Kılıçdaroğlu medya çalışanlarına seslendi

Example HTML page

CHP lideri Kılıçdaroğlu, medyanın en sert ve acımasızca eleştirdiği siyasetçinin kendisi olduğunu belirterek, “Eleştiriden çekinmedim, saygı duydum. Ama yalan haber, hakaret asla doğru değil’’ dedi.

CHP’nin Marmaris’te düzenlediği Yerel Medya Çalıştayı, bugün açılış konuşmaları ile başladı. Çalıştaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı.

Çalıştayda konuşan Kılıçdaroğlu, demokrasilerde medyanın dördüncü güç olduğunu vurguladı, Türkiye’nin otoriter rejimden kurtulmasının yolunun gazetecilerden geçtiğini söyledi.

“BİZİM FİKİRLERE İHTİYACIMIZ VAR”

Türkiye’nin fikirlere ihtiyacı olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, haksızlığa uğrayan kişinin kimliğine bakılmaması gerektiğini vurguladı.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

-Dün Can Atalay’ı ziyaret ettim. Osman Kavala’yı, Tayfun Kahraman’ı, Çiğdem Mater’i, Mine Özerden’i ziyaret ettim. Onları dinledim.

-Eğer adalet diye bir kavramı hepimizi içselleştirirsek haksızlığa uğrayan kişinin kimliğine, inancına ve yaşam tarzına bakmadan onu bir insan olarak görerek, haklı bir mücadele veriyorsa, hakkın ve haklının yanında durduğumuz sürece bana göre medya görevini büyük ölçüde yapmış olur.

-İnsan, düşüncelerini açıklamaları nedeniyle tutuklanmaları gözaltına alınmaları yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sine yakışmıyor. Zaman zaman toplantılarda söylerim, aslında bizim aykırı fikirlere ihtiyacımız var.

-Çünkü düşünemediğimiz, bilmediğimiz konuları aykırı bir düşünce farklı bir gözlem, bizim ufkumuzu açabilir.

“EN ÇOK İHTİYAÇ DUYULAN ŞEY SAĞLIKLI ELEŞTİRİ”

-Genelde Newton örneğini veririm. Elma ağacının altında yatan Newton’un başına elma düşer ama dünyanın en aykırı sorusunu sorar. Bu Elma niye yukarıya doğru gitmedi diye. Dolayısıyla yer çekimi. Oysa dünya kurulalı elma hep yere düşmüştü.

-Dolayısıyla aykırı düşüncelerden korkmamak, çekinmemek gerekiyor. Özellikle siyaset kurumunu bu konuda son derece dikkatli olması gerekir.

-Ama bizde maalesef farklı düşündü diye insanların süründüğünü, farklı yazı diye gazetecilerin hapse atıldığını, tutuklandığını, gözaltına alındığını, bunların hepsini yaşıyoruz.

-Yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sinde yaşıyoruz. Arkada Gazi Mustafa Kemal’imiz var, elinde gazetesi basın milletin müşterek sesidir diyor.

-Acaba basın gerçekten bugün milletin müşterek sesi konumunda mı? Bunun da bütün medya mensuplarının aslında sorgulaması lazım. Bir siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu sağlıklı eleştiri.

-Sağlıklı eleştiriye, siyasetçiye ihtiyaç duyar. Çünkü bazen çalışma koşulları içinde, yoğun ortamda yaptığı hataları fark edemeyebilir ama bunu medya mensupları otururlar, eleştirirler, ders çıkarmaya çalışırız.

“GELİŞMİŞ ÜLKELERDE MEDYA DÖRDÜNCÜ GÜÇ”

Kılıçdaroğlu, medyanın demokrasilerde dördüncü güç olduğunu ifade ederek, demokrasinin ana aktörlerinden birisinin de basın olduğu vurguladı.

Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

-Demokrasinin temel kurumları vardır. Güçler ayrılığı ilkesi diyoruz yasama, yargı, yürütme. Gelişmiş demokrasilerde dördüncü bir ayak vardır. O da medya. Yasama, yargı, yürütme ve medya.

-Dolayısıyla medya demokrasinin ana aktörlerinden birisi olarak yargı gibi, yasama gibi, yürütme gibi bir faktör olarak ortaya çıkmıştır. Bizde ise yasama, yargı ve yürütmenin ne halde olduğunu ben anlatmayayım.

-Siz çok daha iyi bilirsiniz ama medyanın içinde bulunduğu pozisyon da pek iç açıcı değil. Hepimizin bu sorunu çözmek için düşünmesi lazım. Elbette ki farklı siyasi görüşlerimiz olabilir ama ortaklaşacağımız konular olmalı.

-Öyle bir noktaya geldik ki ortaklaşamıyoruz bir türlü. Demokrasi konusunda ortaklaşmalıyız, insan hakları konusunda ortaklaşmalıyız, adalet konusunda ortaklaşmalıyız

“BASIN SANSÜR EDİLEMEZ”

-Bizim anayasamız var, diyor ki anayasamız ‘basın sansür edilemez’ Yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sinde gerçekten basın böyle mi?

-Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirler yani özgürlükleri sınırlayacak tedbirler varsa devlet o özgürlükleri sınırlayacak alanları kapatır, özgürlük alanlarını büyütür.

-Anayasa öyle diyor, büyütmek zorundadır diyor. Anayasanın bu gereğini yeri geldiğinde haykırıyoruz. Haksızlığa uğradığımıza, anayasanın bu maddesini bir şekliyle dillendiriyoruz.

-Büyük sorunlar yaşıyoruz, özellikle yerel medyanın bu konuda ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığını, her gittiğimde konuştuğumda bana bunları aktarıyorlar. ‘Büyük sorunlar var’ diyorlar.

-Geldiğimiz noktada da tasarruf yapıla yapıla iki alanda tasarruf yapıldı. Bir çocukların bir öğün yemeğini kestiler ikincisi de sizinle ilgili tasarruf genelgesi çıkardılar.

-Kamu kurum ve kuruluşlarının basını izlemeyle ilgili birim. ve kütüphane dokümantasyon merkezleri hariç hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak.

-Görev alanıyla ilgili olmayan yayınlara abone olunmayacak. Günlük gazete almayacaksınız diye tasarruf genelgesi mi çıkarılır? Tam utanılacak bir tablo. Tam tersine belediye başkanı, o gazeteyi almalı, görmeli. Benimle ilgili eleştiri var mıdır, yok mudur diye bakmalı” diye konuştu.

“RTÜK İNFAZ KURUMUNA DÖNÜŞTÜ”

Medyanın üzerinde denetim sağlayan köklü cumhuriyet kurumlarının bir infaz kurumuna dönüştüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:

-Medyaya düşman olan bir siyasal iktidarı desteklemeyin arkadaşlar. Hangi görüşten olursanız olun, sonunda çekilen sizin ipiniz oluyor. Medyaya düşmanlık olur mu?

-Dünyanın her tarafında medya özgürce yayın yapar bütün siyasal aktörler onlara saygı duyarlar. Siz ne kadar kapanırsanız, ne kadar azalırsanız baskıcı bir yönetim o kadar memnun olur. Çünkü kendisini eleştirecek hiç kimse kalmaz.

-Basını disipline etmek için ortak paydalar oluşturmak için de kurumlar oluşturulmuş. Basın İlan Kurumu bunlardan birisidir.

-Radyo Televizyon Üst Kurulu bunlardan birisidir. Basın İlan Kurumu çok eski bir kurum aslında. Aynı zamanda destekleme özelliği olan bir kurum, fakat bunlar da infaz kurumuna dönüştü.

-RTÜK’te infaz kurumuna dönüştü. Vay beğenmiyor musun? Benim istediğim yayını mı yapmadın? Beni mi eleştirdin? ‘Kesiyorum’ diyor.

-Eğer basın İlan Kurumu gerçekten de medyaya destek verecekse buranın. siyasallaşmaktan kurtulması lazım. Bütün toplumun saygı duyduğu duayen gazeteciler var.

-O gazeteciler neden Basın İlan Kurumunun yönetiminde görev almazlar? Onlar neden ağırlıklı olarak yönetimde söz sahibi olmazlar?

-Onlar oldukları takdirde siyasal baskının azaldığını göreceksiniz. Bunun mücadelesini verin. Ben veriyorum bizim partimiz de veriyor ama sonuçta parlamentodaki sayısal çoğunluğa baktığınız zaman düşündüklerimizi gerçekleştiremiyoruz.

“MAHKEMEDEN İSTEDİKLERİ KARARI ÇIKARTIYORLAR”

Yargının siyasallaştığını ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasına şöyle devam etti:

-Haber yapıyorsunuz, haber doğru. İktidar kanadını eleştiriyorsunuz, herhangi bir bakana yakın veya iktidara yakın bir iş dünyasından birisini eleştiriyorsunuz.

-Haksızlığını yazıyorsunuz, gidiyor mahkemeye, mahkemeden istediği kararı çıkarıyor ve o habere erişim yasağı geliyor. Yani yargı kararıyla yolsuzlukların üstü örtülüyor.

*-Buradan da bizim kurtulmamız gerekiyor. Nasıl yapacağız? Beraber mücadele ederek. Parçalanan bir medya iktidarların işine gelir. Çünkü parçaladığınız zaman bölersiniz, ondan sonra istediğiniz gibi yönetirsiniz.

-Türkiye’de bugün yaşadığımız dram gerçek anlamda budur. Kamu ilanları bakıyorsunuz belli gazetelere kamu bankaların ilanları var tam sayfa, belli gazetelere hiç verilmiyor. Benim vergimle, yani sizlerin vergileriyle bu kamu kurumlar ayakta.

-Orada çalışanların aylıklarını da bizler ödüyoruz. Hep beraber 85 milyon ödüyoruz. Nasıl olur da kamu bankası sadece ve sadece belli televizyon kanallarını ve belli gazeteleri destekler. Diğerleri gazete değil mi? Televizyon değil mi? Yayın kuruluşlar değil mi? İnternet siteleri değil mi?”

“KORKUNUN EGEMEN OLDUĞU DÜZENDE DEMOKRASİ OLMAZ”

-TRT kamu yayıncılığını tarafsızlık ilkesine göre yapar diyor. Allah aşkına ya vicdan sahibi olan her gazeteciye soruyorum, TRT gerçekten tarafsız yayın yapıyor mu? Onu da şikayet ettik. Mahkemeler ne kadar sürecek? Belki yirmi yıldır sürecek.

-Alıyorlar bir köşeye atıyorlar. Acaba lehe mi karar versek başımız belaya girer mi? Korkuyorlar. Korkunun egemen olduğu bir düzende demokrasi olmaz. Korkunun egemen olduğu bir iklimde düşünceyi ifade özgürlüğü olmaz.

-Ben sendikalaşmalarından yanayım. Sendika olmalı, sendika olmalı ki haberi yazan patronun baskısında kalmamalı.

-Medya mensubu arkadaşımız bir baskı altında haberini değiştirir veya kullanamazsa o zaman ortada ciddi bir sorunumuz var demektir. Bunun yolu ya etik değerleri çok güçlü olan bir medya yapılanması ya da sendikalaşma. Bu iki kuralı bir arada değerlendirmek zorundayız.

“GAZETECİ ÖZGÜRCE ÇALIŞMAK ZORUNDADIR”

-İletişim Başkanlığı gazetecilere basın kartı veriyor. Ne işi var İletişim Başkanlığı’nın? Sadece ve sadece iktidar kanadının propagandasını yapan bir kurum.

-Sahte videolar hazırlayan bir kurum. Yasası farklı ama uygulaması farklı. Dolayısıyla basın kartını verecek olan basın mensupları olmalı. Kimin gazeteci olup olmadığına kamu nasıl karar verecek?

-Dolayısıyla basın kartını kamu vermemeli. Kamunun da içinde olduğu ama ağırlığın, medya mensuplarını oluşturduğu bir kurul tarafından basın kartı verilmeli. Efendim ben sana basın kartını veriyorum, şuraya giremezsin.

-Basın kartını veriyorum, şunu yapamazsın. Gazeteciye sınırları koyacak olan onun etik değerleridir.

-Senin bağırman, çağırman veya koyduğun kurallar gazeteciyi bağlamamalı. Gazeteci, kamunun koyduğu kurallar içinde çalışamaz, özgürce çalışmak zorundadır.

-O nedenle biz medya özgürlüğü, gazetecinin özgürlüğü de ifade ediyoruz. Özgürlüğü sınırladığınız andan itibaren medya medya olmaktan çıkar.

“TÜRKİYE’NİN KURTULMASININ YOLU SİZDEN GEÇİYOR”

Türkiye’nin kurtulmasının gazetecilerden geçtiğini vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Basın milletin ortak sesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi kurduğunda çağdaş uygarlık düzeyini hedeflemişti, çağdaş uygarlık düzeyini aşmayı hedeflemişti. Güçler Ayrılığı ilkesinin tam oturduğu, yargıya kimsenin müdahale etmediği, haklı olanın sesinin çok daha yüksek çıkması için medyanın destek verdiği bir Türkiye özenimi vardı. Eminim ki medya mensubu olarak sizlerin de içinde var. Hangi görüşten olursak olalım, hangi kimlikten ve inançtan olursak olalım bu bir insanlık sorunu ve hepimizin ortak sorunu. Bu ortak sorunda umut olan sizsiniz. Sizin kalemleriniz, sizin mürekebiniz. Diyoruz ya âlimin mürekkebi şehidin kanından daha evladır diye. Dolayısıyla sizin kaleminiz güçlü olduğu sürece, özgür olduğu sürece, rahat yazdığı sürece, bütün baskılara direndiği sürece Türkiye kurtulur. Türkiye’nin bu otoriter rejimden kurtulmasının yolu sizden geçiyor” diye ekledi.

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir