Erkan Baş: Komisyon Erdoğan ile görüşmeyecek mi, Erdoğan’ın komisyona söyleyecek hiçbir sözü yok mu?
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, haftalık basın toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun faaliyetlerine ve çözüm sürecine ilişkin konuştu. Baş, “Komisyon Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyecek mi? Recep Tayyip Erdoğan’ın komisyona söyleyecek hiçbir sözü yok mu? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişi, komisyona görüşlerini aktarmayacak mı?” ifadelerini kullandı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in Yeni Şafak’a verdiği röportajı eleştiren Baş, “Hâkimler ve savcılar kararlarıyla konuşur, röportajla konuşmaz. Ama belli ki Akın Gürlek kendisine Adalet Bakanlığı’nın basın sözcüsü görevi vermiş” şeklinde konuştu.
Erkan Baş, dün gerçekleşen Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinin bir kısmına katıldığını kaydederek Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u da eleştirdi. Baş, Tunç’a “Türkiye asgari bir hukuk devleti olduğu gün siz zaten o makamda oturamazsınız, sizin oturduğunuz makam devam ettiği sürece Türkiye bir hukuk devleti olamaz. Yargının bağımsız olduğu gün kimin nerede oturacağını hep beraber göreceğiz” sözleriyle seslendi.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun bugün yapılması planlanan toplantısının ertelendiğini hatırlatan Baş, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık aracılığıyla komisyon başkanlığına dilekçe vererek “şeffaflık” çağrısında bulunduklarını ifade ederek, “İmralı’da yapılan görüşmenin tutanakları tüm halka açıklanmalıdır” şeklinde konuştu.
EMEKLİLER KURULTAYI’NDAKİ AÇIKLAMASINI DÜZELTTİ: ‘SÖYLEYENE DEĞİL SÖYLETENE BAK’
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, basın toplantısında şunları kaydetti:
“Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye İşçi Partisi 1. Emekliler Kurultayı toplandı. Ben bu vesileyle bu kurultaya katkı koyan tüm sendika başkanlarına, tüm emeklilere, tüm parti üyesi arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Sağ olsunlar, o kurultayın açılış konuşmasını teklif etmişlerdi ve ben orada bir açılış konuşması yaptım. Bu açılış konuşmasında bir hata yapmışım. Emeklilere yönelik, o çokça tepki toplayan, ‘Çok uzun yaşıyorlar’ sözünü yanlışlıkla Mehmet Şimşek’e atfederek söylemişim ve böyle haberleştirilmiş. Dün bunun üzerine Bakan Yardımcısı Sayın Abdullah Erdem Can Timur arayarak beni düzelttiler. Sayın Bakan’ın böyle bir sözü olmadığını söyledi. Açıkçası ilk duyduğumda şaşırdım ama hemen meseleye baktım ve hatamı fark ettim. Tabii ben prompter kullanmadığım için, önümde yazılı bir metni okumadığım için konuşurken başkasına ait olan bir sözü Mehmet Şimşek’e atıfla ifade etmişim. Bu konuda kendisinden özür diliyorum. Kamuoyunun bilmesini isterim, emeklilerin çok uzun yaşadıkları için yoksulluğa mahkûm oldukları sözünün sahibi Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanı Raci Kaya’ymış. Yani emeklilik sisteminin tam orta yerinde oturan, devlet adına en yetkili kişi demiş ki, ‘Emekliler çok uzun yaşıyor’. Dolayısıyla bir taraftan bu sözü Mehmet Şimşek’e atfettiğim için hatam nedeniyle özür diliyorum, ama herhâlde halkımızın ‘Söyleyene değil de söyletene bak’ sözünün en çok hatırlatılması gereken yer de burası.
‘O SÖZÜN TEMSİL ETTİĞİ ZİHNİYETİN MEMLEKETE VERDİĞİ ZARARI KİM DÜZELTECEK?’
Şunu çok merak ediyorum, yani benim bir hatamı fark edip arayan iktidar yetkilileri acaba Raci Kaya’yı arayıp ‘Kardeşim sen ne diyorsun’ demişler midir? Ben bu sözün iktidarın emekliye bakışının özeti olduğu konusunda ısrarcıyım. Ben bir hatamı düzelttim ama ‘O sözün temsil ettiği zihniyetin memlekete verdiği zararı kim düzeltecek’ sorusunu da sormak zorundayım. Ben bu hatamı düzeltiyorum ama emekliyi yük gören, insan ömrünü bir maliyet kalemi gören, milyonları açlığa mahkûm eden bu çarpık anlayışı kim düzeltecek? Bakın hiç akılda bir soru işareti kalmasın, Plan ve Bütçe Komisyonu, 22 Ekim 2025 tarihli toplantı, konuşan SGK Başkanı Raci Kaya. Buradan Mehmet Şimşek’e de seslenmek istiyorum: Maalesef, üzülerek ifade etmem gerekiyor ki siz de bu zihniyetin önemli parçalarından bir tanesisiniz. Yani bu sözü siz söylemediniz ama bu sözü hayatımızın merkezine yerleştiren zihniyetin en önemli tamamlayıcılarından bir tanesisiniz. Umuyorum bu zihniyetin memleketi getirdikleri bu hâl, tıpkı bizim yaptığımız gibi gerektiğinde düzeltilebilecek bir hâl olur.
AKIN GÜRLEK RÖPORTAJINI ELEŞTİRDİ: ‘HAKİMLER VE SAVCILAR KARARLARIYLA KONUŞUR’
Değerli arkadaşlar, Meclis Plan Bütçe Komisyonu hareketli günlerden geçiyor. Dün Adalet Bakanlığı’nın bütçesi görüşülüyordu ve ben de bir kısmına katıldım. Önce şuna dikkat çekmek lazım, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü gün gazeteleri açıyorsunuz, gazete denirse, Yeni Şafak denilen gazetede Akın Gürlek’in manşetten tam sayfa röportajı var. Evet, tam sayfa. Şimdi daha önce belki bin kere söylemişizdir, dilimizde tüy bitiyor ama tekrar edeceğiz, hâkimler ve savcılar kararlarıyla konuşur. Kararlarıyla konuşur, röportajla konuşmaz. Reklam çalışmasıyla konuşmaz, PR çalışmasıyla konuşmaz, siyasi pozlar keserek konuşmaz. Ama belli ki Akın Gürlek kendisine Adalet Bakanlığı’nın basın sözcüsü görevi vermiş. Tıpkı daha önceki selefleri gibi diyeceğim, çünkü rica ediyorum sesimin ulaştığı herkes açsın, Zekeriya Öz’ün BBC röportajını okusun. Bakın benzerlik falan demiyorum, neredeyse aynı. Aynı cümleler, aynı özgüven patlaması, aynı üslup, sanki aynı tornadan çıkmışlar.
‘MEMLEKETTEKİ HER YURTTAŞ SAVCI GİBİ DEĞİL, SİYASİ PARTİ KOMİSERİ GİBİ HAREKET ETTİĞİNİN FARKINDA’
Bakın, ‘Şüphelinin kimliğine bakmam, partisine bakmam, meşrebine bakmam’. E peki Sayın Gürlek, CHP’li belediyelere gönderdiğin müzekkerelerde neden yalnızca CHP dönemindeki ihaleleri soruyorsun? AKP dönemine gelince görmez mi oluyorsun? Hani kimliğine bakmıyorsun da galiba rozetine bakıyorsun. Başsavcı başsavcı olsa resen soruşturma açar, AKP’li belediyelerin peşine düşer. Ama burada basın sözcülüğü rolü, bir PR faaliyeti var, aradaki fark bu. Yani gerçekten aklımız almıyor; kanunen yasak olmasına rağmen bir şirketin yönetim kurulunda oturduğunu da kabul ediyor, basına demeç vermek yasak ama onu yapıyor, Aziz İhsan Aktaş gibilerini tutuksuz yargılıyor, onlarca seçilmiş belediye başkanını aylardır hapiste tutuyor, sonra çıkıyor, ‘Ben kimsenin partisine falan bakmam’ diyor.
Vallahi bence kimseyi kandıramıyorlar. Yani sokaktaki çocuğu çevirsek, bu emirlerin Saray’dan geldiğini o da biliyor. Gürlek de biliyor, Saray’daki de biliyor. Bu memleketteki her yurttaş bir savcı gibi değil de bir siyasi parti komiseri gibi hareket edildiğinin farkında. Bir de şimdi o PR çalışmasının yeni bir versiyonu çıkmış, ‘Temiz Eller Operasyonu’, ‘Temiz Eller Savcısı’ falan. Vallahi olsa olsa ‘Ak Savcı’ olursun. ‘Ak Savcı’ da Türkiye hukuk tarihinin en karanlık savcılarına verilecek sıfat olacak. Bence tarihe ‘Ak Savcı’ olarak geçeceksiniz, buyurun geçin ama bu memlekete bir hayrınız olmayacak.
‘ADALET BAKANLIĞI BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE YILMAZ TUNÇ YİNE AYNI MASALLARI ANLATTI’
Değerli arkadaşlar, dün Adalet Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü oturuma, dediğim gibi, bir süre katılma şansım oldu. Bakın sonunda söyleyeceğimi yine baştan söyleyeyim, şu ülkede bu adalet düzeni içerisinde, bu adaletsizliklerin egemen olduğu tabloda Adalet Bakanlığı bütçesine verilen 5 kuruş bile haramdır. Çok açık söylüyorum: Bu bütçeden Adalet Bakanlığı bütçesine 5 kuruş bile verilmesi yazıktır, günahtır, haramdır. Yani her hukuk skandalının arkasından ‘Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı bağımsızdır, tarafsızdır’ açıklamaları yapan Yılmaz Tunç yine aynı masalları anlattı. Oysa tablo çok basit değil mi ya? Türkiye’nin gerçekten bir hukuk devleti olması için aslında yapılacak o kadar basit şeyler var ki… Ya Anayasa’ya uyun! Yasalara uyun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulayın, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayın. En temel şey ama bunları bile yapmıyorsunuz, sonra ‘Yargı bağımsızdır, tarafsızdır’.
‘MEMLEKETTE İÇİNDE RÜŞVETİN, YOLSUZLUĞUN KOL GEZMEDİĞİ BİR TANE ADLİYE KALDI MI?’
Ya biraz önce Akın Gürlek’e ilişkin anlattım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bakan yardımcılığı yapmış birisi oraya atanıyor. Biz de bunun bağımsız, tarafsız olduğuna inanacağız. Aklıma ne geldi biliyor musunuz dün Yılmaz Tunç’u dinlerken? Eskiden adliyelerin çevresinde hukuk büroları açılırdı. Özellikle yeni avukatlar adliyelere yakın ofisler tutup tabelalar asarlardı. Şimdi memleketin dört bir yanına bakın, FETÖ borsası var, İBB borsası var, tahliye borsası var. Hani eskiden avukatlık asgari ücret tarifeleri yayınlanırdı, şimdi suçlara göre beraat, tahliye, kapatma tarifeleri konuşuluyor.
Gerçekten soruyorum ya, şu memlekette bir tane adliye kaldı mı? İçinde rüşvetin, yolsuzluğun kol gezmediği bir tane adliye kaldı mı? Hemen üzerleri kapatılıyor çünkü işin ucu saraya, saraydaki beyzadelere, AKP il ilçe teşkilatlarına, genel merkezine dayanıyor. Hemen rafa kaldırılıyor oradaki soruşturmalar. Ama öğrencinin bir tanesi tweet mi attı? Bir emekçi hakkını mı aradı? Bir vatandaş şaka mı yaptı ya da şakaya güldü mü? Günlerce, aylarca hapislere atıyorsunuz. Yıllarca süren davalarla insanları sindirmeye çalışıyorlar. Şimdi daha ben buraya gelirken Fatih Altaylı hakkında verilen mahkeme kararını hep beraber dinledik. Bu mu bağımsız ve tarafsız yargı? Ya gerçekten buna kim inanır?
BAKAN TUNÇ’A SESLENDİ: ‘TÜRKİYE ASGARİ BİR HUKUK DEVLETİ OLDUĞU GÜN SİZ ZATEN O MAKAMDA OTURAMAZSINIZ’
Bakın dün çok çarpıcı bir örnek oldu, dikkatinizi çekmek istiyorum. Tabii Adalet Bakanı’na dönük eleştiriler yapılıyor, Beyaz Toros hatırlatıldı. Bakan acayip sevindi Beyaz Toros’u görünce, hemen atladı. Diyor ki ‘Bu 90’lardan kaldı, onlar sizin iktidarınızdan kaldı’. Ya düşünsenize, 21. yüzyılın ilk çeyreği bitmiş, Adalet Bakanı kendisini 90’larla mukayese ederek aklamaya çalışıyor. Ya gerçekten ben utandım mesela! Yani kendine çıta, kendine bellediğin çıta 90’lı yıllar Türkiye’si. Ya bu nasıl bir çukurun içinde olduğumuzun fotoğrafıdır, bu nasıl bir çukurun içinde olduğumuzun bizzat bakan tarafından kabulüdür.
Gerçekten konuşurken dinledim, galiba şöyle oluyor. Bakan Bey sabah kalkıyor, geçiyor aynanın karşısına, ‘Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye bir hukuk devletidir’… Sonra başlıyor, ‘Türkiye’de yargı bağımsızdır. Yargı bağımsızdır. Yargı bağımsızdır’… Devam ediyor, ‘Yargı tarafsızdır. Yargı tarafsızdır. Yargı tarafsızdır’… Hani Anadolu’da bir söz var ya ‘Kırk kere söylersen olurmuş’ diye, bakan sanıyor ki kırk kere söylersem olacak. Vallahi kırk bin kere söylesen kimseyi inandıramazsın! Bence kendinizi inandırmaktan da vazgeçin. Hatta söyleyeyim ben, inandığınız için değil de göreviniz gereği söylediğinizi de düşünüyorum. Ama bilmeniz gereken bir gerçek var, Türkiye asgari bir hukuk devleti olduğu gün siz zaten o makamda oturamazsınız. Sizin oturduğunuz makam devam ettiği sürece Türkiye bir hukuk devleti olamaz. Yargının bağımsız olduğu gün kimin nerede oturacağını hep beraber göreceğiz.
‘BARIŞ SADECE SİLAHLARIN SUSMASI DEĞİLDİR’
Değerli basın emekçileri, adaletten bahsediyoruz ya, adaletin olmadığı yerde barış olur mu? Şimdi barış gibi ağır bir meseleyi de burada bugün konuşmak zorundayız. Sonunda söyleyeceğimi yine başta söyleyeyim, barış sadece silahların susması değildir. Şeffaflıkla, toplumun bilgisiyle, halkın güvenini kazanarak bir barış iklimi yaratmak zorundayız.
Bazı hatırlatmalarla başlayacağım. Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bir komisyon kurulmasını herhâlde ilk öneren partilerden birisiydi. Biz neden böyle bir komisyon istedik? Dedik ki ‘Bir, süreç iktidarın insafına terk edilemez, iktidarın küçük hesapları için heba edilemez. Şeffaf olmalı, yasal güvenceler sağlanmalı ve kim ne diyorsa, herkes duysun. Hem kişiler hem siyasi partiler düzeyinde kim ne diyorsa bunlar halkın gözünün içine bakarak, toplumun takip ettiği bilinerek konuşulsun’. Bu nedenle de komisyona bir üye verdik, komisyon çalışmalarına devam ediyoruz.
‘KOMİSYONUN KAPALI OTURUM KARARI ALMASI SKANDALDIR!’
Bakın altını çizerek söylemek istiyorum, Türkiye İşçi Partisi komisyondaki bütün kapalı oturum taleplerinin oylamalarında istisnasız biçimde ‘hayır’ oy kullanmıştır. Biz tüm kapalı oturumlara karşı durduk, bu bizim ilkesel duruşumuzdur. Şimdi bu ilkesel duruşumuzun yanında bazen, iddia o ki, dediler ki ‘İstihbarat gelecek bilgi verecek, Savunma Bakanlığı bilgi verecek, İçişleri Bakanı bilgi verecek’. Bakın bunlara da karşıyız, bunların kapalı yapılmasına da karşıyız. Doğru bulmuyoruz ama hadi diyelim ki, diyelim ki bunlar bir nebze anlaşılabilir olsun. Peki değerli arkadaşlar, geçen cuma yaşadığımız skandalı nasıl açıklayacağız? Komisyon aylardır dinlemeler yapıyor. Şimdi Abdullah Öcalan’ın dinlenip dinlenmeyeceği tartışılacak komisyonda ve birden komisyon kapalı oturum kararı alıyor. Bu büyük bir skandaldır, bu rezalettir ya! Açık söylüyorum, bu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin korkaklığının ürünüdür.
‘AKP’Lİ KOMİSYON ÜYESİ İMRALI’YA GİTTİĞİNİ SÖYLEMEYE KORKUYOR!’
Arkadaşlar bakın, cuma günkü komisyonun açık olan kısmında bir tane AKP milletvekili ağzını açmamış, tutanaklarda tek kelime yok. Şimdi biz bunu sormayalım mı? Yani komisyonun en büyük grubu AKP grubu, bir tanesi komisyonun açık kısmında ağzını açmıyor. Bu korku değilse nedir? Şimdi gerçekten çok merak ediyorum, mesela Erdoğan’a soruyorlar, diyor ki ‘Komisyon karar verir’. Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, Türkiye’deki işte 85 milyon yurttaşın hepsine sesleniyorum, Tayyip Erdoğan’a sormadan o komisyondaki herhangi bir AKP milletvekili nefes alabilir mi? Kelimenin tam anlamıyla bunlar milleti kör, âlemi sersem sanıyorlar.
Devam edeceğim, komisyon kararı aldı. AKP, MHP ve DEM Parti’den komisyon üyesi milletvekilleri İmralı’ya gidecekler. Şimdi AKP’li üye, gittiğini söylemeye korkuyor adam ya! ‘Gitmedim, kimin gittiğini bilmiyorum’ gibi laflar ediyor. Ya bir milletvekili, üstelik görev komisyon adına görev almış, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev almış, komisyon adına görev almış bir milletvekili, yaptığı işi söylemekten utanır mı? Ne saklıyorsunuz? Kimden saklıyorsunuz? Yani gerçekten deve kuşu kafasını kuma gömmüş.
‘ŞEFFAFLIK’ ÇAĞRISI: ‘AHMET ŞIK ARACILIĞIYLA KOMİSYON BAŞKANLIĞINA DİLEKÇE VERDİK’
Şimdi daha önemlisi, görüşme yapılmış. Görüşmeye dair tek satır bilgi yok. Bugün normalde komisyonun toplanacağı ve bilgilendirme yapılacağı söylenmişti, sonra ne zaman olduğu bilinmeyen bir tarihe ertelendi. Şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, bugün komisyon üyesi milletvekilimiz Ahmet Şık aracılığıyla komisyon başkanına bir dilekçe yazdık. Son derece önemsiyoruz, dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi deniyor ki, ‘Komisyon çalışmalarını bir an önce bitirsin’. Peki nasıl bitirecek bu komisyon çalışmalarını? Mesela biz Türkiye İşçi Partisi olarak, İmralı’da yapılan görüşmenin içeriğini bilmeden nasıl bir rapor yazacağız? Ne konuşulduğunu bilmeden nasıl bir değerlendirme yapabiliriz?
Bakın çok açık söylüyoruz: İmralı’da yapılan görüşmenin tutanakları tüm halka açıklanmalıdır. Tüm yurttaşlar bunu görmeli, böyle bir şey olamaz. Şimdi komisyon Meclis adına faaliyet üretiyor, oradan İmralı’ya giden 3 milletvekili de bu komisyon adına oraya gidiyor. Dolayısıyla komisyon üyelerinin bu görüşmenin içeriğini bilmesi gerekir, tüm yurttaşlarımızın bu görüşmelerin içeriğini bilmesi gerekir. Bu tartışma dışı bir konudur. Öyle apar topar, bilmediğimiz birtakım görüşmelerden sonra komisyon raporunu tamamlasın, çalışmalarını bitirsin falan, kabul edilemez.
‘KOMİSYON ERDOĞAN İLE GÖRÜŞMEYECEK Mİ, ERDOĞAN’IN KOMİSYONA SÖYLEYECEK HİÇBİR SÖZÜ YOK MU?’
Bir önemli noktaya daha işaret etmek istiyorum. Ne dedik, ‘Herkesi dinlesin komisyon’. Bakın, bizim çok karşı çıktığımız, hiç benimsemediğimiz birtakım görüşler de komisyon toplantılarında ifade edildi. Hiç katılmıyoruz o görüşlere, ama o görüşlerin de orada söylenmesini önemli görüyoruz. Çünkü ihtiyaç duyduğumuz şey budur, en aykırı fikirler bile açıkça ifade edilebilmeli, konuşulabilmeli diye düşünüyoruz. Belki bine yakın insan uzmanlıkları gereği, yaşadıkları gereği, çektikleri çile gereği, acıları gereği bu konudaki çalışmalarıyla öneri yapabilecekleri düşünülerek görüşüldü ve en son İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşüldü. Peki soruyoruz arkadaşlar: Recep Tayyip Erdoğan’la görüşülmeyecek mi? Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda komisyona söyleyecek hiçbir sözü yok mu? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişi, daha önceki çözüm sürecinde tarafsız Cumhurbaşkanı olan kişi, her dönem AKP’nin lideri olan kişi komisyona görüşlerini aktarmayacak mı? Komisyon Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlemeyecek mi?
Bakın ben bütün siyasi partilerin dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum, ama özellikle altını çizerek söylüyorum, komisyon Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlemelidir. ‘Bir önceki çözüm süreci neden bitti?’ sorusu sorulmalı ve yanıtı alınmalıdır, ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra ne oldu?’ sorusunun yanıtı verilmelidir. 7 Haziran-1 Kasım arasında Türkiye niye kan gölüne döndü? Ankara’nın göbeğinde niye bombalar patladı? AKP iktidar olamayınca seçim neden yenilendi? Savaş neden yeniden başladı? Bu soruları sormadan, bu sorulara açıklayıcı yanıtlar almadan nasıl devam edeceğiz?
‘KAPALI KAPILAR ARDINDA, KARANLIKLARDA BARIŞ İNŞA EDİLEMEZ’
Dolayısıyla çok açık ifade ediyorum, hiç tereddütsüz barıştan yanayız ama bu sürecin iktidarın siyasi manipülasyonlarına, basit hesaplarına alet edilmesine izin vermeyeceğiz. En başından beri söylüyoruz, barış için atılan en küçük adım bile kıymetlidir. Ama kapalı kapılar ardında, karanlıklarda barış inşa edilemez. Barışı inşa etmenin yolu bu ülkede özgürlüklerin alanının geliştirilmesidir, barışı inşa etmenin yolu demokrasinin gelişmesidir, barışı inşa etmenin yolu hukuksuzluklara derhâl son verilmesidir, barışı inşa etmenin yolu herkesin ne savunuyorsa halkın gözünün içine baka baka inandıklarını söylemesi ve halkın ferasetine, halkın karar vericiliğine güvenmesidir. Böyle kapalı kapılar ardında oynanan oyunlara da asla ortak olmayacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Biz barışı öyle kirli hesapların değil, halkın mücadelesinin bir sonucu olarak görüyoruz.
‘SURİYE’DE ALEVİ HALKINA DÖNÜK SOYKIRIM GİRİŞİMLERİNİ, KATLİAMLARI KINIYORUZ’
Değerli yurttaşlar, barışı sadece ülkemizde değil, sadece kendi coğrafyamızda değil, tüm dünyada talep ediyoruz. Bizim için barış, kimliğinden, inancından, mezhebinden dolayı hiçbir insanın ayrımcılığa uğramaması demektir. Bu kapsamda, özellikle Hatay örgütümüzün yaptığı açıklamalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Suriye’de Alevi halkına dönük soykırım girişimlerini, katliamları yüksek sesle kınıyoruz ve bu konuda kararlı duruşumuzu sürdüreceğimizi, sesimizi yükseltmeye devam edeceğimizi ben bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altından ifade etmek istiyorum. Bu topraklarda barış, hem ülkemizde hem bölgemizde herkesin kendisini eşit ve güvende hissetmesiyle, eşit ve özgür hissetmesiyle sağlanabilir. Bu konuda mücadeleyi devam ettireceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
‘BİR ÖĞÜN YEMEK’ KAMPANYASINA ÇAĞRI: ‘BU MEMLEKETİ AYDINLIĞA BİZ ÇIKARTACAĞIZ’
Son olarak yurttaşlarımıza bir çağrı yapmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin dört bir yanında sokaklarda, caddelerde stantlar kurduk. Meydanlarda halkımızın gösterdiği yoğun ilgi bize bir şeyi çok net gösterdi: Bu ülkede bu bozuk düzeni değiştirebilecek bir güç var değerli yurttaşlar, bu güç halkın kendisidir. Bizim görevimiz de işte bu gücü örgütlemek, büyütmek ve yan yana getirmek.
Bu nedenle tüm yurttaşlarımıza bir kez daha açık bir çağrıda bulunuyorum: ‘birogunyemek.tip.org.tr’ adresinden kampanyamıza katılın. Bu bütçenin sadece yüzde 1,5’i ile bu ülkenin bütün çocuklarının okulda karnını doyurmak mümkündür. Bu bütçenin sadece yüzde 1,5’i ile okullarda aç çocuk bırakmamak mümkündür ve bunun için güçlerimizi birleştirdiğimizde, bunun için hep birlikte mücadele ettiğimizde başaracağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Memleketimizin üzerine bir kara bulut çökmüştür, memleketimizin üzerine bir kir, bir pas, bir çamur çökmüştür ve bu kendiliğinden kalkmayacak. Ama biz onu kaldırabilecek güce sahibiz. Bu memleketi aydınlığa biz çıkartacağız; çünkü biz halkız, biz milyonlarız.”



