CHP Eyüpsultan İlçe Eğitim Sekreteri Cemre Çağlayan: ”Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ‘’2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılında yine sınıfta kaldı”

Example HTML page

CHP Eyüpsultan İlçe Eğitim Sekreteri Cemre Çağlayan; ‘’2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılının aksayan yönlerine dikkat çeken bir açıklama gerçekleştirdi

Çağlayan açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:

Kıymetli yurttaşlarımız, sevgili çocuklar ve gençler, değerli basın mensupları,

En değerli varlıklarımız, çocuklarımız yarın karnelerini alıp, bir eğitim-öğretim yılını tamamlıyorlar. Kimileri ilk karnelerinin heyecanını yasarken, kimileri son kez karne alıp üniversiteye geçiş heyecanı yaşıyor. Tüm çocuklarımızı bir yıl boyunca verdikleri tüm emekler ve çalışmaları için yürekten tebrik ediyor; mutlu bir yaz tatili diliyorum.

Çocuklarımız ve gençlerimiz sorumluluklarını yerine getirdi ve dinlenmeyi hak etti.

Ancak ne yazık ki aynisini Milli Eğitim Bakanlığı için söyleyemiyoruz. Yıl boyunca defalarca uyarmamıza rağmen, bir yıl daha sorumluluklarını yerine getirmeden tamamladılar.

Ekonomik büyüme, toplumsal kalkınma ve küresel rekabet için ülkemizin ihtiyacı olan nitelikli, çağdaş, bilimsel, laik, kamusal, parasız, eşit, erişilebilir ve kapsayıcı bir eğitim sistemidir. Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi Cumhuriyetimizin bizden istediği “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerin yetiştirilmesini sağlamak en temel sorumluluğumuzdur. Ancak AKP iktidarının ve atanmış Bakanlarının amacı hiçbir zaman ülkemizi ve eğitim sistemimizi iyiye götürmek,

aksayan yönleri tespit edip buna yönelik çözümler üretmek olmadı. iktidarın bütün amacı eğitimi bir araç olarak kullanarak dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek, kendilerine uygun itaatkar ve kanaatkar seçmeler yaratmak oldu.

Bu nedenle de eğitimi sistemimizi bilimden, akıldan ve Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştırmaya devam ettiler. 2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılı’nda da eğitim sistemimizin hiçbir sorunu çözülemedi, hatta Bakanlık var olan sorunlara yenilerini ekledi.

Bugün 1. sınıf öğrencilerimiz karne almadı mesela. Eğitim alanında sembolik değerleri olan tüm uygulamalara düşman olan Bakanlık, 2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılından itibaren ilkokul birinci sınıflarda karne uygulamasını kaldırdı. Somut işlemler döneminde olan öğrencilere 6-7 sayfadan oluşan gelişim raporu verildi. Çocuklarımızın gelişimlerinin raporlaştırılması, velilere çocuklar ile ilgili dönütler verilmesi elbette çok önemli. Bu raporlar hazırlanmalı ve velilerle paylaşılmalı. Ancak henüz somut işlemler döneminde olan çocuklarımızın bu raporları anlamlandırması mümkün değil. Onlara da üzerinde Atatürk ve istiklal Marşı’mızın olduğu, not ile değerlendirilmedikleri, emeklerinin karşılığını görecekleri ve hatıra olarak saklayacakları bir belge mutlaka verilmeliydi.

Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında da çocuklarımız okullarda bir bardak temiz suya, bir öğün ücretsiz yemeğe dahi erişemedi, kantin masrafları bile aileler için ciddi bir yük haline geldi. Kantinlerde, sağlıklı yiyecekler olmaması bir yana; simit, açma ve poğaça 20 lira, su 10 lira, çay 20 lira, kaşarlı tost 50 lira. Bir çocuk günde bir kaşarlı tost yese ve iki su içse, ayda 1.400 lira para ödemek zorunda. Türkiye’de her üs öğrenciden biri okula gitmeden önce hiç kahvaltı yapamıyor. Okulda kantin fiyatları el yakıyor, çocuklar temiz suya bile erişemiyor. Oysa yıllık 190 milyar lira bütçeyle çocuklarımıza bir öğün sağlıklı okul yemeği verilebilir. Ancak yandaş vakıflara kaynak yaratan iktidar, çocuklarımıza bir öğün yemek vermeye kaynak bulamadı, Partimizin bu konuda TBMM’de verdiği önergeleri ve kanun tekliflerini reddetti.

Geçtiğimiz Temmuz ayından bu yana okullarda temizlikle ilgili yaşanacak sorunları ve alınacak önlemleri dile getirmemize rağmen hiçbir önlem alınmadı, okullarımız temizlenemedi. Ayda 8.000 liraya köle düzeninde insan çalıştırabileceğini düşünen zihniyet, okullarımızdaki temizlik krizini işgücü Uyum Programı ve Toplum Yararına Program gibi geçici çözümlerle gidermeye çalıştı. Okullar temizlenemedi, öğretmenler, öğrenciler ve veliler okullarını temizlemek zorunda kaldı. Okullarımızın bakımını ve temizliğini üstlenmek isteyen belediyelerimiz ise engellendi.

Okullarımız afet ve acil durumlara karsı denetlenmedi, gerekli iyileştirmeler yapılmadı, pek çok okul kazası yaşandı. Dönemin başında, ilkokula başlayacak olan Miray Aslan yavrumuz okul bahçesinde bir kazada hayatını kaybetti. Okul kazalarının yanı sıra okullarımızda büyük bir güvenlik sorunu da yaşanıyor. Daha geçtiğimiz hafta bir öğretmenimiz Konya’da bir okulda, ders saatleri içinde, yüzlerce öğrenci varken pompalı tüfekle katledildi. Yıl boyunca defalarca silahlı saldırılar, yaralamalar, şiddet olaylar oldu.

Yıllık 32 milyar lira maliyetle okullarımıza kadrolu bir güvenlik görevlisi atanmadığı iç çöküşün çocuklarımız, öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız okullarda saldırıya uğradı, yaralandı ve hayatını kaybetti.

Kamu okullarının temizliği ve güvenliği Bakanlık tarafından sağlanamadığı için, okulların eksikliklerini giderecek bütçeleri olmadığı için, yasak olmasına rağmen velilerden kayıt ücreti, bağış adi altında ücretler talep edildi. Okulların ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu velilere bırakıldı. 2025 yılı Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi geçtiğimiz yıla göre %33,15 oranında artmış gözükse de yıllık enflasyon TÜİK’e göre %48,58, ENAG’a göre %89,77 oldu. MEB bütçesi gerçekte artmadı, azaldı. Bakanlık okullarımızın ve çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamadı. Öte yandan, kurulduğu günden bu yana toplam 13,85 milyar lira aktarılan Türkiye Maarif Vakfi’na, 2025 yılı için MEB bütçesinden 6 milyar 774 milyon 954 bin liraya kadar kaynak aktarılabileceği Cumhurbaşkanı kararı ile duyuruldu. Öğrencilerimizin hiçbir ihtiyacı için bütçe bulunamazken, yıllık 15,8 milyar lira maliyetle okullara dönem basında öğrenci başına 1.000 TL okul bütçesi gönderilemezken, yandaş vakıflara kaynak bulundu, Devlete emanet edilmiş bütçeler, çocuklarımızın nitelikli eğitim hakki için kullanması gereken kaynaklar yandaşlar için kullanıldı.

Seçim beyannamelerinde 1 yıl okul öncesi eğitimi zorunlu yapacağız diyen iktidar okul öncesini zorunlu yapmadığı gibi, katkı payı uygulaması ile okul öncesi eğitimi kamu okullarında bile ücretli hale getirildi. Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında okullaşma oranları 5 yas grubu için yalnızca %84,26, 3-5 yas için ise yalnızca %51,89 oldu.

Yetmezmiş gibi okul öncesi eğitime erişimde yoksul halkımızın tek seçeneği haline gelen belediye kreşlerimiz kapatılma tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Tarikat ve cemaatlerin sübyan mektepleri, merdiven altı medreseler açması kolaylaştırılırken, yerel seçimler öncesi kreş açmayı vaat edenler, yasadığı hezimetin intikamını çocuklarımızdan almaya çalıştı.

Çocukların eğitim hakkını kısıtlayan, sağlık ve yasam hakkini zedeleyen, güvencesiz ve denetimsiz bir emek sömürüsü olan MESEM’lerde çocuklarimiz sömürülmeye, yaralanmaya ve ölmeye devam etti. 2023 Eylül ayından bu yana 13 çocuğumuz hayatını kaybetti: Zekai Dikici, Ulaş Dumlu, Ömer Çakar, Arda Tonbul, Erol Can Yavuz, Murat Can Eryilmaz, Alperen Enes Ural, Alperen Kocayavuz, Eren Dağ, Muammer Samet Karaoğlu, Yunus Emre Küçükuzun, Efe Baran Kazancı, Arda Silah’ı. Bir kez daha hepsini rahmetle anıyor, ailelerine sabır diliyor ve onları unutturmamaya söz veriyoruz. Hayatını kaybeden çocuklarımızın davalarını Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz takip ediyoruz.

Ancak davalara ne Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik

Bakanlığı’ndan ne Adalet Bakanlığı’ndan hiç kimse katılmıyor. AKP iktidari kendisine emanet edilmiş çocukları koruyamadığı gibi, kaybettiğimiz çocuklarımız için adalet de sağlayamıyor. 17 yaşında kaybettiğimiz MESEM öğrencisi Alperen Enes Ural davasında sorumlular tutuklanmadı, çok küçük para cezalarıyla serbest bırakıldı.

MESEM’ler yalnızca çocuk işçiliği ve sömürüsüyle değil, yapılan usulsüzlüklerle de eğitim sisteminin en büyük sorunlarından biri olmaya devam etti. Bazı is yerleri devletten haksız kazanç elde etmek amacıyla ya hiç var olmayan işletmelerde çocuklar ve yetişkinleri çalışıyormuş gibi gösterdi ya da var olan is yerlerinde binlerce kişi çalışıyormuş gibi sahte  beyanlarda bulundu. Bu usulsüz uygulama ile ödenek aldığı ortaya çıkarılan Izmit’teki bir

kısım işverenler hakkında iddianame kabul edildi. 206 kişinin kamuyu 77 milyon lira zarara uğrattıkları tespit edildi. Devletin kaynakları hile ile yandaşlara dağıtılmaya devam ederken sorumlular olayın üstünü örtmeye çalştı, sessiz kaldı.

MESEM’lerle ilgili bunca olay olurken sessiz kalan Bakanlık sanayide yaşanan “ara

eleman” eksikliği bahanesiyle zorunlu eğitimi tartışmaya açtı. Mesleki eğitimi ortaokul düzeyine sekmeye çalışmak, çocuklar erken yasta eğitimden koparıp işgücüne yönlendirmek daha fazla çocuğumuzu mağdur etmenin, daha fazla aileye evlat acısı yaşatmanın dışında ne ülkemize ne de çocuklarımıza hiçbir fayda sağlamaz. Bakanlığın görevi çocuk isçiliğine zemin hazırlamak, sermayenin ve patronların “ara eleman” eksikliği bahanesi altında ucuz işgücü aramasının çaresini bulmak değildir. Bakanlığın görevi çocuğun üstün yararını gözetmektir.

Ancak tam tersine AKP iktidarı ve Bakanlık çocukların okuldan koparılmasnı,

Açık öğretime geçmesini, özel okullarda hayalet sınıflar oluşmasını, çocukların ucuz işgücü olarak çalışmasını ve özellikle kız çocuklarının erken yasta evlendirilmesini kolaylaştıracak politikalar izlemeye devam etti. Ortaöğretim düzeyinde okullaşma oranı bir önceki eğitim-öğretim yılına göre gerileyerek %91,7’den %87,9’a düştü. Açık öğretim okullarında öğrenci sayısı 1.229.802 oldu. Taşımalı eğitimin kapsamını daraltan değişiklik nedeniyle kırsal bölgelerde yasayan çocuklarımız bir kez daha mağdur edildi, kapatılan köy okulları ve yatılı bölge okullarının koşulları nedeniyle basta kız çocuklarımız olmak üzere dezavantajlı çocuklarımızın eğitime erişim hakki ihlal edildi.

Denetlenmeyen özel okullarda karşımıza çıkan, özellikle kız çocuklarımızın eğitim hakkı elinden alan hayalet öğrenci/hayalet sınıf sorunu devlet okullarına da sıçradı.

Devamsızlık yapan öğrenciler bazı okullarda var yazıldı, bildirim yapılmadı, sınavlara bile girmemelerine rağmen not verildi.

Bu yıl 1., 5. ve 9. sınıfı tamamlayan çocuklarımız Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adi verilen, öğretim programı olmaktan ziyade çağdışı bir eğitim manifestosu olma niteliği taşıyan, iktidarın ideolojik saplantılarını ve itaatkar ve kanaatkar nesil yetiştirme hedefini yansıtan programlarla eğitim aldı. Eğitim paydaşlarının tüm itirazlarına rağmen, Partimiz, sendikalar ve veliler tarafından davalar açılmasına rağmen hem bilimsel hem pedagojik hem de milli eğitimin temel ilkeleri açısından tartışmalı ders kitaplarına girdi. Çocuklarımız, yazarları bile belli olmayan, hiçbir bilimsel temele ve ihtiyaç analizine dayanmayan, pilot çalışması bile yapılmadan uygulamaya koyulan bu programların denekleri haline getirildi.

AKP’nin eğitimi siyasallaştırma ve dinselleştirme hamlelerine yenileri de eklendi. ÇEDES kapsamında pedagojik olarak çocuklara uygun olmayan mezar ve cami temizleme, savaş canlandırması, ağıt yakma vb. etkinlikler gerçekleştirildi. Ülkü Ocakları Kültür Vakfı ile

yapılan protokol ile bir partinin gençlik kolları yapılanması eğitim kurumlarımıza girdi.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu protokolün iptali için de dava açtık. Yandaş vakıflara yaz kursları için okullarımızı kullanmasına, eğitmen ücretlerinin Bakanlık bütçesinden karşılanmasına izin verildi.

Çocukların Bakanlığın gerici uygulamalarından korumak, bilimsel ve laik bir eğitim almasını sağlamak, temizlenebilen, güvenli okullara göndermek isteyen veliler özel okullara mahkum edildi. Fahiş fiyat artışları, kırtasiye, yemek, kurs vb. gibi farklı başlıklar altında istenen ek ücretlerle bazı özel okullarda istenen ücretler 1 milyon lirayı aştı.

Devlet okullarda yaşanan sorunlar nedeniyle dişinden tırnağından artırarak, kredi çekerek çocuklarını özel okula göndermek zorunda kalan veliler ücretleri karşılayamaz hale geldi.

Özel okullar ücretleri açısından denetlemeyen Bakanlık ayni tavrını özel okullarda emeği sömürülen öğretmenlerin yaşadığı sorunlarla ilgili de sürdürdü. Özel sektör öğretmenlerinin taban maaş, belirsiz süreli is sözleşmesi, eğitim ve güzel sanatlar işkolu kurulması, kamu ile özlük haklarında eşitlik sağlanması yönündeki taleplerini duymazdan gelmeye devam etti. Bakan Yusuf Tekin’in müsteşarlığı döneminde kaldırılan, özel sektör öğretmenlerinin kıdemlerine göre dengi resmi okullarda ödenen tutarlardan

az ücret alamayacağını düzenleyen maddenin yeniden yürürlüğe konulmasıyla ilgili talepleri göz ardı etti. Bir yandan velilerden fahiş fiyatlar talep eden özel okulların bir yandan da asgari ücrete, hatta bazen daha da azına, öğretmen emeğini sömürmesine ilişkin sorulara “yetki bende değil”, “kurum sahipleri söz verdiler” gibi kaçamak cevaplar verdi.

Devlet okullarında en temel ihtiyaçlar bile karşılanamazken, bazı okullar için özel imkanlar seferber edildi. Bazı Anadolu İmam Hatip Liseleri bünyesindeki “Proje imam Hatip Ortaokullar” için öğrencilere burs, nakit para, ödül, ücretsiz öğle yemeği, kırtasiye desteği, 24 kişilik sınıflar ve ücretsiz ulaşım gibi diğer devlet okullarında bulunmayan imkanlar vaat edilerek kayıt kampanyaları yürütülmeye başlandı.

Proje okul uygulamasının yandaş bir eğitim sendikası üyelerine kayırmacılık yapmak ve AKP’nin il teşkilatlarında bir torpil pazarı oluşturmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmediğini defalarca söyledik. Dünyanın hiçbir yerinde Bakan 85 bin kişiyi bizzat atayamaz. Hepsini tanıması, değerlendirmesi, ataması mümkün değil. Buna rağmen 8 Nisan’da, dönem ortasında hiçbir somut kriter açıklamadan, sadece “bakan onayı” ile proje okullara öğretmen ve yönetici atamaları gerçekleştirildi. Yıllardır emek veren,

okullarını başarıyla temsil eden 9.251 öğretmen norm fazlası durumuna düştü ve il emrine atandı. Partimiz de buna karşılık proje okulları atamalarına ilişkin işlemin iptali için Ankara Bölge idare Mahkemesi’nde dava açtı. Atamaların dönem ortasında duyurulması nedeniyle okullarda infial oluştu, okul iklimi bozuldu. Bu atamalara itiraz eden ve “Öğretmenime dokunma!” diyen öğrencilerimiz, okullarında Gençliğe Hitabe okumak, eğitim öğretim faaliyetlerini aksatmak gibi gerekçelerle soruşturmalara maruz bırakıldı, okuldan atılmakla tehdit edildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 11 Nisan 2023’te 1 milyon atanmayan öğretmene “Bize oy verin, mülakatı kaldırdık.” dedi, dönemin Milli Eğitim Bakan da doğruladı. Sonra seçim kazanıldı, Yusuf Tekin göreve geldi ve “Mülakat gibi mülakat yapacağız.” dedi.

“Yapamazsınız, farklı komisyonlarda standart tutturamazsınız, mülakatta yaşanacak haksızlıkların önüne gecemesiniz.” diye defalarca uyarmamıza, sözlü sınavın kaldırılmasına ilişkin dava açmamıza rağmen mülakat uygulaması devam etti, 1.611 ögretmen komisyonlar arası değerlendirme farkları nedeniyle kontenjan dışında kaldı.

Öğretmenler Bakanlık önünde nöbet tuttular, davalar açıp kazandılar, dertlerini anlattılar

ancak Bakanlık yine de bu sorunu görmek için hiçbir adim atmadığı gibi öğretmenlerimize yönelik çirkin ithamlarda bulundu.

Bu yıl ise yalnızca 15.000 öğretmen ataması yapılacağı açıklandı. Açıklanan 15 bin kontenjanın 11.345’i ilk 5 branşa dağıtıldı, geriye kalan 71 brança sadece 3.655 kontenjan ayrıldı. Bakanlık mülakatlarda yaşanan adaletsizlikleri kabul etmemesine rağmen, bu yıl mülakat salonlarını branşlara göre ayırdı. Devlet okullarında 100 bine yakın ücretli öğretmen çalıştığı biliniyor olmasına rağmen, Bakanlık atama sayısını kendi iktidar tarihinin bile en düşük rakamında tuttu.

Öğretmen ihtiyacı ücretli öğretmenlik sistemiyle, öğretmenlerin ve hatta kimi durumlarda öğretmenlik yetkinliği dahi olmayan kişilerin asgari ücretten bile düşük maaşlarla çalıştırılmasıyla giderilmeye çalışılmaya devam etti. Sadece belirli aylarda maaş alabilen, hiçbir özlük hakki olmayan, emeklilik hakki bile bulunmayan ücretli öğretmen uygulaması sürdürüldü hem çocuklarımız hem öğretmenlerimiz devlet eliyle mağdur edildi.

Öğretmenlerin hiçbir mevcut sorununu görmeyen Öğretmenlik Mesleği Kanunu Partimizin, eğitim sendikalarının ve eğitimin tüm paydaşlarının itirazlarına rağmen dönem basında oy çokluğuyla Meclis’te kabul edildi. Bu kanun ile getirilen Milli Eğitim

Akademileri ile eğitim fakülteleri işlevsizleştirildi, lisans diplomasi öğretmen olmak için yetersiz sayıldı. Partimiz konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne dava açmışken, bu yıl 10bin öğretmenin AGS ile Milli Eğitim Akademileri’ne alınacağı duyuruldu. Buna göre sınavda başarılı olan öğretmenler 14 ay boyunca eğitim alacak ve henüz detayları bile belli olmayan bir değerlendirme sürecinin sonucuna göre en iyi ihtimalle iki yıl sonunda atanacak. Eğitim fakültelerini beğenmeyen, eleştiren, kendi öğretmenini yetiştirmek isteyen Bakanlık’ın amacı öğretmen yetiştirme sistemini düzetmek olsaydı, bunu YÖK ile iş birliği içinde yapılacak düzenlemelerle yapabilirdi. Mülakatlarda, proje okul atamalarında yaşanan usulsüzlükler, kayırmacılıklar ortadayken, bu akademilerin amacının öğretmen yetiştirme sistemini iyileştirmek olmadığı açıktır; amaç yandaş olmayan, Cumhuriyet öğretmenlerini elemektir.

Geçtiğimiz bir yılda, eğitimin kronikleşen sorunlarından hiçbiri çözülmedi.

Ücretli, atanmayan, mülakat mağduru, engelli, kamu ve özel sektörde çalışan, emekli öğretmenlerimiz ve usta öreticilerimiz pek sorunla karşı karşıya kald1. Şiddet gördüler, öldürüldüler. Çocuklarımız laik, bilimsel, nitelikli eğitim alamadı ve eğitim hakkından mahrum edildi, okullarına as gidip, MESEM’lerde hayatlarını kaybettiler. Eğitimin yükü, yoksullukla mücadele eden velilerimiz üzerine yıkıldı.

6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bölgede yaşayan yurttaşlarımızın, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin sorunlar hala çözülmedi. Hükümet deprem mağdurlarına verdiği bir yıl içinde evlere yerleşilecek sözünü tutmadı. Öğrenciler küçücük konteynerlerde ders çalışmaya, ödevlerini yapmaya çalıştı. Buralarda yasayan öğretmenlerimizin borç yüzünden elektrikleri kesildi.

Depremde sağlam kalan okullar, kamu kurumları tarafından kullanılmaya devam etti, eğitimi birleştirilmiş okullarda sürdürüldü. Asbest, çevre, su, hava ve toprak kirliliği gibi çevresel sorunlar çözülemedi. Bölgede ulaşım sorunu da hala giderilemediği için çocuklarımız eğitim hakkına erişimde sıkıntı yaşadı.

Buradan bir kez daha hatırlatmak isteriz ki Milli Eğitim Bakanlığının görevi

çocuklarımızın ve gençlerimizin yasalarla ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış nitelikli eğitime erişim hakkini garanti altına almaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak; Tüm bu sorunların çözülmesi,

* Nitelikli, çağdaş, bilimsel, laik, kamusal, parasız, eşit, erişilebilir ve kapsayıcı bir eğitim sistemi inşa edilmesi,

* Tüm öğretmenlerimizin hak ettiği değeri görmesi,

* Okulların en güvenli alanlar olması,

* Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi Cumhuriyetin bizden istediği “fikri hür, vicdani hür, irfan hür” nesillerin yetiştirilmesi için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz dedi.

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir