Erkan Baş iktidara seslendi: ‘Halkın sizin için yazdığı defter iddianameye dönüştü’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Maraş’taki deprem felaketiyle ilgili “Tüm suçların üzerine bir halkı enkaz altına açlığa dondurucu soğuğa ölüme terk eden yardımları engelleyen üstüne gidip halkın dayanışmasını kısmaya çalışan bir iktidar, artık sizin defteriniz falan kalmadı! Sizinki olsa olsa bir iddianamedir! O defter, halkın sizin için yazdığı o defter bir iddianameye dönmüştür. Defteri dolanların canıyla cebelleşen halka parmak sallayanların hesap vereceği günler mutlaka gelecek. Mutlaka işlediğiniz tüm suçların hesabını soracağız” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 10 ilde deprem nedeniyle ilan edilen Olağanüstü Hal’in (OHAL) Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) görüşmelerine ilişkin Mecliste bir basın toplantısı düzenledi.
Baş, burada şunları söyledi:
Değerli yurttaşlar, pazartesi sabahı çok korkunç bir güne yirmi yıldır yaşadığımız bu cehennemin bile belki de en korkunç günlerine uyandık. 10 ilimizi etkileyen, resmi rakamlara göre şu an 14 bin insanımızın hayatını kaybetmesine 63 bin 794 insanımızın ise yaralı olarak kurtulduğu bir felaketle karşı karşıyayız. Burada her şeyden önce yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızın yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza baş sağlığı yaralılara ise acil şifalar dilemek istiyorum. Deprem bölgesinde esas olarak yurttaşlarımızın, halkımızın büyük bir çabasıyla, emeğiyle gayretiyle sürdürülen arama kurtarma çalışmalarında tüm imkansızlıklara rağmen çabalarımız devam ediyor. Bugün biz, enkaz halinde bir devlette göçük altında boğuşuyoruz. 85 milyon insan koca bir ülkeyi AKP’nin yarattığı enkazdan kurtarmaya çalışıyoruz. Devlete rağmen yurttaş olmaya, devlete rağmen insan kalmaya çabalıyoruz. Diğer tarafta da bugün onlar kendilerinden başka kimin ne işine yarayacağını bilmediğimiz OHAL’in ilanı peşindeler. Bunun için dayanışma yardımlaşma, arama kurtarma çalışmalarını bırakıp mecliste bu genel kurula katılmak durumunda kaldık.
Değerli arkadaşlar, daha önce defalarca kez konuşuldu, Türkiye bir deprem ülkesi daha öncesini bir kenara bırakarak söylüyorum 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçti ve bu 24 yılın 22 yılını Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarında, AKP’nin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. 22 yıldır bu ülkede yurttaşlar bağırıyor. 22 yıldır bu ülkede bilim insanları uyarıyor, önlem almamız gerekir diyor ama başka pek çok başlıkta olduğu gibi her şeyi sadece ve sadece kendisinin bildiğini inanan bu iktidar bu çağrılara kulaklarını kapatmış, bu uyarıları ciddiye almamış ve bugün bir kez daha ülkemizin felaket yaşamasına neden olmuştur.
‘SUÇLU İKTİDARDIR’
Değerli arkadaşlarım çok uzun olmayan bir süre önce İzmir ve Elazığ depremlerinden sonra bir kez daha TBMM’de konuşulmuştu. Bir komisyon oluşturulmuş, bu komisyon çalışmalarını yapmış, uzun incelemeler, tartışmalar neticesinde 268 somut öneriyi TBMM’nin önüne koymuştu. Bu önlemlerin hiçbiri yapılmadı diyeceğim ama buranın aksi hareketler yapıldı bu mecliste, bu iktidar tarafından. Yani sanki bunlar hiç yaşanmamış, bunlar konuşulmamıŞ, tartışılmamış gibi o rapor mecliste ortaya çıkarılmamış gibi hemen iki yıl sonrasında yeniden imar aflarını gündeme getirerek asıl katliama giden sürecin taşlarını döşediler. Hiç kimse bize doğanın suçlu olduğunu söylemesin, ortada evet bir doğa olayı var, bir doğa felaketi var, buradan baktığımızda engellenmesi mümkün olmayan bir olayla karşı karşıyayız. Doğal felaketi engelleyemeyebiliriz ama sonuçlarının bu kadar yıkıcı, bu kadar yakıcı, bu kadar büyük kayıplara neden olmasını engellemek aslında hepimizin elinde. Bu yüzden suç doğanın değil, halka sömürüden ve zulümden başka hiçbir şey vermeyen iktidardır suçlu.
Eğer bu iktidar bu ülkeden yaşayan insanları insan yerine koymuş olsaydı, canımızın bir kıymeti olsaydı geride kalan 22 yılda gerekli önlemleri alırlardı en azından bir şey yaptılar derdik. Oysa bunlar bizi sömürmek dışında hiçbir şey yapmadı, hiçbir kıymetimiz yok. İktidar nezdinde bu ülkede yaşayan milyonların hiçbir kıymeti yok ve yine büyük bir acıyla ifade ediyorum halkın kayıtsızca göz göre göre ölüme terk edildiğinin bir örneğini yaşıyorum.
‘HEP ACILAR, HEP ÖLÜMLER…’
Buradan bütün yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu depremler sadece bizim ülkemizde mi oluyor? Bakın sadece etrafımıza baksak dünyanın pek çok yerinden benzer doğal afetler gerçekleşiyor ama dünyanın hiçbir yerinde doğal afetlerin sonuçları bizim ülkemizdeki kadar yakıcı, yıkıcı ve can acıtıcı olmuyor. Yani afet evet engellenemeyebilir ama afete ilişkin önlemleri zamanında alırsanız onun kayıplarını, hasarlarını azaltabilirsiniz. Daha önemlisi afet engellenemeyebilir ona karşı mücadele edersiniz, hazırlıklı olursunuz, etkisi azaltırsınız ama afet sonrası ortaya çıkan büyük acıları hiç yaşatmamak mümkündür, hiç yaşamamak mümkündür, eğer gerekli önemler alınsaydı. Ama iktidar bu işi de tesadüfe, kadere terk etmiş durumda. Hepimizin bildiği gibi planlamayla en küçük bir ilişkisi olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız ve her zaman olduğu gibi halk büyük bir yıkımla büyük bir acıyla boğuşurken kendi suçlarını örtbas etmek üzere ve önümüzdeki yıllara devredilmek üzere birtakım vaatler sıralanacak. Bu vaatlere inanıp bir daha böyle acılar yaşamayacağımı ummamız beklenecek ama maalesef bu zihniyet iktidarda kaldığı sürece halkımızın kaderine hep acılar, hep ölümler düşecek.
Bu iktidar, bakın yapmadıklarını bir kenara koyuyorum, depremden hemen sonra varını yoğunu ortaya koyan, canını dişine takarak yurttaşlara yardım etmek için harekete geçen demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek örgütlerini, siyasi partileri, yurttaşlarımızı engellememiş olsaydı bile bu kadar ağır bir tabloyla bile karşı karşıya olmayacağımızı söyleyebiliriz.
‘NE YAPMAK İSTEDİNİZ, NE YAPAMADINIZ?’
Şimdi 3 gündür milyonlarca insan can derdinde, iktidar kendi koltuğunu korumak dışında neredeyse hiçbir şey yapmamış ve 3 gün sonucunda tek adamın ilan ettiği OHAL’i görüşmek üzere meclis toplantıya çağrıldı. Bakın depremin üzerinden 85 saat geçmişken enkaz altında yardım ulaştırılamadığı için insan dondurucu soğukta susuzlukta yaşamını yitirirken bugün burada ne yapıldı tüm yurttaşlarımızın bunu bilmesini istiyoruz. Bugün burada açık ve net ifade ediyorum kanlı bir oyun oynanıyor. Çünkü 1959 yılında kabul edilmiş bir doğal afet kanunu var bu memleketin. Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerde yapılacak yardımlara dair kanun bakın hala yürürlükte olan bir kanundan söz ediyorum. Bu kanun devletin yetkililerine kaymakamlara valilere diyor ki eğer bir felaket meydana gelirse sen 18-25 ve 18-65 yaş arası tüm yurttaşları görevlendirebilirsin. Sen bedeli gerekiyorsa sonra ödenme üzere taşıtlara, araçlara, makinelere el koyup bunları kullanabilirsin. Yetmiyor diyor ki sen hiçbir kayda ve merasime tabii olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme ve giydirme ve barındırma gibi işlerde bu işlerin gerektirdiği acil satın almaları ve kiralamaları yapabilirsin.
Gerçekten 1959 yılında bu gibi afetlere karşılaşıldığında yapabileceklerinizin tümü için size imtiyaz sunan bir kanun zaten var ama uygulanmıyor. Ne amaç? Amaç, her şeye sadece ve sadece kendisi karar veren Tayyip Erdoğan’ın yetkilerini artırmak ve esas amaç suçlarının ortaya çıkmasını engellemek. O yüzden basit bir soruyla başlıyoruz. Yani bu kanunu afet meydana geldiğinde, bu kanunun verdiği yetkiler ellerinizdeyken ne yapmak istediniz de yapamadınız? Bakın çok açık, ne yapmak istediniz de yapamadınız?
‘GİZLENSİN, ÜZERİ ÖRTÜLSÜN İSTENİYOR’
Şimdi, üç gün sonra sanki bir halt edeceklermiş gibi OHAL ilan edip yetki alacaklarmış, zaten yetki elinizde. Zaten memleketi bir kişinin iki dudağından çıkan her şey kanunun bile üstündedir anlayışıyla yönettiğiniz için bunları yaşıyoruz. Siz kendi çabasıyla yurttaşların yardımına koşan dayanışma göstermek isteyen vatandaşların çorba dağıtmasını engellemeye çalışan bir iktidarsınız. Şimdi kanunu kendilerine verdiği hiçbir yetkiyi kullanmamış, bir tane vince, bir tane makineye alete el koymamış, çıkmış bir de utanmadan insanların yüzlerine baka baka 10 vinç kiraladık demiş. Gerçekten utanıyorum bu ülkede bir milletvekili olarak değil bir yurttaşı olarak tırnak içinde koskoca cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatı taşıyan zatın 10 tane vinç kiraladık demesinden utanıyorum. Yani her şeye bir kenara bıraktım hemen o gecenin sabahında hisse senetleri zirveye çıkan o inşaat çimento şirketlerinin vinçleri, aletleri halkın yararında kullanılsaydı acaba aynı tabloyla karşı karşıya kalır mıydık? Kanun bu yetkiyi biliyor ama bunlar yapmadılar. Şimdi ne yapacaklar? OHAL ilan edip bu korku ve sansür imparatorluğunu sürdürecekler yani işledikleri suçlar, ölüme terk ettikleri insanlar bilinmesin, gizlensin, üzeri örtülsün isteniyor. O yüzden halkımız bilsin. Üç beş tane inşaat şirketinin vinçlerine araçlarına, yetkileri olduğu halde el koyup onları arama kurtarma çalışmalarında kullanmadıkları için insanlar soğukta can verdiler. İnsan enkaz altlarında donarak hayatlarını kaybettiler, insanlar evlatlarını, eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini bunları duyarsızlıkları yüzünden kaybettiler.
‘ERDOĞAN OLUR VERSEYİ, ENKAZDAN BİNLERCE İNSAN SAĞ ÇIKARDI’
Bu ülkenin çocuklarını başka coğrafyalarda ölmeye öldürmeye gönderirken akıllarında tek bir soru işareti olmayanlar halkımızın yardıma ihtiyaç duyduğu anda askeri personeli devreye sokmadılar. Hatırlıyoruz Gölcük depreminden sadece birkaç saat sonra sahra hastaneleri kurulmuş, gerçekten deneyimli, tecrübeli personeller Taliban’ın Afganistan’daki havalimanını bile koruyabilen, elinde her tür teçhizatı bulunan personeller sahaya indirilmemiş. Peki soruyoruz bunun için OHAL gerekli miydi? Bunu yapmak için OHAL’e ihtiyacınız vardı? Hayır. Bunun için tek gereken şey yarattıkları ucube sistem nedeniyle o tek adamın olur vermesiydi. Pazartesi günü sabah saat 04.17’den sonra eğer Erdoğan olur verseydi enkazdan binlerce insanımız sağ çıkabilirdi, yollar açılır, yardımlar ulaştırılabilirdi, depremzedelerin içine girecekleri çadırlar çoktan kurulabilirdi. Ama yangın söndürmeye bile cumhurbaşkanının talimatıyla gidenler muhtemelen enkaz altındakileri kurtarma talimatı alamadıkları için ne yapacaklarını bilmez halde en kıymetli dakikalarımızı en kıymetli saatlerimizi kaybettiler. Erdoğan sadece ve sadece siyasi hesaplar yüzünden, sadece ve sadece kendisinden başka hiç kimse emir vermesin talimat vermesin kendisinden başka hiç kimse kurtarıcı olmasın, bu AKP adlı çetenin beceriksizlikleri görünür olmasın diye on binlerce yurttaşımızı soğuğa teslim etti donarak can vermelerine neden oldu. Değerli kardeşim, çok çarpıcı bir andı, depremzede bir öğretmenin “Ben otuz yılımı verdim otuz yıldır bu ülkeye öğretmen olarak hizmet ediyorum bir gün istedim devletimi yanımda bir gün devletim yanımda olsaydı ya” diye haykırışları. Hepimizin bu soruyu sorması gerekmiyor mu ya? Bir gün bile yurttaşının yanında olamayan bir devlet nedir, neden vardır ya? Yurttaşlar bağış yapmak istiyor, nereye bağışlayalım, neresi güvenilirdir diye birbirlerine soruyor, bize soruyorlar. AFAD, Kızılay bir sürü devlet kurumu var, ama halk birbirine bunu soruyor. Çünkü güvenmiyorlar, çünkü inanmıyorlar. Peki neden inanmıyorlar? Neden güvenmiyorlar? Çünkü Kızılay denen içini tamamen boşalttıkları o kurum şirketlerle cemaatler tarikatlar vergi kaçakçılığının para trafiğinin memurluğunu yapıyor. Çünkü o kurumun genel başkanı on milyon liraya yakın vergi kaçırdıklarında hiç utanmadan, sıkılmadan vergi kaçırmak başka, vergiden kaçınmak başka diye ikiyüzlülüğünü sergiliyordu.
‘AÇIK AÇIK CİNAYET İŞLİYORSUNUZ’
Herkesin kendisine şu soruyu sorması gerekiyor. Bağış yapmak isteyenler için sevgili sanatçı dostumuz Haluk Levent kadar güvenilmeyen bir devlet nerede vardır ya? Bu ülkede milyonlarca yurttaş devlete devletin kurumlarına güvenmediği için tanıdığı bildiği bir sanatçının yardım ağına bağış yapıyor. Böyle bir anlayışla dünyanın herhangi bir yerini yöneten başka bir hükümet var mıdır? Bu sorunun cevabını biliyoruz. Halkın asgari ücretinden çocuğunun sütünden dahi vergi almak için bir avuç para babası zengini daha fazla semirtmek onların sömürü mekanizmalarını organize edip yasal kılıflar giydirmek, işçi genç kadın hak istediğinde coplamak cezaevlerine atmak, Saray’ın kasalarını doldurmak için çalışan bir iktidar olduğu için insanlar bu kurumları reddediyorlar. İşte biz bunu reddediyoruz. Devlet olacaksa halk için olacak diyoruz. Yalnızca zor günde değil, her gün yurttaşının refahını iyiliğini huzurunu mutluluğunu hukukunu korumak için olacak. Ülkeyi enkaz altında bırakarak soğuğa açlığa terk edenler vatanseverlik naraları atmasınlar. Vatanın tüm kurumlarını tüm imkanlarını paramparça edenler sattıkça satanlar yıktıkça yıkanlar vatansever olamazlar. Vatanseverlik sağı solu tehdit etmek kabadayılık yapmak değildir, vatanseverlik itibardan tasarruf olmaz haysiyetsizliği hiç değildir, saraylarda oturmak vatandaşına fırça atmak insanlar feryat ederken telefonuyla oynamak battaniye üreticisini övmek, sosyal medyadan şikayet etmek protestoculara sırıtmak vatanseverlik değildir. Vatanseverlik halka bağlılık, sağlam yollar, hastaneler okullar yapmaktır. İnsanlara insan gibi yaşayacakları bir yaşam sağlamaktır. Zora düştüğünde koşmak, yanında olmaktır. Bunlar bırakın sınıfta kalmayı hayatlarında hiç okula bile gitmemişler ya. Gösterdikleri pratik bize bunu gösteriyor. Bu iktidar bizi bu ülkenin vatandaşlarını Antakya’yı, Maraş’ı, Elbistan’ı, Islahiye’yi Adıyaman’ı ölüme terk etmiştir! Gerçekten bunlardan daha iyisini beklemiyorduk, ama açık söyleyeceğim bu kadarına da dayanamıyoruz. Devletin imkanlarını çaldılar, çimentodan çaldılar, denetimden çaldılar, üstüne bir de insanlarımızın hayatını çalıyorlar. Dün bir çağrı yaptık. Afet bölgesinde haberleşme ve iletişimi sağlamak gerekir, yüzlerce insana enkaz altında bu sayede ulaştık, internet sosyal ağlar hayatidir dedik, gidip sosyal medyayı tümden kapattılar. İnsanın söyleyecek sözü kalmıyor sevgili yurttaşlar. Bu ne ihmalkarlık, ne iş bilmezlik, bunun tek bir adı var; göz göre göre işlenen cinayet. Halk emin olun tırnaklarıyla kaza kaza enkazlardan insan çıkartıyor, küçücük bir ses ve mesaj bile son derece önemliyken, hiçbir şey yapmadıkları gibi yapmaya çalışanları da engelliyorlar. O yüzden gerçekten kelimenin bütün anlamıyla söylüyorum; yuh olsun size, açık açık cinayet işlediniz, açık açık insanları ölüme terk ettiniz.
‘O DEFTER BİR İDDİANAMEYE DÖNÜŞTÜ’
Hayatta olan insanları kurtarmak için çabalamak gerekirken insanlar daha hayatlarını kaybetmeden onların selasını okudunuz. İnsanlara kendi selalarını dinleten bir iktidarsınız siz. Selalarla bastıramadığınız yardım çığlıklarını ise OHAL çıkararak interneti sansürleyerek baskıyı sansürü artırarak susturmaya çalışıyorsunuz. Enkazda donarak açlıktan ölüme terk ettiğiniz insanların sesini sosyal medyayı keserek mi engelleyeceksiniz, sosyal medyayı keserek insanların acıları öfkeleri dinecek mi sanıyorsunuz? Bakın bu halk size rağmen siz ne yaparsanız yapın bu enkazdan çıkacak. Yurttaşlarımız bu enkazın altında kalmayacaklar. Ama bizi enkaza terk edenlerin, sesimizi kesmek isteyenlerin de biletini mutlaka keseceğiz. Bir de utanmadan sıkılmadan da yurttaşlara parmak sallayıp “deftere yazıyoruz” diye tehdit ediyorlar. Bak ben açık söyleyeyim sizin defteriniz çoktan doldu, sizin defterinizde bugün alanda olmayan Kızılay’ın Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu CEO’su var. Sizin defterinizde Menzil tarikatının şirketine 700 milyon liralık ihale, 2017’de uçmayan uçağa 245 bin dolar vermek var. Sizin defterinizde AFAD var, gelen yardımları gasp ederek üzerine kendi afişini yapıştırmadan alana sokmayan, başına da yine başka bir ilahiyatçıyı genel müdürü yaptığınız o AFAD var. Sizin defterinizde insanlarımızı çöp torbalarıyla gömülürken en azından kefen bile alamayan 35 milyar 911 milyon lira devasa bütçeye sahip bir Diyanet var. Tüm suçların üzerine bir halkı enkaz altına açlığa dondurucu soğuğa ölüme terk eden yardımları engelleyen üstüne gidip halkın dayanışmasını kısmaya çalışan bir iktidar, artık sizin defteriniz falan kalmadı! Sizinki olsa olsa bir iddianamedir! O defter, halkın sizin için yazdığı o defter bir iddianamaye dönmüştür. Defteri dolanların canıyla cebelleşen halka parmak sallayanların hesap vereceği günler mutlaka gelecek. Mutlaka işlediğiniz tüm suçların hesabını soracağız.
Değerli yurttaşlar bütün olanaklarımızla arama kurtarma çalışmalarına devam edeceğiz. Arkadaşlarımız bölgede. Ülkenin dört bir yanında yardım faaliyetlerini örgütlemek için yoğun bir çaba içindeyiz. Tüm yurttaşlarımızı bu zor günleri aşmak üzere gönül gönüle el ele kol kola vermeye, hep birlikte birbirimize sahip çıkmaya çağırıyorum. Bir kez daha çok acı biçimde deneyledik ki bizim birbirimizden başka kimsemiz yok bu acıları bu zorlukları da halkın dayanışmasıyla aşacağımıza olan inancımız tamdır. Tekrar hayatını kaybedenlerin yakınlarına baş sağlığı diliyorum.