TİP Genel Başkanı Erkan Baş: Bizim kahramanlara değil; örgütlü bir işçi sınıfına ihtiyacımız var!

Example HTML page

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul’da “Türkiye İşçilerle Değişecek” başlığıyla düzenlenen “Kavel Direnişi’nin 60. yılı” etkinliğinde konuştu. TİP’in seçim süreci boyunca söylediklerini şimdi daha gür bir sesle söylemek gerektiğini vurgulayan Baş, “Bizim kahramanlara değil; örgütlü, bilinçli, güçlü bir işçi sınıfına ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

TİP, bugün İstanbul’un Kartal ilçesinde bulunan Hasan Doğan Spor Kompleksi’nde, “Türkiye İşçilerle Değişecek” başlığıyla bir işçi buluşması ve forumu etkinliği düzenledi. 60. yıl dönümünde, Kavel Direnişi vurgusu ile düzenlenen işçi buluşmasına, çok sayıda emekçi, sendikacı ve yurttaş katıldı.

‘YENİ 15-16 HAZİRANLARI BİRLİKTE YARATACAĞIZ’

Buluşmanın açılış konuşmasını, TİP Emek Bürosu üyesi ve İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (İGDAŞ) işçisi Anıl Denizci yaptı. Denizci, seçim sonuçlarının muhalefet bloku üzerinde moral bozukluğu yaratmasının, sadece seçim odaklı bir siyasetin başarısız olduğu bir senaryo için olağan olduğunu dile getirdiği konuşmasında, TİP’in ilerleyen dönemlerdeki hedeflerine ilişkin ise şunları kaydetti:

“İşçilerin, emekçilerin, üretenlerin ve yoksulların, yani bu memleketin gerçek söz sahiplerinin içinde yer almadığı hiçbir mücadele başarılı olamaz. Hangi partiye oy verdiklerine bakmadan, hangi mezhepten, hangi etnik kökenden olduklarını sorgulamadan birlikte mücadele etmeye ve mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Bu alanı genişletmek ve sınıfla olan bağı kuvvetlendirmek için sendikalarla, odalarla ve derneklerle beraber çalışacağız.

Bugüne kadar önüne koyduğu hedefleri birer birer gerçekleştirmiş Türkiye İşçi Partisi’nin bir üyesi olarak özgüvenle söylüyorum: Yeni 15-16 Haziranları birlikte yaratacak, bu karanlıktan birlikte kurtulacağız!”

‘’BUGÜN NE YAPACAĞIZ’ SORUSUNA CEVAP ARARKEN BİR YOL GÖSTERİCİ…’

Anıl Denizci’nin yaptığı açılış konuşmasının ardından, 15-16 Haziran Direnişi’ne ilişkin çok sayıda çalışmaya imza atmış olan Zafer Aydın kürsüye çıktı. Konuşmasına 15-16 Haziran’ın yaratıcılarını selamlayarak başlayan Aydın, şunları dile getirdi:

“15-16 Haziran, bizim için sadece bir nostaljik anımsama ögesi değil, ‘Bugün ne yapacağız’ sorusuna cevap ararken geriye dönüp bakmamız gereken, bir yol gösterici, bir esin ve ilham kaynağı. Çünkü tarih bize sadece geçmişin bilgisini vermez, aynı zamanda ne yapacağımız sorusuna da bir cevap oluşturur.”

15-16 Haziran Direnişi’ne ilişkin anekdotlar paylaşan Zafer Aydın’ın ardından, konuşmasını yapmak üzere kürsüye TİP Emek Bürosu Üyesi Ecehan Balta Çıktı. Balta, 15-16 Haziran’ın anlamını ve önemini vurguladığı konuşmasında şöyle konuştu:

“Patron, devlet ve sarı sendikanın el ele olduğu her yerde bizler işçi sınıfının bayrağını yükselteceğiz. Sendikalar bizim öz örgütlerimizdir, mücadeleyle kazandık, kimseye vermeyeceğiz.

15-16 Haziran Kartal’da başlamıştı, bugün de Kartal’dayız. Sendikalarımız için mücadelemiz de Kartal’dan başlasın. 15-16 Haziran’ın sloganını tekrarlayarak bitireyim: Gücümüz birliğimizden gelir.”

‘TURİZM İŞÇİLERİNİN YALNIZCA YÜZDE 5’İ SENDİKALI’

Ecehan Balta’nıın ardından, kürsüye turizm işçisi Deniz Çerşil çıktı. “Bir gün dahi konaklayamayacağı otellerde oda temizleyenler, bir günlük yevmiyesiyle alamayacağı yemeği pişirip servis edenler, hiç izleyemediği filmlerin biletlerini satanlar ve lunaparklara kendi çocuğunu, yeğenini getirmeyi sadece hayal edenler” diyerek nitelendirdiği turizm işçilerinin, yalnızca yüzde 5’inin sendikalı olduğunu vurgulayan Çerşil, “Biz kayıtsızız, geçiciyiz, sezonluğuz, örgütsüzüz; ama inanıyoruz ki bu tabloyu birlikte değiştireceğiz” şeklinde konuştu.

Çerşil’in ardından, inşaat işçileri adına söz alan Dev-Yapı İş Temsilcisi Harun Göktepe ise “Bizler ülkenin ezilen işçi sınıfı olarak, alnımızın teri ve nasırlı ellerimizle verdiğimiz mücadelede, asla ve asla umutsuzluğa düşmeyecek ve karamsarlığa kapılmayacağız. İşçiler için eşit ve özgür bir ülke kuracağız” ifadelerini kullandı.

‘EFE DEMİR’LER BİR DAHA YAŞANMASIN DİYE…’

Göketepe’nin ardından kürsüye çıkan ve 10 No’lu İş Kolu’nda yazılım işçisi olarak çalışan Dilan İlhan, 10 No’lu İş Kolu’nda çalışan gri yakalıların sendikal örgütlenmesinde ciddi sıkıntıların yaşandığını vurgulayarak emek mücadelesi verirken yaşadığı saha deneyimlerinden bahsetti. İlhan, konuşmasına şunları da ekledi:

“Mobbinge, zorunlu mesailere, uyku saatlerimizi ve rüyalarımızı bile gasbeden iş yoğunluğuna karşı mücadele eden her işçi, yanında mutlaka Türkiye İşçi Partisi’ni bulmalıdır. Bulmalıdır ki, Yapı Kredi’de çalışırken insan olma onuru taşıdığı için karşılaştığı mobbinge dayanamayarak Efe Demir’ler bir daha yaşanmasın. Bir daha tek bir işçi kardeşimizi bile bu düzene kurban etmeyelim.”

Dilan İlhan’ın ardından kürsüye İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) çalışan iletişim sektörü işçisi Uğur Erdem Çıktı. Erdem, çağrı merkezi işçilerinin yaşadığı mağduriyet ve hak gasplarından bahsetti. 14 Mayıs seçimlerinde 1 milyon oy alan TİP’i işaret eden Erdem, çağrı merkezi işçilerine “Partili ol, güçlü ol” çağrısında bulundu.

‘YÜZLERCE İŞÇİNİN SENDİKALILIĞI TEKNİK BİR HİLEYLE DÜŞÜRÜLDÜ’

Erdem’in ardından kürsüye Yemeksepeti İşçi Komitesi Temsilcisi Kaan Gündeş çıktı. Yemeksepeti işçilerinin iş kolunun bir gecede taşımacılıktan ofis-büro sektörüne geçirilmesiyle yüzlerce işçinin sendikalılığının teknik bir hileyle düşürüldüğünü hatırlatan Gündeş, “Mevcut sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasası değiştirilmeli, sendikalaşma hakkının önündeki engelleri kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmeli, 12 Eylül 1980 anayasasından kalmış olan patronların çoğunluk tespitine itiraz yetkisi kaldırılmalı” şeklinde konuştu.

Kaan Gündeş’in ardından, DİSK Genel-İş 1 No’lu Şube Başkanı Nazan Gevher Çam Ay, taşeron belediye işçileri adına kürsüye çıkarak şunları kaydetti:

¨575 bin belediye şirket işçisinin sorunu, kadro ve ilave tediye meselesidir. Çünkü güvenceli bir işimiz yok. Belediyenin kadrolu işçileri var ama biz hala belediyeye bağlı iştirak firmalarında istihdam ediliyoruz. Toplu sözleşme hakkımız var ama tam anlamıyla haklarımızı elde edebildiğimiz, güvenceli bir iş yok. Bu konuda mücadeleyi büyütmek en önemli sorunumuz ve bu konuda TİP’in çok ciddi inisiyatif alacağını görüyorum.¨

Nazan Gevher Çam Ay’ın ardından sözü alan taşımacılık emekçisi, Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) İş Yeri Temsilcisi Erkan Bilge, ¨İşçi sınıfını rehber edinmiş bizlerin, bugün hiç zaman kaybetmeden yerellerde kurulan işçi birliklerinin mutlaka örgütleyicisi ve destekçisi olmamız lazım. Bugün AKP’ye oy veren milyonlarca işçiye partimizin sınıf politikalarını anlatmamız ve onlarla birleşmemiz gerekmektedir. Zor ama doğru olan budur¨ ifadelerini kullandı.

ERKAN BAŞ: 15-16 HAZİRAN’DAN BUGÜNE VE GELECEĞE DAİR DERSLER ÇIKARTAN BİR YAKLAŞIMLA HAREKET EDİYORUZ

Etkinlik, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın değerlendirmeleri ve kapanış konuşmasıyla sonlandı. Baş’ın konuşmasından öne çıkanlar ise şu şekilde:

Bazı eylemlerin, etkinliklerin, buluşmaların belki gerçekleştirildiği anda, hatta onu gerçekleştirenler tarafından bile, o an için tarihsel önemleri yeterince kavranamayabilir, anlaşılmayabilir.

Çok büyük ihtimalle 15-16 Haziran günlerinde, fabrikasından ilk çıktığında direnişçi işçi kardeşlerimiz Türkiye işçi hareketi tarihine bir mihenk noktası olacak, 60 yıl sonra ders olacak bir eyleme geçtiklerinin farkında değillerdir. O anda bir hak alma mücadelesine, kendi haklarının gasbedilmesine karşı bir direniş mücadelesine çıkmışlardır; ama biz yıllardır o 15-16 Haziran’ın derslerinden, 15-16 Haziran’ın yolundan yürümek için çaba sarf ediyoruz.

Kuşkusuz 15-16 Haziran çok yükseklerde bir eşiktir, onu aşmak kolay değildir; ama bugün Türkiye’de, yani herkesin kolay yoldan yenilgi edebiyatı yaptığı, iktidarın seçim sonuçlarına bakarak önümüzdeki döneme ilişkin kendisine çok uzun planlar yaptığı, diğer tarafta toplumun çok geniş kesimlerine de bir yenilgi duygusu hissettirmeye çalıştığı bir noktada, insanların büyük ölçüde ‘Acaba biz nerede yanlış yaptık, nerede hata yaptık, nerede eksik yaptık’ diye kendi kendilerine, içlerine döndükleri bir noktada, ‘Türkiye işçi sınıfı buradadır, ayaktadır ve mücadeleye devam ediyordur’ demek son derece önemli bir şeydir.

Tabii ki 15-16 Haziran’ın anlamına ilişkin yıllardır konuşuyoruz, tartışıyoruz ve bunu bir konuşma içerisinde nihayete erdirmek o kadar kolay bir şey değildir; ama ben bir şeyi hatırlatmak istiyorum, biz bugün burada bütün konuşmalarda, ‘15-16 Haziran geçmişimizde, tarihte yaşanmış ve anmamız gereken bir olay’ diye bakmıyoruz. 15-16 Haziran’dan bugüne ve geleceğe dair dersler çıkartan, 15-16 Haziran’dan yarınlarımızı kurmak için güç almaya çalışan bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Ben kişisel olarak şunu söyleyeyim, 15-16 Haziran bizim tarihimizde, o günlerde Türkiye’de en ileri aydınların, araştırmacıların, gazetecilerin, yazarların bile ‘Türkiye’de işçi sınıfının bir gücü var mı, işçi sınıfı iktidarı alabilir mi’ sorusuna doğrudan işçi sınıfının verdiği bir yanıt olarak en önemli yerini almaktadır.

‘TÜRKİYE’DE GERÇEKTEN BİR KURTULUŞ ARIYORSAK BUNU GERÇEKLEŞTİREBİLECEK İŞÇİ SINIFIDIR’

İddia ediyorum, ‘Türkiye’yi bu karanlıktan nasıl çıkartacağız’ diye haftalarca, aylarca televizyon programlarında tartışmalar yapıldı. Aynı yanlışı yapıyorlar. Türkiye’de eğer gerçekten bir kurtuluş arıyorsak bunu gerçekleştirebilecek olan işçi sınıfıdır ve bizim 15-16 Haziran’dan çıkardığımız ders esas olarak budur. Türkiye’de işçi sınıfının her şeyi yapabilecek gücü vardır, her şeyi değiştirebilecek gücü vardır.

İkincisi ve belki bununla doğrudan bağlantılı olan da şudur: 15-16 Haziran, iktidarların işçi sınıfı örgütlerini teslim almak için, işçi sınıfını örgütsüzleştirmek için, işçi sınıfını yalnızlaştırmak için, işçi sınıfını çaresiz bırakıp kendisine teslim olmasını sağlamak için attığı en cüretli adımlardan bir tanesidir ve ona aynı cürette bir cevap verildiği için bizim açımızdan son derece önemlidir. Bu sorun bugün aynı yakıcılığını maalesef korumaktadır. Ben bu toplantının gerçekleştirilmesinin en önemli boyutunun bu sorunu artık köklü biçimde ortadan kaldırmak olduğunu düşünüyorum.

Bakın, seçime ilişkin çok şey tartışılır, çok şey konuşulur. Biz TİP olarak bütüne ilişkin eksiklerimizi tabii ki partili arkadaşlarımızla, gönüldaşlarımızla, yoldaşlarımızla tartışacağız; bize oy veren yurttaşlarımızla tartışacağız. Çünkü biz oy verenlerimizi sadece seçmen olarak görmüyoruz, mücadele arkadaşlarımız olarak görüyoruz. Hep beraber bunları tartışacağız ama biz bu seçim sonuçlarından Türkiye İşçi Partisi adına bir görev çıkarttık arkadaşlar.

‘TİP’İN BİR MİLYONA YAKIN OY ALDIĞI ÜLKEDE İŞÇİ SINIFININ BU KADAR ÖRGÜTSÜZ OLMASINA İZİN VERME HAKKIMIZ YOKTUR’

Çok açık ifade ediyorum: TİP’in bu kadar zorluk içerisinde bir milyona yakın oy aldığı bir ülkede Türkiye işçi sınıfının bu kadar örgütsüz, bu kadar dağınık, bu kadar parçalı olmasına izin verme hakkımız yoktur. Bu toplantı bunun ilan edilmesidir. Türkiye işçi sınıfı mutlaka örgütlenecek!

Bir kısmı iktidarın baskıları, zorbalıkları, engellemeleri; bir kısmı iktidarın sendikaları, arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi sarı sendikacılar, eliyle esir alması sonucunda Türkiye işçi sınıfı örgütsüzleştirilmiştir. İşçi sınıfının en büyük gücü örgütlülüğünden, birleşik mücadelesinden geliyorsa, eğer işçi sınıfı bu memleketin geleceğine dair bir söz söyleyecekse, bizim sabah akşam, günün 24 saati, gerekiyorsa yemeden, içmeden, uyumadan, tüm TİP’liler olarak Türkiye işçi sınıfının örgütlülük düzeyini geliştirmemiz gerekir. Hem sayısal açıdan bu örgütlenme rakamları kabul edilemez hem nitelik açısından Türkiye’de sendikaların bugün içinde bulunduğu durum bizler açısından kabul edilemez. Bu seçimler, TİP’e, TİP’in yöneticilerine, üyelerine büyük bir görev, büyük bir sorumluluk vermiştir. Burada 15-16 Haziran’ın yıl dönümünde biz bu görevi üstlendiğimizi, bu mesajı aldığımızı ve bu sorumluluğu mutlaka yerine getireceğimizi söylemek için buluştuk.

Türkiye zor bir döneme giriyor. Geride kalan 20 yıldır yaşadığımız çok boyutlu yıkımı maalesef engelleyemedik, maalesef bu iktidardan bu ülkeyi kurtaramadık. Ama bildiğimiz bir şey var, ‘Sorunlar derinleşerek devam edecek’ demek yetmiyor. Türkiye’de bugün sorun olarak ortaya koyulan ne varsa, bunların hepsi esas olarak Türkiye işçi sınıfının sorunudur. Bakın, ekonomik kriz tartışılıyor, patronlar için kriz yok ki. Para kazanmaya, zenginleşmeye devam ediyorlar. Türkiye’de özgürlükleri tartışıyoruz. Parası olana özgürlük var bu ülkede; zenginlere, patronlara özgürlük var, istedikleri her şeyi yapabiliyorlar. Türkiye’de baskıyı, zoru, şiddeti tartışıyoruz, esas olarak yoksulu, emekçiyi susturmak için, onu teslim almak için uygulanan bir baskıdan, zordan söz ediyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin bütün sorunları aslında Türkiye işçi sınıfının sorunlarıdır ve bugün bu toplantıda ortaya koyulan irade o açıdan önemlidir. Bu sorunları yaşayanlar çözer, Türkiye’nin bütün sorunlarını onu iliklerine kadar hisseden Türkiye işçi sınıfı çözer.  Bu gerçeği yeniden bilince çıkarmaktır TİP’in önümüzdeki dönem en temel görevlerinden bir tanesi. O yüzden arkadaşlar, seçim boyunca anlatmaya çalıştık, şimdi daha güçlü, daha kuvvetli anlatmamız lazım: Türkiye’de işçi sınıfının kahramanlara falan ihtiyacı yok kardeşim. İşçi sınıfının örgütlü gücü, işçi sınıfının birleşik gücü her şeyi yapmaya yeter. Sürekli karşımıza ‘Seni şu kurtaracak, o kurtaramaz bu kurtaracak, onun ismi değişsin bunun ismi değişsin’ cümleleri çıkıyor. Bu düzeni topyekûn değiştireceğiz arkadaşlar. Bizim kahramanlara falan ihtiyacımız yok; örgütlü, bilinçli, güçlü bir işçi sınıfına ihtiyacımız var.

‘TİP’İN PUSULASI İŞÇİ SINIFIDIR’

Türkiye’de geçmiş dönemde muhalefette olan herkes kendini tartışıyor, kişileri tartışıyor. TİP, özellikle de Emek Büro’muzun örgütlediği bu etkinlikle beraber, Türkiye’yi bu karanlıktan nasıl çıkaracağımızı tartışıyor. Bizim derdimiz isimler, kişiler, kurumlar değil. Bizim derdimiz ‘Nasıl yapacağız, yapmak için nasıl örgütleneceğiz’. Çünkü, şunu söylememe izin verin, TİP’in pusulası bellidir. Bizim hayatta bir tane hedefimiz var, bu partinin kuruluşunun da varlık gerekçesinin de temeli de şudur: İşçi sınıfının iktidar olması, üretenlerin yönetmesi. O yüzden günlük hayatımızda da bizde bir tane pusula var: İşçi sınıfı, işçi sınıfının çıkarları, işçi sınıfının hakları, işçi sınıfının mücadelesinin büyütülmesi.

Biz bütün Türkiye’ye bu pusulaya göre hareket etme çağrısı yapıyoruz. TİP bu pusulanın gösterdiği doğrultuda elinden gelen ne varsa yapmaya hazır olduğunu bir kez daha ifade ediyor.

Çok farklı sektörlerden arkadaşlarımız konuştu, muhtemelen toplantı belirli bir aşamada nihayete ersin diye başka sektörlerden arkadaşlarımız konuşmadı; ama toplamda, çok özetle durum şu değil mi arkadaşlar? Her işçi, bu ülkede emeğiyle, alın teriyle yaşayan herkes düşük ücretten şikayetçi. Kimse emeğinin karşılığını alamıyor. İsterseniz madende çalışın, isterseniz inşaatlarda çalışın, isterseniz öğretmen, doktor, mühendis olun, isterseniz o 77 katlı plazalarda çalışın, hepimiz hak ettiğimiz ücreti almadığımızı biliyoruz, düşük ücretli bir yaşama mahkum edildiğimizin farkındayız.

‘BİZ O KANUN TEKLİFİNİ MECLİS’İN TOZLU RAFLARINDA KAYBOLSUN DİYE VERMEDİK’

Türkiye’de bütün sektörlerde insanlar uzun çalıştırılıyor, patronlar daha az sayıda işçiye daha fazla işi yaptırabilmek için insanlık dışı çalışma koşullarını dayatıyorlar. Her yerde uzun çalışma saatlerine karşı mücadele bir gündem olarak önümüzde duruyor. Bakın, Türkiye’de iş yerinde kendisini güvende hisseden tek bir arkadaşımız yok. Ya sendikalaşma hakkımız elimizden alınmış, ya iş yerinde canımızı ortaya koyarak çalışmak zorunda kalıyoruz, ya kaderimiz patronun iki dudağına sıkışmış durumda, yarın öbür gün kapıyı gösteriyor. İşsizlik bunun devamı, emekli olduğumuzda yaşayabileceğimize ilişkin hayallerimiz kalmamış durumda. Dolayısıyla aynı zamanda güvencesizliğe karşı bizim etkili bir mücadeleyi bütün sektörlerde yürütmemiz gerektiği açık. Bunların tümünün sonucunda da arkadaşlar, örgütsüzleştirme saldırıları devam ediyor. Türkiye’de sendika yasaları mevcut, yasalar patronları kollayan, patronların çıkarına göre yazılmış yasalar; ama bu yasaları bile zorlayarak örgütlenen işçilerin önüne fiili engeller çıkarılıyor. Bu kez polis zoru, jandarma engeli, o da yetmiyor mahkeme engelleri ortaya çıkarılıyor.

Buradan bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Biz geçtiğimiz sene meclise sendikal barajların ortadan kaldırılması, sendika yasasının düzenlenmesi, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için bir kanun teklifi verdik. Biz o kanun teklifini meclisin tozlu raflarında kaybolsun diye vermedik. Biz o kanun teklifinin arkasında, örgütlü bir işçi sınıfı olursa, işçi sınıfı kendi yasalarını bildiği gibi yapar, bizim yasalarımız sadece mecliste 3-5 kişinin el kaldırmasıyla el indirmesiyle gerçekleşmez, bizim yasalarımız önce sokakta kazanılır ondan sonra mecliste onun elini kaldırarak onaylanmasıyla basit bir iş olarak kalır.

‘TİP BÜTÜN OLANAKLARINI İŞÇİ SINIFININ MÜCADELESİNE SEVK EDECEKTİR’

Bu yüzden buradan şunu söylemek istiyorum: Biz tabii ki Türkiye’deki bütün işçilerin, emekçilerin, alın teriyle yaşayan her kardeşimizin TİP’i kendi evi olarak, kendi partisi olarak görmesini isteriz, bunun için mücadele ederiz, partiyi buna göre dizayn ederiz. TİP, tüm Türkiye’de işçilerin, emekçilerin kendilerini ait hissedebilecekleri bir siyasi partidir; ama işçi sınıfının örgütlülüğü dediğimizde kastettiğimiz şey, sadece işçi arkadaşlarımızın kendi partilerine üye olması değildir arkadaşlar. İşçi sınıfının örgütlenmesi dediğimizde, işçi sınıfının elbette ki bir siyasal partide, bir sınıf partisinde örgütlenmesinden bahsediyoruz; ama işçi sınıfının sendikal örgütlenmelerinin de mutlaka güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz. O yüzden, kimi sektörlerde var olan sendikalar mücadeleci işçi sınıfının hak mücadelesini sürdüren sendikalarsa, bütün arkadaşlarımız, tüm işçilerin o sendikalara üye olması ve o sendikaları işçilerin yönetmesi içi mücadele edeceklerdir. Bürokratik işçi sınıfı mevzileri ele geçirilmiş birtakım sarı sendikalar tarafından, o zaman gerekiyorsa işçi arkadaşlarımız kendi bağımsız sendikalarını oluşturacaklar. İşçinin yönettiği sendikalarla başlayacağız biz bu işe, bu konuda da TİP bütün imkanlarını, bütün olanaklarını Türkiye’de işçi sınıfını mücadelesine sevk edecektir, buna adayacaktır.

Bugün önemli olan, bizim bu toz bulutu içerisinde bir işaret fişeği çakmamızdır. Türkiye işçi sınıfı tarihinden aldığı derslerle, Türkiye işçi sınıfı geçmişinden aldığı güçle, bu ülkede yarınlarına ilişkin yeniden ayağa kalkma iradesiyle bir araya gelmiştir. Ben buradan yola çıkarak şunu söyleyeceğim: Hiç kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye İşçi Partisi her hal ve şartta görevinin başında olacaktır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, seçim sonuçları ne olursa olsun biz bu ülkeyi bu haramilere teslim etmeyeceğiz. Bu ülkede işçi sınıfı mutlaka iktidar olacak, işçi sınıfı bu ülkeyi mutlaka özgürleştirecek. Hep beraber yeni bir mücadele sürecinde yola devam ediyoruz, yolumuz açık olsun!

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir