Erkan Baş’tan ‘1 Mayıs’ mesajı: ‘Tüm Türkiye’de ‘Kurtuluş Ellerimizde’ pankartlarıyla alanlarda olacağız’

Example HTML page

Baş, TİP İstanbul İl Örgütü’nde haftalık basın toplantısını gerçekleştirdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında “1 Mayıs” çağrısında bulunarak, “19 Mart direnişiyle işçi sınıfı mücadelesinin birleştirilmesi için elimizden geleni yapacağız. Tüm Türkiye’de ‘Kurtuluş Ellerimizde’ pankartlarıyla alanlarda olacağız” şeklinde konuştu.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, her hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısını bugün İstanbul’da, partisinin il örgütü binasında düzenledi.

Baş, konuşmasının büyük bir kısmını “1 Mayıs” gündemine ayırırken, yargı reformu ve Filistin konularına da değindi.

Yurttaşlara 1 Mayıs’a katılma çağrısında bulunan Erkan Baş, “Türkiye’nin her yerindeki parti kortejlerimizin en önünde ‘Kurtuluş Ellerimizde’ pankartı olacak, tüm yurttaşlarımızı bu pankartın arkasında buluşmaya çağırıyoruz. 2 Mayıs’ta Türkiye işçi sınıfının daha güçlü olması, 2 Mayıs’ta Türkiye’nin eşitliğe ve özgürlüğe giden yolunun açılması anlamına gelecek. Bir kez daha bütün ayrımları bir kenara bırakarak, alın teriyle yaşayan herkesin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Bu coşkuyu, bu enerjiyi, bu kararlılığı yarın alanlarda birleştirmeye çağırıyorum” ifadelerini kullandı.

‘HER ‘DEVRİM’DEN SONRA, HER ‘REFORM’DAN SONRA YARGIYA DUYULAN GÜVEN AZALIYOR’

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “19 Mart direnişiyle işçi sınıfı mücadelesinin birleştirilmesi için elimizden geleni yapacağız” sözlerini vurguladığı konuşmasında şunları kaydetti:

“Öncelikle alın teriyle, emeğiyle yaşayan tüm yurttaşlarımızın 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü büyük bir coşkuyla kutluyorum. Elbette temel gündemimiz 1 Mayıs. 1 Mayıs’la ilgili görüşlerimizi, düşüncelerimizi paylaşacağım ama izin verirseniz önce 1 Mayıs’ı da kapsar bir biçimde adalet gündemiyle başlamak istiyorum. Çünkü hepimizin bildiği gibi Türkiye tarihinin gördüğü en adaletsiz iktidar dönemini yaşıyoruz. Her gün, güne bir siyasi operasyonla, iktidarın tüm muhalefeti polis, adliye ve cezaevi üçlüsüyle teslim alma ve tüm toplumu korkutma hamleleriyle güne ‘günaydın’ diyoruz. Memleket her gün yeni bir hukuk katliamına uyanırken, hak, hukuk, adalet yerini garabete bırakmışken tüm bunların sorumlularından bir tanesi olan Yılmaz Tunç, yeni bir yargı paketinin son hâline geldiğini ve Meclis’e sunulacağını söylüyor. Bakın, bu 10. yargı reformu, 10. ‘yargıda devrim’ diye duyurdukları paket… Her paketten sonra, her ‘devrim’den sonra, her ‘reform’dan sonra yargıya güven biraz daha azalıyor. Her hamlelerinden sonra yargının siyasi iktidar elinde bir aparat hâline dönüşmesinde yeni yeni adımlar atıyorlar ve ısrarla, inatla çeşitli paketler açıklayarak hayal satmaya devam ediyorlar.

‘CEZAEVLERİNDEKİ TOPLAM TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ SAYISI 384 BİN 216’YA ULAŞTI’

Bir tarafta hayaller var ama biz hayalleri değil, gerçekleri konuşmak durumundayız. Türkiye’nin en çarpıcı gerçeklerinden bir tanesi, Ocak 2025 itibarıyla cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısının kapasitenin yüzde 27,5 üstüne çıkarak 384 bin 216’ya ulaşmış olması. Değerli arkadaşlar, sanki hiç bu koşullar yokmuşçasına, memleketin tamamı koca bir esirler, mahpuslar yurdu hâline getirilmemiş gibi yine ‘devrim niteliğinde’ paketler açıklıyorlar. Dedim ya, gerçekleri konuşalım. Gerçekler ne? Örneğin cezaevinden gelen mektuplar gerçekler. Bir yurttaşımız şöyle diyor:

‘YATAKLAR MAHKÛMLAR ARASINDA 12’ŞER SAATLİK DİLİMLERLE PAYLAŞILIYOR’

‘Hapishaneler tıka basa dolu. Bir sürü yeni hapishane yapılmasına rağmen kapasitenin neredeyse 100 bin üzerinde mahkûm var. Koğuşlarda mahkûmlar yerlerde yatıyor. Buna rağmen ranzalardaki ve yerlerdeki yataklar mahkûmlar arasında 12’şer saatlik dilimlerle paylaşılıyor. Hapishaneler berbat. Hijyen yok, sağlık hizmeti yok, güvenlik yok. Üstüne bir yılı aşkın bir süredir ‘denetimli serbestlik yasası’ diye bir şeye söz vermişler, anayasal eşitlik gereği, pandemide çıkan kanunla ilgili, bir yılı aşkın süredir umut yaratmışlar ve hem mahpusları hem onların ailelerine bir beklentiyle resmen eziyet ediyorlar. Hapishanede boşu boşuna yatanlar sadece siyasi tutsaklar değil. Bakın, IBAN numarası kullanılmış binlerce genç dolandırıcılıktan cezaevinde tutuluyor. Çoğu aslında kurban. Nereden biliyoruz? Çünkü para spekülasyonu yapan, borsadan, bankalardan milyonlarca lira kazananlar lüks içinde hayatlarına devam ediyorlar.

‘BU SUÇ DÜZENİNİ YARATANLAR DIŞARIDA, KURBANLAR HAPİS YATIYOR’

Bütün iktidar kanalları mafya liderlerini yücelten diziler yayınlıyor. Dikkatinizi çekiyorum, iktidarın ‘makbul’ gördüğü suç örgütü liderleri, muhalif siyasetçileri açıktan tehdit ediyor ama binlerce genç, özendirildikleri silahlardan dolayı cezaevlerinde hapis yatıyor. Bunları meşrulaştırmak için söylemiyorum. Bu suç düzenini yaratanlar dışarıda, kurbanlar hapis yatıyor ve bu arada durum öyle vahim ki suç istatistiklerini bile yayınlayamaz hâle gelmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Çok açık konuşalım: Süleyman Soylu’nun, Melih Gökçek’in ya da Binali Yıldırım’ın “Fahri Kolombiyalı” oğlu Erkam’ın dışarıda serbestçe dolaştığı bir ülkede hapiste hiç kimsenin yatmaması gerekir. Hapishane toplumundan çıkmak için kamusal eğitim, kamusal üretim, kamusal istihdam etrafında toplumu yeniden örgütlemek gerekir. Bunların alternatifi ise sadece cezaları artırmak. Cezaları artırmak hiçbir sorun çözmeyecek. Çünkü düzen kökten bozuk bir düzen. Hiç değilse umutlandırdığınız, heveslendirdiğiniz, beklenti yarattığınız, denetimli serbestlik bekleyen on binlerce mahkûmun ve sayıları milyonları bulan ailelerinin umutlarıyla oynamayın. Denetimli serbestlik yasasını çıkartın ve derhâl keyfi işkence olarak kullanılan hapishanede rehine tutulması olaylarına son verin. Tüm siyasi tutsakları da salıverin.’

‘HAKİMLER, SAVCILAR HİTLER ALMANYASI’NDA GİBİ DAVRANIYOR’

Cezaevinde yaşayan bir yurttaşımız yaşadıklarını doğrudan bizlerle paylaşıyor. O yüzden ben de buradan Yılmaz Tunç’a seslenmek istiyorum: Mahpus sayılarının arttığı, suç oranlarının arttığı gerçeğini saklamak için istatistiklerin üstünü örtebilirsiniz, ama açıkladığınız bu paketlerin hiçbir şeye çare olmayacağını bilmeniz lazım. Çünkü anayasal haklarını kullandığı için esir tutulan öğrenciler var bu ülkede. Değerli arkadaşlar, bu ülkede Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen, anayasanın açık hükmüne rağmen cezaevinde tutulan milletvekilimiz Can Atalay’ın serbest bırakılması için yargıda devrime, reforma falan gerek yok. Mevcut yasaların, anayasaların uygulanması yeterli. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını, Kürt siyasetçileri, siyasi partilerin genel başkanlarını, eş genel başkanlarını cezaevinden çıkartmak için öyle büyük devrimlere, reformlara falan ihtiyacımız yok. Mevcut yasaların uygulanması bile yetecek. Ama öyle bir hukuk sistemi kurmuş durumdalar ki hâkimler, savcılar mevcut CMK’ya bakmak yerine, gerçekten söylüyorum, Hitler Almanya’sındaki hâkimler gibi davranıyorlar. Hitler Anayasası’nda hâkimlerin karar verirken tek bir sorusu var, ‘Benim yerimde Führer olsaydı ne yapardı’. Kararı buna göre veriyorlardı ve Türkiye’deki yeni yargı sistemi de bu hâle gelmiş durumda. Şafak baskınlarıyla, şafak operasyonlarıyla adaleti katletmeye devam ederken, bir taraftan da paketler açıklıyorlar. Ama hiç şüpheniz olmasın, bu şafak operasyonları elbet bitecek. Çünkü bu memlekette mutlaka güneş doğacak. Güneşin doğmasını asla engelleyemeyecekler.

‘BU YIL 1 MAYIS, SON YILLARIN EN KİTLESEL, EN ETKİLİ 1 MAYIS’I OLARAK YAŞANACAK’

Değerli basın emekçileri ve sesimizin ulaştığı tüm yurttaşlar, gerçekten büyük bir coşkuyla, büyük bir heyecanla 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz. Bu yıl 1 Mayıs, galiba son yılların en kitlesel, en etkili 1 Mayıs’ı olarak yaşanacak. Biz bütün çalışmalarımızı bunun hayata geçmesi üzerine planlamış ve hayata geçirmiş durumdayız. Türkiye İşçi Partisi olarak biz, yurt içinde 64 ayrı merkezde 1 Mayıs kutlamalarına örgütleyici ya da katılımcı olarak dahil olacağız. Bunun dışında, yurt dışında yaşayan üyelerimiz, dostlarımız başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanında 1 Mayıs’larda işçi sınıfının sesini yükseltmeye çalışacaklar. İçinde bulunduğumuz şartlar, doğal olarak 1 Mayıs’a yeni ve özel anlamlar yüklemeyi gerektiriyor. Şunu söyleyeyim, bu topraklarda 1 Mayıs, 100 yılı aşkın bir tarihe sahip. 100 yılı aşkın bir zamandır iktidarlar işçi sınıfının, emekçilerin, yoksulların sesini duyurmamak, onları baskılamak, onların gücünün farkına varmaması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ama 100 yıldır hem bu tarihsel mirasa sahip çıkıyoruz hem de daha önemlisi, bu ülkenin geleceğine ilişkin işçi sınıfının iddiasını, inadını, kararlılığını ortaya koymaya çalışıyoruz.

‘19 MART DİRENİŞİYLE İŞÇİ SINIFI MÜCADELESİNİN BİRLEŞTİRİLMESİ İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPACAĞIZ’

Bu yıl 1 Mayıs’ta, aynı zamanda bir darbe girişimini püskürtmüş yurttaşlar olarak, cuntaya karşı direnmiş yurttaşlar olarak, o direnişin en önemli bölmesini oluşturan bu mücadeleyi kararlılıkla sonuna kadar sürdürecek olan işçi sınıfının tüm yurtta en güçlü biçimde siyasete müdahale etmesi için çabalıyoruz. Bu yıl biz, bir taraftan ekmeğimiz küçülürken, bir taraftan çalışma saatlerimiz uzatılırken, bir taraftan düşük ücrete mahkûm edilirken, bir taraftan örgütlenmemizin önüne fiili engeller çıkartılırken; öbür taraftan cuntaya karşı demokrasi mücadelesini, seçme ve seçilme hakkını gasbetmeye çalışan iktidara karşı kararlı bir duruşu hep birlikte sergilemek için 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız. Ve 19 Mart darbe girişimine karşı başlattığımız büyük halk direnişinin kesintisiz biçimde, Türkiye bu saray rejiminden kurtulana kadar devam edeceğini, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin saraya karşı verilen bu mücadeleyle birleştirilmesi için elimizden geleni yapacağımız bir 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz.

YURTTAŞLARA ‘1 MAYIS’ ÇAĞRISI

Tarihi öneminin yanında, bugün Türkiye’nin içinden geçtiği bu büyük hesaplaşma döneminde, bir avuç zengini daha zengin etmek için elinden geleni ardına koymayan bu iktidarın, ülkenin yüzde 99’unu yok sayan, yurttaş olarak görmeyen, köle muamelesi yapan bu iktidara karşı her yerde 1 Mayıs’ın en güçlü ve en etkili biçimde, en kitlesel biçimde, kol kola, omuz omuza kutlanmasının son derece önemli olduğunu düşünüyor ve tüm yurttaşlarımızı bulundukları kentlerdeki, bulundukları illerdeki 1 Mayıs gösterilerine, 1 Mayıs kutlamalarına, 1 Mayıs eylemlerine en güçlü biçimde destek olmaya, onun içinde yer almaya çağırıyoruz. Tüm yurttaşlarımızın eşini, dostunu, evladını, iş arkadaşını, okul arkadaşını yanına alarak kitlesel 1 Mayıs kutlamalarında bu birleşik mücadele hissini güçlendirmeye, iktidarın zulmüne, baskısına karşı kararlı bir karşı duruş sergilemeye davet ediyoruz. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak, Türkiye’nin dört bir yanındaki 1 Mayıs’larda ve İstanbul’da da DİSK’in, KESK’in, TMMOB’un, TTB’nin çağrısıyla Kadıköy’de düzenlenecek 1 Mayıs alanında en güçlü halimizle yerimizi alacağız.

‘TAKSİM’ TARTIŞMALARINI DEĞERLENDİRDİ

Ama bir-iki çift sözle Taksim tartışmalarına ilişkin söylemek ihtiyacı doğal olarak hasıl olmuş durumda. Açıkça ifade ediyorum, 1 Mayıs’ın ülkenin her yerinde olduğu gibi Taksim’de kutlanması da haktır. Üstelik bu hak, sadece Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlarla ilgili bir hak değildir; bu hak aynı zamanda Türkiye işçi sınıfının uzun yıllara dayanan mücadelesinin de bir sonucudur. Ve tam bu nedenle dün sabah ve bu sabah, 1 Mayıs için Taksim’e çağrı yapan onlarca dostumuzun, sosyalistin, sendikacının yine bir şafak operasyonu ile gözaltına alınmasını da en şiddetli biçimde kınadığımızı, dostlarımızla 1 Mayıs alanında farklı tercihler yapsak bile, 1 Mayıs’tan sonra ortak bir mücadelede omuz omuza yürüyeceğimiz dostlarımızla dayanışma içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hem tarihsel, meşru bir hak olan hem de Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanan bir hakkın kullanılması talebinin ifade edilmesini suç olarak gören bir zihniyeti kabul etmemiz mümkün değildir.

‘BU ÜLKENİN TÜM ONURLU İNSANLARININ TEK VÜCUT BİR HALDE 1 MAYIS’TA ALANLARDA OLMASINI İSTİYORUZ’

Değerli arkadaşlar, kitlesel bir 1 Mayıs, bu yıl bizim geleceğe dair umutlarımızı, heyecanımızı, kararlılığımızı ve bu ülkenin bir an önce bu iktidardan kurtulma iradesini bir kez daha ortaya koyacaktır. İşçi sınıfını her biçimde bölmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Oysa 19 Mart’tan bu yana el ele büyüttüğümüz bir mücadele var ve şimdi bu mücadeleyi kitlesel 1 Mayıs gösterileriyle taçlandırmanın, işçi sınıfına buradan yeni bir heyecan ve umut devşirme imkânı sunmasının, tüm yurttaşlarımıza da özgüven ve kararlılık aşılamasını istiyoruz, bekliyoruz, bunun için mücadele ediyoruz. Biliyoruz ki iktidarın en büyük korkusu ve kaygısı, yeri titreten ve tüm kentleri etkisi altına alan bir işçi sınıfı rüzgârının esmesidir. Bunu engelleyemeyecekleri kadar büyük bir coşkuyla, büyük kalabalıklarla ve kararlılıkla bulunduğumuz her şehirde ortaya koymak da bizim görevimiz ve sorumluluğumuz. Onlar bizi bölmeye çalıştıkça, biz daha fazla birleşmeye çalışacağız. Maden ocağında, yerin yedi kat altında çalışan maden işçisi kardeşimizle, onlarca katlı plazalarda çalışan beyaz yaka kardeşimizin kurtuluşunun birlikte olduğunu; bütün ayrımları bir kenara bırakarak işçi sınıfının sadece fiilen çalışan işçilerin değil, aynı zamanda bu iktidar nedeniyle, bu iktidarın bilinçli yanlış politikaları nedeniyle işsiz kalan genç kardeşlerimizin, bu iktidarın açlığa, sefalete, hatta ölüme mahkûm ettiği emeklilerin, gençlerin, kadınların, alın teriyle, emeğiyle yaşayan bu ülkenin tüm onurlu insanlarının tek vücut bir halde 1 Mayıs’ta alanlarda olmasını istiyoruz.

‘KURTULUŞ ELLERİMİZDE’

Türkiye İşçi Partisi’nin bu yılki ana sloganı, ‘Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm’dir. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu bu karanlıktan ancak ve ancak bütünlüklü bir mücadeleyle çıkabileceğimizi düşünüyoruz. Ekmek kavgasının, hürriyet kavgasının, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm kavgasıyla birleşmesinin; ancak bu el birliğinin Türkiye’yi kurtuluşa götüreceğine inanıyoruz. Türkiye İşçi Partisi’nin bu 1 Mayıs’ta söylediği bir şey daha var: Kurtuluş bizim ellerimizdedir. O yüzden Türkiye’nin her yerindeki parti kortejlerimizin en önünde ‘Kurtuluş Ellerimizde’ pankartı olacak ve tüm yurttaşlarımızı bu pankartın arkasında buluşmaya çağırıyoruz. Bu pankartın arkasına gençler kendi renkleriyle, üniversitelerde, liselerde büyüttükleri mücadelenin renkleriyle, talepleriyle, sloganlarıyla, şarkılarıyla, marşlarıyla; kadınlar kendi renkleriyle; yoksul mahallelerindeki emekçi kardeşlerimiz kendi mahallelerinde yaşadıkları dertleri buraya taşıyarak, ülkenin her yanında ‘Kurtuluş Ellerimizdedir’ diyen on binlerin, yüz binlerin, milyonların kendi renkleriyle alanlarda buluşacağı bir 1 Mayıs istiyoruz. 2 Mayıs’ta Türkiye işçi sınıfının daha güçlü olması, 2 Mayıs’ta Türkiye’nin eşitliğe ve özgürlüğe giden yolunun açılması anlamına gelecek. Bir kez daha bütün ayrımları bir kenara bırakarak, alın teriyle yaşayan herkesin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Bu coşkuyu, bu enerjiyi, bu kararlılığı yarın alanlarda birleştirmeye çağırıyorum.

‘FİLİSTİN DAVASINI SATTIKLARINI ASLINDA YEDİ DÜVEL, CÜMLE ÂLEM BİLİYOR’

Değerli arkadaşlar, esas olarak sözlerimi bitireceğim ama her meselede olduğu gibi Filistin meselesinde de bu iktidarın, saray rejiminin açık ikiyüzlü ve riyakâr tavrı hâlâ devam ediyor. Trump, Netanyahu’yla görüşmesini de hatırlayacaksınız. Erdoğan için ‘Severim kendisini’ demişti ve ‘Rahip Brunson’ı istedim, verdi. Makul talepler iletilince ben hallederim’ diyor ve hallediyor diye Erdoğan’ı övmüştü. Bu ifadeler belki Erdoğan’ı mutlu bile etmiştir. Muhtemelen sarayda alkışlamışlardır birbirlerini, heyecanlanmışlardır ‘Trump bizi sevdi, yaşasın’ diye. Ama sanıyorum AKP’ye oy vermişler de dahil, AKP’ye oy veren yurttaşlar da dahil bu ülkedeki milyonlarca insan onuruna dokunulmuş gibi hissetmiştir. Filistin davasını sattıklarını aslında yedi düvel, cümle âlem biliyor. Ama bu açıklamalarla bu tescil edilmiş oluyor. Şimdi niye bunu tekrar gündeme getirdim? Çünkü İletişim Başkanlığı bir taraftan Gazze aşağı, Gazze yukarı operasyonlar yapıyor, Filistin meselesine dair Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir protesto olduğunda bunu yerlere göklere sığdıramıyorlar, ama Filistin bombalanırken ticaretini sürdürmeye devam eden bir saray rejimi ve o sarayın beyzadeleri burada protestolar gerçekleştiğinde, o protestoları gerçekleştirenlerin yaka paça dövülmesini, gözaltına alınmasını utanmadan alkışlıyorlar.

‘İSRAİL TAM DA ERDOĞAN’IN YÖNETTİĞİ GİBİ BİR TÜRKİYE ARZU EDİYOR’

Gerçekten Gazze’de zulüm var, doğru. Ama bu zulüm devam etsin diye yapılan sevkiyatlara destek veren Türkiye’deki iktidar var. Filistinli insanların zulmü katlansın diye Trump’a, Netanyahu’ya destek olan Erdoğan gerçeği var. İşte İsrail’e savaş uçağı parçaları götüren Mars gemisi Mersin Limanı’na geliyor. Filistin dostları bunu engellemeye, bu ikiyüzlülüğü duyurmaya çalışıyorlar. İktidar, gemiyi limana sokmayacağına, bunu protesto eden insanların üzerine polis yolluyor. İktidar medyası bunu haber bile yapmıyor. Soruyorum size: İsrail nasıl bir Türkiye ister? İşte tam böyle bir Türkiye ister. İsrail tam da Erdoğan’ın yönettiği gibi bir Türkiye arzu ediyor. Biz, birçok kurum ve kuruluşla beraber, Türkiye limanlarının bu soykırıma destek faaliyetine son verilmesi için çağrı yapıyoruz. Mersin Limanı’nın bu suç zincirinin bir parçası haline getirilmesine izin vermemek için elimizden geleni yapacağımızı söylüyoruz. Mersin’i Siyonist işgalcinin soykırım limanı olmaktan çıkartmak, bu ülkedeki tüm onurlu yurttaşların görevidir, diye ifade ediyorum.

‘GAZZE’DE ZULÜM VAR, TÜRKİYE’DE DE ZULÜM VAR’

İktidarı da şöyle özetliyorum: Hani bir laf var, ‘Kurtla birlikte öldürüyor, çobanla birlikte yiyor, sahibiyle birlikte ağlıyor’. Tayyip Erdoğan’ın Filistin meselesine bakışını daha iyi anlatan bir söz bulamıyorum. Buradan özellikle AKP’ye oy vermiş yurttaşlarımıza sesleniyorum: Gazze’de zulüm var, Gazze’de, genci yaşlısı çocuğuyla insanlar katlediliyorlar. Filistin’e dayanışmak, Filistin mücadelesini tüm dünyanın gündemine taşımak hepimizin görevi, sorumluluğu ve ekliyoruz, Türkiye’de de zulüm var. Zulme yalnızca ülkemizin sınırlarının dışında olduğuna ses vermeyeceğiz; aynı zamanda dünyanın neresinde olursa olsun zulüm uygulayan zalimin karşısına dikilmek, mazlumların yanında durmak hepimizin insanlığa olan borcudur.”

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir