Karayalçın;Cumhuriyetçilik ve Demokrasi

Example HTML page

Gaziosmanpaşa Belediye Kültür Merkezi Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansta açılış konuşması yapan İlçe Başkanı Ümit Kaplanseren “Düzenlediğimiz bu tür toplantıve konferanslarla beşeri ilişkileri geliştirmeye çalışıyoruz.Çünkü bazı çevreler günümüzde kişilere ve partilere farklı düşünceler empoze etmeye çalışıyorlar.Ancak CHP sol partidir.
Bu unutulmamalıdır. PM Üyemiz Sayın Murat Karayalçın’ın cumhuriyet ve sosyal demokrasi konusunda söyleyecekleri bizlerin aydınlanmasında, düşüncelerimizin netleşmesinde önemli rol oynayacaktır. Davetimize icabet ettiği için örgütümüz adına kendisine teşekkür ediyorum” dedi.
Daha sonra konuşmasına başlayan Murat Karayalçın Cumhuriyetçilik ve Sosyal Demokrasi konulu konferansında şu görüşlere yer verdi;

Bugün sizlerden gelen davetle Cumhuriyetçilik ve sosyal demokrasi konusunda bir söyleşide bulunmak istiyorum. İ deolojik bir söyleşi olacak. Cumhuriyetçi düşünce ve sosyal demokrat düşünceyle, CHP’nin bağını kurmaya çalışacağım. Ben insanları, siyaset alanındaki duruşlarını, o insanların kültürel ilişkilerini ve üretim ilişkileri konusundaki tercihlerinin belirlediğine inanıyorum. Dünyada iki tane ana düşünce akımı bulunmaktadır,Sol düşünce ve Sağ düşünce. Hiç kuşkusuz bu iki ana akımın kendi içinde farklılaşmış düşünce biçimleri bulunmaktadır. Merkez sağ, merkez sol, sosyalizm, liberalizm, cumhuriyetçilik, ulusalcılık, milleyetçilik gibi. Ben bunların tümünü sağ ve sol düşüncenin kendi içlerindeki farklılaşmış şekilleri olarak görüyorum. Aslında şunu belirtmek gerekiyor.

Bir insan kendisini nerede, nasıl görüyorsa, nasıl tanımlıyorsa öyledir. Malların standart enstitüsü vardır ama düşüncelerin standart enstitüsü yoktur. O yüzden herkesin kendisiyle ilgili tanımına saygı göstermek gerektiğini düşünüyorum. Ama ben yine bu iki ana akım vardır görüşümde ısrar ediyorum. Türkiyede halkımızın önemli bir bölümünün bu kümeye girdiğini ifade etmekte fayda ediyorum. Halkımızın bir bölümü angeje sağdadır. Bir bölümü angaje soldadır. Halkımızın büyük bölümü bir tarafa angaje değildir.Örneğin; DSP yüzde 22 oy almıştı, 3,5 yıl sonra oyu yüzde 1’e indi. Üç buçuk yıl içinde adeta bir toprak kayması yaşandı. Oy farklılaşması ortaya çıktı. Türkiye halkının tercihini farklılaştırabiliyor olmasını ben Türkiye halkının bir güvencesi olarak görüyorum. CHP’nin de bunu fırsat olarak değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum.

Din benim bu tabirimin dışındadır. Din bir inançtır. Dinin siyaset alanında kategorize edilmemesi gerekir. O nedenle sağ sol tercihleriyle dini inançlar arasında bir ilişkide bulunmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bir de milliyetçilik kavramından söz etmek istiyorum. Irka dayanmayan, kana dayanmayan ama toprak sevgisine, yurt severliğe, bağımsızlığa ve emperyalizmin karşıtlığına dayanan bir milliyetçilikten söz etmek istiyorum. Sosyal demokrasinin, demokratik solun aynı anlama geldiğini ifade etmek istiyorum. İnsanların sağcı mı, solcu mu olduğunu ben insanların üretim ilişkileri ve kültürel ilişkilerdeki tercihlerine bağlamıştım. Peki nedir bunlar? Ben kültürel ilişkilerin eşitlik özgürlük ve kardeşlik kavramına dayandığını düşünüyorum. Eşitliğe inanıyor musun, inanmıyor musun? Kardeşlikten yana mısın, değil misin? Özgürlükleri benimsiyor musun, benimsemiyor musun? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, kültürel ilişkilerdeki duruşumuzu belirler. Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik “yurttaşlık kurumu” için vardır. Yurttaşlar eşittir, yurttaşlar özgürdür, yurttaşlar kardeştir… Fransız devrimi bunları işlemiştir.

Daha sonraki yıllarda bunun yanına bir de üniter devlet, ulus devleti kavramları eklemişlerdir. Laik devleti ayrıca ele almalıyız. Özgürlük ve eşitlik kavramı zaten laik devleti ifade etmektedir. Bu kavramları cumhuriyetçiler getirmişlerdir. Sonraki akımlar bu kavramları benimsemişlerdir. Cumhuriyetçiler eşitlik, özgürlük, dayanışma derler. Dayanışma içindeysen aynı zamanda kardeşsin,kardeş olmadığın
Yoldaş olmadığın insanlarla zaten dayanışma içine girmezsin.
Ben aralarında bir fark göremiyorum. Partimizin son zamanlarda yapmış olduğu önemli çalışmalardan bir tanesi de, Dünya sosyal demokrasi kitaplarını Türkçeye çevirmesidir. Bunları okumanızı öneririm. Burada bazı düşünürler cumhuriyetçilerin geliştirdiği ulus devlet kavramıyla, sosyal demokrasi arasında adeta birebir benzerlik kurmaktadırlar.

Ulus devletin yarattığı ortamda en başarılı sonuçlar eldeedilmiştir,

Onlar diyorlar ki; sosyal demokrasi ulus devletin yarattığı ortamda en başarılı sonuçları elde etmiştir.
Avrupa’nın, Avrupa Birliği’ne (AB) geçmesiyle birlikte, sosyal demokratların oy kaybettiğini öne sürüyorlar. Sosyal demokratların oy kaybetmesini, ulus devletten ayrılmaya bağlıyorlar. Cumhuriyetçi kavramlarla, sosyal demokrasi kavramı arasında ne kadar grift olduğunu vurgulamak amacıyla bunu söyledim. Uzun zamandan bu yana sosyalistler Fransa’da iktidarı kazandılar. Bana göre kültürel ilişkiler bunlar. Kültür ilişkilerinin yanı sıra bir de üretim ilişkilerinden söz etmiştim. Nedir üretim ilişkileri? Bireylerin üretim süreci içindeki yerleri, üretim ilişkileri olarak tanımlanmaktadır. Üretim sürecinin neresindesin? Daha açık sormak gerekirse işçi misin, işveren misin? Üretim sürecinde bulunduğun yer bu açıdan önemlidir.

Karayalçın konuşmasının devamında;
Sizin buradaki yeriniz üretim içindeki değerden ne kadar pay alacağınızı da etkiler. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, dayanışma kavramları cumhuriyetçiler tarafından geliştirildi, sosyal demokratlar tarafından benimsendi. Üretim ilişkileri kavramı ise doğrudan sosyal demokratlar tarafından geliştirildi. Buradan hareketle bir cumhuriyetçinin sosyal demokrat olmadan da siyaset yapabileceğini ama bir sosyal demokratın mutlaka cumhuriyetçi olması gerektiğinin altını çiziyorum. Bu iki kavram birbirini besler, birlikte gider. Bu kuramsal girişten sonra konuyu partimize getirmek istiyorum.
CHP Cumhuriyetçi düşünceyi ve sosyal demokrat düşünceyi bir araya getirmiştir. CHP’nin iki dayanağı vardır. Cumhuriyetçilik ve sosyal demokrasi. Bu iki kavram eş zamanlı olarak önemlidir. CHP Cumhuriyetçi bir parti olarak kurulmuştur. Partimizin kuruluşu cumhuriyetçi düşüncelere dayanmaktadır. Ama partimiz kuruluşundan 42 yıl sonra, solda olduğunu ilan etmiştir. 1965 tarihinde rahmetli İnönü CHP’nin ortanın solunda olduğunu söylemiştir. Hem de seçim kaybetmek pahasına(!) Bu aynı zamanda CHP’nin evrimleşme konusundaki yeteneğini göstermektedir. Bir CHP 42 yıl sonra kendisinin solda olduğunu bu sözcükle ifade etmektedir. CHP’de bugün daha çok cumhuriyetçi görenler, daha çok sosyal demokrat olarak görenlerde olabilir. Ama her iki kesimde bilmelidirler ki birbirlerine ihtiyaçları vardır. Birlikte çalışma zorunlulukları vardır. Bu bilinmeli ve akıldan çıkartılmamalıdır.
CHP zaman içinde her iki düşünceyi de geliştirdi. CHP hem cumhuriyetçi düşünce alanında, hem de sosyal demokrat düşünce alanında çok önemli gelişmeler sağlamıştır; kimliksiz yurttaştan, kimlikli yurttaşlığa geçişi sağlamıştır. Çok yakın zamana kadar yurttaşımızın, kimliği, dini, mezhebi yoktu. Soyut yurttaş, kimliksiz yurttaş esas olarak alınıyordu. Dünyada 1980’lerden itibaren özellikle Sovyet sisteminin çökmesinin ardından o tarihe kadar bilmediğimiz çok önemli gelişmeler yaşanmaya başlandı.

Fransız sosyalistleri Korsikalı yurttaşlarına sahip çıkıyor. Biz de CHP olarak 2008 yılındaki kurultayımızda Türkiye’deki kimliği olmayan yurttaşlarımızın kimlikleri olabileceğini ve o kimliğin o yurttaşlarımızın onuru olduğunu kabul etme kararı aldık. Bunu CHP’nin, cumhuriyetin güçlenmesi için, ulus devlet yapısının güçlenmesi için ölçerek biçerek atmış olduğu bir adım olarak görüyorum. SHP döneminde başlayan özellikle Kürt sorununun çözümü için başlayan çalışmaların bizi getirdiği nokta budur. Bu CHP için çok ciddi bir kazanımdır. Yalnızca cumhuriyetçilik alanında değil, CHP sosyal demokrasi alanında da çok önemli adımlar attı. İsmet Paşa 1965 yılında ortanın solunda olduğunu belirtmişti. Ama ucunu açık bırakmıştı. Daha sonra CHP Sosyalist Enternasyonal’e girdi. Onların aldığı temel kararlarınşekillenmesine katkıda bulundu. Bugün CHP Genel Başkanı, aynı zamanda Sosyalist Enternasyonal’in Başkan Yardımcısıoldu. Ama burada ben bir eleştiride bulunmak istiyorum. Sosyalist Enternasyonal hareketin iki temel eksiği olduğunu düşünüyorum. Birincisi 1980 öncesinde çok sık kullandığımız, çok önem verdiğimiz “Toprak Reformunu” unuttuk. Silindi gitti sessizce. Ben duymuyorum. Konuşulduğuna da tanık olmuyorum. Solun hiçbir kesiminde konuşulmuyor. Bir şey oldu o düştü. Oysa biraz önce üretim ilişkilerini tanımlarken, emek- sermaye ve toprak- insan ilişkilerini kullanmıştım. Ben hala toprak reformunun Türk insanı, Türkiye’nin geleceği için çok önem taşıdığınısöylüyorum. Daha genişini söyleyeyim GAP Projesinde sulanması gereken alanların büyüklüğü 1 milyon 700 bin hektardır. Bu alanın sulanması halinde 4 milyon kişiye istihdam yaratacağı söyleniyor. Eğer su verilirse 4 milyon insana istihdam yaratacağız.

Türkiye’nin bu gibi üretken alanlarında toprak reformunu yapması,bunu yaparken de kooperatifler ve daha büyük üretim güçleri yaratarak toprağıreforme etmeliyiz. Birinci eksikliğimiz bu. Bu telafi edilmeli. Biraz önce ilçe başkanımızla ilçe binamızda söyleşiyorduk. İlçe başkanımıza örgütlerimizden kentsel dönüşüm hakkında konferans verme istekleri aldığımı söyledim. Biz bundan yıllar önce iki proje uygulamıştık. Dikmen Vadisi ve Portakal Köyü Projesi. O dönemde belediye ile halk arasında örgütlü bir diyalogu işletmiştik. Orada yaşayan Ankaralılar projenin sahipleri olmuşlardı. 55 bin konut 10 yılda o insanlarca yapıldı. GAP’ta devlet öncelikle elektrik enerjisi üretti. Toprağına su bekleyen üretici örgütlenmiş olsaydı, devlet onları örgütleyebilseydi, proje muhafızıyapabilseydi onlar zaten oradaki sulama yatırımlarını yaparlardı. O nedenle bizim CHP’liler olarak her konuyu proje üzerinde düşünmemiz gerekir. Yurttaşlarımızı örgütleyerek, onları proje muhafızı yaparak projeleri işletmeliyiz. Sosyal demokrasi dediğiniz ne; demokrasi ve paylaşım değil mi? İkinci öz eleştirim sendikalaşmanın ve toplu sözleşme düzeninin şimdiye kadar gelir dağılımının iyileştirilmesine yetmemeye başlamasıdır. Biz hep kesimlerin örgütlenmesini üretim sürecinde toplu sözleşmelerin yapılmasını savunduk. Bu çok yakın tarihlere kadar işledi. Ama özellikle 90’lardan sonra sendikal örgütlenme ve toplu sözleşmeler gelir dağılımının iyileştirilmesine yetmiyor ve bizler sosyal demokratlar olarak bunların yerine idame edecek yeni araçlar geliştiremedik. Dünya üretim sistemi gelişiyor. Dünya üretim fonksiyonu gelişmekte. Eski üretim sistemleri, 1970’lerin ikinci yarısından sonra gitti. Yerine yeni bir üretim sistemi geldi. Kozmik sistem denen bir model bu. Biz rahmetli Erdal İnönü’yle Sosyalist Enternasyonal’e gittiğimizde İspanya Başbakanı Felipe Gonzalez ile tanıştım. O yeni üretim sistemi için bir çalışma yaptı ama sonuç çıkmadı.
Arkadaşlar ! Gelir dağılımı Dünya’da kötüleşiyor. Türkiye’de kötüleşiyor. İki ay önce bir anketin sonuçları arasında“geçinemiyoruz” diyenlerin sayısının ilk defa yüzde 50’yi bulduğunu gördüm. Bu aslında Türkiye’nin sosyal demokratlarına bir çağrıdır. Bu CHP için göreve çağrı niteliği taşımaktadır. CHP’nin bunu değerlendirmesi gerekiyor. Bu darboğazları çalışarak aşacağız. Projelerimizi hazırlayacağız bu sorunlarıaşacağız. Ben aslında hepimizin CHP’lilerin iki umudunun olduğunu düşünüyorum. Umudumuz örgütümüzdür, umudumuz halkımızdır… Örgütümüzün umudumuz olması demek, parti içindeki demokrasinin tam anlamıyla işletilmesi demektir. Eğer örgütü umut olarak görüyorsak parti hukukunu tam anlamıyla işletmemiz gerekiyor. Parti hukukunun tam anlamıyla güven altına alındığı partiler, sonuca gidebilirler. Partiler birbirlerinden ders alabilirler. Örneğin bizim AKP’nin kendi birlik ve bütünlüklerinden çıkarttığımız dersler olmalı. Kendi aralarında bütünlük içindeler. Ben bunların kilitlenmesini, kenetlenmesini kıskanıyorum. Bizde dayanışmanın adı var kendisi yok. Umudumuz demokrasiyse parti içi hukuku işleterek demokrasiyi sağlayacağız. Halkımız çoluk çocuğunun yakınlarının geleceğini gördüğü yere oy vermektedir. Umudumuz bu halk, o yüzden halkımıza insan hakları demokrasiye dayalı, aynızamanda insan hakları ve çağdaşlaşmaya dayalı bir programla gitmeliyiz. Böyle bir programla sonuç alabiliriz. 89 ruhuyla yüreklerimizi birleştireceğiz Gaziosmanpaşa’da da İstanbul’un genelinde de iktidara ulaşacağız. 1 yıl sonra Türkiye tarihinin ilk kez yaşayacağı art arda seçimler dönemine gireceğiz. Art arda 5 seçim yaşayacağımızı düşünüyorum. 2014’te yerel seçim, Cumhurbaşkanlığıseçimi, 2015’te millet meclisi seçimi bu üçü kesin. Ama iki seçim olasılığıdaha var. Birincisi Anayasa referandumu, diğeri de ara seçim… AKP’nin tüzüğünde bir madde var. Bir milletvekili 3 dönemden fazla görev yapamıyor. Bu nedenle çok sayıda bakanın da içinde olduğu milletvekillerinin istifa etmeleri bekleniyor. Doğal olarak bir ara seçim olabilir. Bunun yanı sıra 29 tane İlde İl genel meclisi, belde belediyeleri ve muhtarlıklar kalkacak. Bu bölgede 29 ilin içinde.
Değerli arkadaşlar! Ben bir gazetede bir söyleşi okudum. Orda gazeteci AKP İl Başkanına“nasıl kazandınız” diye soruyordu. AKP İl Başkanı soruya şu yanıtı veriyordu; “Gece yatağa girdiğimde dökecek terim kalmamıştı.” Gazetecinin “neden” sorusuna da “çünkü bizim davamız var” yanıtı veriyordu. AKP’nin davası var da bizim yok mu, bizimde yoluna can koyduğumuz, sevdiğimiz bir davamız var. Bizde çalışmalıyız değerli arkadaşlar. Çalışmalıyız, çalışmalıyız, çok çalışmalıyız…

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir