EMEP’li Karaca’dan ‘karma eğitim’ açıklaması: Tek tek anlattı, tehlikeyi işaret etti!
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in tartışmaya açtığı “karma eğitim” ile ilgili tepkiler sürüyor. Cumhuriyet TV yayınına katılan Emek Partisi Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, iktidarın eğitim alanındaki gerici uygulamalarını tek tek anımsattı ve “Hiçbir geleneksel değer karma eğitimin altının böyle oyulmasına gerekçe gösterilemez” dedi. Karaca, son dönemde büyük tepki çeken zamlarla ilgili de önemli değerlendirmelerde bulundu.
Seçimlerin ardından art arda gelen zam ve vergi artışlarının yankıları sürüyor. Memur, emekli ve asgari ücretlinin maaş zammı cebine girmeden enflasyon altında ezilirken, tepkiler de devam ediyor.
“DEVLETİN KASASINI NASIL BOŞALTTIKLARINI GÖSTERİYOR”
Zam ve vergi artışlarını eleştiren EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, Cumhuriyet TV‘ye konuk oldu ve şu değerlendirmede bulundu:
“Zamlar, vergi artışları, iktidarın ileriki günlerde kullanmak istediği ek ödenekler… Bunlar elini hiç cebimizden çıkarmak istemeyen iktidarın seçimden önce ve sonra devletin kasasını nasıl boşalttığının göstergesi. Plan bütçe komisyonu’ndan çıkan torba yasa önümüzdeki günlerde oylanacak. Bu torba yasada her gün birbir türlü geçim sıkıntısı yaşayan insanların derdi değil, boşalan kasayı bu kadar çile çeken halkın sayesinde nasıl doldurulacağının derdi raporlanmış. Bir yandan da bu dev enflasyonun sebebi işçilere emeklilere yapılan üç kuruş zammış gibi davranılıyor.”
“İŞÇİLER PATRONLARDAN ÇOK VERGİ ÖDÜYOR”
Uzun süredir TÜPRAŞ işçilerinin taleplerini gündeme getiren Karaca, “Bu memlekette koskoca TÜPRAŞ firmasının işçileri patronlardan daha çok vergi ödüyor” dedi ve şöyle devam etti:
“Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz temel ihtiyaç ürünlerine de bir sürü zam ve vergi, hatta iki kere vergi gibi Anayasa‘ya aykırı uygulamalar görüyoruz. Bugün ülkemizde çalışarak hayatı idame ettirmek mümkün değil, emeklilikte hiç mümkün değil. Ama bütün bu yoksulluğun yaşandığı ülkemizde aynı zamanda ihracat rekorları kırılıyor. Patronlara devlet kasasından çok büyük teşvikler veriliyor, büyük kârlar açıklanıyor. Bu ülkede vergi sistemi adaletsiz. Milyonlarca emekçi daha ücretleri ellerine geçmeden vergilerini veriyor, ücretlerinin kalanıyla ise aldıkları her kalem ürüne bir kere daha vergi ödüyor. Bizim cebimizden aldıklarıyla kurdukları bu hazine sistemi,kamu yönetimi sistemi her gün bizim üzerimize yıkılan duvarlar haline gelmiş durumda. AKP halkın cebinden ellerini çeksin.”
ÇEVRE HALKI TEHLİKEDE!
TÜPRAŞ işçilerinin açlık sınırının altında ücret almasına tepki gösteren Karaca, şu ifadeleri kullandı:
“TÜPRAŞ bu memleketin en büyük işletmelerinden bir tanesi. Özelleştirilmeden önce de bu ülkenin gözbebeği firmalarındandı. Neredeyse yıllık kârı fiyatına AKP tarafından özelleştirildi. Her yıl kâr rekorları kıran bir şirket. Bu şirket canı pahasına çalıştırdığı işçilere açlık sınırının üzerinde bir ücreti layık görmüyor. Stratejik bir pozisyonda, sağlıkları pahasına çalışan işçileri açlığa mahkûm etmiş durumda. Her özel teşebbüste olduğu gibi ilk gider kalemi işçiler olarak görülüyor. Önce çalışan sayısı azaltılıyor, sonra bir işçinin iş yükü giderek artıyor. TÜPRAŞ işçileri tehlikeli iş kolunda sayılan ağır bir iş yapıyorlar. Alınmayan iş güvenliği tedbirleri nedeniyle, kalifiye işçi sayısının azalması nedeniyle sadece TÜPRAŞ işçilerini değil TÜPRAŞ’ın kurulu bulunduğu bölgelerdeki çevre halkını da tehlikeye atmış oluyorlar. Oradaki en küçük bir patlama çok büyük risk yaratıyor. İşçilerin talepleri, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ve ücretlerin açlık sınırının üzerine çıkarılması.”
AKP’NİN EĞİTİM POLİTİKALARINI ADIM ADIM ANLATTI!
Ekonomik kriz giderek derinleşirken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin‘in katıldığı bir programda söylediği sözler tartışma yarattı. Tekin, kız okulları kurmanın, kız çocuklarının okula gönderilmemesini engelleyecek bir çözüm olabileceğini belirtti.
AKP’nin devlet olanaklarını kullanarak hayata geçirdiği eğitim politikalarının kız çocuklarını örgün eğitimden uzaklaştırdığına vurgu yapan Karaca, şunları kaydetti:
“Milli eğitimin verilerine göre 900 bin kız çocuğu eğitimin içinde değil, 600 bin kız çocuğu ise açık öğretimde. Yaklaşık 1 buçuk milyon çocuğun örgün eğitimde olmadığını görüyoruz. Bu durumu sorgulamakla mükellef hiçbir devlet kurumu bu konuyla ilgili bir çalışma yapmamış. Kız çocuklarını eğitimden dolayısıyla bağımsız bir yaşam kurma olanaklarından, çalışma hayatından alıkoyarak çocuk yaşta evliliklere, bağımlı ilişkilere ve aile içine mahkûm etmek isteyen bir iktidar var.
- Bu iktidar, 2009’da yaptığı yönetmelik değişikliği ile ortaokul ve lise öğrencilerinin nişanlanmasının önünü açtı.
- 2012 yılında geçtiğimiz 4+4+4 sistemi ile kız çocuklarının örgün eğitimden uzaklaştırılmasının ve erken yaşta evliliklerin önünü açtılar.
- Yine 2012 yılında, MEB, dini eğitim veren kurumların denetimini Diyanet’e bıraktı.
- Aynı iktidar 2013 yılında evli öğrencilerin açık öğretime yönlendirilmesini sağlayan bir yönetmelik daha çıkardı.
- Müftülere nikâh yetkisi verdiler, çocukların cinsel ilişki rıza yaşını 15 yaşından 12’ye düşürmeye ilişkin önergeyi önümüze koydular.
- Çocukların istismarcılarıyla evlenmesinin önünü açan önergeyi verdiler.
- Bunlarla birlikte yüzbinlerce köy okulları ve yurt kapatıldı. Kız çocuklarını erken yaşta evliliğe mahkûm bıraktılar. Bunları bizzat devlet olanaklarıyla yaptılar.”
“TARİKATLARIN MİLLİ EĞİTİMİ ŞEKİLLENDİRMESİNE SESSİZ KALIRSAK…”
Mücadele çağrısı yapan Karaca, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Karma eğitim hem pedogoji hem eğitim bilimleri açısından vazgeçilmez önemde. Hiçbir geleneksel değer karma eğitimin altının böyle oyulmasına gerekçe gösterilemez. Milli eğitim bakanı bunu aklından çıkarsın. Karma eğitime, kız çocuklarının eğitim hakkına sahip çıkmamız gerekiyor. Tarikatların milli eğitimi şekillendirmesine sessiz kalırsak bunun sonu gelmeyecek. Daha öncesinde güçlü bir toplumsal muhalefeti örgütleyebilseydik böyle olmayacaktı. Bugün çocuklar aç, aileler yoksul, dini değerlerin en temel hakikât olması sebebiyle çocukları okullara yollamaktan kaçınıyorlar. Bugün öncelikle yoksulluğu engellememiz, devletin doğan her çocuktan güvenle 18 yaşına ulaşması için sorumlu olduğuna vurgu yapan politikaları tartışmamız gerekiyor. Bunların ortaya çıkardığı ‘Yaşam tarzı, dini değer’ tartışmasına değil gözümüzü buna dikmeliyiz. Onların yedeklemeye çalıştığı kesimleri de çocuklarının gelecekleri için duyduğu kaygıyı hesaba katarak yanımıza almayı başarabiliriz.
Bütün bu karanlık tablo içerisinde umut ışığını hep beraber verilecek bir mücadele ile parlatabiliriz.”