Selam sana Allende!
Selam sana Allende!
11 Eylül 1973 günü Şili’de General Pinochet komutasındaki askerler tarafından kuşatılan Başkanlık Sarayı’nda bir avuç arkadaşıyla darbeye karşı direnen Sosyalist Başkan Salvador Allende, halkına şöyle sesleniyordu: “Size son kez sesleniyorum. Bu tarihsel sınavda halka bağlılığımı, yaşamımı da esirgeyerek ispatlayacağım…” Sadece Şili halkı değil, ezilen, sömürülen ve ABD’nin hükümranlığına boyun eğmeyen tüm dünya halkları onu vatanına sadık ve onurlu bir insan olarak hatırlıyor.
Dünya tarihinde 20. yüzyıl darbeler ve devrimler yüzyılı olarak da geçti. Hafta içinde 12 Eylül darbesinin yıldönümünü ana gazetede ele aldık. Ondan bir gün önce, yani 11 Eylül’de ise Şili darbesinin yıldönümüydü. Ancak gündem yoğunluğu ve sayfa sayımızın azlığı nedeniyle, Şili darbesinin 45. yıldönümünü bugün işliyoruz.
11 Eylül 1973’de CIA ve çokuluslu şirketlerin desteğiyle Şili ’de bir darbe yapıldı. Kime karşı? Dünya tarihinde ilk kez halkın oylarıyla işbaşına gelmiş Sosyalist Başkan Salvador Allende’ye karşı. Bu darbeden 7 yıl sonra da bizde bir darbe yapıldı. Ne gariptir ki yine eylül ayında. İkisi de CIA destekliydi. Ancak birinde sağ birinde sol bir parti iktidardaydı. Fakat Türkiye’deki darbe iktidardaki sağ yönetime karşı değil toplumdaki sol uyanışa ve eylemlere karşı yapılmıştı. Her iki darbede de önce terör, kontak kapatma eylemleri, işveren örgütlerinin sendikalara ve sol örgütlenmelere karşı direnişi, yüksek enflasyonla geniş kitleler kıvama getirilmişti. Darbeye karşı direnecek olanlar ise tanklarla, toplarla, işkencelerle, toplu gözaltılarla, gözaltında kaybetmelerle sindirilmişti.
Darbe olduktan sonra her iki ülkede de yönetime el koyan cunta, benzer yöntemlerle varlıklarını uzun yıllar sürdürdü. Her iki ülkede de diktatörler, kendilerini ve cuntadaki arkadaşlarını yargılanmaktan kurtarmak için yasal zırhlar hazırlayarak anayasaya koydular. Gözaltında kaybettikleri, işkencede öldürdükleri ve sakat bıraktıkları insanların hesabını vermeden çekip gittiler bu dünyadan. Neyse bu yazının asıl konusu olan Şili darbesinin hikâyesine geçelim iyisi mi…
Halkçı programı uyguladı
11 Eylül 1973 günü darbeyle devrilen Şili Devlet Başkanı Salvador Allende, Şili Sosyalist Partisi’nin kurucularındandı. Milletvekilliği, senatörlük, bakanlık ve Sosyalist Parti Genel Sekreterliği görevlerinden sonra Halk Cephesi’nin kurucuları arasında yer aldı. Üç kez aday olduğu ve kaybettiği Cumhurbaşkanlığını, 1970’de kıran kırana geçen bir seçimde “Halk Birliği” adayı olarak kazanınca, Şili’yi kökten değiştirecek sosyalist bir programı uygulamaya koyuldu.
Toprak reformu ve zengin bakır madenlerini kamulaştırınca çokuluslu şirketleri, özellikle de Uluslararası Telefon ve Telgraf’ı (ITT) canevinden vurdu. Tepki çeken bu uygulamalara bir de Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’nun ziyareti eklenince, CIA Allende’nin devrilmesi için düğmeye bastı. Ancak arkasında güçlü bir halk desteği olan Allende’nin devrilmesi için bir ön hazırlık yapılmalıydı. Basın ele geçirilmeli, terör olayları tırmandırılmalı ve “Bizim çocuklar” diyebilecekleri generaller devşirilmeliydi.
Öyle de oldu. ITT şirketi seçmen oylarının yüzde 44’ünü alan Allende’nin yıkılması için “Milliyetçi-Muhafazakâr” görüntülerle ortaya çıkan “El Mercurio” gazetesine güçlü mali destek sağlayarak kamuoyunun nabzını tutmaya çalışıyordu. Edwards Ailesi’nin yayın organı olan El Mercurio ITT şirketi ile içli dışlıydı. Allende aleyhindeki bütün yazılar bu gazete yayımlanıyordu. Denetimlerindeki ajanslar aracılığı ile bu yazılar, Güney Amerika’dan Avrupa ülkelerinde kadar yayılıyordu.
Allende karşısındaki güçler, CIA, ITT, Mercurio gazetesi, esnaf örgütleri, Uğur Mumcu’nun dediği gibi küçük burjuva anarşizmi ve ordu içindeki Pinochet cuntasından oluşuyordu.
Darbenin ilk adımı olarak ordunun başındaki ilerici Genel Kurmay Başkanı Scneider hedef seçildi. Schneider komutasındaki bir orduyu darbeye ikna etmenin imkânsızlığını gören CIA, onun yerine daha önceden devşirdiği General Augusto Pinochet’i getirmek için Allende’ye yürekten bağlı Genel Kurmay Başkanı Schneider’i bir suikastle ortadan kaldırdı. Bu cinayetin ordu içindeki bazı subaylar tarafından düzenlendiği sonradan anlaşıldı.
Schneider’in öldürülmesi ile Allende’nin en güçlü dayanaklarından birisi yokedilmişti. Schneider’in öldürülmesinden sonra Şili Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları ABD ile ortak manevralarda bulundular. 1972 Mart’ında ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Ryan, Şili Hava Kuvvetleri’nin konuğu olarak Santiago’da incelemelerde bulundu.
Darbenin kilometre taşlarını döşemenin ikinci adımı Şili’yi ekonomik olarak çökertmek ve geniş halk yığınlarının desteğini ekonomik bunalımla birlikte Allende’nin arkasından çekmek oldu.
Allende’nin bakır madenlerini çok uluslu şirketlerin elinden alıp devletleştirmesi ile ABD, ekonomik yardımı kesti. Enflasyon başdöndürücü bir hızla yükselirken kamyon sahipleri ile küçük esnaf sokak direnişine başlıyordu. Allende, kamyon sahiplerinin direnişini sert önlemlere bastırmak istediğinde bu kez karşısına sağ terör eylemleri çıkıyordu. Aynı günlerde sağ terör de tırmanışa geçti. Sağ terör tırmanınca karşısında bu kez de geniş fotoğrafı okuyamayan sol hareketlerin terörü çıkıyordu. Allende kuşatma altındaydı. Ekonomik, askeri ve güvenlik sorunlarıyla boğuşan Allende’nin kapısı 11 Eylül
1973 günü General Pinochet komutasındaki silahlı kuvvetler tarafından çalındı. Tabii bu, kapıyı tıklatma şeklinde bir çalış değil, tanklarla, silahlı kuvvetlerle ve bombalama tehditleriyle bir çalıştı. Kendisinden teslim olması isteniyordu. Ama sosyalist liderin niyeti hiç de onların istediği gibi değildi. Teslim olmak yerine kendisine inanan, yüreğini yüreğine katan bir avuç arkadaşıyla gerekirse vuruşarak direnme yolunu seçti. Başkanlık Sarayı bombalanmadan önce Allende halkına hitap etti. Halkına son kez seslenen Allende, şunları söyledi:
“Size son kez hitap ediyorum. Uçaklar Magallanes radyosunun vericilerini bombaladı.
Bu tarihsel geçiş anında, halkıma sadakatimi hayatımla ödeyeceğim. Ama yüz binlerce Şililinin bilincine düşen tohum ergeç yeşerecek. Onların silahları ve güçleri var. Ama toplumsal ilerleyişi şiddet ve cinayetle durduramazlar. Bu ülkenin geleceğini kuracak gençlere sesleniyorum: Şili’de faşizmin geçmişi uzun. Tüm terörist suikastlar, havaya uçurulan köprüler, yıkılan demiryolları, patlatılan petrol kuyuları onların eseriydi. Hepsi satın alınmıştı. Tarih önünde yargılanacaklar.
Az sonra sesimi artık duymayacaksınız. Ama hep sizinle olacağım. Beni vatana sadık bir onurlu insan olarak hatırlayın. Halkım kendini savunmalı, ama feda etmemeli. Vatanın emekçileri, ben Şili’ye ve geleceğine inanıyorum. Başka adamlar, başka insanlar ihanetin bastırdığı bu acı karanlığı aydınlatacaklar. Er geç özgür insanın geçeceği kapıları açacak ve daha adil bir toplum kuracaklar. Yaşasın Şili! Yaşasın halk! Yaşasın emekçiler!”
Bu son sözlerinin ardından Allende’nin başkanlık sarayı bombalanmaya başlandı. Allende vuruşarak öldü. Yıllar sonra Allende’nin ölmeyip intihar ettiği açıklandı.
Yıllar sonra ona itibarı iade edilerek muhteşem temsili bir cenaze töreni düzenlendi. Pinochet’e gelince. 1990 yılına kadar Şili’yi demir yumrukla yönetti. Kendisine direnen 3 bin 200 insanı kaybetti. Yüzlercesini işkenceden geçirdi. Pinochet, 1990’da halk oyuyla Başkanlıktan düşürülse de yönetimi döneminde ölümünden sorumlu 3 bin kişinin hesabını vermeden ölüp gitti.
Şili ’nin halkoyuyla iktidara gelen ve faşist bir darbe ile devrilen başkanı Allende’nin adı devrimci-demokrat kamuoyunda bilinse de geniş halk yığınları arasında popülerliği Süleyman Demirel sayesinde oldu.
1979 yılında CHP’nin 11’lerle kurduğu koalisyon sırasında bir yandan CİA, diğer yandan esnaf ve sanatkârlar konfedarasyonunun direniş açıklamaları, sağ ve sol terör olaylarının azgınlaşarak artması, kuyruklar, karaborsacılık, TÜSİAD, MESS ve Sanayi Odalarının gazete ilanları ve açıklamalarıyla hükümeti kuşatması tam da Allende’nin son aylarını hatırlatıyordu. Tam da o günlerde, 19 Mart 1979 günü AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, düzenlendiği basın toplantısında Ecevit hükümeti için, “Bunların gidişi Allende gidişidir. Allende de Şili’yi aynen böyle idare etti. Ho Şi Minh’in, Mao’nun ve Castro’nun durduğu kapı önünde biz de duruyoruz. Acaba kapıyı kırmadan tokmağı çevirmek suretiyle içeri girilebilir mi, bunu bekliyoruz” açıklamaları Türkiye’de büyük bir tartışmaya yol açtı.
Allende-Büllende tartışması
Demirel’in bu tarihi sözleri söylediği basın toplantısında bir gazetecinin “Türkiye’de de Amerikan güdümünde silahlı bir darbe söz konusu mudur?” sorusuna ise şu yanıtı vermişti:
“Amerikan güdümünde silahlı darbenin olup olmayacağını ben nerden bileyim. Gidiş, Allende gidişidir. Çünkü Allende de bunlar gibi yaptı. Sonu nasıl gelir bilemem.”
Bu açıklamadan sonra gazeteciler bu kez Ecevit’e mikrofon uzattılar. Ecevit, Demirel tarafından kendisinin Allende’ye benzetilmesi karşısında “Allende’ye benzetilmekten onur duyarım” demişti.Demirel, bu açıklamaları ile Ecevit’e müthiş bir gol pası vermiş o da bu ortayı doksandan içeri gönderivermişti. Sokak eylemlerine hazırlanan AP’li TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu) Başkanı Hüsamettin Tiyenşan, Demirel’in bu talihsiz açıklamaları sonucunda ofsayta düşmüş ve “Sırası mıydı bu açıklamanın” diye tepki vermişti.
En çok tartışılan söz ise sağcı Tercüman gazetesinin yazarı Ergun Göze’nin “Allende Büllende” benzetmesi olmuştu. Göze’nin bu ironik benzetmesi mizah dergilerine de konu olmuştu.