Tarımsal ithalat gıda güvencesini tehlikeye atıyor; Gıda için mücadeleye

Example HTML page

Türkiye, yağ bitkileri, hububat ve pamukta net ithalatçı konumunda. İklim değişikliği ve salgın karşısında gıda ve beslenme kaygıları dile getiriliyor. Gıda ve tarım şirketlerine ödenen paranın pekâlâ yurtiçinde kalması mümkün. İnsanların gıda egemenliği için birlikte mücadele etmesi gerekli.

Tarımsal ithalat, gıda güvencesini tehlikeye atıyor: Gıda için mücadeleye

Dr. Necdet Oral’ın kaleme aldığı BirGün Gazetesindeki yazısında şu ifadelere yer verdi;

II. Paylaşım Savaşı sonrası oluşan uluslararası işbölümünde sınai malların üretimi merkez ülkelere, tarım gibi düşük katma değerli alanlar ise azgelişmiş ülkelere bırakıldı. Uruguay Turu sürecine kadar da Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması (GATT) müzakereleri çerçevesinde doğrudan tarıma yönelik bir anlaşma yer almadı. Uruguay Turu sonrası GATT’nin yerini alan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çerçevesinde Nisan 1994 yılında imzalanan ve 1995 yılı başında yürürlüğe giren Tarım Anlaşması ile tarımsal üretim ve ticareti piyasa mekanizmalarına bırakıldı.


Çokuluslu tarım-gıda şirketlerine yaradı

Kuralları DTÖ’nün kurulması ve Tarım Anlaşması’nın imzalanması ile belirlenen Üçüncü Gıda Rejimi, çokuluslu tarım-gıda şirketlerinin önünü açtı. Dünyada gıda üretim ve ticaretine hakim olan çokuluslu şirketler, düşük fiyatlı tarım ürünleri ithalatıyla azgelişmiş ülkelerdeki küçük çiftçilerin gücünü kırarak piyasaları ele geçirdiler ve gıda fiyatlarını istedikleri gibi belirleyecekleri yeni bir sömürü düzeni kurdular. Şirket gıda rejimi olarak da adlandırılan bu dönemin en belirgin özelliği küreselleşme ve neoliberal politikalar çerçevesinde güç ilişkilerinin dönüşüme uğrayarak tarım ve gıda sisteminde çokuluslu şirketlerin, finans spekülatörlerinin, tohum ve pestisit (tarım zehirleri) üreten tekellerin, süpermarket zincirlerinin hakimiyetinin oluşmasıdır.

Çokuluslu şirketler piyasayı kontrol ediyor

Günümüzde dünyanın önde gelen tohum ve pestisit üreticileri olan çokuluslu şirketler birleşme ve satın almalar yoluyla piyasanın büyük bir bölümünü kontrol eder hale gelmişlerdir. Tohum piyasasına hakim olan bu şirketler aynı zamanda pestisit pazarının da hakimidirler. Küresel tohum ve pestisit piyasasında ilk dört şirketin (Bayer, Corteva, Syngenta, BASF) pazar payı yüzde 70’e yükselmiştir. Bu şirketlerden bazıları aynı zamanda beşeri ilaç da üretmektedirler.

Gıda güvencesi arz olayından ibaret

Dr. Bülent Şık’ın belirttiği gibi gıda güvencesi, bir toplumun beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için yeteri miktarda ve ulaşılabilir gıda üretme yeteneğine ve üretilen gıdalara erişiminin sürekliliğine vurgu yapar. İnsanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan gıdayı karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik yönden sürekli erişebilmeleri hali gıda güvencesi kavramıyla dile getirilir. Bu kavram insanların gıdaya erişimini ilke olarak bir hak olarak tanımlar, ancak neoliberal politikalar bu hakkın nasıl kullanılacağına veya sürekliliğinin nasıl güvence altına alınacağına ilişkin bir şeyler söylemez ve neoliberalizme göre gıda güvencesi parası olanın gıdaya erişiminin güvence altına alınmasıdır.

Gıda egemenliği ise insanların kendi gıda ve tarım sistemlerini belirlemelerinin ve kendine yeterliliklerini sağlama temelinde şirketlere bağımlı olmadan gıdalarını kendilerinin üretmeleri ve sağlıklı gıdaya erişimin bir hak olduğunu dile getirir. Gıda egemenliği gıda güvenliğinin de güvencesinin de temelini oluşturur. Uygulanan neoliberal politikalar gıda güvencesini bir arz olayı olarak algılamış, erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılık yalnızca ucuz gıda tedariki ile sınırlı kalmıştır. Tarımda uzun vadeli yatırımlar yerine tarım topraklarını kısa vadede rant getirecek sanayi, maden, enerji, konut ve turizm sektörlerine açmak, gıda tedarikini ithalatla sağlama yolları tercih edilmiştir.

Yağ bitkilerinde net ithalatçıyız

2020 yılında Covid-19 salgını sürecinde gıda tedariki ve dağıtımında yaşanan sorunlar dünyada gıda ürünleri ticaretinin kısıtlanmasına ilişkin kararları gündeme getirdi. Buğday, mısır, pirinç, yağ bitkileri ve şeker gibi stratejik tarım ürünleri üreten ülkeler kendi halkının gıda güvencesini güvence altına almak amacıyla tarım ürünleri ihracatında kısıtlamalara gittiler. Bu tedbirler başta geri kalmış ve tarımda dışa bağımlı olan ülkeleri gıda güvensizliği tehdidiyle karşı karşıya bıraktı. Tarım ürünlerinde, özellikle hububat, yağ bitkileri ve pamukta net ithalatçı bir yapıya sahip olan Türkiye’de de iklim değişikliği ve salgın hastalıklar gibi zorluklar karşısında gıda ve beslenme kaygıları daha sıklıkla dile getirilir oldu. Tarım topraklarını amaç dışı kullanıma açarak halkın gıda ihtiyacının ithalatla karşılanmaya çalışıldığı sürece bu kaygılar gündemden düşmeyecek.

Yağlı tohumda yüzde 75 dışa bağımlıyız

Türkiye’de yılda 1,5 milyon ton yağ tüketiliyor. Bunun 1 milyon tonunu sıvı yağlar oluşturuyor. Tüketilen sıvı yağın yüzde 85’i ayçiçeği yağı. Türkiye’nin yağlı tohumlarda ham madde bazında yüzde 75 oranında dışa bağımlı. Dünya ayçiçeği tohumu ithalatında yüzde Türkiye ilk sırada, ayçiçeği yağı ithalatında ise 6’ıncı sırada yer alıyor.

Yağlı tohum ithalatına 24 milyar lira ödendi

Türkiye tüm yağlı tohumların kolaylıkla yetiştirilebileceği ekolojik koşullara sahip. Ancak orta ve uzun vadeli bir üretim planlamasının bulunmayışı, tarım politikaları oluşturulurken üreticilerin sürece dahil edilmemesi, çiftçi yerine ithalat lobisinin desteklenmesi gibi nedenlerle yağlı tohumlar ve bitkisel yağda ithalat bağımlılığı giderek artıyor. Bu nedenle petrolden sonra en fazla döviz yağlı tohum ve türevlerine (ham yağ ve küspeye) ödeniyor. 2020 yılında yağlı tohumlara 1.8 milyar dolar, bitkisel yağlara 1.2 milyar dolar, yağlı tohum küspelerine ise 500 milyon dolar olmak üzere yağlı tohum ve türevleri ithalatına toplam 3.4 milyar dolar ödendi, bunun TL bazında karşılığı 24 milyar lira.

tarimsal-ithalat-gida-guvencesini-tehlikeye-atiyor-gida-icin-mucadeleye-855394-1.



Buğdayda üretimin yarısı kadar ithalat

Son 30 yıllık dönemde buğdayda verimlilik ve maliyet sorunlarını çözmek için önemli bir çaba gösterilmediği gibi buğdayda uygulanan politikalar da hiçbir zaman çiftçilerden yana olmadı. Bu nedenle 30 yıl önce 96 milyon dönüm olan buğday ekim alanı yüzde 28 oranında küçülerek günümüzde 69 milyon dönüme geriledi.

Özellikle kuru alanlarda buğday verimi düşük. Bu alanlarda yüksek girdi (tohumluk, gübre, ilaç) fiyatları nedeniyle zarar eden buğday çiftçisi üretimden vazgeçiyor. Artan nüfus nedeniyle üretim yetersiz kalıyor ve ithalatı zorunlu hale getiriyor. Öte yandan üretimi desteklemek, ekim alanlarını arttırmak yerine ithalat kolaycılığını tercih eden Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan buğday alıp, yurt dışına un ve unlu mamuller satarak küresel gıda piyasasında değirmencilik ve unlu mamuller üreticiliği rolünü benimsemiş görünüyor.

Son yıllarda ekim alanlarının ve üretimin düşmesiyle birlikte buğday ithalatı ivme kazandı. 2020 yılı itibariyle Türkiye Endonezya ve Mısır’ın ardından dünyanın en büyük üçüncü buğday ithalatçısı haline geldi. Oysa Türkiye nüfus bakımından dünyada 18’inci sırada yer alıyor. 2019 yılında üretilen buğdayın yüzde 52’si (9.8 milyon ton), 2020 yılında ise yüzde 48’i (9.7 milyon ton) oranında ithalat yapıldı. 2020 yılında Türkiye buğday, arpa, mısır, pirinç gibi tahılların ithalatına toplam 3.1 milyar dolar ödedi, bunun TL bazında karşılığı 22 milyar lira.

tarimsal-ithalat-gida-guvencesini-tehlikeye-atiyor-gida-icin-mucadeleye-855395-1.

Pamuk ihtiyacının yüzde 60’ı ithal

2020 yılında pamuk üretim alanları son 30 yılın en düşük değeri olan 353 bin hektara geriledi. 2002 yılında 988 bin ton olan pamuk üretimi 2020 yılında 656 bin tona düştü. 2020 yılında tekstil sanayisinin 1,5 milyon ton pamuk ihtiyacının ancak yüzde 40’ı yerli üretimle karşılanabildi. 2020 yılında 1,1 milyon ton pamuk ithal edildi ve bunun için yaklaşık 1,7 milyar dolar bedel ödendi. Bunun TL bazında karşılığı 12 milyar lira. Türkiye dünya pamuk ithalatının yüzde 71’ini gerçekleştiren 5 büyük ithalatçı ülke arasında 4’üncü sırada geliyor.

tarimsal-ithalat-gida-guvencesini-tehlikeye-atiyor-gida-icin-mucadeleye-855396-1.

Pamuk üretimi olumsuz etkileniyor

Pamukta üretim maliyetinin yüksek olması, buna karşılık verilen desteğin ve alım fiyatının düşük kalmasının yanı sıra AB Gümrük Birliği Anlaşması pamuk üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Pamuk AB ile Gümrük Birliği Anlaşması’nda sanayi ürünü olarak işlem görmekte ve pamuk ithalatında herhangi bir koruma tedbiri bulunmamaktadır. Pamuk üreticilerini korumak için pamuk Gümrük Birliği’nde tarım ürünleri kapsamına alınmalı, gümrük vergileri yeniden konulmalıdır.

Gıda egemenliği için mücadele

Türkiye 2020 yılında yağlı tohumlar ve türevleri, hububat ve pamuk ithalatına toplam 57 milyar TL ödedi. Bu miktar 2020 yılında çiftçiye verilen desteklemenin (22 milyar TL) 2.5 katından daha fazla. Çokuluslu gıda ve tarım şirketlerine ödenen bu paranın pekâlâ yurtiçinde kalması mümkün. Bunun için insanların kendi gıda ve tarım sistemlerini belirlemek, şirketlere bağımlı olmaksızın gıdalarını üretebilmek ve gıdaya ihtiyaç duyanların sağlıklı gıdaya erişimin bir hak olduğu bilinciyle hareket ederek gıda egemenliği için birlikte mücadele etmeleri gerekmektedir.

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir