidir, muradı bellidir, amacı bellidir. Biz ise bu yasama yılında da Saray Rejimi’nin topyekûn saldırılarına karşı, bütünlüklü bir yaklaşımla bu halk düşmanlığının karşısında durmak üzere, bu mecliste, sokaklarda, hayatın alanlarında mücadeleye devam edeceğiz.

‘CAMDAN BİR SALTANAR KURMUŞ DURUMDALAR, BİR ÇATLAĞA BAKAR’

Şimdi değerli arkadaşlar, şunu bilelim: Tayyip Erdoğan hapsede ede iktidarını korumaya çalışıyor; bu karşı devrimi sürdürmeye, bu karşı devrimi kalıcılaştırmaya çalışıyor. Ama biz halkımızın öfkesini, kadınların direncini, öğrencilerin inatçılığını ve elbette ki emekçilerin kararlılığını, yani bütün memleketin birliğini sağlayarak Tayyip Erdoğan iktidarına karşı, bu zulüm düzenine karşı mücadeleyi devam edeceğiz. Bir tek şey söylemek istiyorum: Bakın, bir camdan saltanat kurmuş durumdalar, bir buzdan saltanat kurmuş durumdalar ve bir çatlağa bakar. Bir güçlü çatlakla yerle yeksan olacak bir iktidarla karşı karşıyayız. İşte biz bir buz kıran olmak için mücadele ediyoruz. Halkımızı buz kıran olmaya davet ediyoruz ve ‘Bu iktidarın tuzla buz olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın’ diyoruz.

‘ÜLKEMİZİ, DÜNYA LİTERATÜRÜNE GİRECEK YOLSUZLUKLARLA KARŞI KARŞIYA BIRAKIYORLAR’

Bunun en önemli mücadele başlıklarından bir tanesi gerçeğe sahip çıkmaktır. Çünkü bütün medya üzerine kurdukları ambargoyla, televizyonlarıyla, gazeteleriyle aslında gerçeğin yayılmasını, gerçeğin görülmesini engellemeye çalışıyorlar. Belki de biz buradan fısıltılarımızla, belki de biz buradan konuşmalarımızla kulaktan kulağa, gerektiğinde haykırarak gerçekleri söylemeye ve bu karanlığın üstüne yürümeye devam edeceğiz. Benim görebildiğim şey şudur değerli arkadaşlar: Bir tarafta iktidar var ve her şeyi yerleştirmeye çalışıyor, ‘Olur böyle şeyler’ anlayışını yerleştirmeye çalışıyor. Ama bunun karşısında duran, bunu normalleştirmeyecek olan, bunları unutmayacak olan, bunların olağanlaşmasına izin vermeyecek olan milyonlarca insanın da bir araya gelmesi lazım. Bakın, iddia ediyorum, dünya yolsuzluklar literatürüne en üst sıradan girecek yolsuzluklarla karşı karşıya bırakıyor bu iktidar bizim ülkemizi.

‘‘REİS’, MERKEZ BANKASI’NIN BAŞINA DÜMENCİ OTURTMUŞ’

Şimdi bir şey hatırlatarak başlayacağım. Hepimizin cebinde her geçen gün değerini kaybeden bir para var. Ben Merkez Bankası’nın internet sayfasına girdim ve o paranın örneğini getirdim. Her geçen gün değeri azalan 200 lirayı biliyoruz. Bu iktidar döneminde Türk parasının değerinin ne kadar artacağını göstermek için altı sıfır atıldıktan sonra başlayan, o ‘istikrar dönemi’ dedikleri dönemin simgelerinden bir tanesiydi. Her geçen gün değerinin düştüğünü hepimiz biliyoruz, değil mi? Ama ‘Bu kadar da değeri düşer mi’ diye sormak gerekiyor arkadaşlar. Şimdi ne oldu? Bakın altta imzalar var. Şu imzaları büyütüp alta aldım. Aynı şekilde Merkez Bankası’nın internet sayfasından da paranın niteliklerini gösteren bilgileri içeren sayfayı aldım. Şimdi Merkez Bankası’nın başkanının ve başkan yardımcısının imzası olan bu paraya dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, ‘guvernör’ diye bir kavram var, ben de bu parayla ilgili araştırmalar yaparken yeni öğrendim. Türkiye’de Merkez Bankası başkanı için kullanılıyor. Kelimenin kökeninde dümen, dümen tutmak var. Benim çok ilgimi çekti. Çünkü biliyorsunuz bu iktidar sürekli bize ne diyor? ‘Hepimiz aynı gemideyiz, hepimiz aynı gemideyiz’ ve Tayyip Erdoğan’ın da sevenleri tarafından kullanılan sıfatlarından bir tanesi ‘reis’. Şimdi anlıyorum ki koskoca reis bu geminin başına namuslu, onurlu bir kaptan oturtmayı başaramamış. Tam da adı üzerinde oraya bir dümenci oturtmuş arkadaşlar. Bugün ortaya çıkan Türkiye tablosu budur.

‘AYNI GEMİDE DEĞİLİZ, ÇÜNKÜ SİZ DÜMENCİSİNİZ’

Bunlar hani bağırıyorlar ya, ‘Aynı gemideyiz, aynı gemideyiz’ diye. Biz de bunlara bağıracağız: Hayır, aynı gemide değiliz! Çünkü siz dümencisiniz, dümencisiniz, dümencisiniz! Ya ne zaman bu ülkenin işçileri, emekçileri, açlığa, sefalete mahkûm edilen insanlar sesini yükseltse, ayağa kalksa bunlar hep aynı teraneleri söylüyorlar ve o dümenciler çıkarttıkları paranın altına imza atmışlar. Şimdi bir ortaya çıkıyor ki beyefendiler hani ne zaman hırsızlık, yolsuzluk yapsalar kullandıkları bir çift söz var. Ne zaman hırsızlık, yolsuzluk yapılsa, ‘yerli milli, yerli milli’ diyorlar ya, şimdi bu Merkez Bankası bünyesinde yerli ve milli Troy’u var edeceklermiş, ihya edeceklermiş ama bu dümenciler kendi kasalarını doldurma derdine düşmüşler. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı, Bankalararası Kart Merkezi Başkanı, hepsi bu dümeni tutmuşlar, yerli ve milli bayrağı göndere çekmişler. ‘Devletin malı deniz, biz nasıl olsa istediğimiz gibi yeriz’ diye kasalarını doldurup servetlerine servet katmışlar.

‘BİR ÜLKENİN MERKEZ BANKASI’NDA HIRSIZLIK OLUR MU?’

İşte bunların bastığı en değerli para bu arkadaşlar. En değerli para bu. Bakın bir şeyi hatırlatmak ihtiyacı duyuyorum, lütfen buna dikkat kesilelim, Tayyip Erdoğan’ın herhâlde aşağı yukarı bu iki yüz lira tedavüle girdiği sıralarda söylediği bir söz önüme düştü. ‘Para’ diyor Tayyip Erdoğan, ‘tıpkı bayrak gibi, tıpkı millî marş gibi bir ülkenin gücünün, itibarının, bağımsızlığının simgesidir. Paranın itibarı milletin itibarıdır’. Arkadaşlar söze bakın, Tayyip Erdoğan diyor ki, ‘Paranın itibarı milletin itibarıdır’. Vallahi ben açık söylüyorum, bu ülkenin bu ülke halkının itibarı çok yüksektir. Ama bu paranın altına bu imzayı atarak bu parayı itibarsızlaştıran kimse, onların itibarı işte şu anda yerlerde sürüklenmektedir.

Arkadaşlar, ya bir ülkenin Merkez Bankası’nda yolsuzluk olur mu? Merkez Bankası’nda hırsızlık olur mu ya? Gerçekten dünyada eşi benzeri var mıdır, çok merak ediyorum. Arkadaşlarımdan özel rica ettim. Yani bunun filmleri falan yapılabilir ancak. Merkez Bankası’nın başına koydukları insanlar ülkeyi soyuyorlar ya! Ülkenin parasını teslim ettiğiniz insanlar ülkeyi soyuyorlar. Ya düşünsenize, şu anda milyonlarca insanın cebindeki parada, şu anda cezaevinde olan bir hırsızın, uğursuzun imzası var. Bundan daha iyi AKP’yi anlatabilecek, bundan daha iyi AKP dönemini anlatabilecek bir şey gerçekten bilmiyorum. Bir de ilgili şahsın Mehmet Şimşek tarafından nasıl övüldüğünü de hatırlatmam gerekiyor.

Hani Tayyip Bey sık sık ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyordu, ben anlamıyordum ne demek istediğini. Gerçekten yani tasarruf edebilecek bir itibarları kalmamış ki. İtibar yerlerde, sıfır. Onun neyinden tasarruf edecekler? Demek ki gerçekten arada sırada doğru söz söylüyormuş. Onların itibarından tasarruf edecek bir durumları yok. Çünkü ortada bir itibar yok. İtibarsızlaşmış durumdalar.

‘MERKEZ BANKASI’NIN BAŞINA KONULAN BİRİSİ HIRSIZ!’

Değerli arkadaşlar, önemli bir konuya daha devam edeceğim. Şimdi işin bu kısmı belki iktidar medyasında olmasa da muhalefet medyasında gündeme geliyor. Bazı gazeteciler, yazarlar konuyu araştırıyorlar ama bence önemli bir boyutu daha var. Bakın, bu iktidar, hatırlayın, ayakkabı kutucusu bakanlarını teslim etmeyen bir iktidar. Bu iktidar kendi bakanlığında dezenfektan satanı koruma altına alan, saklayan bir iktidar. Bu iktidarın yandaşlarının, beyzadelerinin saray hukukuna tabi oldukları, sadece muhalefete bir düşman hukuku uyguladıkları gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde hep beraber şu soruyu sormamız lazım: Demek ki burada sıradan bir yolsuzluk yok. Yani bugün tutuklanan bu adam zamanında bayağı sarayın ajanlığını yapmış. Kendi Merkez Bankası Başkanı’nın sesini kaydedip saraya yetiştirmiş. Sonra da malum, hatırlıyorsunuz, Merkez Bankası Başkanı görevden alınmıştı. Şimdi o dönemi bir daha hatırlatmak istiyorum: 128 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervinin kısa sürede eridiği dönemden söz ediyorum. Sürekli dolar satılmış ancak dolar sürekli artmıştı. Biz de ‘Ne oluyor, nerede bu paralar’ diye o dönemde çok sık sormuştuk. İşte bugün ortaya çıkıyor ki o ambar farelerinden bir tanesi işte burada. Kime bağlı bu? Saraya bağlı. Saray, Merkez Bankası kararlarının ekonomik değerinin çok yüksek olduğunu biliyor ve bu kararları önceden bilen birisinin, değerli yurttaşlar, bakın Merkez Bankası’nın başına konulan birisi hırsız. Ve Merkez Bankası’nın kararlarını daha önceden biliyor. Merkez Bankası’nın kararlarını daha önceden bilen birisinin ne kadar büyük yolsuzluklar yapabileceğini takdirinize sunuyorum.

‘İŞ EĞİTİME GELİNCE PARA YOK, ÖBÜR TARAFTA MİLYARLARCA LİRA ÇALAN HIRSIZLAR VAR!’

Şimdi gerçekten, ‘Ya lanet olsun, yesinler. Bunlar pislik, ancak pislik yiyerek yaşarlar’ falan diyesim geliyor ama bedelini biz ödüyoruz ya! Bedelini işçi, işsiz, yoksul, köylü, genç, kadın, hep beraber bu ülkenin insanları ödüyor. Bunlar zenginleşiyorlar, biz yoksullaşıyoruz. O yüzden bu pisliğin halının altına süpürülmesine asla ama asla izin vermemek gerekiyor. Bu hırsızların sonuna kadar peşinden gitmek, bu olup bitenleri kabullenmemek, kanıksamamak, buna karşı mücadele etmek hepimizin görevi diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bakın bunu unutmayalım: Merkez Bankası’nı soyuyorlar. Bu normal bir olay değil. Bu öyle ‘haber’ deyip geçebileceğimiz bir mesele değil. Ama bir yanına ekleyeceğim şimdi. Bu iktidar diyor ki, ‘Biz dindar ve kindar nesil yaratacağız’. Bu perspektifle ülkedeki eğitim alanını en büyük sosyal adaletsizlik alanlarından bir tanesi haline getirdiler. İş eğitime gelince para yok, iş eğitime gelince özel okullara teşviklerle, desteklerle devam eden bir iktidar senelerdir bu ülkenin çocuklarını, gençlerini bayağı bilerek, isteyerek, sistematik politikalarla tarikatlara mahkûm eden bir iktidar. Öbür tarafta milyonlar, milyarlarca lira para çalan hırsızlar.

‘YEMEKHANEDEN ÜCRETLİ YEMEK ALAMAYAN ÖĞRENCİLER KALDIRIMLARDA YEMEK YEMEK ZORUNDA BIRAKILIYORLAR’

Şimdi dikkatinize sunuyorum: Bir tarafta hırsızlar varken, diğer tarafta arkadaşlar, yemin ediyorum kahroluyorum bu haberi okurken. Aydın’dan gelen bu haberi okurken kahroluyorum. Ortaokul, Gazipaşa Ortaokulu. Yemekhaneden ücretli yemek alamayan öğrenciler öğlen arasında ne yemekhaneye alınıyorlar ne sınıfa alınıyorlar, kaldırımlarda yemek yemek zorunda bırakılıyorlar. Arkadaşlar bakın, parası yok çocuğun, ailesi yoksul, okulun yemekhanesinden yemek alamıyor. Evden yemek getirebiliyorsa da onu okulun yemekhanesinde, sınıfında yemesine izin vermiyorlar, çocuğu kaldırıma atıyorlar. Kaldırımda yemek yiyen çocuklar var bu ülkede.

‘MEMLEKETTE HER 5 ÇOCUKTAN BİR TANESİ OKULDA AÇ, HER 10 ÇOCUKTAN BİR TANESİ TAZE SEBZE MEYVEYE ULAŞAMIYOR’

Şimdi devam ediyorum arkadaşlar. Bu ülkede 5 öğrenciden bir tanesi, parası olmadığı için her gün okulda aç. Ey bu ülkeyi yönetenler, onların etrafında kümelenip servetine servet katanlar, para babaları, duyuyor musunuz? Memlekette her 5 çocuktan bir tanesi okulda aç, aç. Yemekten bahsediyoruz. Bu ülkede yaşayan çocuklardan her 5 çocuktan bir tanesi et yiyemiyor. Her 10 çocuktan bir tanesi taze sebze meyveye ulaşamıyor. Bunların hepsi resmî rakamlar. Yani öyle bir ülke yarattınız ki çocuklar okulda aç, öyle bir ülke yarattınız ki sadece tarikatlara, cemaatlere muhtaç hâle getirdiniz milyonlarca insanı. Bu ekonomik kriz falan değil arkadaşlar. Bu toplumsal adaletin, vicdanın ve devletin aslî sorumluluğunun çöküşünün işaretidir.

‘SARAYDAKİLER ÇOK YEDİĞİ İÇİN ÇOCUKLAR AÇ’

Rakamlara boğmak istemiyorum. Bakın, Türkiye’de yapılan çalışmalara göre babası işçi olan insanların yüzde 58’i işçi kalıyor arkadaşlar. Yine ucuz iş gücü olacak, iktidarın istediği Türkiye, işte böyle bir Türkiye. Yani bir tarafta 3 maaş, 5 maaş alanlar, liyakatsiz, ehliyetsiz unsurlar, bir tarafta servetlerine servet katanlar, bir tarafta kendilerine emanet edilen Merkez Bankası’nı soyanlar, bunları koruyan bir iktidar; diğer tarafta okulda aç kalan çocuklarımız, evden getirdiği yemeği yemesine izin verilmeyen çocuklarımız… Şunu anlatmaya çalışıyorum, bakın öyle bir ülke hâline geldik ki artık başka bir şey tartışmıyorum. Ya bu hırsızlarla niye kavga etmemiz lazım? Çünkü çocuklarımız aç. Okulda yemek yemek bir lütuf falan değil, anayasal bir haktır. Devletin çocukların geleceğini güvence altına alma yükümlülüğü vardır. Ben burada dilenmiyorum, ben burada hakkımız olmayan bir şey istemiyorum. Her evladımızın anasının ak sütü kadar helâl olan hakkını savunuyorum. ‘Çocuk okulda aç kalmasın’ diyorum. ‘Herkesin çocuğu et yiyebilsin, taze meyve yiyebilsin’ diyorum ve niye yiyemediğini de söylüyorum, esas önemlisi bu. Niye yiyemiyor biliyor musunuz? Saraydakiler çok yiyor da ondan.

‘DOĞAYI KATLEDE KATLEDE MEMLEKETTE SU SORUNU YARATAN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

Değerli arkadaşlar, hani deniyor ya, ‘Nereden tutsak elimizde kalıyor’. Bakın memlekette bir tarafta yediği önünde, yemediği arkasında, bir eli yağda, bir eli balda, lüks içinde, sefa içinde yaşayanlar var. Bir tarafta memlekette susuzluk diye bir sorun var arkadaşlar ya! Hani Allah’ın suyu diyoruz ya, o Allah’ın suyunu tüketen bir iktidarla karşı karşıyayız. ‘Biz bu sudan nasıl daha fazla para kazanırız’ diye düşüne düşüne düşüne, doğayı katlede katlede, memlekette su sorunu yaratan bir iktidarla karşı karşıyayız. Anlatabiliyor muyum? Sesimin ulaştığı tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: Ekmek kavgası veriyoruz, su kavgası veriyoruz ya! Memleketin geldiği hâle bak, koskoca Türkiye’nin geldiği hâle bakın! İnsanlar karınlarını doyuramıyor, ekmek yiyemiyor, insanlar su bulamıyor, su içemiyor bu ülkede artık. Bu ülkeyi bu hâle getiren bir iktidarla karşı karşıyayız.

‘BİR ÖĞRETİM YILINDA 72 TANE ÇOCUK İŞ YERİNDE HAYATINI KAYBEDER Mİ?’

Başka, yaşama mücadelesi veriyoruz ya! Lanet olsun, nefes alıp verebilmek için kavga ediyoruz. Bakın, 2023’te çocuk işçi 759 bin olmuş, elimizdeki son rakam. Belki de bugün artık bir milyona geldi. Arkadaşlar, başka bir şeyden bahsetmiyorum. Okulda yemek yiyemeyen, okulda su içemeyen çocuklardan bahsediyorum. Çalışmak zorunda kalan, okula gidemeyen çocuklardan bahsediyorum. Hayatını kaybeden çocuklardan bahsediyorum, çalışırken hayatını kaybeden çocuklardan bahsediyorum. Bir öğretim yılında 72 tane çocuk iş yerinde hayatını kaybeder mi? Okula gitmesi, eğitim alması, geleceğe umutla bakması, sağlıklı büyümesi gereken, ama devlet de ona sahip çıkmadığı için, bir devleti olmadığı için çalışmak zorunda kalıp hayatını kaybeden çocuklardan bahsediyorum. Yani ülkeye bak, 5 çocuktan bir tanesi ne okula gidebiliyor ne işe gidebiliyor. İktidar ‘gençlik gençlik’ diye konuşuyor. Almışlar eğitimi, kendi dar ideolojik kalıplarına sıkıştırmışlar, bir de patronlara peşkeş çekmişler özel okullar üzerinden. Memleketin geleceği mahvolmuş durumda. O yüzden kavga etmemiz lazım. Çocuklarımız için kavga etmemiz lazım.

‘SİZ VATANDAŞI DOYURAMAYAN, SUYA MUHTAÇ BIRAKAN, YAŞATAMAYAN BİR İKTİDARSINIZ!’

Şimdi başka bir haber: Bir kadın Sivas’ta, geçimini çorap katlayarak kazandığı işinde yaşadığı yoksulluğa dayanamayarak yaşamına son verdi. Üstelik Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’nde. Şimdi kayıtlara tabi bunlar ‘intihar’ diye geçiyor, ama aslında emeği görünmez kılınan, güvencesizliğe, borca, çaresizliğe mahkûm edilen insanların geldiği durumu gösteriyor bize. İşte bu Saray Rejimi’nin sonucudur bu. Bu asla insanların, teker teker insanların, bireylerin başarısızlığı falan değil, düpedüz iktidarın politikalarının, iktidarın tercihlerinin sonucudur. Sonra gidiyor işte ‘Trump beni övüyor, Avrupa bize hayran, herkes bizi alkışlıyor’ falan diye masallar anlatıyor. Ya ne masal anlatıyorsun? Siz vatandaşı doyuramayan, vatandaşı suya muhtaç bırakan, vatandaşı yaşatamayan bir iktidarsınız ya! Sonra TÜİK rakamlarıyla oyna dur!

‘BORÇLANAN İNSANLARIN ÜSTÜNE ÇÖKMEK İÇİN YASA HAZIRLIYORLAR’

Değerli arkadaşlar, memleketin gerçeklerinden bahsetmek istiyorum. Bakın, Şişecam, Eskişehir, Kırklareli, Bursa, Yenişehir fabrikalarında işçi arkadaşlarımız performans, sağlık raporu gibi gerekçelerle tazminatsız işten çıkartılıyorlar. Öbür tarafta SUBMED isimli firma Tekirdağ’da sırf sendika üyesi oldukları için işçileri haksız biçimde işten çıkartıyor. Öbür tarafta 182 tane çağrı merkezi emekçisi, MHRS şirketinde alacakları ödenmiyor ve hakları gasbedildiği için bizden destek istiyorlar. Şık Makas işçileri, Çorlu’da mücadeleler devam ediyor. TPİ Kompozit fabrikası, 2 bin 800 işçi mücadeleye devam ediyor. Birleşik Metal-İş grev kararları alıyor. Tablo bu, iktidar ne yapıyor? Bakın, yeni bir İcra ve İflas Kanunu taslağı hazırlamış değerli arkadaşlar. Çok önemli maddeleri var ama en önemlisi maaş hacizlerinde uygulanan yüzde 25 sınırının kaldırılmasını ve borçlunun gelirine göre yüzde 60’a kadar değişecek kademeli bir haciz uygulamasının başlatılmasını istiyor Adalet Bakanlığı. Niye istiyor biliyor musunuz? Çünkü Türkiye’de kredi ve kredi kartı borçları geçen yıla kıyasla yüzde 50 daha arttı ve 5 trilyonun üstüne çıktı. Bu şu demek, insanlar yaşayamıyorlar, her gün borçlanıyorlar, daha fazla borçlanıyorlar, daha fazla borçlanıyorlar, artık borçlarını ödeyemez noktaya geliyorlar. Adalet Bakanlığı da bunun üstüne çökmek için bir yasa hazırlıyor. Buradan uyarıyorum, eğer bu kanun bu Meclis’ten geçerse aşağı yukarı 40 milyonu aşkın bireysel borçlar, kredi ve kredi kartı borçlusu bundan doğrudan etkilenecek. Üstelik, özellikle vurgulamak istiyorum, bunların önemli bir bölümü de 2023 Şubat’ındaki o büyük felaketi yaşayan, büyük depremi yaşayan yurttaşlarımız. Yani işsiz kaldıkları için, gelirsiz kaldıkları için en fazla borçlanmanın olduğu alanlardan bir tanesi… Şu utanmazlığa bakın, 2 yıldır insanlar dertlerine çare olunsun, yaralarına merhem sürülsün diye beklerken, hayatlarını idame ettirmek için borç üstüne borca girerken, şimdi bile bu insanlara çökme planları yapan bir iktidarla karşı karşıyayız.

‘Kİ NEFES ALIP VEREBİLMEK İÇİN BİRİNCİ KOŞULUMUZ ÜLKEMİZİ SARAY REJİMİNDEN KURTARMAK’

Belli ki bu dönem çok daha fazla çalışmak, çok daha fazla mücadele etmek zorundayız. Bu karşı devrimci saldırıyı bertaraf etmek için çok daha direngen, çok daha inatçı bir çizgide ısrar etmek zorundayız. Ben buradan sesimizin ulaştığı tüm yurttaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum: Evet, yaşadığımız günler ağır, yaşadığımız günler çok çetin geçiyor. Her birimiz, istisnasız her birimiz, geçim derdiyle, hayatta kalma mücadelesiyle günlerimizi geçiriyoruz. Ama artık o noktaya geldik ki nefes alıp verebilmek için, yaşamımızı sürdürebilmek için birinci koşulumuz ülkemizi bu Saray Rejiminden kurtarmaktır. Memleketimizin bu Saray Rejiminden kurtulabilmesi için, farklı suretleriyle Saray Rejiminin yeniden var olabileceği bir evrenin önüne geçmek için birbirimizin elini tutmamız lazım. Aklımızı, yüreğimizi, bileğimizi birleştirmemiz lazım. Ben Türkiye İşçi Partisi’nin sesinin daha güçlü çıkmasının, daha fazla sayıda yurttaşımızın Türkiye İşçi Partisi’nin sesine kulak kesilmesinin, el ele mücadelemizin zeminini güçlendireceğine inanıyorum ve hep birlikte bunu inşa etmeye çağırıyorum. Emeğin, doğanın, kadının, gencin merkezinde durduğu yepyeni bir siyasal hattın örgütlenmesi, bu karşı devrimci saldırıyı bertaraf etmek ve bu karşı devrimcileri tarihin hak ettikleri sayfalarındaki yerlerine göndermek için bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.

‘HERKESİ BU KAVGAYI BÜYÜTMEYE ÇAPIRIYORUM’

Ben buradan tüm Türkiye İşçi Partililer adına söz veriyorum, biz söz veriyoruz: Bu kavganın parçası olmak isteyen, haksızlığın karşısında durmak isteyen herkesin, dini, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun, haksızlığa uğrayan tüm yurttaşlarımızın sonuna kadar yanında olacağız. Bu kavganın parçası olmak isteyen herkesi de gönül rahatlığıyla Türkiye İşçi Partisi’ne katılmaya, bu kavgayı büyütmeye çağırıyorum. Hepinize teşekkür ederim.”

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir