“Solculara kime oy vereceğini reçete ile sunmaya gerek yok”
“Solculara kime oy vereceğini reçete ile sunmaya gerek yok”
ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, seçimleri değerlendirdi.
Bir gün Gazetesinden Yaşar Aydın’a 24 haziran seçim sürecini değerlendiren ÖDP Başkanlar kurulu üyesi Alper Taş solculara kime oy vereceğini reçete ile sunmaya gerek yok dedi.
Türkiye 24 Haziran seçimlerine kilitlendi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylar netleşirken, seçim ittifakları da şekillendi. Beş adayın Cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylığı resmileşti. AKP-MHP-BBP’nin “Cumhur ittifakı” ile CHP-İYİ Parti-SP-DP’nin oluşturduğu “Millet İttifakı”yla birlikte HDP etrafında bir araya gelen blok da milletvekilliği seçimleri için yarışacak. Neredeyse tüm toplumsal kesimlerin adayları veya partileri mevcut iken sosyalistler bir kez daha seçim yarışında yok. Sol-sosyalist bir adaylık süreci için çaba harcayan ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş ile gelinen aşamayı ve sonrasını konuştuk. Taş seçim süreci boyunca her şeye rağmen sosyalistlerin aktif rol alabileceği görüşünde. Taş, “AKP-MHP blokunda kurtulmak isteyen milyonlarla duygu bağı kuramayan bir solculuk anlayışı olamaz” diyerek pozisyonlarını ifade ederken, bugüne gelene kadar yaşananları, seçim sürecini ve sonrasına dair partisinin görüşlerini ifade etti.
»İsterseniz bu konuda çabalarınızı biraz daha açalım? Nasıl bir trafik işlettiniz?
Mart ayında gerçekleştirdiğimiz Parti Kongremiz’de de ifade ettiğimiz, ama çok daha öncesinden ocak ayından itibaren Birleşik Haziran Hareketi ile birlikte bir süreci örgütlemeye başladık. CHP ve HDP dışında kalan, onların kapsayamadığı geniş muhalefetin birleşik gücünü oluşturmaya, bu gücün alternatif toplumsal-siyasal bir kuvvet olarak örgütlenerek 2019’a giden süreçte sokakta ve sandıkta kendisini ortaya koymasını temel alan bir siyaseti hayata geçirmeye çalıştık. Bunun için, öncelikle EMEP, Halkevleri, TKH, EHP, DİP, TKP dahil 20’ye yakın sosyalist yapıyla görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerin ardından da ortak bir zemini oluşturma imkânlarını tartışmak üzere, bu doğrultuda tartışmaya dahil olmak isteyenlerle bir masa etrafında bir araya geldik. Bu çalışmalarımızda, seçimlere giden süreçte OHAL ve seçimlere yönelik hile girişimleri karşısında birleşik bir mücadele ile sandıkta da ortak bir Cumhurbaşkanı adaylığını, 100 bin imza toplayarak çıkarmayı temel aldık. Baskın seçim kararı alındığında da bunu devam ettirmek için irademizi ortaya koyduk. Ancak, solun rekabetçilikten kaynaklanan zaafları bir yanda… Diğer yandan da kimi sol çevreler HDP’nin ne yapacağına, kimisi CHP’nin ne yapacağına bakmayı tercih etti. Bir yandan da boykotçu eğilimler ortaya çıktı. Bizim birlikte aday çıkarma teklifinde bulunduğumuz kimi çevrelerin de bizi davet ettiği DİB (Demokrasi İçin Birlik) zeminleri üzerinden Abdullah Gül’ün adaylığı noktasında çalışmalar içinde olduğunu gördük. Şimdi geriye dönüp bakınca tüm bunlara rağmen yine de aday çıkarmamız gerekiyormuş diyoruz elbette. Ancak, belki bundan daha önemlisi, solun içinde bulunduğu bu durumun kendisidir. Bu olumsuz koşullara rağmen bugün de bu koşullarda yapılabilecekler olduğunu biliyoruz ve bunları, aynı anlayışla, Gezi’den HAYIR’a uzanan mücadele dinamiklerinin birleşik mücadelesini geliştirmeye, bu gücü alternatif siyasi ve toplumsal bir kuvvet haline getirmeye yönelik devrimci anlayışımızla devam ettireceğiz.
»Şu anda sosyalistlerin bir adayı yok. Nasıl bir çalışma yürütmeyi hedefliyorsunuz?
Kuşkusuz 24 Haziran seçimlerine seyirci kalmayacağız. Aktif bir biçimde bütün meclislerimizle katılmayı amaçlıyoruz. Bunu söyledikten sonra ikinci soru kuşkusuz bu nasıl olacaktır. Birincisi halka oy ver çağrısı yapılması gerekiyor. Halkımız her şeye rağmen sandığı önemli bir çözüm mercii olarak görüyor. Bu anlamı ile boykot kesinlikle bizim için tartışma konusu değil. Ayrıca boykot dediğinizde aynı zamanda bir başka toplumsal çözümü de içinde barındırma gücünüz olmalı. Günün koşullarında böyle bir gerçekliğimiz yok. Halkın AKP-MHP blokundan kurtulma duygusuyla mutlaka buluşmalıyız. Doğal olarak bu girişten sonra ikinci soru gelecek; kime oy vereceğiz? Haziran Hareketi izlediği siyaset itibari ile bir tutarlılık içerisinde olmalı. Biz CHP ve HDP dışında bir güç olmaktan bahsetmiştik. O nedenle çok açık söylemek gerekir ki ‘şu adaya oy ver’ diye bir çalışma yapmak zorunda değiliz. Elbette solun bakacağı adaylar vardır. Solculara kime oy vereceğini reçete ile sunmaya gerek yok.
16 Nisan’ın ikinci raundu
»Oy talebi olmayacaksa çalışmanız hangi temeller üzerinde şekillenecek?
Dikkat edin 24 Haziran seçimleri bir şekilde 16 Nisan Referandumu’nun devamı olarak şekilleniyor. Biz de çalışmamızın odağına esas olarak 16 Nisan Referandumu’nun Hayır’ını koyacağız. Kimse kimsenin rakibi olmayacak, kimse kimsenin ayağına çelme takmayacak. Herkes bulunduğu yerden AKP-MHP blokunun yenilmesine odaklanıp bir çalışma yapacak. Böyle bir çalışmanın başarılı olacağına inanıyorum.
»Seçim sonucuna dair bir tahmininiz var mı?
Öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağını düşünüyorum. Muhalefet cephesindeki dört aday da dayandığı toplumsal kesimler içerisinde büyük bir coşku ile karşıladı. Bu mutlaka seçim çalışmalarına yansıyacaktır. Aynı şekilde parlamento seçimlerinde de AKP-MHP bloklu çoğunluğunu kaybedebilir. AKP ittifak yasası isle seçimi garanti altına almaya çalıştı. Sanırım kendi karşısında bir ittifaka ihtimal vermiyordu. Bu yasa neredeyse ittifakı zorunlu kıldı. İnanmadığınız siyasal kesimlerle bile aritmetik ittifak yapmanız gerekiyor.
Ama şunu söylememiz gerekiyor ki AKP ya da Erdoğan gittiğinde Türkiye’de devrim olmayacak. Ama ülke istikrarsızlık ve huzursuzluk kaynaklarının en önemlisinden kurtulmuş olacak. Bu da az bir şey değil.
Gitseler de gitmeseler de bizim yapacağımız şey bellidir. Yapacağımız şey geçmişte Fatsa’da arkadaşlarımızın yaptığıdır. Halkın öz örgütlenmelerini geliştirmektir. Buraları ne kadar geliştirirsek politik olarak geleceğimiz o kadar güçlü olur.
»Yaklaşık 50 günlük seçim sürecinde neleri öne çıkaracaksınız?
Bir yıl önce yapılan referandumdan bu yana tartışma parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi olarak gidiyor. Biz kuşkusuz en genel anlamda bu tartışmada parlamenter sisteminin yanına yer alıyoruz. Ama burada sosyalistler olarak eski mevcut parlamenter sistemi savunur durma düşmemeye dikkat etmeliyiz. Biz demokratikleştirilmiş bir parlamenter sistemi önerirken bununla yetinmeyip topluma eskinin ötesine geçen bir yeni bir toplumsal düzen ufkunu, seçeneğini işaret ederek mücadele etmeliyiz. Biz, seçim döneminde bir yandan aslında temsil edilmeyen değerlerin, emeğe, laikliğe, antiemperyalizme, kamuculuğa, birlikte yaşama dayanan bir programı savunacağız. Aynı zamanda başkanlık sisteminden çıkışın yol haritasını da ortaya koyacağız. Meselenin Erdoğan’ın gitmesiyle sınırlı görülmesi asla doğru bir yaklaşım değil. Esas olan başkanlık sistemi ile birlikte 16 yılda eğitimden sağlığa ve toplumsal hayatın her alanına yayılan tahribatı ortadan kaldıracak bir devrimci dönüşüm mücadelesinin ortaya konulması. Bunun başkanlık sistemini kaldırmak, demokratikleştirilmiş bir Parlamenter sisteme geçmek başlıklarından birisi olacaktır elbette ama onun ötesine geçen bir değişime ihtiyaç var ve biz hem bu seçim döneminde hem de sonrasında onu geliştirmeye çalışacağız.
***
Çizgimizi bozabilecek işlere girmeyiz
»Bu arada sizin isminiz üzerinden vekillik tartışması yapılıyor. Bu konuda tutumunuz nedir?
HDP ile resmi bir görüşme yaptık ve yukarıda belirttiğimiz siyasetimizi anlattık. CHP’den şu ana kadar bize resmi olarak bir teklif gelmedi. Böyle bir teklif gelir mi bilmiyorum. Ama bizim için tablo şudur. Biz siyasetçi değil, devrimciyiz. Doğal olarak bizim açımızdan Meclis’te ya da başka bir yerlerde olalım dürtüsü güçlü değil. Bugün için bir aday çıkaramamış olsak da bizim için öncelikli olan yürüttüğümüz siyaseti adaysız olarak da sürdürmek ve seçim sonrasına taşıyabilmektir. Türkiye’nin geleceğine büyük bir güçle sahip çıkmanın yolunu burada görüyoruz. O yüzden şimdi gündeme gelen milletvekilliği tartışmalarının ötesinde bizim için asıl önemli olan bu fikrin güçlenmesidir. Öte yandan bu dönemde parlamentonun bir mücadele alanı olarak geliştirilmesi çabasını da görmezden gelmiyoruz. Bu doğrultuda ‘sıfır baraj’ ekseni oluşabilseydi, HDP ve aynı zamanda 12 Eylül’den bu yana tüm sol-sosyalist güçlerin önüne koyulan barajı da aşacak şekilde gündeme gelebilseydi elbette konuşulabilirdi. AKP’nin seçim hilesine karşı geliştirilmesi bakımından olumlu olsa da bu ittifakın kaldığı sınır bugün için böylesi bir tartışmayı ortadan kaldırmış durumda. Etik olarak bu noktadan sonra bizim böyle bir sürecin parçası olmamız mümkün değil. İlkelerimizle mücadelenin içinde var oluyoruz. Yeni oluşacak parlamentoda da Hazirancı, Haziran’a yakın vekiller olacaktır. Onlarla yine mücadelemizi birlikte yürütürüz. Ama kendi sözümüzü, ağırlığımızı, çizgimizi bozabilecek ufak tefek işlerin içerisini girmeyiz. Bu konuda bu önerileri getiren arkadaşlara incelikleri için teşekkür ederiz. Bugün bizim için asıl olan devrimci siyaseti, sosyalist çizgiyi büyütmektir. Ne kadar yapabildiğimiz tartışılabilir ama buraları güçlendirme görevini yine bizim omuzlamamız gerekir.
»HDP’ye dair neler söyleyeceksiniz? Yukarıda bir görüşmeden bahsettiniz.
HDP açısından şunu söylememiz gerekiyor. Kuşkusuz HDP çizgisine dair çok eleştirimiz var. Ama biz bir arada yaşamı savunan bir partiyiz. HDP’nin parlamentoda var olması, temsil edilmesi HDP gibi bir partinin mevcudiyeti toplumsal barış açısından önemli. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü açısından da önemli. Seçim sürecine dair de Selahattin Demirtaş ve tutuklu milletvekillerinin derhal serbest bırakılması çağrısını yapıyoruz. Kampanyasını özgürce örgütlenmesi gerekiyor.