CHP’nin seçilmiş İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik duyurdu: CHP’den kayyum hamlesi

Example HTML page

Özgür Çelik, “İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi “kayyım” kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptık” açıklamasında bulundu.

CHP İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin il yönetimine yönelik tedbir kararı alarak yönetime kayyım görevlendirmesinin ardından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu.

Parti, mahkeme kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek Türkiye’nin en büyük il örgütünün siyasi faaliyetlerinin fiilen engellendiğini, bunun da siyasi örgütlenme özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu vurguladı.

“MEVZUATTA YERİ OLMAYAN YÖNTEMLERLE GÖREVDEN ALMA”

AYM’ye sunulan başvuru dilekçesinde, İstanbul İl Yönetimi’nin delegelerin iradesiyle oluştuğu hatırlatıldı ve yerel mahkemenin “mevzuatta bulunmayan yollarla” yönetime müdahale ettiği ifade edildi. CHP, bu durumun parti içi demokrasiye ve siyasi faaliyet hakkına ağır bir müdahale olduğunu belirtti.

Dilekçede ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın davada taraf gibi konumlandırılmasının hukuk sisteminde karşılığı olmadığı kaydedildi. Bu nedenle verilen tüm kararların “kesin hükümsüz” sayılması gerektiği belirtildi.

KAYYIM KARARININ DURDURULMASI İÇİN TEDBİR TALEBİ

CHP, hukuksuz müdahalenin sürmesi halinde ortaya çıkacak zararın telafisinin mümkün olmayacağını belirterek, AYM’den ivedilikle tedbir kararı alıp kayyım yönetiminin faaliyetlerini durdurmasını talep etti.

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, başvurunun ardından yaptığı açıklamada, “İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ‘kayyım’ kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptık.” ifadelerini kullandı.

İŞTE CHP’NİN AYM BAŞVURU DİLEKÇESİ”

Olay ve Olgular

Cumhuriyet Halk Partisi’nin08.10.2023 tarihinde gerçekleştirilen İstanbul 38. İl Kongresi’nin iptali talebiyle İstanbul Mahkemelerinde 6 dava açılmıştır.  İlk dava 19 Mart 2025 tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk’ta, ikinci dava 25 Mart 2025 tarihinde İstanbul 1. Asliye Hukuk’ta açılmış olup bu davalar yetkisizlik kararlarıyla Ankara’ya taşınmış ve Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2025/176 esas numaralı dosyasında birleştirilmiş ve Mahkeme, 11 Eylül 2025’te her iki davayı da esastan reddetmiştir.

İstanbul İl Kongresi’nin iptali için üçüncü dava 8 Temmuz 2025 tarihinde, dördüncü dava 8 Ağustos 2025 tarihinde, beşinci dava 14 Ağustos 2025 tarihinde açılmıştır. Buraya kadar açılmış olan davalar bireysel parti üyeleri tarafından açılmış olup aynı konuda açılan altıncı dava 2 Eylül 2025 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davanamesiyle açılmıştır ve Başsavcılık tarafından açılan davanın 14 Ağustos 2025 tarihinde açılan davayla birleştirilmesini istenmiştir.

Bu davalar içinde; 8 Temmuz tarihinde İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde  E. 2025/222 dosya numarası ile görülen davada Mahkemece 10 Temmuz 2025’te ihtiyati tedbir talebi reddedilmiş olup duruşma günü henüz belirlenmemiştir.

8 Ağustos 2025 tarihinde açılmış olup İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde E. 2025/272 dosya numarası ile görülen dava, davacının davasından feragat etmesiyle kapanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 08.10.2023 tarihinde gerçekleştirilen İstanbul 38. İl Kongresi’nin iptali talebiyle İstanbul Mahkemelerinde açılmış olup devam eden tek dava 14 Ağustos 2025 günü açılıp ardından 2 Eylül 2025 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davanamesiyle birleştirilmiş olan davadır.

Bu davada özetle Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Kongresinin yetkisizlik ve usulsüzlük nedeniyle hükümsüz kaldığı; Kongrenin Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’na bildirilmiş olmasına rağmen, Sarıyer ilçesi sınırları dışında Beyoğlu ilçesine bağlı Haliç Kongre Merkezi’nde yapıldığı; bu durumun Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 20. maddesi ve CHP Kongreler Yönetmeliği’nin 18. maddesine aykırı olduğu; delegelerin irade fesadı halleri ve suç kapsamlı eylemleri bulunduğu belirtilerek, İstanbul İl Kongresinin mutlak butlan ile sakat olduğunun savcılık soruşturmaları ile kanıtlanmış olduğundan bahisle 08.10.2023 İstanbul İl Kongresi’nde alınan tüm kararların tedbiren hükümlerinin durdurulması; bu kongrede seçilen İl Başkanı, İl Yönetim Kurulu ve İl Disiplin Kurulu üyelerinin tedbiren görevden uzaklaştırılması; önceki kongrede seçilen İl Başkanı, İl Yönetim Kurulu ve İl Disiplin Kurulu’nun tedbiren göreve iadesine veya mahkemece uygun görülecek geçici kurulun atanması; İstanbul İl Kongresi delegelerinin görevden uzaklaştırılması; CHP Merkez Yönetim Kurulu’nca başlatılan 39. Olağan Kurultay sürecinin (13 Ağustos 2025 delege seçimleri, 13 Eylül 2025 ilçe kongreleri, 5 Ekim 2025 il kongreleri dahil) tedbiren durdurulması istenmiştir.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.09.2025 tarihli ara kararı ile 08.10.2023 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 38.Olağan İstanbul İl Kongresinde seçilen ve Sarıyer 1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 11.10.2023 tarihli kararında yer alan İl Başkanı, İl Yönetim Kurulu Asıl ve Yedek Üyeleri ile İl Disiplin Kurulu Asıl ve Yedek Üyelerinin Tedbiren Görevden Uzaklaştırılmalarına; Gürsel TEKIN, Zeki SEN, Hasan BABACAN, Müjdat GÜRBÜZ ve Erkan NARSAP isimli kişilerden oluşan Geçici Kurul’un tedbiren CHP İstanbul İl Başkanı, İl Yönetim Kurulu ve İl Disiplin Kurulu yetkilerini kullanmak üzere Görevlendirilmelerine karar verilmiştir.

08.10.2023 tarihinde yapılan CHP 38. Olağan İstanbul İl Kongresinde seçilen ve Sarıyer 1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 11.10.2023 tarihli kararında yer alan Üst Kurul – Kurultay Delegelerinin Tedbiren bu görevden Uzaklaştırılmalarına; Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu tarafından 14 Temmuz 2025 günü alınan karar uyarınca başlatılan 39.Olagan Kurultay süreci kongre takviminde yer alan seçim çalışmalarından yalnızca İstanbul İl Örgütünce yapılacak İlçe Kongreleri ve İl Kongresi seçim çalışmalarının Tedbiren Durdurulmasına karar verilmiştir.

Bu kararlar akabinde Parti Yönetimince CHP İl binasının Genel Başkanlık çalışma ofisi olması yönünde karar alınmıştır. Bu karara rağmen Mahkeme’nin atadığı kişiler İl yöneticileriymişçesine aynı binada görevlerini sürdürmektedir. Atanan kişiler partinin banka hesaplarına erişmeye çalışmakta, işe alım yapmaktadır. Ne kadar süreyle ve hangi göreve atandıkları belirsiz olan bu kişilerce açıklanmış herhangi bir kongre takvimi de bulunmamaktadır.

Buna karşın Mahkemece görevlendirildikleri tarihten bugüne kadar geçen süre içinde iki kongre daha yapılmıştır. Bu süreçte İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kongrelerin durdurulması kararına karşı Yüksek Seçim Kurulu’na başvuru yapılmış, Yüksek Seçim Kurulu Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Örgütünün 24 Eylül 2025’te olağanüstü il kongresinin yapılabileceğine karar vermiş; ardından 18 Ekim 2025’te de yine Yüksek Seçim Kurulu tarafından olağan il kongresinin yapılabileceğine karar verilmiştir. 19 Ekim 2025’te olağan kongre süreçlerinde seçilmiş yeni delegelerle yapılmış, yeni yönetim göreve seçilmiştir.

Tüm bu süreçlere ve iki kongre sürecine karşın İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesince atanan kişilerle ilgili süreç devam etmektedir.

Bu sebeplerle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından tedbiren durdurma kararına karşı itirazda bulunulmuş, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi 26 Eylül 2025 tarihinde bu itirazı reddetmiştir. Bu sefer itiraza karşı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne de başvurulmuş, bu başvuru da 05.11.2025 tarihinde reddedilmiştir.

Böylelikle başvurucu tarafından, kanuni dayanaktan yoksunluk yanında birçok açıdan siyasal örgütlenme özgürlüğüne keyfi müdahale teşkil ederek söz konusu ihlal eden yargı kararına karşı gidilebilecek  başka bir kanun yolu kalmamıştır.

Hak İhlaline İlişkin Gerekçe ve Deliller

T.C. Anayasası’nın Cumhuriyetin niteliklerine ilişkin 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu belirtmekte ve bununla bağlantılı olarak 68/2 düzenlemesinde siyasi partileri, “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlamaktadır.

Cumhuriyetin demokratik niteliğinin korunması ve devamı için siyasi partilere biçilen bu görev sebebiyle siyasi partilerle ilgili düzenlemeler hem Anayasa bütününde hem de anayasal düzende özel ve ayrıksıdır.

Demokrasinin korunması amacıyla Siyasal Partiler üzerinde iki boyutlu bir denetim kabul edilmiştir. Bunlardan biri demokratik denetim diğeri ise hukuksal denetimdir. Demokratik denetim parti üyelerince, hukuksal denetim ise iki boyutludur. Bunlardan biri siyasal parti organ seçimlerine ilişkin olup Anayasanın 79. maddesine göre seçimlerin doğruluğu ve dürüstlüğü ile görevlendirilmiş olan seçim kurullarının yetki ve görevi kapsamındadır. Siyasal partilerin faaliyetlerinin anayasal demokrasiye uygunluğu ise Anayasa’nın 69. maddesi hükümleri gereğince sadece Anayasa Mahkemesi tarafından gerçekleştirilebilmektedir.

İstanbul 45. Asli Mahkemesi’nin, 14 Temmuz 2025 tarihinde bireysel taleple davayı kabul etmesi, 2 Eylül 2025 tarihinde ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davanameyle yaptığı başvuruyla davaları birleştirmesi, devamında tedbir kararı ile herhangi bir süre sınırı ve görev sınırı belirlemeyerek “geçici” yönetici/çağrı heyeti/kayyım belirlemesi;

 1982 Anayasası’nın

67. maddede güvence altına alınmış olan “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve … bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma … hakkına sahiptir.” siyasi parti içinde faaliyette bulunma özgürlüğünü;

68. maddesinde korunan “Vatandaşlar, siyasi parti kurma …. hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.” siyasal parti kurma ve siyasal örgütlenme özgürlüğüne keyfi şekilde müdahaledir. Bu müdahale aynı zamanda 1982 Anayasası’nın;

2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti, …. insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” esas temel ilkelerini ;

6. maddesinin son fıkrasında yer alan “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” amir hükmünü;

9 maddesinde yer alan “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır” hükmünü de açık şekilde ihlali sonucunu doğurmaktadır.

Yukarıda olay anlatımında da belirtildiği üzere Cumhuriyet Halk Partisi’nin 08.10.2023 tarihinde gerçekleştirilen İstanbul 38. İl Kongresi’nin iptali talebiyle, İstanbul Mahkemelerinde açılmış olup devam eden tek dava 14 Ağustos 2025 günü açılıp ardından 2 Eylül 2025 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davanamesiyle birleştirilmiş olan davadır. Bu davanın kabul edilmesi, ardından ihtiyati tedbir kararıyla “görevli yönetici” belirlenmesi siyasal parti olarak örgütlenme ve bunu devam ettirme özgürlüğüne yönelik birbiri içine geçmiş iki ihlali ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki, olmayan kanun yolu varmışçasına açılan davaların kabul edilmesi; ikincisi ise İstanbul Başsavcılığının davasının kabul edilmesidir ki bu durum biran için söz konusu davanın bireysel bir başvurunun konusu olabileceği düşünülse bile herhangi bir savcılığın böyle bir davanın tarafı yapılması, davanamenin kabul edildiği tarihte başvurucunun Türkiye’nin 1. Siyasal partisinin İl Yönetimi olduğu ve halihazırda Başsavcılığın İstanbul BBB hakkında yürüttüğü soruşturmayı devam ettirdiği düşünüldüğünde yargı eliyle keyfi müdahalenin derinliği ve kapsamı daha açık olarak ortaya çıkmaktadır.

  1. İstanbul 45. Asli Mahkemesi’nde görülen davanın yasal dayanağının bulunmaması nedeniyle siyasal örgütlenme özgürlüğü bakımından ortaya çıkan ihlale ilişkin açıklamalar:

1982 Anayasa’nın 68. maddesi siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma ve siyasi partiden ayrılma özgürlüklerini güvence altına almaktadır.

Siyasal partiye üye olma, partinin belirlediği ve demokrasi ilkesine uygun olan tüzüğüne göre parti yönetimine aday olma, organ seçimlerinde yarışma özgürlüğünü de kapsamaktadır. Bu itibarla nasıl siyasal partiler demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsurlarıysa siyasal partinin yönetim organlarının demokratik kurallara göre, partililerin iradeleriyle belirlenmesi de demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Parti içi yönetim organlarında yarış parti içi demokrasinin bir gereği olarak hem 1982 Anayasası hem de ilgili yasalarla hem düzenlenmiş hem de parti içi yarışın demokratik rekabete dayalı olarak yapılmasını güvence altına almıştır. Bu itibarla;

Gerek 1982 Anayasası hükümleri, gerek 2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nun ilgili hükümleri gerekse 1950 tarihli 5545 sayılı Yasa ile kurulan ardından da hem 1961 hem de 1982 Anayasası ile anayasal organ olan Yüksek Seçim Kurulu’nun 75 yıllık müstakar uygulamasına göre Siyasal Partilerin Organ Seçimleri ve Bu Seçimlerin Denetiminde Yetki ve Görevli Yargı Yeri Sadece İlçe Seçim Kurulu Başkanıdır. Siyasal Partilerin organ seçimleri sırasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlık, bir seçim uyuşmazlığıdır. Bu seçim uyuşmazlığını çözme görevi sadece ilçe seçim kurulu başkanına verilmiştir. Bu düzenlemenin amacı, Siyasal Partilerin tüm düzeylerde seçimle belirlenen yönetici organlarının partili üyelerinin iradelerine göre oluşmasını güvenceye altına almak, seçim yarışının partililer arasında yapılmasını sağlamak ancak itiraz ve şikayet üzerine hukuka aykırı işlemlerin gerçekleştiği iddiası üzerine yargının demokratik işleyişie müdahale etmesi amacına dayanmaktadır.

Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olan hükümlere ve yerleşik uygulamaya aykırı şekilde somut olayda Türk Medeni Kanunu’nda Dernek Genel Kurulunun İptaline yönelik hükümlere dayanarak davanın kabul edilmesi, partili üyelerin iradelerine göre oluşan ancak ortaya çıkan sonuçtan memnun olmayan parti üyelerinin hukukun öngörmediği yollarla, bu sefer yargı eliyle parti yöneticilerinin belirlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu sonuç demokratik hukuk devletiyle bağdaşmamakta ve 1982 Anayasası’nın 68. maddesinde koruma altına alınmış olan siyasal parti kurma özgürlüğüne doğrudan keyfi şekilde müdahale niteliğinde olduğundan hem demokratik hukuk devleti kuralını hem de siyasal parti kurma özgürlüğünün ihlal etmektedir.   

Siyasi Partiler Kanunu’nun Seçimlerin yapılması başlıklı 21. maddesi:

Madde 21 – Siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi altında gizli oy ve açık tasnif esasına göre aşağıdaki şekilde yapılır….

(Değişik: 28/3/1986 – 3270/7 md.) Kongrelerde yapılacak seçimler ilgili seçim kurulunun gözetimi ve denetiminde yapılır. Bu seçimlerin usul ve şekilleri ile seçimlerde kullanılacak oy pusulası ve listelerin tanzim tarzı siyasi partilerin tüzük ve kongre yönetmelikleri ile düzenlenir…

Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hâkim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Hâkim, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verdiği takdirde bir aydan az ve iki aydan fazla bir süre içinde olmamak üzere seçimlerin yenileneceği tarihi tespit ederek ilgili siyasi partiye bildirir. Belirlenen günde yalnız seçim yapılır ve seçim işlemleri bu madde ile kanunun öngördüğü diğer hükümlere uygun olarak yürütülür.” hükümlerini içermektedir.

Bu yasa kuralına göre, parti organlarının seçimlerinde, genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi ve denetiminde yapılır. Bu kuralların yanında ve bunlara uygun olarak siyasal partilerin yönetim organlarına ilişkin seçimlerin usul ve şekilleri, seçimlerde kullanılacak oy pusulası ile listelerin tanzim tarzı ise siyasi partilerin tüzük ve kongre yönetmelikleri ile düzenlenir. İlçe seçim kurulu başkanı, yargıç, bu çerçevede seçimin yürütülmesi, yönetimi ve oyların tasnifi ile yani seçimin doğruluk ve dürüstlük kuralına uygun şekilde yapılmasını sağlamakla görevlidir.

Yukarıda yer verilen düzenlemede görüldüğü üzere, siyasi partilerin seçimleri ilçe seçim kurullarının denetim ve gözetiminde yapılır. Bu nedenle, siyasi partilerin kongre süreçleri ile ilgili kesin karar merci ilçe seçim kurulu başkanı yargıçtır. Nitekim ilçe seçim kurullarının parti içi seçim süreçleri ile ilgili kesin yetkili olduğuna dair çok sayıda Yüksek Seçim Kurulu kararı da bulunmaktadır.

YSK’nın 1986/189, kt.7.5.1986,  1989/1537, kt. 14.10.1989; 1991/2, kt. 1.1.1991; 1991/27, kt. 9.2.1991; 2001/133; 2013/474-476 kararları konu hakkındaki müstakar içtihadı ortaya koymaktadır. Ek olarak:

 YSK 2001/133 sayılı kararına göre;2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 21. maddesi; Siyasi partilerin organ seçimlerinde, her türlü talepleri, şikayet ve itirazları kesin olarak karara bağlamakla yalnız ilçe seçim kurulu başkanını görevlendirmiş olduğundan

YSK 2013/474-476 sayılı ve 09.11.2013 tarihli kararına göre Bu hükümler ve açıklamalar çerçevesinde itiraz konusu incelendiğinde; 2820 sayılı Kanunun 21. maddesine göre siyasi partilerin il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimlerinde İlçe Seçim Kurulu Başkanı (Hakim) görevlendirilmiş ve vermiş olduğu kararlara karşı yapılan itirazları inceleme yetkisi ve görevi bir üst kurula verilmediği gibi, ileri sürülen itiraz nedenlerinin de ayrıca tam kanunsuzluk halini içermediği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak, Siyasi partilerin her kademedeki yönetim organlarının seçimlerinde demokratik rekabeti esas alarak, seçim yarışını partili üyelere ve delegelere bırakılmıştır. Yargının bu seçimlere tek müdahalesi anayasal olarak koruma altına alınan gebel, eşit, serbest ve gizli oy kurallarına uyulmadığı iddiasıyla ilçe seçim kurulu başkanına belirli süre içinde itiraz ve şikayetle başvurulması halinde söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla seçim sürecindeki işlemler ile sınırlı olan denetim görevi yasalarda belirtilen süreler içinde yapılan başvuru üzerine yalnızca ilçe seçim kurulu başkanı yargıca aittir. Seçim işlemleriyle ilgili başka herhangi bir yargının kendini görevli ve yetkili görmesi, kaynağını anayasadan almayan bir yetki kullanımı niteliğindedir.

Bu kurallar ışığında; bireysel başvuruya konu olan yargı kararının dayandığı somut olgu olan 8 Ekim 2023 tarihli İstanbul İl Kongresi sonrasında ilçe seçim kurulu başkanlığına herhangi bir itiraz olmamış ve seçim sonucu kesinleşmiş olduğu açıktır. Bununla birlikte 24 Eylül 2025 tarihinde CHP İstanbul İl Olağanüstü Kongresini yapılmış, Kongre sonucu belirlenen yeni il yöneticilerince 29 Eylül 2025 tarihinde Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’ndan mazbata alınmış; 19 Ekim 2025 tarihinde İstanbul İl Olağan Kongresi yapılmış; il başkanlığı da Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’ndan mazbatasını almıştır. Bu süreçlerde Siyasi Partiler Kanunu 21. maddeye göre seçimi yürütmekle görevli seçim kurulu başkanına herhangi bir itirazda bulunulmamış, sonuç kesinleşmiştir.

Böyle olmakla beraber, 8 Ekim 2023 tarihinde yapılmış olan kongrenin üzerinden bir buçuk yıllık süre geçtikten sonra İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde iptali için dava açılması ve Mahkemenin bu davayı kabul etmesi sadece hukuka aykırı değil ağır hak ihlalidir.

Bu sebeple, mevcut yasalara göre ortaya atılan iddiaların dava mahkemesi belli iken bu süreler geçtikten ve sonuçlar kesinleştikten sonra Türk Medeni Kanunu’nda dernekler için getirilmiş ve genel kurul toplantısı yapma kararı alınmış olmasına rağmen genel kurul toplantısını yapmaktan imtina eden yöneticiler yerine mahkeme tarafından tek görevi genel kurulun toplanmasını sağlamak olan üç yöneticinin belirlenmesine ilişkin istisnai bir hükmün yasal dayanak olarak kabul edilmesi “hukuken olmayan bir yolun yargı eliyle üretilmesidir.”

İstanbul 45. Asliye Mahkemesi’nin 2. Eylül 2025 günü verdiği tedbir kararı devam eden ihlale eklenen ayrı bir ihlal kaynağıdır.

Siyasî Partiler Kanunu’nun 121. maddesinin birinci fıkrasında “Türk Kanunu Medenîsi ile Dernekler Kanunu’nun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasî partiler hakkında da uygulanır” denilmektedir. Bu genel düzenlemenin siyasal partilerin yönetim organlarının seçimine ilişkin TMK’da dernekler için belirlenmiş hükümlerinin uygulanmasını mümkün kılıp kılmadığının açığa kavuşturulması gerekmektedir. Her şeyden önce;

Siyasi Partilerde yönetimler parti üyelerinin iradelerine göre belirlenir ve değiştirilir. Buna göre bir siyasal parti yönetimine “geçici yönetici” (kayyım) atanması olanağı bulunmamaktadır. Zira bir siyasal partide, kongreye gidilerek yöneticilerin parti üyelerince belirlenmesi esastır. Böyle olmakla beraber bir siyasal parti yönetimimi genel kurula gitme iradesi ortaya çıkmışken kongreyi çağırmaması, onun demokratik ilkelere aykırı davrandığının en temel göstergesidir ve bunun denetimi ve yaptırımı 1982 Anayasası’nın 69. maddesinin açık hükmüne göre Anayasa Mahkemesi’nin görevindedir. Tam da bu nitelikleriyle demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasal partileri Türk Medeni Kanununa “Dernek” statüsüne indirgemek Anayasanın siyasal partilere tanıdığı özel niteliğini ve tam da bu özel niteliğe bağlı olarak belirleneni özel yargı yerini görmezden gelmektir. 

Söz konusu düzenlemenin, siyasal partilerin kongrelerinin hukuka uygunluk denetiminde TMK hükümlerinin “ölçü norm” oluştur(dukları) yönünde ileri sürülen birtakım görüşlerin Anayasa hükümleri karşısında geçerli bir yönü bulunmamaktadır. Zira Kongrenin içeriksel/esas olarak denetimi partili üyelere aittir. Şekil bakımından denetimi de esas olarak partili üyelere ait olmakla birlikte oy kullanma imkanlarının engellenmesi, yarışan adaylar arasında eşit ve serbest oy kurallarına aykırı davranılması, oy verme düzeninin yarışan adayların baskı kuracağı şekilde belirlenmesi vb aykırılıkların şikayet ve itiraz yoluyla ilçe seçim kurulu başkanına iletilmesi yoluyla yargısal denetim yargı makamına aittir. Zira 1982 Anayasası’nın 67. maddesinde yer alan “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.” şeklindeki güvenceler siyasal parti içinde yapılan seçimler için de geçerli olduğundan siyasal partilerin kongrelerinin hukuka uygunluğunda ölçü normlardır aynı zamanda.

Oysa TMK’da yer alan ve davanın “yasallık” unsuru olarak alınan düzenleme,

b. Olağanüstü toplantı

Madde 75- Genel kurul, yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hâllerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılır.

Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa; üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hâkimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.” şeklinde olup olağanüstü genel kurul kararı alınmasına rağmen genel kurulu toplantıya çağırmayan yönetime karşı sulh hakimince sadece genel kurulu toplantıya çağırmakla görevli olan üç kişinin görevlendirilmesinden ibarettir.   Biran için bu düzenleme “yasal” dayanak olarak kabul edilse, somut olayda olağanüstü genel kurulu yapmaktan direnen bir yönetim olmamış ve olağanüstü genel kurul yapılmıştır. Bu itibarla  mevcut düzenlemenin ne süre ne de konu yönünden uygulanması mümkün değildir.

Yukarıda sayılan nedenlerle adli yargı organlarınca siyasi partilerin seçimlerinin denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davayı kabul etmesi ve ardından da tedbir kararı verilmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamakta olup, davanın görülmesi Anayasa’ya aykırıdır ve siyasal örgütlenme ve siyasal faaliyet yapma özgürlüğüne keyfi bir müdahaledir. Müdahale özü itibariyle Anayasa ile tanınmış siyasal partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olarak iç işleyişlerinde de uymaları gereken demokratik kuralları sağlamaya değil, bu kuralı lağvetmeye dönüktür. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce CHP İstanbul İl Başkanı’nın örgütlenme ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğü, bu hukuksuz müdahaleyle ihlal edilmektedir.

1982 Anayasası’nın 138. maddesinde yer alan amir hükme göre mahkemeler Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun karar vermek zorundadır. Yukarıda detaylıca ortaya koyulduğu üzere İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin somut olayda davaya bakma yetkisi olmamasına rağmen davayı kabul etmesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan davaname ile birleştirmesi ve akabinde “geçici kurul” olarak beş parti üyesini ataması da hukuksal dayanaktan yoksun ve siyasal parti örgütlenme özgürlüğüne de ağır bir ihlaldir. Söz konusu Mahkeme’nin tedbir kararında görüleceği üzere her ne kadar “geçici kurul” olduğu ifade edilse de görevlendirilen kişilere görevlendirilme konusuyla ilgili süre, görev konularına göre yapabilecekleri işlemler belirtilmemiştir.

TMK’nın ilgili hükmü yasal dayanak kabul edilmiş olsa Mahkeme’nin görevlendirdiği geçici kurulu süre ve yapılacak işlemler bakımından yetkilendirmesi gerekirdi. Oysa kararda bu konuda herhangi bir unsur bulunmamaktadır. Bu da yapılan görevlendirmenin görev konusu ve süre yönünden ne kadar keyfi olduğunu göstermekte ve yargılama yetkisinin araçsallaştırılarak bir partinin il yönetimine fiili müdahalede bulunduğu ortadadır.

Nitekim bu keyfiliğin devamı olarak mahkeme, TMK’yı dayanak olduğu biran için kabul edilse dahi “Dernek Genel Kurulunun İptali” davasıyla hiç ilgisi olmayan şekilde görevlendirilen geçici kurul üyelerinin, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın banka hesaplarına erişim talebini kabul ederek bankalara yazı göndermiş ve Mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından kullanılan 21 banka hesabına ilişkin hesap hareketlerini 17 Kasım 2025 günü istemiştir.

Tüm bu yargısal “tutum” siyasi parti üyelerinin demokratik tercihlerine, siyasal örgütlenme özgürlüklerine, onların iradesiyle kurulmuş olan siyasal partinin iç yönetimi partililerin iradelerine göre oluşturulmasına doğrudan müdahale ederek ağır ve sürekli hale gelen ihlallere neden olmaktadır.

  • İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davaya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davaname ile katılması, kamu makamını siyasal bir konuma getirmiştir ve 6771 sayılı yasayla değişik 1982 Anayasası’nın 9. maddesinde yer alan “tarafsızlık” kuralı ihlal edilmektedir.

Öncelikle belirlenmesi gereken husus, Anayasada veya yasalarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına siyasal partilerle ilgili bir yetki verilip verilmediğidir.

1982 Anayasası’nın 135. maddesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları düzenlenmiş olup bu maddenin 6. Fıkrasına göre “Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir”. Siyasal partiler, kamu niteliğinde meslek kuruluşu olmadığına göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü kongrenin iptali talepli bir davaname hazırlaması mümkün değildir. Anayasada siyasal partilerle ilgili tek görevli savcılık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’dır.

Zaten 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunu’nun 16. Maddesine göre Mahkeme kuruluşu bulunan her il merkezi ve ilçede o il veya ilçenin adı ile anılan bir Cumhuriyet başsavcılığı kurulur ve bu mahkeme kuruluğuna bağlı olarak kurulan savcılıkların, söz konusu yasanın 17. maddesine göre görevleri şunlardır: 1. Kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak, 2. Kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun yollarına başvurmak, 3. Kesinleşen mahkeme kararlarının yerine getirilmesi ile ilgili işlemleri yapmak ve izlemek, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. Siyasal Partiler Kanununa göre siyasal partilerle ilgili yetkili savcılık ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’dır. Nitekim 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevlerini düzenleyen 27 maddesinin 5. bendinde “Siyasi partilerin kapatılması hakkında dava açmak” ve 13. bendinde “ Siyasi partiler ve diğer kanunlarla verilen görevleri yerine getirmek.” şeklinde de açık olarak belirtilmiştir.

2820 sayılı Siyasal Partiler Kanunu’nda mahalli cumhuriyet başsavcılığına ise istisnai durumlarda görev verilmiştir. Yasanın 106. maddesine göre “Bu Kanunun 101, 103 ve 104 üncü maddelerinde belirtilen fiil ve haller hakkında bilgi edinen idari merciler, bu bilgileri mahalli Cumhuriyet savcılığına derhal ve yazılı olarak intikal ettirirler. Mahkemeler de, bu gibi fiil ve halleri öğrendikleri zaman durumu derhal mahalli Cumhuriyet savcılığına yazı ile duyururlar. Cumhuriyet savcılıkları, bu bilgileri hemen Adalet Bakanlığına ve belgeleriyle birlikte Cumhuriyet Başsavcılığına yazı ile bildirirler” şeklinde düzenlenmiştir. Gerek bu hüküm gerekse ilk bölümde anılan 121. maddenin ikinci fıkrası “Bu Kanunun hükümlerine göre soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcısı, Cumhuriyet Başsavcıvekili ile Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı veya Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarına verilecek yol giderleri, tazminat ve gündelikler hakkında, 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 67 nci maddesi hükümleri uygulanır.”

.           Türk Medeni Kanunu’nun 75. maddesinde de cumhuriyet savcılıklarına bir görev verilmemiştir. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun Beyanname verme yükümlülüğü ve denetim başlıklı 19. maddesinin son düzenlemesi ise “Denetim sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi hâlinde, mülkî idare amiri durumu derhal Cumhuriyet savcılığına ve derneğe bildirir.” Hükmünü içermekte, suç teşkil eden fiilin tespit edilmesinde savcılık bir ceza sorumluluğunu araştırmakla görevli ve yetkili kılınmaktadır.

            Şu halde ne Anayasada ne de ilgili yasalarda cumhuriyet başsavcılığının dava açma yetkisi bulunmaktadır. Buna rağmen İstanbul 45. Asliye Mahkemesi’nin 2 Eylül 2025 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan davanameyi kabul ederek esasen görülmesi de anayasal ve yasalarca mümkün olmayan davaya “kamuyu” taraf kabul etmesi kamu adına hareket etmesi gereken savcılık makamını bir siyasal partini davasında taraf yapması, yani siyasi bir taraf yapması sonucunu doğurmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul İl başkanlığı kongresinin iptaline ilişkin bu “dava”nın tarafı haline getirilen savcılık, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı “çıkar amaçlı suç örgütü” olarak nitelendiren iddianameyi de hazırlayan taraftır. 10 Kasım 2025 günü paylaşılan iddianamenin 416. sayfasında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunun 2024/64419 sayılı soruşturma dosyasına kayden başlatılan basın yayın ve medya organlarında ”CHP’de Para Sayma Görüntüleri ve Para Kuleleri” olarak bilenen video görüntüleri üzerine Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturma kapsamında gerekli tahkikatın yapıldığı ve tahkikat sonucunda dosyada yer alan şüpheliler hakkında Siyasi Partiler Kanununa Muhalefet suçundan kamu davasının tanzim edildiği, soruşturma kapsamında yer alan ifadeler bakımından, ifadelerde ismi geçen kamu görevlilerinin kurmuş oldukları ”sistem” dahilinde is sahiplerinden/insanlarından rüşvet aldıkları, is sahiplerini para vermeye zorladıkları, bazı is insanları ile birlikte hareket edip haksız kazanç elde ettikleri, piyon diye tabir edilen kişiler üzerinden alım satımlar yaparak suçtan elde edilen parayı akladıkları ve ”sisteme” dahil ettikleri, para transfer ve tahsilinde ‘gizli kasa’ olarak tabir edilen sivil kişileri kullandıkları iddiası ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımızca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 160/1 maddesi uyarınca 2024/228233 soruşturma numaralı dosya üzerinden re’sen soruşturmaya başlanıldığı,…” denilmekte ve bununla bağlantılı olarak da “Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliği adına kayıtlı olduğu anlaşılan Sarıyer ilçesi Ayazağa Mahallesi 7752 Ada 2 Parsel Dükkan Aklama işlemine konu malvarlıklarının TCK 54 maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.” Denilerek Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul İl Başkanlık Binasının müsaderesi istenmekte; 3273. Sayfasındaise;

“08.10.2023 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı seçimlerinde parti içi siyasette Kemal KILIÇDAROĞLU’ na yakınlığıyla bilinen, yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanan Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza AKPOLAT ile ittifak yaparak, Kemal KILIÇDAROĞLU’ nun aday gösterdiği Cemal CANPOLAT’ a karşı Rıza AKPOLAT’ ın aday gösterdiği, yakın arkadaşı Özgür ÇELİK’ i desteklemiştir. Örgüt liderinin o dönem delegeler ve ilçe belediye başkanları üzerinde mutlak hakimiyeti bulunmadığı için Rıza AKPOLAT ve onunla birlikte hareket eden birkaç belediye başkanı ile ittifak yapmak durumunda kalmıştır. İstanbul’ un en ‘zengin’ ilçelerinden Beşiktaş’ ın belediye başkanlığını yapan Rıza AKPOLAT’ ın yolsuzluklarla büyük maddi güce ulaştığı, il başkanlığı seçimde oy kullanacak delegelere maddi menfaat sağladığı ve bu konuda vaatlerde bulunarak oy tercihlerini Özgür ÇELİK’ ten yana kullanmalarını sağlamıştır. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul İl Başkanlığı seçimlerine karıştırılan usulsüzlüklerle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmayla Rıza AKPOLAT ve diğer şüpheliler hakkında açılan dava halen derdesttir.

38. İstanbul İl Kongresi’ nde ‘delegeleri satın alarak’ desteklediği il başkanının seçilmesini sağlayan örgüt liderinin 04-05.11.2023 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kongresinde Kemal KILIÇDAOĞLU’ nun karşısında aday olarak Özgür ÖZEL’ i belirlediği, İstanbul İl Başkanlığı seçimlerinde yaşanan sürecin benzerinin genel kurultayda da yaşandığı, ‘delegelerin satın alınarak’ Özgür ÖZEL lehine oy kullanmaları sağlanmıştır. Olağan kurultay’da yaşanan usulsüzlükler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma derdesttir.

Cumhuriyet Halk Partisinde yaşanan genel başkan değişikliğinden sonra partinin kontrolü tamamen örgüt liderine geçmiş, 2024 mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde İstanbul ilçelerinde ve Türkiye genelinde il ve ilçe belediye başkan adaylarının birçoğu örgüt lideri tarafından belirlenmiştir. Şişli, Üsküdar, Beylikdüzü, Esenyurt, Eyüpsultan, Bakırköy, Sancaktepe, Kadıköy, Çekmeköy gibi ilçelerde örgüt lideri kendisine bağlı kişileri aday göstermiş, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Tuzla Belediye Başkanlarını ise kendisine tabi kılmıştır. Avcılar, Sarıyer, Beyoğlu, Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa belediye başkan adayları ise İstanbul il başkanlığı seçimleri ve olağan kurultaydaki rolünden dolayı Rıza AKPOLAT tarafından belirlenmiştir.

Ahtapot kolları gibi hareket eden ve belediyeleri ele geçiren Ekrem İMAMOĞLU soruşturma safahatinden haberdar olması üzerine hızlandırılmış Cumhurbaşkanlığı aday adaylığını gündeme getirerek kurduğu suç örgütünün kamuoyu nezdinde tartışılmasını engellemeye çalıştığı anlaşılmıştır…..” şeklinde ifadelerle İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin önündeki davayla ilgili iddialara da yer vermektedir. Tekrar vurgulamak gerekir ki Anayasa ve yasalara göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturmanın konusu haline getirdiği iddiaların yanına herhangi bir yetki ve görevi olmadığı halde hukuk davasının da tarafı olması hukuken mümkün değildir. Bunun mümkün kılınması, siyasal partinin kongresinin iptali talebini içeren “davada” iddia makamını ve onu dava açma yetki ve görevli olmasa da kabul eden İstanbul 45. Asliye Hukuku Mahkemesini “partili” yani yapar. 

Oysa 1982 Anayasası’nın 9. maddesine göre yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle kullanır. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın davaname hazırlayarak İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi önünde görülen “dava”da taraf olması ayrıca görevdeki cumhuriyet başsavcısı bakımından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira söz konusu cumhuriyet başsavcısının göreve gelişi ve CHP İstanbul İl Başkanlığı’na karşı açılan “dava”ya davaname ile tarafı olan bu kamu makamının “bağımsızlığı ve tarafsızlığını” doğrudan etkileyen bir durum ortaya çıkmaktadır.

1982 Anayasası’nın 140/son düzenlemesi “Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar, hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan yararlanırlar.” Bu düzenleme yargı örgütünde görev alan hakim ve savcıların idari görevlerde de çalışabilmesini mümkün kılmakta ve fakat bu görevleri yerine getirirken de hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabi olduklarını ayrıca belirtmektedir. Buna göre idari görevde olan hakim ve savcılar için Anayasanın bu meslek için getirmiş olduğu güvenceler devam etmektedir. Ancak bu tek yönlü değildir. İdari görevde olan hakim ve savcılar bağımsız ve tarafsızlık niteliklerini muhafaza etme yükümlülüğü altındadır.

Görevdeki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, 1 Haziran 2022 tarihinde 2022/222 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla Adalet Bakan Yardımcılığı’na atanmış ardından Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun Birinci Dairesinin 02.10.2024 tarihli ve 1291 sayılı kararıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmıştır. CHP İstanbul 38. İl Kongresi 8 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirilmiş ve bu kongrenin çeşitli iddialarla iptal talepler 2025 yılının Mart ayında, söz konusu başsavcının göreve başlamasından beş ay sonra hukuk mahkemelerine yapılan başvuruların konusu olmuş, başsavcılık da 2025 yılının Eylül ayında 45. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla davanın tarafı olarak kabul edilmiştir. Olayların akış sırası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının görevini “tarafsızlıkla” yaptığı konusunda haklı şüpheleri gözler önüne sermektedir. Adalet Bakan Yardımcılığı idari bir görev olmanın ötesinde siyasi bir görevdir. Adalet kamu hizmetinin hangi siyasal politikalarla yürütüleceği esas olarak 1982 Anayasası’nın 8. maddesine göre cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı kendisine ait bu yetkiyi görevlendirdiği memurları eliyle kullanmaktadır. Adalet Bakanlığı ve bakan yardımcılığı da bu çerçevede cumhurbaşkanının belirlediği politikalar dahilinde görev yapan siyasal makamlardır. Adalet Bakanlığının görev ve yetkileri 1 sayılı cumhurbaşkanı kararnamesinin 38 ve devamı maddelerinde cumhurbaşkanınca düzenlenmiş olması, Adalet bakan yardımcılığına atama işleminin dayanağının cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan 3 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 2. ve 3. maddelerinde yer alıyor olması cumhurbaşkanına olan bağlı fonksiyonu ortaya koymaktadır.

Şu halde; herhangi bir cumhuriyet başsavcısının siyasal partinin yönetim organı seçimlerinin iptaline ilişkin hukuk yargılamasına başvurma yetkisi olmadığı gibi İstanbul cumhuriyet başsavcılığının da yetkisi bulunmamaktadır. Ama böyle olmakla birlikte görevdeki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının davaya taraf olması, önceki görevi dikkate alındığında “siyasal” taraf olarak hareket ettiği 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin de davanameyi kabul etmesiyle “bağımsız ve tarafız” yargılama yapmadığı görünüşü doğurmaktadır. 

  • İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Yapılan Yargılama Siyasal Parti Kurma, Üye Olma ve Siyasal Parti Altında Faaliyette Bulunma Özgürlüğünün Anayasa ve Yasada olmayan yetkiler kullanılarak daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyettir. Bu nedenle Mahkemenin yargılanması 1982 Anayasası’nın 14/2 düzenlemesini ve bununla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. Maddesini de ihlal etmektedir.

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Anayasa Mahkemesi siyasi partileri şu şekilde tanımlamıştır: “Çağdaş dünyadaki uygulaması bakımından demokrasi esas itibariyle temsili demokrasidir. Temsili demokrasilerin işleyişinde siyasi partilerin şüphe yok ki vazgeçilmez bir yeri ve önemi vardır. Temsili demokrasilerde toplum içindeki farklı görüş ve çıkarlar, farklı siyaset ve toplum anlayışları ve ülke sorunlarına farklı çözüm önerileri ancak partiler aracılığıyla siyasal sürece yansıtılabilir ve siyaseti etkileyebilirler. Siyasi partiler bu anlamda sivil toplumla devlet arasında, başka şekilde yeri doldurulamayan aracı kurumlardır ve bu sıfatla, Anayasa Mahkememizin ifadesiyle, “demokratik düzenin esaslı bir unsurunu” teşkil ederler (E. 1963/37. K. 1963/54, K.T. 11.3.1963)”.

Farklı siyasi partilerin olmadığı, siyasi partilere örgütlenme özgürlüğünün tanınmadığı, siyasi partilere ölçüsüz bir müdahalenin olduğu durumda demokratik bir düzenden söz edilemeyecektir. Bu şekilde ölçüsüz müdahale anayasal düzene de karşı bir ihlal anlamını taşır.

Hukuki dayanaktan yoksun ve anayasaya aykırı şekilde İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesince “CHP İstanbul İl Kongresi”nin iptaline ve yönetimi için tedbir kararına hükmedilmesi Anayasa ile güvence altına alınmış, siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma , siyasi parti faaliyeti haklarının ihlali anlamına gelmektedir.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ısrarlı tedbir kararı bir yetki gaspının çok ötesinde anayasal düzene karşı bir girişim anlamını taşımaktadır. Netice itibariyle hakkın özü olan “demokrasiyi korumak” sınırı aşılmış, parti üyelerinin iradesi dışında bir yönetim atanmış, parti adeta yerel mahkeme tarafından yönetilmeye çalışılmıştır, çalışılmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 18. Madde, “Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz” demektedir.  Bu hüküm, genel kapsamlı olup, demokrasinin korunmasını ve Sözleşme’de yer alan hak ve özgürlüklerin totalitarizm tehlikesine karşı korunmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla Sözleşme’nin 18. maddesinin amacı, Sözleşme’nin ruhuna aykırı olan siyasi amaçlı kovuşturmalar gibi Devlet eylemlerinin bir sonucu olarak Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin makul olmayan ve hukuka aykırı bir şekilde kısıtlanmasını önlemektir.

Yetkisiz ve görevsiz İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dayanaksız ve Anayasa’ya aykırı tedbir kararı ile örgütlenme özgürlüğüne yapılan müdahalenin amaç dışında olduğu ve hukuka aykırı şekilde verildiği açıktır.

Bununla birlikte yine Siyasi Partiler Kanunu 112. Maddeye dayanarak yapılan suç duyurusu ve akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame konusu da hukuki dayanaktan yoksundur. Oylamalara hile karıştırılmasını düzenleyen madde bireysel bir suçu tanımladığı gibi, suç açısından altı aylık zamanaşımı da söz konusu olduğundan iddia edilen suç ile ilgili soruşturma olanağı da kalmamıştır. Bu gerçeğe karşın ancak bireysel bir suçu oluşturabilecek konuyla ilgili açılan soruşturma da İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki dava ile birleştirilmiştir. Suçta ve cezada şahsilik ilkesi de yok sayılmış, siyasal partinin faaliyetine müdahalenin yolu açılmıştır. Hiç kuşkusuz bu durum Anayasa’nın ihlali ve hatta Anayasa’ya karşı bir girişimdir.

Dolayısıyla İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tedbir kararının hukuki bir dayanağı bulunmamakta olup, Anayasa’ya aykırıdır. Müdahale özü itibariyle Anayasa ile tanınmış siyasal partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olarak iç işleyişlerinde de uymaları gereken demokratik kuralları sağlamaya değil, bu kuralı lağvetmeye dönüktür. Ölçüsüz ve dayanaksız bir müdahaledir. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce CHP İstanbul İl Başkanı’nın örgütlenme özgürlüğü, bu hukuksuz müdahaleyle ihlal edilmektedir.

Bu ihlalin durdurulması gerekmektedir. İhlalin önlenmesi için başvurulacak bir kanun yolu olmadığından tarafımızca Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştır.

Sonuç ve talepler:

Bireysel başvuru ile giderilmesi talep edilen husus, 2024 mahalli idareler seçim sonuçları esas alındığında Türkiye’nin 1. siyasal partisinin Türkiye’nin en büyük il yönetiminin görevini yapmasına engel olunmasının önlenmesidir. Bu itibarla İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesinde, delegelerin iradeleriyle belirlenmiş il yönetiminin olmayan yargısal yollarla değiştirilmesi sağlamaya yönelik olan bu davanın hem yasal dayanaktan yoksun olması hem de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının taraf kabul edilmesi nedenleriyle siyasal örgütlenme ve siyasi parti içinde faaliyette bulunma özgürlüğünün ihlal edildiğine ve bu ihlalin ancak davaya ilişkin tüm yargı kararlarının kesin hükümsüzlükle sakat olduğunun ve başkaca bir işleme gerek kalmaksızın ortadan kaldırıldığına hükmedilmesiyle giderilmesine karar verilmesi; hukuksuz müdahalenin devamı halinde telafisi imkansız zararlar doğacağından öncelikle tedbir kararı verilerek geçici yönetimin görevine devamının önlenmesine karar verilmesini talep etmekteyiz.

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir