Erkan Baş: Alın teriyle yaşayanlar fakirleşiyor; zenginler, hırsızlar daha zengin oluyor!
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’teki basın toplantısında iktidarı sert sözlerle eleştirdi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, ücretlerdeki artışın enflasyonu körükleyeceği yorumlarını eleştirerek “Türkiye bireysel servet artışında dünyada kaçıncı biliyor musunuz? Birinci! Çalışan fakirleşti, alın teriyle yaşayan fakirleşti; zenginler daha zengin oldu, hırsızlar daha zengin oldu” ifadelerini kullandı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) haftalık basın toplantısını düzenledi.
Basın toplantısının önemli bir kısmını emek ve ekonomi gündemine ayıran Baş, tasarruf paketinden vergi paketine, gelir dağılımındaki eşitsizliklerden düşük ücretlere, emekçilerin yaşadığı sorunlardan İzmir’de yağış sırasında elektrik akımına kapılarak yaşamını yitiren yurttaşlara, gündemdeki birçok konuya ilişkin değerlendirmelerini paylaştı.
‘İKTİDARIN EMEKÇİ, YOKSUL, HALK DÜŞMANI KARAKTERİNİ GÖSTEREN BİR SÖZDE TASARRUF PAKETİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ’
Emekçilere ‘omuz omuza mücadele etme’ çağrısı yapan Erkan Baş, basın toplantısında şunları kaydetti:
“Aslında iktidarın nasıl bir karaktere sahip olduğunu gösteren günlerden geçiyoruz. Bu yasama yılında neredeyse halkın gerçek gündemini içeren hiçbir kanun maddesini Meclis’in gündemine taşımayan iktidar, şimdi yasama yılı son bulurken, Meclis’in Anayasa’ya göre tatile girmesi gerekirken, Meclis çalışmalarını uzatmaya karar verdi ve tam anlamıyla kendi karakterini yansıtan yasaları apar topar, halkın gözünden kaçırarak çıkartmanın arayışı içerisinde. Buraya gelmeden önce Tarım Komisyonu’nda Hayvan Hakları Yasası’nın görüşmeleri başladı, en tipik örneklerinden bir tanesi. Konuyla ilgili yıllardır çalışan, emek veren, düşünen, pratik olarak sahada çalışmalar sürdüren kitle örgütlerinin temsilcilerini bile dinleme ihtiyacı hissetmeyen, onların bu komisyonu izlemesini, söz söylemesini en doğal biçimde talep eden muhalefete sırt çeviren, meseleyi apar topar, üzerini örterek kapatıp yangından mal kaçırır gibi kanun çıkartmaya çalışan bir anlayış…
Ama şöyle bir hepsine birden bakalım. Yani ‘Meclis kapanacak mı, kapanmayacak mı? Neler konuşuluyor Meclis’te’ diye baktığımızda iktidarın emekçi, yoksul, halk düşmanı karakterini gösteren bir sözde tasarruf paketiyle karşı karşıyayız. Vergilerde halktan yeterince çalamadıklarını düşünüyor olmalılar ki yeni artışlara gidecekler, fatura yurttaşa bindirilecek. E hayvan düşmanı karakterlerini gösteriyorlar, öğretmen düşmanı karakterlerini gösteriyorlar, kadın düşmanı karakterleri 9. Yargı Paketi’ne dahil olmuş durumda. Ama öbür taraftan sokakta yaşayan yurttaşın, fabrikadaki, atölyedeki, plazadaki, hastanedeki, okuldaki emekçinin, emeklinin hiçbir derdi bu iktidarın gündeminde değil.
‘BU EKONOMİK YIKIMIN FATURASINI EMEKÇİYE, YOKSULA YIKMAK İSTİYORLAR’
Değerli yurttaşlar, şunun altını çizerek başlayacağım bu hafta: Biz yalnızca isimleri, şahısları değiştirmek için mücadele etmiyoruz. Bizim esas mücadelemiz işte bu siyaset anlayışının, bu siyaset ikliminin köklü olarak değişmesidir. Bu düzenin değişmesi için mücadele ediyoruz. Çünkü bu düzen değişmedikçe, isimler değişse de aslında hiçbir şeyin değişmeyeceğini deneyimle yaşadık, görüyoruz ve biliyoruz. Günlerdir iktidarıyla ve maalesef muhalefetiyle halkımız biraz da bu çarpık zihniyete ikna edilmek isteniyor. İktidar çıkıyor, bütün aygıtları, bütün aparatları, basın, yayın, her taraftan ortakları, küçük ortakları, en küçük ortakları ‘Ekonomik kriz var’ diye bir yalanı sürdürüyorlar. Muhalefet de çıkıyor ‘Para yok, kasa tam takır, o yüzden emekliye, emekçiye zam yapamıyorlar, yönetemiyorlar’ diyor. Biz de şunun altını çiziyoruz: Ortada bir ekonomik kriz falan yok, ortada ‘yönetemiyorlar’ denilecek bir durum yok. Burada amaçladıkları bir şey var, bu ekonomik yıkımın faturasını emekçiye, yoksula yıkmak istiyorlar. Yurttaşı sindirmek istiyorlar, bu vahşetin normalleştirilmesi için bir çaba içerisindeler. O yüzden tam da aslında istedikleri gibi yönetiyorlar.
Mesela ne diyor Mehmet Şimşek o vergi paketinde? Çok kazanandan çok, az kazanan az vergi alınması ilkesiyle hazırlanmış bir paket. ‘Yalan’ sözcüğü yetersiz kalıyor. Buradan dil bilimcilere çağrı yapıyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin insanların gözünün içine baka baka, sistematik bir biçimde gerçek olmayan veriler paylaşıyor olmasına artık biz yalan dediğimizde kalıyor. Yani sözlüğe baktık, ‘yalan’ gerçek olmayan ifade demek. Burada gerçek olmayan ifadenin çok ötesinde bir şey var, sistematik bir biçimde devam ediyor. Ne diyor mesela, ‘Pakette dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik bir hüküm yer almıyor’. Bakın, o kadar acayip bir cümle ki bu. Zaten memlekette sorun dar gelirlinin sorunu değil mi? Yoksulun, emekçinin sorunu değil mi? Sen onun hayatını düzeltmekle yükümlü değil misin? Ama sanki onlara yeni bir vergi verilmiyormuş, vergi yüklenmiyormuş gibi bunu da bir övgü vesilesi, bunu da kendisine alkış bekleyen bir biçimde anlatan bir anlayışa sadece ‘yalancı’ demekle yetinemiyorum. Sevgili yurttaşlar, bu vergi paketinden, bu tasarruf paketinden beklentiniz hayatınızı bir nebze olsun rahatlatacak bir adım atılması değil mi?
‘TÜRKİYE BİREYSEL SERVET ARTIŞINDA DÜNYADA BİRİNCİ, MİLYONERLER SAYISINDAKİ ARTIŞTA İKİNCİ’
Şimdi iktidar böyle konuşunca, TÜSİAD Başkanı da çıkmış diyor ki ‘Yahu biz de fakirleştik, herkes fakirleşti’. Buna yalan demek yalanı normalleştirir. 2024 Yılı Küresel Servet Raporu var, herkes ulaşabiliyor. Bakıyoruz, Türkiye bireysel servet artışında dünyada kaçıncı biliyor musunuz? Dünyada birinci! İkinci bile değil, dünyada bireysel servetin en çok arttığı ülke Türkiye. Zenginlerin en zengin olduğu yer Türkiye. E hani ekonomi kriz, hani hepimiz fakirleşmiştik? Zenginleştikçe zenginleşiyorlar! Aynı rapora göre milyoner sayısındaki artışta kaçıncı sıradayız? İkinci. Türkiye’de zenginler her gün zenginleşiyor, ama ekonomik kriz var değil mi? Devam edelim. Yurttaş beş parasız kaldı, ev almak hayal artık. Hani patronlar da sıkıntı da ya… Gelin bakalım, yurt dışında ev alan Türklerin sayısında bir patlama var, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yurt dışında evler alıyorlar. Bakın, 2023 yılında Dubai’de satılan en pahalı evi de bir Türk almış, 130 milyon dolar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında ev alma oranı 2 katından fazlaya çıkmış. Yurt dışında para saçma rekoru kırıyor zenginlerimiz.
‘EN BÜYÜK 500 SANAYİ ŞİRKETİNDE MAAŞ ÖDEMELERİNİN SATIŞLARA ORANI YÜZDE 17’LERDEN YÜZDE 6’LARA DÜŞMÜŞ’
Bitti mi? Yok. Asgari ücrete neden zam yapmıyorlar? Patronlar zarara girer, fiyatlar artar, fiyatlar artınca da enflasyon çıkar değil mi? Çok basit, yani böyle anlatıyorlar. Hepsi sistematik olarak aynı cümleleri kuruyor, ‘Asgari ücrete zam yaparsak fiyatlar artar, fiyatlar artarsa enflasyon artar’. Peki 2023 yılında en büyük 500 sanayi şirketinde maaş ödemelerinin, ücret ödemelerinin satışlara oranı yüzde 17’lerden yüzde 6’lara düşmüş. Yani daha önceki yıllarda toplam gelirlerinden yüzde 17’ler maaşa giderken şimdi yüzde 6.7’ye düşmüş. E ne oldu? En büyük şirketlerin maaşlarının satışlarına oranı son 40 yılın en düşük seviyesine geldi. Ücretlerden eksilen pay yurttaşa mı yayıldı? Ücretlerden eksilen payların hepsi patronları daha zengin yapmaya gidiyor. Ücretler düştükçe patronlar daha fazla kazanıyor. Başka hiçbir faydası yok, toplumsal tek bir faydası yok. Bizler hepimiz yoksullaşıyoruz, patronlar kazanmaya devam ediyor. Şimdi ne oldu? Asgari ücrete zam yapılmadı. Bu vesileyle bütün patronlar bunu fırsata çevirdi, özel sektörde herhangi bir yerde maaşlara zam yapılmıyor.
‘BU İKTİDAR BİZİ DÜNYADA GELİR DAĞILIMI EŞİTSİZLİĞİNDE DİP NOKTALARA TAŞIDI’
Sonuçta bu yalanları, bütün yalanlarını suratlarına çarpmaya devam edeceğiz. Çünkü külliyen yalan söylüyorlar. Milli gelirde emeğin payını düşürmekte rekor kırdılar. Tekrar ediyorum, milli gelirde emeğin payının düşümünde rekor bu iktidara aittir. Bu memlekette her şeyi alın teriyle üreten insanlar, emekçiler, bizler ama milli gelirden aldığımız pay her gün düşüyor. 5 liradan yalnızca 1’i emeğe düşüyor. Bu ülkede yaratılan 5 liranın yalnızca bir tanesi emeğe düşüyor. Ama her nasılsa emeğe bir lira zam yapınca patronlarımız sıkıntıya giriyorlar, daha az kar edecekler diye paniğe kapılıyorlar. Türkiye, gelir dağılımındaki eşitsizlikte Afrika’nın en geri rejimleriyle yarışır halde. Bu iktidar ne yaptı? Bizi dünyada gelir dağılımı eşitsizliğinde dip noktalara taşıyan bir iktidar oldu. O yüzden boş verin kardeşim bu edebiyatları! Çalışan fakirleşti, alın teriyle yaşayan fakirleşti, namuslu insanlar fakirleşti; zenginler daha zengin oldu, hırsızlar daha zengin oldu. Bilmeden, istemeden, yönetemiyorlar falan değil, bilerek, isteyerek zenginleri daha zengin yapmak için çalışan, yoksulun tepesine binen bir iktidar var memlekette.
‘PAZARLAR MÜZEYE DÖNÜŞTÜ, HERKES TEZGAHLARA BAKIP GEÇİYOR’
‘Sör’ Mehmet Şimşek bu programın yürütülmesinin aracısı. Değerli arkadaşlar, bakın günlerdir pazarları geziyoruz. Belki görmüşsünüzdür, bazı basın-yayın organları özellikle sosyal medyada, bir küçük çocukla pazardaki bir sohbetimize de denk geldi. Haftanın 4-5 günü, okulu yaz tatiline girmiş 6. sınıf öğrencisi pazarda çalışmak durumunda ve ekonominin gerçeğini ondan dinliyorsunuz. ‘Ben bu pazar tezgahında duruyorum’ diyor. Cebinde 5 lirası, 10 lirası olmayan vatandaş geliyor, elinden geldiğince de yardım etmeye çalışıyor. 6. sınıf öğrencisi durumu kötü olan insanlara pazar tezgahında yardım etmeye çalışıyor ama beyefendiler servetlerine servet katarken bize de ‘sus’ demekten başka, ‘kader’ demekten başka, ‘Böyle gelmiş böyle gider’ demekten başka hiçbir şey söylemiyorlar. Bu memleketin ne yaşadığına ilişkin en küçük kaygısı olan herkesi, tüm siyasetçileri, en küçük bir vicdanınız varsa, görmek istiyorsanız pazarlara davet ediyorum. Pazarlarda insanların nasıl çürük sebze meyve topladığını, pazarlarda insanların nasıl akşam saatlerinde gidip kalanlardan ucuza bir şeyler almaya çabaladığını, yarım kilo yeşillik almak için kaç tur attığını, pazarların neredeyse müzeye döndüğünü… Herkes bakıp geçiyor pazar tezgahlarını.
‘MERCEDES’TE TÜRKİYE’DEKİ BİR İŞÇİ AYNI İŞİ YAPAN ALMANYA’DAKİ İŞÇİNİN ONDA BİRİ KADAR ÜCRET ALIYOR’
Pazarda karşılaştım, adını da vereceğim, Mercedes fabrikasında bir işçi arkadaşımız. Pazarda karşılaştık. Çok basit şeyler söylüyor bu işçi arkadaşımız, bordrosunu da aldım, sağ olsun gönderdi. Mesela diyor ki, ‘Bu Mercedes’te Almanya’da da çalışan var, ben Almanya’da çalışan işçiden neredeyse 10 kat farkla daha az para kazanıyorum’ diyor. Yani bir Türkiye’deki bir işçi, Mercedes’e maliyeti aynı işi yapan Almanya’daki işçinin onda biri kadar ücret alıyor. şte bu iktidar bunu yaptı. Türkiye’deki işçileri, bizleri, hani ‘Özelleştirmeyle memlekette her şeyi sattılar’ diyorduk ya, şimdi bizi satıyorlar! Aynı işi yapan Almanya’daki bir işçiyle Türkiye’deki bir işçi arasında 10 kat maaş farkı olur mu? Şimdi 10 yıldır o fabrikada çalışıyor, asgari ücretin 2 katı kadar maaş alıyor, belki Türkiye ortalamasının üstünde bu işçi arkadaşımız 10 yıldır orada çalıştığı için. Ama ne oluyor? Bordrosunu niye verdi bana? Daha ilk aydan vergi dilimine girmeye başlıyor, her ay eline geçen para azalıyor. Daha çok vergi ödüyor, daha çok vergi ödüyor, daha çok vergi ödüyor. Ey Mehmet Şimşek! Vergi tartışıyorsun, bu işçilerin, bu emekçilerin bu kadar vergi yüküyle yaşamak zorunda kalmasına hiç mi bir şey edemeyeceksin ya? Bütün işçiler bunu soruyor, ‘Daha biz maaşımızı aldığımız anda verdiğimiz vergi her ay artıyor, her ay kursağımıza giren para azalıyor’ diyorlar. Bu memlekette bu bir vergi düzenlemesi sorunu değil mi ya?
ETİ KROM İŞÇİLERİNİ SELAMLADI: ‘EMEKTEN, BİZDEN, EMEKÇİDEN DAHA GÜÇLÜ HİÇBİR ŞEY YOK!’
Kabaca, ayaküstü hesap yaptık oradaki işçi arkadaşımla, ayda 400 otobüs üretiliyor İstanbul’daki Mercedes fabrikasında. Fabrika çıkışı satış fiyatları üzerinden kabaca bir plan yaptık, fabrikada çalışan bütün işçilerin aylık maaşını toplasanız 3-4 otobüs yapıyor. Yani şu, orada işçiler çalışıyor değil mi? 100 tane otobüs üretiyorlar, bir tanesini bütün işçiler alıyor, 99 tanesini patron alıyor. Bu mu adalet arkadaşlar ya? İşte AKP bu yüzden işbirlikçi bir iktidardır aynı zamanda. Patron hizmetkarlığı öyle bir şeydir ki bütün dünyadaki patronlara, parası olana hizmet ediyor. Şimdi görmüşsünüzdür, iktidar bir patron iktidarı, bir zengin iktidarı olunca, geçen hafta Elazığ’daki hakkını isteyen işçilere karşı, belli ki bu iktidar tarafından desteklenen o patronun o kibirli, o alçakça, o kendini bir şey sanan, işçileri küçümseyen ifadeleri, videosu yayınlandı. İşçi hakkını istiyor, maden işçileri bunlar, Eti Krom işçilerinden söz ediyorum. ‘Siz böyle yaparsanız, hakkınızı isterseniz kapatırım burayı’ diyor. Babasının çiftliği ya! Neyse ki hem işçi arkadaşlarımız hem ona sahip çıkan Türkiye’nin dört bir yanındaki milyonlarca yurttaşımız bu utanmaza, bu arlanmaza, bu kamu kaynaklarını peşkeş çekerek zengin olan küstah adama haddini bildirdi. İşçi arkadaşlarımız o küstahlık karşısında geri adım atmadılar, emeğin, alın terinin kardeşliğiyle yan yana durdular ve nihayetinde dün itibariyle işçi arkadaşlarımız hakkı olanı aldı. Bakın bu da bütün işçilere örnek olsun, o küstahlığa karşı boyun eğmeyeceğiz! Emekten, bizden, emekçiden daha güçlü hiçbir şey yok!
ANTALYA’DA PATRONU TARAFINDAN İŞKENCE EDİLEN İŞÇİYİ HATIRLATTI
Antalya’da bir otomobil bakım atölyesinde 22 yaşındaki bir işçi arkadaşımız yine hakkını istiyor, maaşını istiyor. Vedat kardeşimiz 3 gün boyunca patronu tarafından elleri ayakları bağlanıyor, aç bırakılıyor. Ne hale geldiğimizi gösteren bir örnek olarak paylaşıyorum bunu. Bayağı sistematik olarak eziyet ediliyor, 3 ay boyunca rehin tutuluyor. Böyle bir ülke haline getirdiler Türkiye’yi! Ben o görüntülere baktım. Çok açık taciz var, tehdit var, baskı var. Peki bunları yapan patrona ne oluyor? Elini kolunu sallayarak devam ediyor. Soruyorum, yok mu bu ülkede adalet bakanı, çalışma bakanı? Sonuna kadar yanında olacağız. Haksızlığa uğrayan kim varsa, hakkı gasbedilen kim varsa bütün işçiler, emekçiler bu haksızlığa karşı susmayın. Elimizden ne geliyorsa sonuna kadar yanınızda olmaya devam edeceğiz. Yetti artık. Patronların arkasında iktidar varsa işçilerin de milyonlarca sınıf kardeşi var, biz varız!
‘ALIN TERİ DÜŞMANLIĞININ FOTOĞRAFINI ÇEKMEK İSTİYORSANIZ, 2 BİN 500 LİRA ZAMMI AÇIKLAYAN FOTOĞRAF HEPİMİZE YETER’
Haftalardır, belki aylardır burada bağırıyoruz, sokakta bağırıyoruz, emekliler isyan ediyor, ‘10 bin lira en düşük emekli maaşı olamaz’ diyoruz değil mi? İktidar 15-20 gün önceye kadar konuyu görmezlikten geldi. Nihayetinde artık o yükselen tepkiyi, öfkeyi, hayatın gerçeğini, herhalde sarayın duvarlarına da çarpmaya başlayınca gördüler. Ondan sonra dediler ki ‘Evet bir zam olacak galiba, Grup Başkanı Abdullah Güler açıklayacak’ dediler. Şimdi bu bizimle dalga geçmek değil mi? Tırnak içinde söylüyorum, bir müjde olsa ortada, azıcık olsa pazarlayabilecekleri, parlatabilecekleri, süsleyebilecekleri bir şey olsa Tayyip Erdoğan bunu başkasına duyurtur mu? Zaten Abdullah Güler’e anlattırdıkları anda şunu görüyorsunuz, kendileri de verdiklerinin hiçbir işe yaramayacağını biliyor. Ve 2 bin 500 liralık bir zam açıklanıyor. Bu memlekette vahşetin, emekçi düşmanlığının, alın teri düşmanlığının fotoğrafını çekmek istiyorsanız, işte o 2 bin 500 lira zammı açıklayan fotoğraf hepimize yeter.
‘2 TANE İNSAN YAĞMUR YAĞDIĞI İÇİN ELEKTRİK AKIMINA KAPILIP HAYATINI KAYBETTİ, BUNA CİNAYET DEMEYECEĞİZ DE NE DİYECEĞİZ?’
Öyle bir ülke yarattılar ki işçinin, emeklinin yaşarken çektiklerini anlatmaya saatler yetmiyor. Ama bir de memlekette insanlarımızın nasıl öldüğüne bakın. Olacak iş mi? Şu iş cinayetlerine bir bakın. Yani hani halkımızın bir lafı vardı ya, ‘eceliyle ölmek’ diye. Bu düzen, AKP düzeni, Saray Rejimi, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu ülke insanlara eceliyle ölme hakkı bile vermiyor. Deprem gibi, sonuçları engellenebilir, gerekli önlemler alınsa insanların ölmesine varmayacak sonuçları olabilecek felaketlerde on binlerce insan ölüyor. Bu ülkede depremde insanlar ölüyor, selde insanlar ölüyor, yangında insanlar ölüyor ve bunların hepsi önlem alınsa insanların yaşayabilecekleri olaylar. En son İzmir Konak’ta yağış sırasında elektrik akımına kapılan 2 yurttaşımızı görüp de isyan etmemek, buna suskun kalmak, bunu görmezden gelmek olacak iş değil. 2 tane pırıl pırıl insan hiçbir şey yokken, yağmur yağdığı için elektrik akımına kapılıp hayatını kaybetti. Şimdi buna cinayet demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
Biz adil, özgür, eşit olmayan, insanca olmayan bir yaşamı da, cinayetlerin kaza, kader, fıtrat gibi kavramların arkasına saklanılmasını da asla kabul etmiyoruz, asla kabul etmeyeceğiz. Ben buradan bütün emekçilere, bütün işçilere, bütün halkımıza bu çağrıyı yapıyorum: Yani bu göz göre göre gelen cinayetlerin, engellenebilir cinayetlerin ‘kader’ diye, ‘fıtrat’ diye kabul ettirilmesine izin vermeyelim. Hiç unutmayın, bu iktidar insanlara enkaz altında selalarını dinleten, on binlerce insanın kendi selasını dinlerken hayatını kaybetmesine neden olan bir iktidardır.
‘BİZ OMUZ OMUZA DURDUĞUMUZDA YENEMEYECEĞİMİZ HİÇBİR DİKTATÖRÜN OLMADIĞINI BİLELİM’
Sela demişken sözlerimi şöyle bitireyim, şimdi 15 Temmuz vesilesiyle yine bize o depremde kaybettiklerimizi de hatırlatan selaları okuttular. Birlikte yürüdükleri, birlikte ıslandıkları, birlikte yedikleri, birlikte semirdikleri, birlikte çaldıkları, birlikte yönettikleri bir sürecin sonucunda 15 Temmuz yaşandı. Şimdi 15 Temmuz’un yıl dönümünde hangi bakanlıkta hangi tarikatın örgütlendiğini, hangi bakanlığa kimin atanacağına hangi tarikatın karar verdiğini tartışmaya devam ediyoruz yetmiyor. Bir de özel harekat polislerini ziyaretinde Devlet Bahçeli’nin elini öptürüp mesaj veriyorlar. O fotoğrafın bir tane anlamı var, burası sizin bildiğiniz anlamıyla devlete bağlı insanların geldiği, liyakatli insanların geldiği bir kurum değil, burası Devlet Bahçeli’ye bağlı olanların geldiği bir yer.
O yüzden sesimizin ulaştığı bütün yurttaşlara söylemek istiyorum, bütün bu yaşananlara rağmen bu memleketin gerçek sahiplerinin biz olduğumuzu unutmayalım. Bu memleket onun için emek verenlerindir, alın teri dökenlerindir. Bu güzel ülkeyi bu saçmalıklara, bu ihanetlere, bu hırsızlıklara, bu yolsuzluklara, bu insanı yok sayan, sadece zenginleri düşünen, sadece parası olanları dert edinen anlayışa terk edemeyiz. Bu ülkenin çoğunluğunun hakkı olanı alması gereken bir mücadele dönemine çağrı yapıyorum: Alışmayalım, sinmeyelim, korkmayalım. Biz, bu ülkedeki bütün değerleri yaratan alın terinin kardeşliğiyle yan yana gelebilecek emekçiler…
Biz yan yana durduğumuzda, omuz omuza durduğumuzda yenemeyeceğimiz hiçbir diktatörün olmadığını bilelim dedi.”