Dursun Bulut: TBMM Komisyonu ve Kongreler!

Example HTML page

Söylemleriniz, yaptığınızı işler çok eleştiri alıyorsa kaynağını araştırınca altında kendinizi bulursunuz. Eğer topluma güven vermek istiyorsanız açık, katılımcı, dayanışmacı, özgürlükçü, çoğulcu, çifte standartsız demokrat olmak zorundasınız.

Bu yazımda iki konu üzerinde duracağım.

Yaklaşık 9 ay önce AKP ve MHP ortaklığı, “Kürt Sorunu ve Silahların Susturulması” konusunda bir çıkış yaptı. Bu çıkış, maksatlı adlandırılır veya iyi niyetli… ama bir çıkıştır. Muhalefete düşen derhal bunu kendi iç kurul ve öncülük edeceği parti dışı platformlarda değerlendirerek hazırlık yapmaktı. Aylar geçti, komisyonun kurulmasının son günlerinde partimizin yetkili kişileri konuşmaya başladı.

Oysa ki, CHP bu konuda rapor yazmış bir partidir. Buna rağmen, örgütlerde böyle bir kurul çalışmasını yapmadı ve öncülük ettiği parti dışı platformlarda bu konuya ilişkin bir çalışmayı duymadım. Son günde isim bildirme durumunda kaldı.

Anlayışınız bu olunca artık ön alamıyor sunuz, gündemi belirleyemiyor sunuz, neden karşıtlıklar çoğalıyor, diye soramıyosunuz? Oysa ki, örgütleri, halkın temsilcilerini ikna etme durumuna düşmeden, onların düşünceleri önceden ve zamanında alınsa bu kadar tartışılmaz sınız, hakkınızda spekülasyonlar yapılamaz.

Şimdi parti örgütleri ikilemde. Kimisi “komisyona girin, kimisi girmeyin” diyor. Bu garabeti ortada kaldırmak istiyorsak, artık katılımcılığı, çoğulculuğu hayata geçirmek ve bunu yaşam biçimine dönüştürmek zorundayız. Politikada istikrarlı başarı istiyorsak, bundan başka çaremiz yok!

Partimizde kongre süreci başlatıldı. Yakında mahalle kongreleriyle bu süreç işlemeye devam edecek. Aday olacak tüm arkadaşlarımızı kutllayıp, başarı dilerken, birkaç hususu ifade etmek istiyorum.Kimse değişim beklemesin. Çünkü değişim lafta kaldı.Konu, koltuğu koruma veya koltuğu elde etme mücadelesine takıldı.Şöyleki:

● Eğer değişim istenseydi, Tüzük demokratik hale getirilirdi. Getirilmedi.

● Eğer değişim istenseydi, önce eski kayıtlı üyeler, güncelleştirilerek sağlıklı hale getirilirdi.Çünkü; üyelerimizin en az yarısına ulaşılmıyor. Mevcut üyelerin ancak %15’i eylemlerimize katılıyor. Ki, bu rakam bile çok iyimser bir rakamdır. Kimse mitinglerin kalabalıklığını salt kendine bağlamasın. Bunun en büyük kaynağı, halkın AKP’ye duyduğu tepkidir. Ki, bu çok sevindirici ancak çok ta dikkatle üzerinde konuşulması gereken bir gelişmedir.

● Eğer değişim istesenseydi, mahalleden başlayarak devam edecek seçimler, mahalleye hakim olan kişilerin inisiyatifine bırakılmaz, kişisel ikbalden tutun, hemşericiliğe, eş dost ilişkisinin kullanılmasına kadar tüm olumsuzluklara müsade edilmezdi. Dolayısıyla bu işleyişle nepotizmi yok edemeyiz, niteliğe kavuşamayız, ortaklaşa düşünce üretemeyiz, sorgulayamayız, itiraz etme yerine biatçılığı geliştiririz.

● Mahalle temsilcilerini gerçekçi olarak ifade edersek, yine ilçe başkanları belirleyecek. Dolayısıyla benim adamım anlayışı devam edecek.

● Yönetimlerde çoğulculuğu sağlayamayız. Her defasında olduğu gibi, %50 + 1 her şeyi belirleyecek. Muhalifler kararlara, etkinliklere yeterince demek istiyorum ama gerçekçi olursak neredeyse tamamı yine katılmayacak. Adamcılık, hasımcı duygular devam edecek. Kongreler ise düşünme üretme platformları olamayacak, her zamanki gibi, bilek güreşi arenası olacak

● Yönetimler kendi içinde demokratik işletilemeyecek. Çünkü, yardımcılarını her kurulun başkanları belirlemeye devam edecek.

● Ön seçim kimse beklemesin, çünkü; bu konuda yönetimlerin işlerine yarayacak bir olgu olarak gündemde tutuluyor.

Son sözlerim: Bugüne kadar, olumsuzluklardan kurtulma, partimizi gerçekçi bir sosyal demokrat parti niteliğine kavuşturma yanlısı olan tüm arkadaşlarla çok uğraştık, ama değişimi gerçekleştiremedik. Genç nesile ve aktif çalışacak insanlara umut besliyorum. Biz değiştiremedik, inşallah onlar değiştirirler.

Sevgili Yoldaşlarım,

bu kongrelerde, ilk kez partimizin yapısal değişimine aktif olarak katılmayacağım. Değişimi sağlayacak yapıların taşı olmadan, fikirsel katkı vermeye çalışacağım. Ancak, umutları yeşertecek her insana, her yapıya desteklerim devam edecek. Hepimize kolay gelsin!

NOT: Komisyona öneriler konusunda herkesin düşünce açıklamasını, bu konuya ilişkin düşüncelerimi bir sonraki yazıya bıraktığımı ve Sn.Rıza Türmen’nin son yazısının okunmasını içtenlikle öneriyorum.

Rıza Türmen’in son Yazısı…

Meclis Komisyonu’nun demokrasiyle buluşması

TBMM’de kurulan Komisyon’un bir siyasal çekişme forumu değil, soruna çözüm arayan bir demokrasi forumuna dönüşmesi için sivil toplumun Komisyon’da var olması gerekir. Kürt sorununun barışçı çözümü siyasal partilere bırakılmayacak kadar önemlidir

MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin girişimi, Öcalan’ın PKK’ya çağrısı, PKK’nin Süleymaniye’deki silah bırakma töreninden sonra Kürt açılımının dördüncü basamağına gelindi; Meclis Komisyonu’nun kurulması. Komisyon’un kurulmasıyla süreç yeni bir aşamaya girdi. Silahların sustuğu bu aşamada Kürt sorunu ilk kez TBMM’deki siyasal partiler arasında görüşme konusu olacak.

Komisyon’la ilgili bütün eleştirilere, Komisyon’un Erdoğan iktidarını uzatmak amacıyla kullanılması riskine karşın Kürt sorununun, TBMM’de siyasal parti temsilcileriyle, barışçı bir forumda ele alınması başlı başına önemli bir olay. Demokrasiden yana olan güçlerin bu gelişme karşısında kayıtsız kalması, görmezlikten gelmesi demokrat olmanın getirdiği sorumlulukta bağdaşmaz.

Öte yandan Komisyon’un ve daha genel olarak sürecin tehlikeler barındırdığı da açık. Ama ana muhalefet partisi CHP’nin Komisyon’da yer alması bu nedenle önem taşımakta. Komisyon’un iktidar partisinin dar siyasal çıkarlarına hizmet etmesini önlemek, Kürt sorununun çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda atılmış bir adım olmasını sağlamak bakımından CHP’nin Komisyon’da varlığı gerekiyor. Türkiye’nin en önemli sorunu görüşülürken, iktidar olma olasılığına sahip ana muhalefet partisinin bu gelişmeleri dışarıdan izlemesi, söyleyecek sözü bulunmaması kabul edilemezdi.

Komisyon’un silah bırakan PKK’lılarla ilgili hukuksal alt yapıyı hazırlayacağı söyleniyor. PKK’lıların geleceğine ilişkin hukuksal alt yapının silah bırakmadan önce hazırlanması gerekmez miydi?

Meclis Komisyonu’nun çalışmalarının silah bırakmayla sınırlı tutulması, büyük bir fırsatın kaçırılmasına neden olur. PKK’nın silahlı mücadelesi bir sonuç. Bu sonuca yol açan nedenler var. Kürt kimliğinin inkarı, baskıcı politikalar bu nedenlerden bazıları. Kürt sorununa çözüm bulunmadıkça, sorunu oluşturan nedenler ortadan kaldırılmadıkça, silahlı mücadele bir şekilde geri döner. Kürt sorunu, bir eşit yurttaşlık sorunu. Kürtlerin kimliklerinin tanınması, Kürtlerin farklı kimlikleriyle kamusal alanda eşit olarak var olabilmesi sorunu. Kürt sorunu bir birlikte yaşama sorunu. Kürt sorunu, bir çoğulcu demokrasi sorunu. Bu sorunu çözmeden Türkiye’de gerçek bir demokrasiden söz edilemez.

Kürt sorununun barışçı çözümü için müzakerelere gereksinim var. Tarafların taleplerini, çözüm projelerini, kırmızı çizgilerini masaya koyduğu, karşılıklı tutumlar arasında uzlaşı sağlamaya yönelen önerilerin getirildiği gerçek bir müzakere süreci gerekli. Silahları bırakmaktan, “Terörsüz Türkiye’den” konuşuyoruz ama Kürt sorununun çözümünden, bu sorunun değişik yönlerinden konuşmuyoruz. Oysa TBMM Komisyonu bu konuların ele alınması için en uygun forum. Kürt sorununun barışçı çözümü Türkiye’nin en önemli sorunu olarak toplumun gündemine oturmalı.

Ne var ki böyle bir müzakere sürecinin önündeki en büyük engel Türkiye’de yürürlükte bulunan başka bir süreç. CHP’yi hedef alan ama genelde bütün muhalifleri kapsayan bu süreç, Türkiye’de adı demokrasi olmayan başka bir rejim kuruyor. Ana muhalefet partisinin siyaset dışı bırakıldığı, muhalif seslerin susturulduğu, seçimle iktidar değişikliğinin olanaksız hale getirildiği, temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin rafa kaldırıldığı, yargının iktidarın sopasına dönüştüğü bir rejimde müzakereler yoluyla Kürt sorununa çözüm bulunması düşünülemez. Kürtler de, toplumun bütün kesimleri gibi, seslerini çıkarmadan oturdukları sürece, iktidarın şiddetine uğramaktan kurtulurlar. Oysa herkesin kabul ettiği gibi Kürt sorununun çözümünün ancak gerçek bir demokrasi çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Bir demokratikleşme süreci yürürlüğe girmeden Kürt sorununun çözümü beklenemez. Sorun çözümlenmediği sürece de silahların bırakılması geçici olabilir.

Bütün bu karanlık tablo içinde Meclis Komisyonu bir umut ışığı. O nedenle Komisyon’un yetkisi geniş tutulmalı, Komisyon Kürt sorununu konuşmalı. Bir demokratikleşme hareketini başlatmalı. Bu karanlık gidişe dur diyebilmeli. Ancak bunun için Komisyon’un AKP-MHP hegemonyasının bir parçasına dönüşmemesi, demokratik meşruiyete sahip olması, halk tarafından benimsenmesi, desteklenmesi gerekiyor.

Bunun için her şeyden önce Komisyon’un Meclis’in duvarları arasında çalışan, sadece siyasal parti temsilcilerinin görüşlerine yer veren kapalı bir Komisyon görünümü vermekten uzaklaşması gerekir. Komisyon’un çalışmaları saydam ve halka açık olmalı.

Halka açık olmak derken sadece halk bilgi sahibi olmalı, her şeyin halkın gözü önünde olup bitmesi kastedilmiyor. Aynı zamanda halk Komisyon çalışmalarına katılma olanağına sahip olmalı. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına büyük bir görev düşüyor. Komisyon çalışmalarının toplum tarafından benimsenmesinin yolu sivil toplum kuruluşlarından geçiyor. Sivil toplum, sadece Komisyon çalışmalarına halk desteğinin sağlanması bakımından değil, Komisyon’nun demokratik meşruiyeti bakımından da önem taşıyor.

Bu bağlamda Komisyon’un 210 sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan ve sivil toplumun Komisyon çalışmalarına katılması talebini içeren basın açıklamasını dikkate alması gerekir.

Açıklama:

“Toplumsal uzlaşı ve barış talebinin bütün toplum kesimlerinde yerleşmesi, toplumun bilgilendirilmesi, güvenin sağlanması, sürecin toplumsallaşması ve demokratik meşruiyetin sağlanması için toplumun örgütlü kesimlerinin Komisyon’a katılmasını sağlayacak mekanizmaların ivedilikle yaratılmasını talep ettiğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.”

TBMM’de kurulan Komisyon’un bir siyasal çekişme forumu değil, soruna çözüm arayan bir demokrasi forumuna dönüşmesi için sivil toplumun Komisyon’da var olması gerekir. Kürt sorununun barışçı çözümü siyasal partilere bırakılmayacak kadar önemlidir. Türkiye’de demokrasinin geleceği buna bağlıdır. Kürt sorununa demokratik bir çözüm arayacaksak, bunun yönteminin de demokratik olması gerekir.

Rıza Türmen’in Tüm Yazıları

https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir