TTB’den koronavirüs salgını raporu: Nisan ve Eylül aylarında 350 bin vaka bildirilmedi!
TTB, Covid-19 pandemisi yedinci ay değerlendirme raporunda, “Nisan ve eylül aylarında 350 binden fazla doğrulanmış olgu topluma bildirilmedi” denildi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Grubu, Covid-19 salgınına ilişkin yedinci ay değerlendirme raporunu hazırladı. Rapora ilişkin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, TTB Merkez Konseyi üyesi Prof. Dr. İbrahim Akkurt ile TTB Covid-19 İzleme Grubu üyeleri Prof. Dr. Kayıhan Pala, Prof. Dr. Özlem Kurt Azap ve Doç. Dr. Osman Elbek’in katılımıyla online açıklama yapıldı.
“Pandemi döneminde birinci temel sorunumuz doğru ve güvenilir veri gereksinimi” diyen TTB Covid-19 İzlem Grubu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mart ayının sonundan itibaren Sağlık Bakanlığı’nın sadece doğrulanmış olguları açıklamasının yetersiz olduğunu, pandeminin yükünü anlayabilmek için doğrulanmış olgularla birlikte, Dünya Sağlık Örgütü’nün 25 Mart’ta yayımladığı rehberine uygun olarak olası ve kuşkulu vakalar ve ölümleri de açıklaması gerektiğine vurgu yaptık.
Temmuz ayında o turkuaz tablodaki değişikliğin ardından gördük ki Sağlık Bakanlığı bizim sahada gördüğümüz doğrulanmış olguları açıklamakta bile bir sıkıntı yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Türkiye’de PCR pozitif olan doğrulanmış tüm vakaları açıklamadığını kabul etti. Böyle olunca da durumun ne olduğunu anlamamız zorlaşıyor.”
SAYILAR, BİLDİRİLENDEN ÇOK DAHA YÜKSEK
Bakan Koca’nın açıklamalarına göre aslında bu PCR pozitiflerin açıklanma meselesinin temmuzdan sonrasıyla sınırlı olmadığının nisan ayından bu yana sürdüğünün açığa çıktığını belirten Pala, şunları söyledi:
“Bakan açıkça diyor ki, ‘Bizim ülkemizde nisan ayında PCR testi yapılanlarda pozitiflik oranı yüzde 20’ydi.’ Buna göre, nisan ayında 81 bin 570 olgunun pozitif olduğu halde topluma açıklanmadığını görüyoruz. Biz aynı zamanda hem DSÖ hem de Avrupa Birliği Hastalıkları Önleme Kontrol Merkezi’nin veri tabanlarına girerek, ‘Sağlık Bakanlığı bunu topluma açıklamazken buralara bildirdi mi?’ diye araştırdık. Hayır. Veri tabanlarına baktığımızda sadece açıklanan verileri bildirdiği açık olarak görüldü.
Bakan Koca’nın PCR test pozitif yüzde 10’a düştü açıklamasını eylül ayı için varsayarsak. O zaman da eylül ayındaki vakalara baktığımızda 275 bin 647 doğrulanmış vakanın topluma açıklanmamış olduğunu gördük. Bu vakaları üst üste toplayıp dünyadaki diğer doğrulanmış vaka bildiren ülkelerle bir araya getirsek Türkiye nüfus başına en fazla doğrulanmış vaka gösteren ülkelerden biri konumuna birden bire yükselmek durumunda kalacaktır.
Nisan ve eylül ayı söz konusu olduğunda 350 binden fazla doğrulanmış olgunun topluma bildirilmediği açık olarak görülüyor. Mayıs, haziran, temmuz, ağustos ve şimdi ekimi de buna katacak olursak Türkiye’de doğrulanmış olgu sayısının bakanlığın bildirdiğinden çok daha yüksek olduğu, doğrulanmış ölüm sayılarındaki tartışmanın ise sürdüğü açık olarak karşımızda duruyor.”
NİSAN VE EYLÜL AYLARINA İLİŞKİN TESPİTLER
TTB’nin 7. ay raporunda, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yaptığı açıklamalar üzerinden bildirilmeyen vakalara ilişkin şu tespitler yapıldı:
“TTB tarafından vurgulanan, Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan doğrulanmış olgu sayılarının saha gözlemleriyle uyuşmadığı ve açıklanandan daha fazla olgunun var olduğu, geçtiğimiz günlerde bizzat Sağlık Bakanı tarafından kabul edilmişti. Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına göre örneğin Nisan ayında PCR tanı testlerinde pozitif çıkma oranı %20 olmasına karşın (Fahrettin Koca: Nisan ayında testlerden pozitif çıkma oranı %20 idi, bu oran şimdi %10’a düştü.), günlük olarak açıklanan turkuaz tablolarda doğrulanmış olguların oranı %11,3’tür :
– Nisan ayında toplam test sayısı: 941.214
– Nisan ayında toplam ‘vaka’ sayısı: 106.673
– Nisan ayında vakaların test sayısına oranı: %11,3
Nisan’da PCR testi pozitif çıkma oranı %20 ise 188.243 doğrulanmış vaka söz konusudur ve bu durumda 81.570 vaka ne topluma ne de Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirilmiştir.
Eylül’de yapılan toplam test sayısı 3.241.769’dur. Eğer Eylül’de PCR pozitifliği oranı %10 ise toplam 324.177 doğrulanmış olgu kayıtlara geçmiş olmalıdır. Oysa ‘hasta’ adı altında Sağlık Bakanlığı Eylül ayı içerisinde toplam olarak 48.530 olguyu bildirmiş; 275.647 doğrulanmış olgu ise ne kamuoyuna ne de Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirilmiştir.”
OKULLAR AÇILIRKEN DİKKAT
Doç. Dr. Osman Elbek de, “Yerel düzeyde okul yönetimleri ve halk sağlığı yöneticileri arasında okulların hazırlıklı olup olmadığı, şüpheli olguların izlenmesi ve yönetimi, okulların kapatılma kararının tartışılması, okulda Covid-19 eğitimlerinin planlanması ve yürütülmesi konularında işbirliği yapılmalıdır” uyarısında bulundu.
GİRİP AŞISI MİKTARI ARTIRILMALI
Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, temel sorunlardan birisinin de mevsim itibari ile grip aşısı olduğuna değinerek, “Bu yıl en iyi ihtimalle 10 milyon doz aşı gerekmektedir. Oysa Sağlık Bakanlığı, ‘her yıl olduğu gibi’ bu yıl da 1.5 milyon doz aşı siparişi verdiğini açıkladı. Sipariş edilen bu aşı miktarı dahi henüz ortada yok” diyerek aşı miktarının artırılması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. İbrahim Akkurt da Covid-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı sayılması gerektiğini ifade etti. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise, bir milyondan fazla sağlık emekçisi ile 160 bin hekimin pandemi mücadelesinin en yakıcı alanlarında yoğun gayret sarf ettiğini ifade ederek, “TTB olarak meslektaşlarımızın, sağlık emekçilerinin, halkımızın sağlığı için dün uyarıyorduk, bugün de uyarıyoruz, uyarmaya devam edeceğiz” dedi.
TTB’NİN TALEPLERİ
Türk Tabipleri Birliği, yaptığı açıklamada taleplerini şöyle sıraladı:
1. Türkiye’de bilimsel olmayan TEST Stratejisi değiştirilmelidir. Şu ana kadar yapıldığı şekliyle sadece semptom gösteren yakın temaslılar değil tüm temaslılara ve yüksek risk grubunda olanlara (sağlık çalışanları, toplu taşımada görevli olanlar vb.) test yapılmalıdır. Son bilim kurulunda alınan “asemptomatik kişilere yönelik test kapasitesinin arttırılması” kararı olumlu olup, bir an önce yaşama geçirilmesi gerekmektedir.
2. İzolasyon ve karantinada olan yurttaşların uyumu sağlanmalıdır. Yoksulluk, ev koşullarının uygun olmaması vb.nedenlerle izolasyon ve karantina uyumunu bozan durumlar incelenmeli, dışlayıcı, polisiye tedbirlerle değil sosyal destek sağlanarak uyum artırılmalıdır.
3. Pandemi ile mücadelede filyasyonun önemi yadsınamaz. Ülkemizde şimdiye kadar filyasyon diye yapılan uygulamanın “temaslı taraması” olduğu; gerçek filyasyonun “geriye dönük sıfırıncı vaka” filyasyonu olduğu gerçeği artık kabul edilmeli, pandemiyle tam bir mücadelede bilimsel bilgi ışığında yol alınmalıdır. Filyasyon ekiplerinin sayısı artırılarak araç, şoför, lojistik, filyasyonun önemine ilişkin eğitim ve özlük haklarında iyileşme sağlanmalıdır.
4. Diğer önemli bir konu da PCR testi negatif semptomlu, tomografide covid-19 zatürreesi olan olguların durumudur. Bunların temaslılarının filyasyon taramalarının son bulmasının hiçbir bilimsel mantığı yoktur. Bu kişiler virüsün akciğerlere kadar inip ağır zatürree yaptığı insanlardır; geriye dönük 10 gün öncesine kadar virüsü yaydıkları düşünüldüğünde, taramadan çıkartılmaları toplumda enfeksiyon zincirini kırma girişimlerimizi başarısızlıkla sonuçlandıracaktır.
5. Hiçbir pandemiyle şaşalı sağlık kurumlarında başa çıkılamaz. Pandemide insanların hastanelere “düşmesi” ne kadar azaltılırsa başarı da o kadar yüksek olacaktır. Bunun da ilk ve en önemli koşulu birinci basamakta pandemiyi karşılamaktır. Bu nedenle pandeminin başarısının adresi olması gereken birinci basamak sağlık hizmetleri hem nitelik hem de nicelik yönünden güçlendirilmeli, bütüncül bir ekip çalışmasının olanakları yaratılmalıdır.
6. Tedavi algoritması gözden geçirilmeli, yapılan araştırmalarda tedavide yeri olmadığı belirtilen ve ciddi yan etkileri bilinen hidroksiklorokin tedaviden çıkarılarak, hafif olgularda favipiravir, orta-ağır olgularda remdesivir antiviral tedavi olarak rehbere alınmalıdır.
7. Çoklu organ zararına yol açan bu virüs nedeniyle hastalananlarda yeniden çalışmaya başlama süreci değerlendirilmeli, virüsle hastalandıktan ve iyileştiği düşünülerek çalışmaya başlatılanların belli aralıklarla takipleri sağlanarak orta ve uzun vadedeki kalıcı hasarları izlenmeli, gerekli önlemler alınmalıdır.
8. Pandeminin ilk gününden itibaren hemen tüm tam teşekküllü hastanelerin pandemi hastanesi olarak ilan edilmesi nedeniyle Covid-19 dışı hastaların ciddi sıkıntıları olmuştur. Geçtiğimiz günlerde, 29 Eylül Dünya Kalp Sağlığı gününde Türk Kardiyoloji Derneğinin yaptığı açıklamada hastanelerde oluşturulan pandemi kaosu sonucu “kalp krizi geçirenlerin %50’sinin pandemi nedeniyle hastanelere gitmekten korktuklarını” ifade ettikleri bildirilmektedir. Bu kadar yaşamsal acil bir durumda bile halk arasında korku oluşturulmuşsa kronik kalp, dolaşım, beyin damar hastalıkları, kanserler dâhil bir çok yaşamsal sağlık sorununda da durumun endişe verici boyuta ulaşacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlık Bakanlığının bu konuda acilen TTB ve Uzmanlık dernekleri önerilerini dikkate alması, hızla akılcı bir çözüm bulması gerekmektedir.
9. Pandeminin ne kadar süreceğini maalesef henüz tam olarak bilmiyoruz. Bu nedenle TTB olarak sağlığın sosyal belirleyicilerinin önündeki engellerin şimdiden ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konudaki önerilerimiz:
a. Yoksulluk sınırının altındaki herkese ücretsiz maske, temizlik ve hijyen malzemesi sağlanmalıdır.
b. Açlık sınırının altındaki herkesin doğalgaz, elektrik ve suyu pandemi sürecince devlet tarafından ödenmelidir
c. Yoksulluk sınırının altındaki halkımızın hepsinin doğalgaz ve elektriklerinin yarısı, suyunun tamamı ödenmelidir.
d. Evden çalışma imkanı olmayan tüm çalışanların mesai saatinin yarıya düşürülmesi, toplu taşıma yoğunluğunun azaltılması bir an önce uygulamaya geçilmelidir.