Erkan Baş: Türkiye’de asgari ücretle alabileceğiniz tek şey borç!

Example HTML page

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, haftalık basın toplantısında açıklamalarda bulundu.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, milyonlarca emekçinin mahkum edildiği asgari ücretle barınma ve beslenme giderlerini karşılayabilmenin imkansız hale geldiğini dile getirerek, “Türkiye’de asgari ücretle alabileceğiniz tek şey borçtur. Hiç kimse asgari ücretle geçinilebileceğini iddia edemez” şeklinde konuştu.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Konuşmasının büyük bir bölümünü sefalet ve açlık koşullarına mahkum edilen emekliler ve asgari ücretlilere ayıran Erkan Baş, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylemler ile Van protestolarına katılan yurttaşlar hakkında verilen hukuksuz kararları da değerlendirdi.

‘GEZİ’Yİ ÜLKE TARİHİNİN EN ÖNEMLİ, EN HAKLI DİRENİŞİ OLARAK HATIRLIYORUZ’

Erkan Baş, 11. yıl dönümü için Gezi Direnişi’ni anarak başladığı açıklamalarında şunları kaydetti:

“11 yıl önce Türkiye tarihinin en önemli halk isyanlarından, bir haysiyet ayaklanmasından bu yana, geride kalan döneme baktığımız zaman bir kişinin iki dudağından çıkanın kanun yerine geçmesi girişimine karşı Türkiye’nin dört bir yanında yurttaşların dayanışmasını, onurlarını birleştirdikleri büyük bir isyanı görüyoruz. Bugün, 11 yıl sonra altını çizmek istediğimiz konu aslında hep birlikte karşı çıktığımız, yıkıma sürüklenmek isteyen politikalara karşı birlikte durduğumuz tabloyla bugünkü Türkiye tablosu arasındaki ilişkidir. Gezi, bugün Türkiye’nin temel sorunları olarak görebileceğimiz neredeyse tüm meselelere ilişkin yurttaşın haklı bir tepkisidir. Tek adam sisteminin ‘İstediğimi yaparım’ anlayışına karşı bir duruştur. Aslında bugün yaşadıklarımızı yaşamayalım diye yurttaşın bir güç birliği oluşturmasıdır. Doğanın katledilmesine, ağacın kesilmesine ‘Dur’ diyenlerin, adaletin katledilmesine yani mahkeme kararlarının yok sayılmasına karşı bir isyanın, rantın değil doğanın, halkın temel alındığı bir yaşam mücadelesinin, örneğin hayvan hakları için direnişin, örneğin bugün iktidarın temel hedeflerinden bir tanesi haline gelen kadınların özgürlük mücadelesinin bir simgesi ve ülke tarihinin en önemli, en haklı direnişi olarak hatırlıyoruz Gezi’yi.

‘CEZAEVİ’NDEKİ ARKADAŞLARIMIZIN ÇAĞRISIYLA DEĞİL, YURTTAŞLIK BİLİNCİMİZİN GEREĞİ OLARAK SOKAĞA ÇIKTIK’

Tam da bu yüzden bugün, 11 yıl sonra yine hepimiz buradayız ve aynı güçlü dayanışmayı daha kuvvetli bir biçimde örmek için mücadeleye devam ediyoruz. Tam da bu nedenle başta Hatay Milletvekilimiz Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Osman Kavala olmak üzere, haksız biçimde cezaevinde tutulan arkadaşlarımızın derhal salıverilmesini bir kez daha talep ediyoruz.

Buradan açıkça ifade etmek istiyorum: O iddianamedeki bütün saçmalıklar, bütün hukuk dışılıkları reddediyoruz. Ben ve bu ülkedeki milyonlarca yurttaş, bugün haklarında yüzlerce yıl hapis cezası verilmiş olan arkadaşlarımızın çağrısıyla ya da iddianamede iddia edildiği gibi onların manipülasyonuyla, yönlendirmesiyle değil, kendi yurttaşlık bilincimizin, sorumluluğumuzun bir gereği olarak sokaklara çıktık ve o gün ne söylüyorsak bugün aynı biçimde söylemeye devam ediyoruz. Biz TOMA’lara karşı, iktidarın baskısına, zulmüne karşı yüreğiyle direnen bu ülkenin milyonlarca insanıydık.

‘BU HUKUKSUZLUĞA, ZALİMLİĞE, BU RANT DÜZENİNE KARŞI 11 YIL ÖNCE HAKLIYDIK, BUGÜN HALA HAKLIYIZ’

Bugün yapılması gereken şey, orada hayatını kaybeden 8 arkadaşımızın katillerinin yargılanmasıdır. Bugün yapılması gereken şey, halka saldıranların, halka saldırı emrini verenlerin yargılanmasıdır. O yüzden ‘Bu hukuksuzluğa, zalimliğe, bu rant düzenine karşı 11 yıl önce haklıydık, bugün hala haklıyız’ diyorum. Arkadaşlarımız bu haklılığın birer temsilcisi olarak cezaevinde tutuluyor, bunu vurgulamak istiyorum.

‘AÇLIĞIN VE KORKUNUN PARTİSİ, YOKSULLUK DÜZENİNİ KALICI HALE GETİRMEK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR’

Değerli basın emekçileri, sesimizin ulaştığı tüm yurttaşlarımız, adlarını ‘Adalet ve Kalkınma’ olarak belirlemişler, kendilerine ‘AK Parti’ diyorlar. Ancak görünen o ki açlığın ve korkunun partisi hız kesmeden bu yoksulluk düzenini daha kalıcı hale getirmek için elinden geleni yapmaya devam ediyor. Bir yandan halkımızın, emeğiyle değerler yaratanların açlığa mahkum edilmesi için son sürat çaba gösterirken, diğer taraftan herkesi bir korkuyla esir almaya, mahkum etmeye çalışıyorlar. O yüzden bugün söyleyeceklerimin özetini en başta söyleyeyim: Yarattıkları bu açlık düzeni de bu korku iklimi de mutlaka yıkılacak. Bu açlık düzeninin sürmesine, bu korku ikliminin bu ülkeye egemen olmasına asla izin vermeyeceğiz. Birtakım beyzadelerin farklı kamu kurumlarından 3-5 maaş aldıkları bu düzen mutlaka yıkılacak; emekçinin ücreti daha cebine girmeden, kestikleri vergilerle dolaplar çevirip hazine garantili projelerle kendilerini zengin ettikleri bugünler mutlaka son bulacak. Emekçiler, emekliler, işsizler bu yoksulluğun, bu açlığın gerçek sebebini biliyorlar ve bununla mutlaka hesaplaşacaklar.

‘HALKIMIZIN EN TEMEK SORUNU AÇLIK VE YOKSULLUKTUR’

Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ve biz bu meclise girdiğimiz ilk günden beri hep aynı şeyi söylüyoruz: Burası bu ülkenin gerçek sorunlarının konuşulduğu bir yer değil. Öyle olmalıdır ama asla öyle bir yer değil. Halkımızın en temel sorunu açlıktır, halkımızın en temel sorunu yoksulluktur ve bunun somutlandığı başlıklardan bir tanesi örneğin asgari ücrettir, örneğin kira zamlarıdır. Ama bunların konuşulmadığı, vergideki adaletsizliğin konuşulmadığı, emeklilerin sorunlarının konuşulmadığı bir meclis halkın sorunlarına çağrı üretmesi mümkün olmayan bir meclistir. Bizim temel derdimiz, temel gündemimiz budur. Açık söylüyorum, gerisi de tümüyle hikayedir.

Bugün esas olarak emeklilerle, emekli maaşlarıyla ve asgari ücretle ilgili konuşacağım. Sonunda söyleyeceğim şudur, bu asgari ücretle yaşanmaz, bu emekli maaşlarıyla yaşanmaz. Bizi buna mahkum etmek isteyenler aslında sadece nefes alıp vermemizi ve kendilerine hizmet etmemizi istiyorlar. Biz bu yaşamı reddediyoruz. AKP bir açlık ve yoksulluk programı uyguluyor ve bu açlık ve yoksulluk programının birinciliğini de emeklilere vermiş durumda. Herkes, hepimiz her gün yoksullaşırken, emekliler sadece ve sadece açlığa mahkum ediliyorlar. Vergi aflarıyla milyonlarca liralık vergiler silinirken, en düşük emekli aylığının 10 bin lirada kalması konusundaki ısrar başka türlü açıklanamaz.

‘EMEKLİLERİN TALEPLERİNİN ‘LÜTUF BEKLENTİSİ’ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİNİ KABUL ETMİYORUZ’

Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi 2008 yılında bir kanun çıkarttı. Aylık bağlanma oranları ortalama yüzde 70-75’ler civarından bu kanunla beraber kademeli olarak yüzde 35’lere doğru geldi ve bugün emekli maaşının düşük olmasının en temel nedenlerinden bir tanesi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çıkarttığı kanunla aylık bağlanma oranlarını düşürmüş olmasıdır. Dolayısıyla net çözüm isteyenlere net çözüm önerileri söyleyeceğiz: Emeklilerin bu yoksulluk sorununun çözümü öyle iktidarın yaptığı gibi, AKP’nin yaptığı gibi göz boyamalarla, göz boyayacak hamlelerle falan çözülemez; ilk yapılması gereken şey aylık bağlanma oranlarının derhal arttırılmasıdır. Altını çizerek söylüyorum, bu ülkedeki emekliler adına bunu talep ediyoruz ve emeklilerin bu talebinin iktidarda bir lütuf beklentisi, bir sadaka olarak değerlendirilmesini de asla kabul etmiyoruz.

Yani öyle seçimden seçime, emeklilere ulufe dağıtılmasının peşinde değiliz. Bu ülkeye emek vermiş, bu ülke için alın teri dökmüş, ömrünü heba etmiş insanların emeklerinin karşılığını, haklarını istiyoruz ve siz de tıpış tıpış bu hakkı tesis edeceksiniz. Özellikle söylüyorum, ‘Vereceksiniz’ demiyoruz, çünkü sizden bir şey istemiyoruz. Zaten hakkı olanın tesis edilmesi gerekiyor.

‘BU ÜLKEDE EMEKLİLER DEĞİL, AKP İKTİDARI YÜKTÜR!’

Eğer 2008 yılındaki değişiklik olmasaydı bugün en düşük emekli aylığı zaten 13 bin 250 lira olarak hesaplanıyor. Yani en kötü haliyle bakalım, her ay her emekliden 3 bin 250 lira çalan bir iktidarla karşı karşıyayız. Daha geriye gidelim, AKP’nin iktidara gelişine bakalım. Mesela Ocak 2002 rakamları var elimizde, en düşük emekli aylığı 228 liraymış. O tarihte çeyrek altın 32 lira, yani aşağı yukarı 7 çeyrek altın alıyorsunuz, üstüne de cebinizde az bir miktar para kalıyor. Bugün ancak iki tane alabilirsiniz. 2002’deki net asgari ücret 174 lira, yani o günkü şartlara baktığımızda en düşük emekli aylığı asgari ücretten yüzde 30 daha fazla. Bugün 10 bin liraya yükseltilmiş haliyle bile emekli aylığı asgari ücretten yüzde 40 daha düşük.

Dolayısıyla neresinden, nasıl hesap yaparsanız yapın, bütün emekli yurttaşlarımız, aslında alın terinizin, emeğinizin karşılığı olarak hak ettiklerinizin önemli bir bölümünün bugün iktidar tarafından çalındığını söylüyoruz. Talep ettiğimiz şey budur, iktidar, emekliden çaldığını geri ver! Açık bir hırsızlık var, bütün hesaplar bunu söylüyor. Bunun karşılığında milyonlarca emekli yoksulluk demiyorum, açlığa mahkum ediliyor. Emekliler bu ülkede yük falan değildir, emeklileri yük olarak gören AKP iktidarı aslında emeklinin üstündeki yüktür, halkın üstündeki yüktür, bu ülkenin üstündeki yüktür! Yük AKP iktidarı ve onun beslediği zenginlerdir, biz onları sırtımızda taşıyoruz, onlar bizim sayemizde zenginleşiyor, onlar emeklinin sayesinde yaşıyorlar, emekliden çaldıkları paralarla servetlerine servet katıyorlar!

‘EMEKLİLER LÜTUF BEKLEMİYOR, EMEKLİLER SADAKA BEKLEMİYOR, EMEKLİLER HAKLARINI İSTİYORLAR’

O yüzden acil çözüm önerilerimiz var. En düşük emekli aylığı derhal asgari ücret seviyesine çıkartılmalıdır. Asgari emekli maaşı uygulaması kaldırılmalı, tüm kök ücretler asgari ücret düzeyine çekilmelidir. Aylık bağlanma oranlarında derhal 2008’e geri dönülmelidir. Yıllık ikramiye tutarları iktidarın keyfi olmaktan çıkartılmalıdır, bu ikramiye en az bir maaş bedeli ödenmelidir. EYT mağdurlarının, yani bir günlük işe giriş farkıyla 17 yıllık hak kaybına uğranması asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir. Staj ve çıraklık başlangıcı mutlaka SGK başlangıcı olarak kabul edilmelidir. EYT kanunuyla bir gecede 5 bin 900’e çıkartılan prim gün sayısı 1999 öncesi geçerli olan 5 bin güne çekilmelidir. Bunların bütün olarak emeklilerin sorunlarını çözeceğini iddia etmiyoruz, fakat doğrudan bu iktidar tarafından gasbedilen hakların iadesi gerekiyor ve emeklilerin bir yük olarak görülmesinden, bunun bir propaganda malzemesine dönüştürülmesinden derhal vazgeçilmeli.

Tekrar ediyorum, emekliler bir yük falan değildir! Emekliler lütuf beklemiyor, emekliler sadaka beklemiyor, emekliler haklarını istiyorlar. Yıllarca emekleri üzerinden yüzde 28 prim ödeyen emeklilerden söz ediyoruz, nasıl hazineye yük olabilir? Bu insanlar çalışırken yıllarca primlerini ödemediler mi? Esas yük, bu primi yönetirken çarçur eden, kamu kaynaklarını doğru değerlendirmeyen iktidardır! Emekçilerin fonunu en iyi emekçiler yönetir, o yüzden öneriyoruz, SGK yönetiminde mutlaka emekçiler yer almalı ve bunca yıldır bu çarçur edilen fonların denetimi işçilere bırakılmalıdır.

‘EMEKLİLERİN YÜK OLDUĞU PROPAGANDASINA KARŞI DURACAĞIZ’

‘Emekçilerin maaşlarının hali hazırda çalışanlar tarafından ödendiği’ iddiası patronların, sermaye sınıfının koca bir yalanıdır. Emeklilerin primleri hazineye sıfır faizle borç verilmek yerine doğru değerlendirilseydi, emekliler şu andaki maaşlarının çok üstünde maaş alırlardı, sağlık hizmetleri de karşılanırdı. Emekleri yük olarak görme anlayışı her zam döneminde iktidar tarafından yeniden ortaya atılan bir türkü gibi. Oysa örneğin OECD ülkelerine bakıyoruz, yapılan ödemeler ve sağlık gibi hizmetler gayri safi milli hasılanın yüzde 8 buçuğu gibi bir ortalama verirken Türkiye’de bu yüzde 7 buçuklarda. Yani rakamlar ortada! Emeklerin bir yük olduğu, insanların erken emekli oldukları, bunların bütçe açıklarına neden oldukları sürekli iktidar tarafından pompalanan ve emeklilerin arkasındaki kamuoyu desteğini azaltmak, hatta emeklileri neredeyse suçlu pozisyona getirmek için uygulanan bir yalan propagandadır. Buna karşı kararlı biçimde duracağız.

TİP BİLİM KURULU’NDAN ‘TÜRKİYE EMEKLİ REFAH ENDEKSİ’

Türkiye İşçi Partisi Bilim Kurulu bu iddiaları incelemek üzere Türkiye Emekli Refah Endeksi oluşturdu. Şöyle yaptık, dört tane parametremiz var: Emeklilerin ortalama çalışma yılına bakıyoruz, çalışma yaşamındaki toplam çalışma saatine bakıyoruz, emeklilerin gayri safi milli hasıladaki payına bakıyoruz, emekli olduktan sonraki ortalama yaşam sürelerine bakıyoruz ve bunu 100 baz puan üzerinden değerlendiriyoruz. Burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesela emeklilerin ortalama çalışma yılı 2019 rakamı var elimizde, 29.3 yıl. Yani Türkiye’de insanlar ortalama 29.3 yıl çalışarak emekli oluyorlar. Avrupa Birliği’nde bu ortalama 35 sene. Yani mesela buradan yola çıkarak biz refah endeksinde yüzde 122 gösteriyoruz.

‘LAMI CİMİ BIRAKIN, EMEKLİNİN HAKKINI VERİN’

Fakat dönelim çalışma yaşamındaki toplam çalışma saatlerine bakalım. Türkiye’de her yıl diğer ülkelerdeki emekçilerden yüzde 25 daha fazla haftalık çalışma saati var. Yani OECD ülkelerinde ortalama 37 saatken Türkiye’de 46 saati buluyor. Dolayısıyla belki çalışma yılı açısından baktığımızda daha az gibi görünmekle beraber net bir veri var, Türkiye’de insanlar haftalık ortalama çalışma saati açısından çok daha uzun süreler çalışmak durumundalar. Devam edelim, emeklilikten sonra ortalama ömre baktığımızda Türkiye’de beklenen yaşam süresinin düştüğünü görüyoruz. Emeklilerin ortalama gelirine baktığımızda ise OECD ülkelerinin çok altında kalıyor.

Dolayısıyla sonuçta, bütün bu hesapları yaptıktan sonra, 100 baz puan üzerinden Türkiye’de emeklilerin refah kat sayısı ancak 55’i bulabiliyor. O yüzden ne zaman emeklilik konuşulsa Avrupa’dan örnekler verip Türkiye’de çalışma koşullarını Afrika’nın daha altındaki en ağır sömürü koşullarına bağlayan iktidar anlayışına karşı sayısız örnek verebiliriz. Örneğin Türkiye’de insanların çok erken emekli olduğu söyleniyor, Türkiye’de asgari 18 yıl prim ödemeden emekli olamazsınız. Ama mesela Almanya’da 5 yıl prim ödeyerek emekli olabiliyorsunuz. Başka sayılar da verebilirim. Dolayısıyla Türkiye’de emeklilerin yük olduğu, haksız bir talepte bulundukları, maaşlarının çalışanlar tarafından ödendiği gibi yalanlara bizim karnımız tok. ‘Lamı cimi bırakın, emeklinin hakkını verin’ diyoruz.

‘TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETLE ALABİLECEĞİNİZ TEK ŞEY BORÇ!’

Değerli yurttaşlar, açlık ve yoksulluk programı emeklileri sefalete sürüklerken, diğer tarafta çok önemli bir sorun olarak Türkiye’de asgari ücret başlığını ele almamız gerekiyor. Günde 10 saat, 12 saat, trafiği eklediğimizde belki 14 saat çalışmak zorunda kalan emekçiler bunun dışında kalan zamanlarında da nefes alıp vermeye çalışıyorlar. Bu koşturma içinde, gözümüzün önünde, hayatımızın merkezinde yer alan bazı verileri görmeyelim diye olağanüstü bir çaba harcanıyor. Mesela tekrar tekrar sormak gerekiyor, asgari ücret diyoruz, nedir asgari ücret? Mantıken, en kötüsü, bu ücretle bir şeyler alınabiliyor olması lazım. Mesela asgari ücretle ev alınabilsin demiyoruz da en azından ev kirası ödenebilsin. Ya bu asgari ücretle ev kiralayabilmek, sağlıklı koşullarda yaşayabilmek bile mümkün değil! Beslenme en temel insan hakkı, bu asgari ücretle beslenebilmek bile mümkün değil! Türkiye’de asgari ücretle alabileceğiniz tek şey borçtur. Türkiye’de asgari ücretle sadece borç alabilirsiniz! Hani eskiden simit-çay hesapları falan yapılırdı. Artık bunların da hiçbir anlamı kalmadı. Asgari ücretin yetersizliği ortadadır. Türkiye’de hiç kimse asgari ücretle geçinilebileceğini iddia edemez.

‘ENFLASYONUN NEDENİ ASGARİ ÜCRET DEĞİL, KAR VE RANT DÜZENİDİR’

AKP son 2 yıldır enflasyona karşı 2 kez asgari ücret açıklıyordu, biz bu enflasyonist dönemde asgari ücretin 3 ayda bir güncellenmesi gerektiğini söylüyorduk. Şimdi Şimşek ve benzeri, adı önemsiz bakanlar asgari ücrete ara zam olmayacağını açıklıyorlar. Bir rakam vereceğim, iktidarın resmi rakamı, ocak-haziran arasında açıkladığı enflasyon yüzde 25. Yani 17 bin lira olan asgari ücretin alım gücünün dörtte bir kaybolduğunu söyleyeceğiz zaten. Yani aslında bugün reel açıdan bakarsanız, haziran ayında asgari ücret 13 bin 600 liraya düşmüş. Yıl sonuna kadar beyzadeler zam yapmayacaklarmış! Asgari ücret yarıya düşecek, daha söyleyecek başka bir şeye gerek var mı? Yani siz bir rakam belirliyorsunuz ocak ayında, memlekette böylesi bir enflasyonist ortam var, ama asgari ücret sabit kalacakmış. Bunu asla kabul etmiyoruz. Dolayısıyla buna karşı en güçlü biçimde sesimizi yükselteceğimizi bir kere daha söylüyoruz.

Bir yalanı daha açıkça ifade etmek istiyorum: Enflasyonun nedeni asgari ücret değildir! Enflasyonun nedeni kar ve rant düzenidir! Yani ‘Asgari ücreti artırırsak enflasyon da artar, o yüzden asgari ücreti arttırmayalım’, yok öyle yağma beyler! Siz daha fazla para kazanacaksınız diye biz açlığa, sefalete mahkum edilemeyiz. Şimdi hemen başladı, yalan makineleri çalışıyor. Neymiş, kamuda tasarruf tedbirleri alınıyormuş. Boğazındaki son lokmayı alarak insanlara tasarruf mu yaptıracaksınız? Merkez Bankası Enflasyon Raporunda açık açık yazmış, asgari ücret artışı enflasyona neden oluyormuş. Bunu kabul etmiyoruz. Asgari ücret bir talep enflasyonu falan yaratmaz, adı üstünde asgari geçimlerini sağlaması için emekçilerin, biz taleplerimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

‘VERGİ İHTİYACINI ÜLKENİN EN YOKSULLARINDAN KARŞILAMA ANLAYIŞI SON BULMALI’

Asgari ücret bu ülkede artık bir genel ücrettir, asgari ücret genel ücret olmaktan çıkartılmalıdır. Yine bir rakam vereceğim, Avrupa ortalaması yüzde 9. Yani Avrupa’da her 10 emekçiden yalnızca bir tanesi asgari ücret alırken Türkiye’de her 10 emekçiden en az 6 tanesi asgari ücretle yaşamaya mahkum ediliyor. O yüzden böyle Avrupa’yla kıyaslamaları falan boş verelim, asgari ücret genel ücret olmaktan çıkartılmalıdır. Eğer bir hanede tek çalışan varsa, o hanenin geçimi dikkate alınarak, asgari ücretin en az yüzde 40’ı kadar hane yardımı devlet tarafından sağlanmalıdır. Asgari ücret dışında mesleklere göre taban ücreti belirlenmelidir. Asgari ücret dışında asgari sosyal ödemekler belirlenmelidir. Örneğin, ilk öğretime giden bir çocuğa bir öğün yemek ücretsiz olarak verilmelidir. Örneğin, çocuklu çalışan aileler için çocuklara kreş hakkı sağlanmalı, kreş hakkı tanınamıyorsa koşullar nedeniyle, bunun bedeli ödenmelidir. Asgari ücret her 3 ayda bir enflasyon oranında güncellenmelidir. Ücretlerin vergi dilimlerindeki adaletsizlik hızla düzeltilmelidir.

AKP iktidara geldiğinde asgari ücretli ortalama yüzde 19 vergi ödüyordu, şimdi bu oran yüzde 28’e çıktı. Vergi ihtiyacını ülkenin en yoksullarından karşılama anlayışı son bulmalıdır. Açıklanacak asgari ücretlere açıklanan büyüme oranları eklenmelidir, sadece asgari ücretlere de değil, memur emeklilerine de bu yapılan zamlar bu oranla eklenerek sürdürülmelidir. En önemlisi de işçi sınıfının örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Sermayenin bu yasaları kötüye kullanan yaklaşımlarına karşı önlemler alınmalıdır. İşçileri örgütsüz bırakarak köleleştiren anlayışa karşı hep birlikte sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. O yüzden bunların derdi tasarruf falan değil. Çok net ifade ediyoruz, memurun servisini kaldırarak, sosyal tesislerdeki haklarını törpüleyerek, gasbederek bu ülkede ekonomik bir düzenleme sağlamak mümkün değil. Sadece vazgeçtikleri vergiler ve sermaye aktardıkları teşvikler bile bunun çok daha fazlası.

‘İKTİDAR EMEKLİLERİN, EMEKÇİLERİN, İŞÇİLERİN SORUNUNU ÇÖZMEK İSTEMİYOR’

Özetle, emeklilerin sorunu çözülebilir; emekçilerin, işçilerin, asgari ücretlilerin sorunu çözülebilir. Bu ülkedeki açlık sorunu, yoksulluk sorunu çözülebilir. Ama bu iktidarın bunları çözmek değil, bunlarla bu ülkeyi yönetmeye devam etmek gibi, patronları ve iktidarlarını düşünen ekonomik tercihleri nedeniyle hepimiz yoksulluğa, hepimiz açlığa mahkum ediliyoruz. Bu gidişe ‘dur’ demek için tüm emekçileri, tüm halkımızı, tüm yurttaşları hep birlikte sorumluluğa, hep birlikte kol kola mücadeleye davet ediyorum. ‘Artık yeter’ deme zamanı geldi de geçiyor bile. Birileri servetlerine servet katarken, milyonlarca insan açlığa ve sefalete mahkum ediliyor. Bu düzene son vermemiz gerekiyor!

‘AKP, AÇLIK DÜZENİNİ SÜRDÜREBİLMEK İÇİN TOPLUMU SUSTURMA DERDİNDE’

Konuşmama başlarken ‘Açlık ve Korku Partisi’ demiştim. AKP bu açlık düzeninin ilelebet sürdürülebilmesi için tüm toplumu susturmak, sindirmek, teslim almak derdinde. Bunun için de bir korku iklimi yaratıyor. Dün, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyumu protesto etmek için anayasal haklarını kullanan, içlerinde Parti Meclisi üyesi arkadaşlarımızın da olduğu yurttaşlarımıza hapis cezaları verildi. 17 Mayıs’ta Van halkının iradesinin gasbedilmesine karşı İzmir’de sesini yükselten, aralarında sevgili Azat Arda ve Nilüfer yoldaşlarımızın da olduğu 5 yurttaşımıza hapis cezası verildi, şu anda cezaevindeler. Toplam tutuklu sayısı 11 kişiyi bulmuş durumda.

‘BU ÜLKEYİ BU KARANLIK İKTİDARA, BU PATRON İKTİDARINA TESLİM ETMEYECEĞİZ!’

Direnmeye, hakkımız olanı istemeye sonuna kadar devam edeceğiz. Kurtuluş ellerimizde sevgili yurttaşlar! Boğaziçi’nde de, Van’da da, Gezi Direnişi’nde de, 6 Şubat’ta İsias Otel’de hayatını kaybeden arkadaşlarımızın hak mücadelesinde de, deprem suçlarının hesap vermesi için de tüm yurttaşlarımızın omuz omuza, yan yana bir kararlı duruşu sergilemesi gerekiyor. Tekrar ediyorum: Kurtuluş ellerimizde, bu ülkeyi bu karanlık iktidara, bu patron iktidarına teslim etmeyeceğiz!

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir