Erkan Baş: ”Erdoğan şu anda aslında dünyanın en yalnız insanı
Soma’da Halk Buluşması’nda konuşan Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, AK Parti iktidarına yönelik eleştirilerde bulunarak “İddia ettikleri gibi karşımızda çok büyük bir güç, halkın çok büyük erbir bölümünün desteğini almanın verdiği özgüvenle rahatlıkla hareket eden bir iktidar yok. Yarın kaybedebilirim kaygısıyla, korkusuyla yaşayan bir iktidar var karşımızda. Ben iddia ediyorum ki Tayyip Erdoğan şu anda aslında öz itibariyle dünyanın en yalnız insanı” dedi.
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Manisa’nın Soma ilçesinde Sosyal Haklar Derneği’nde gerçekleşen ‘Halk Buluşması’nda konuştu. Baş, burada yaptığı konuşmasının başında cezaevinde tutuklu bulunan Hatay Milletvekili Can Atalay‘ın Soma halkına selamlarını ileterek şunları kaydetti:
“Ben perşembe günü sevgili Can’ın yanındaydım. Silivri Cezaevi’ndeydim. Herhalde bir siyasi partinin milletvekili olan genel başkanının başka bir milletvekiliyle görüşebilmek için düzenli olarak cezaevini ziyaret ettiği tek ülke biziz. Yani iki milletvekili sohbet edebilmek için birbirimizi görebilmek için Adalet Bakanlığı’ndan izin alıp, kilometrelerce yol yapıp cezaevinde ancak o görüşü gerçekleştirebiliyoruz. Dört duvar arasında görüşebiliyoruz. Bugün buraya geleceğimi kendisiyle paylaştım. Can’ı tanıyan herkes tahmin eder ki yine aşırı bir heyecan içerisine girdi. Belki o görüşme boyunca en çok öfkelendiği anın o an olduğunu söyleyebilirim. Çünkü genel olarak arkadaşlarımız haklı olduklarının bilinciyle, herhangi bir suç işlemediklerinden son derece emin bir biçimde cezaevinde gayet başı dik, dirençli, hatta açık söyleyeyim pek çoğumuzdan daha umutlu, daha kararlı, daha inatçı bir duruş sergiliyorlar. Orada bedenen esir oldukları bir tabloyla karşı karşıyayız ama arkadaşlar şundan emin olun düşünceleri belki hepimizden daha özgür orada. Yani hiçbir zaman fikirlerinin esaret altında olduğuna ilişkin en küçük bir iş görmüyorsunuz. Herhangi bir umutsuzluk görmüyorsunuz. Tam tersine. Bu çok önemli. Yani kontrolsüz bir öfkeleri yok. Bu bir kin değil hissettikleri şey. Bir öfke ama son derece bilinçli bir öfke. Kendilerinden çok memlekette yaşatılanlarla ilgili üzeri örtülmek istenen davalarla ilgili onlarca belki yüzlerce açık suç işlemiş katili, hırsızı, dışarıda elini kolunu salladığı bir ülkede onların cezaevinde tutulmasına duydukları bir öfkeden söz edebiliriz. Bir de genel olarak memleketin içine düşürüldüğü bu durumu hala değiştirememiş olmanın verdiği bir öfkeden söz edebiliriz.”
“Gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyorlar”
Baş, sözlerinin devamında ise şu ifadeleri kullandı:
Son günlerde Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Parti Sözcüsü, bakanlar, milletvekilleri hepsi çok konuşuyorlar. Farkında mısınız? ‘Mussolini çok konuşuyor Taranta-Babu!’ diye Nazım’ın şiirinde geçer. Çok konuşuyor. Korkanlar çok konuşuyor. Haksızlık yaptıklarını bilenler çok konuşuyor. Halka yaşattıklarının farkında olanlar aslında çok konuşuyorlar. Çünkü yaşattıkları gerçeğin üzerini yalanla örtebileceklerine inanıyorlar. Bugün Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz tablo bu. 22 yıldır iktidarda olan bir partiden, devletin bütün kademelerine kendi kadrolarını yerleştirmiş bir iktidardan söz ediyoruz mesela; Anayasa Mahkemesi kararlarını beğenmiyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin yanlış hatırlamıyorsam 15 üyesinin 13’ünü doğrudan Recep Tayyip Erdoğan atamış. Yani bak iki tanesi de Abdullah Gül döneminden kalmış isimler. Devlet içerisinde nasıl bir kadrolaşma içerisine girdiklerini elbet gösteren fotoğraflardan bir tanesi bu. Yani yargının bütün kademelerinde, İçişleri Bakanlığı’nda, Sağlık Bakanlığı’nda, Milli Eğitim Bakanlığı’nda, poliste, jandarmada, askeriyede aklınıza gelebilecek tüm devlet kurumlarında defterdarlıklarda, kaymakamlıklarda her yerde kendi kadroları var. 22 yıldır liyakatı, her şeyi bir kenara bırakmışlar. Tek bildikleri bir şey var; kendilerine bağlılık. Yani ne kadar düzeysiz olursa olsun kendilerine bağlı olan insanları çeşitli yerlere yerleştiriyorlar. Şimdi böyle bir güç var ellerinde. Basının halini siz benden daha iyi biliyorsunuz. Neredeyse bütün televizyon kanalları iktidarın borazanına dönmüş durumda. Sadece tek taraflı yayın yapıyorlar. En küçük bir muhalif sese yer vermiyorlar. Sermaye arkalarında, tarikatlar, cemaatler arkalarında, uluslararası sermaye arkalarında ve İsrail’le iş birliğine bütün bunlara rağmen devam ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’yle iş birliğiyle devam ediyorlar. Bakın o kadar büyük güçler bir araya gelmiş ki. Ama bütün bunlara rağmen günde beş vakit yalan söylemeye devam ediyorlar. Bu yalanları bütün televizyon kanallarında seri biçimde göstermeye devam ediyorlar. Bütün gazetelerde bu yalanları yayınlamaya devam ediyorlar. Sürekli olarak konuşuyorlar. Gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyorlar.
“Tayyip Erdoğan şu anda aslında öz itibariyle dünyanın en yalnız insanı”
Bu fotoğrafın bize bir şey göstermesi lazım. İddia ettikleri gibi karşımızda çok büyük bir güç, halkın çok büyük bir bölümünün desteğini almanın verdiği özgüvenle rahatlıkla hareket eden bir iktidar yok. Yarın kaybedebilirim kaygısıyla, korkusuyla yaşayan bir iktidar var karşımızda. Ben iddia ediyorum ki Tayyip Erdoğan şu anda aslında öz itibariyle dünyanın en yalnız insanı. Yani o iktidar koltuğunu, elindeki parayı kaybettiği anda bugün en yakınında olanların bile onu terk edeceğinin bilincinde. Aslında parayla iktidarın gücüyle çevresini kalabalık tutmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Burada yaşı benden büyük abilerim, ablalarım var hatırlayacaklar. Turgut Özal’da bunun gibi değil miydi? Hani hiç gitmeyecek diye düşünülüyordu değil mi? Sonsuza kadar kalacak diye düşünülüyordu. Şimdi adını anan kaç kişi kaldı? Kimse hatırlamıyor bile. Daha niceleri. Bu memleket neler gördü geçirdi? Bunlardan hiçbirisine bu ülke kalmadığı gibi Tayyip Erdoğan’a da kalmayacak. Gayet farkında bu durumun. Ama kaybettiği anda işledikleri o kadar büyük suçlar var ki kendisinin ve çevresindekilerin bunun faturasını ödememek için şu anda ne yapıyorlar? Bakın biz geçen gün mecliste yaptıkları şeyin özü de budur aslında. Diyorlar ki siz haklı olabilirsiniz. Doğru olabilirsiniz. Biz size lafla bunun aksini ispat edemeyiz. Biz konuşarak haklı olduğumuzu anlatamayız. O yüzden ne yaparız? Biz kalabalığız, gücümüz çok. Kaba kuvvetle sizi sustururuz, ezeriz, sindiririz diye düşünen bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu iktidarın özü ve özeti budur aslında. Bunlar konuşamazlar, anlatamazlar, tartışamazlar.
“Onlar güçlerini bizim örgütsüzlüğümüzden, bizim yalnızlığımızdan alıyorlar”
Vallahi billahi onlar güçlü değiller. Onlar güçlerini bizim örgütsüzlüğümüzden, bizim yalnızlığımızdan alıyorlar. Onların amacı bizi yalnız tek tek yakalayıp istedikleri her şeyi yaptırabilmek. Eğer bu ülkede emekçiler, yoksullar, halk, bizler hepimiz bir araya gelirsek emin olun biz onlardan çok ama çok daha güçlüyüz. Ama ne yapıyorlar? Sürekli olarak insanı insana düşman ediyorlar. Ya sen Kürtsün, o Türk, o Alevi, o Sünni, o kadın, o erkek, o siyah bu beyaz. Sen oralısın bu buralı. Sürekli olarak insanları birbirine düşman ederek bizim farklılıklarımızı kullanarak bizi birbirimize düşman ederek onlar iktidarlığını korumaya çalışıyor. O yüzden benim mesela Soma’daki bütün kardeşlerime sizler aracılığıyla sesimizin ulaştığı her yere söylemek istediğim en önemli şey bu. Beş parmağın beşi bir değil bunu bilelim. Biz hepimiz farklıyız. Farklı renklerdeyiz, farklı kültürlerdeyiz, farklı inançlardayız. Hepimiz farklı farklıyız ve farklılıklarımızla güzeliz aslında. Ama unutmamamız gereken ne? Bu beş parmağın beşi bir değil ama hepsi aynı bilekten çıkıyor. Eğer o bilek kesilirse o bilek zarar görürse beş parmağın beşi de işe yaramaz. Bunlar şunu istiyorlar; onlar istiyorlar ki bu beş parmağın beşi de ayrı ya. Böyle el açıp dilenelim bunlara. Çünkü bunlar günah işlediklerinin farkındalar. İstiyorlar ki biz dilenelim onlar da bize sadakamızı versinler. Böylece kendilerince cennete gitsinler. Yani halkı kendilerine dilenci kılmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Biz de diyoruz ki arkadaş namerde el açmayın. Ayrı ayrı durup, namerde el açmayın. Yapacağımız şey, şu birbirinden farklı bir araya getirip, yumruk yapıp hakkımız olanı almak. Biz onlardan hakkımız olmayan bir şey istemiyoruz ki. Hakkımız olanı almak için kavga ediyoruz. Yeter ki şu birbirinden farklı olduğumuzu kabul edelim. Ama birleştiğimizde bir yumruk gibi olduğumuzda hakkımız olanı alabileceğimizi bilelim. Ya daha güçlü olduğumuzu bilelim. Biz onlardan daha güçlüyüz. Bugün doğru olan bunun farkına varmaktır.
“Güçlü olmak aslında hiçbir şey ifade etmiyor”
Bugün görüyoruz tankıyla, topuyla, bombasıyla, füzesiyle, uçağıyla İsrail, Filistin’den daha güçlü değil mi? Peki İsrail haklı mı? İsrail dünyanın en haksız devleti şu anda. İnsanları yerinden, yurdundan, toprağından eden, katliamlar yapan, yediden yetmişe herkesi katleden İsrail, dünyanın en haksız devleti. Görüyoruz değil mi? Yani güçlü olmak aslında hiçbir şey ifade etmiyor. Hiçbir anlam ifade etmiyor. Önemli olan ne? Ben hayatta güçlü olmak çok daha önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. İnsanın onurlu olması, insanın haklı olması. Siz haklı olursanız elbette ki bir gün güçlü olursunuz. Haklı olursanız doğruda durursanız eğri mutlaka belasını bulacak. Yeter ki biz birbirimize sahip çıkalım. Haklı olanların güçlü olma zamanı geldi de geçiyor. Haklı olanın yanında duralım. Birisi bir haksızlığa uğradıysa, ya beni ilgilendirmez, onun derdidir demeyelim. Onun koluna gidelim. Birisi bir haksızlığa karşı başkaldırıyorsa, ya kendi başının çaresine baksın demeyelim. Onun koluna girelim, yanına girelim o haksızlığa karşı bağırıyorsa biz de onunla beraber bağıralım. Biz haksızlığa uğradığımızda tek başına da kalsak korkmayalım, sinmeyelim, yılmayalım, teslim olmayalım. Bunlar güçlerini buradan alıyor. Er ya da geç haklı olan güçlü olacak ve bu gidişata bir son vereceğiz. Kısa çöp uzun çöpten hakkını mutlaka alacak. Biz o günlere hazırlanmalıyız. O güne kadar da dirayetle her tür haksızlığa, hukuksuzluğa karşı duracağız.”