İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İstanbul’un kaynaklarını israfa, istismara ve ranta kurban etmeyen bir yönetim var…

Example HTML page

İBB iştiraki Şehir Hatları A.Ş., tarihi Haliç Tersanesi’nin 567’nci kuruluş yıldönümünde, 5 elektrikli deniz taksiyi suya indirdi. “Teslim aldığımızda 1 milyon liralık yıllık ticari hacmi olan Haliç Tersanesi, şu anda yüz 175 milyon liraya varan bir ticari hacme kavuşmuş oldu” diyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Daha önce Haliç Tersanesi’ni gören biri, buranın bu hale geleceğini hayal bile edemezdi. İsraf ve istismarı ortadan kaldırdığınızda, akılcı bir süreci her kurumumuzda görebiliriz. Burası, onlardan bir tanesi. Artık İstanbul’un Haliç Tersanesi gibi, kaynaklarını israfa, istismara ve ranta kurban etmeyen, İstanbul’un ve İstanbulluların faydasına, kamu yararını gözeten anlayışla hareket eden bir yönetimi var” ifadelerini kullandı. İmamoğlu, törenin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı.

HABER ETKİN / HABER MERKEZİ: BEYOĞLU / İSTANBUL – Raife TOPAL / Ramazan YİĞİT

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki Şehir Hatları A.Ş., “İstanbul denizinin karbonsuzlaştırılması” projesi kapsamında elektrikli deniz taksi üretti. Mevcut deniz taksilere oranla yakıt tüketiminde yüzde 25 azalma sağlayacak yeni nesil araçlar için, Tarihi Haliç Tersanesi’nin 567’nci yıl kutlamaları haftasında, tanıtım toplantısı düzenlendi. 5 elektrikli teknenin denize indirildiği törenin sonunda, Haliç Tersanesi’nin 567’nci kuruluş yıldönümü anısına; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, iştiraklerden sorumlu İBB Başkan Danışmanı Ertan Yıldız ve Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş tarafından pasta kesildi. Tersanedeki bir atölyede düzenlenen tanıtım toplantısında konuşan İmamoğlu, “1455’te başlayan bir süreç, muhteşem bir tarihi alanın içerisinde olmak, gerçekten özel bir durum. Dünyanın yaşayan en eski tersanesi, 567 yıldır dimdik ayakta. Bunu korumak, muhafaza etmek, geleceğe taşımak önemli. Fatih Sultan Mehmet Han’dan bugüne hem zamana direndi hem de bazen bir takım rant düşüncelerine karşı kendini korudu, muhafaza etti. Bazen de çok duyarlı, titiz insanların katkılarıyla ayakta durdu. Göreve geldiğimizde tasfiye edilip, farklı düşüncelerle, başka bir boyuta evirilmesi düşünülen bu alanda, bu tarihi tersaneye gözümüz gibi baktık ve onu yeni bir döneme taşıdık” dedi.

“1 MİLYON LİRALIK TİCARET HACMİYLE ALDIK 175 MİLYON LİRAYA ÇIKARDIK”

İBB ve Şehir Hatları Genel Müdürlüğü iş birliğiyle yaptıkları çalışmalarla, tarihi tersaneyi yeniden canlandırdıklarının altını çizen İmamoğlu, “Teslim aldığımızda 1 milyon liralık yıllık ticari hacmi olan tesis, şu anda yüz 175 milyon liraya varan bir ticari hacme kavuşmuş oldu. Bugün 50 kompozit yolcu gemisi ve 20 römorkör kılavuz tekne inşa etme kapasitesine ulaştık. Tarihi Paşabahçe Vapuru’nu birlikte hayata geçirdik ve yenileri de yolda” bilgilerini paylaştı. Tersane bölgesini, tasarım ve üretim dışında sanatla da tanıştıracaklarını belirten İmamoğlu, restorasyonunu yaptıkları alanın kısa bir süre sonra İstanbulluların hizmetine sunulacağının müjdesini verdi. Var olan 45 deniz taksiye, 5 adet yeni nesil hibrit tekneyi eklediklerini kaydeden İmamoğlu, “Burada en önemli prensip şu: Ne yaptığını bilen, üretim ve çözüm odaklı çalışkan bir ekibin ve tabii ki değerli Genel Müdürümüzün liderliğinde, güzel bir sürecin yönetilmesi meselesidir” diye konuştu.

“ÇÖPE DÖNMÜŞ ESKİ DENİZ TAKSİLERİ KALDIRMAMIZ 1 SENE SÜRDÜ”

Çalışanların de eski atıl yapıdan dolayı mutsuz oldukları bir süreci tersine çevirmenin mutluluğunu yaşadıklarını dile getiren İmamoğlu, şunları söyledi:

“Deniz taksi üretiminde, daha önce yaptıklarımızın bir değişiğini bugün harekete geçirmiş oldu arkadaşlarımız. Projemizin, çevreci ve hibrit bir deniz taksiye dönüşmesi ve elektrikli teknelerin denize inmiş olması gurur verici.

Resim Raife Topal

Burada hem yakıt tüketimine malum etkisi var hem karbon salınımıyla ilgili çevreci bir boyutu var. Her yönüyle çok değerli bir işi başarıyoruz. Yılda 200 binin üzerine çıkan bir yolcu hedefi olan bir ekip oluyor artık. Artık filo oluyor. Daha önce biliyorsunuz, bu uygulanmıştı. Çöpe dönmüştü. Ve çöp haline dönen tekneler, yıllarca Haliç kıyısında çürümeye bırakılmış bırakılmıştı. Onları bile oradan kaldırmak, 1 sene sürdü. Ama bugün çöp değil. Kendi üretimiyle, şık haliyle, bu tarihi Boğaz’a, Haliç’e yakışan tasarımıyla bir de hem elektrikli hem normal üretimiyle beraber denizde ve Haliç’te, özellikle insanlarımızın hizmet sunacak bu sürecin sonuca ermesi, beni çok çok mutlu ediyor.”

“ESKİ HALİÇ TERSANESİ’Nİ GÖREN BİRİ, BU HALE GELECEĞİNİ HAYAL BİLE EDEMEZDİ”

“Daha önce Haliç Tersanesi’ni gören biri, buranın bu hale geleceğini hayal bile edemezdi” diyen İmamoğlu, “Şunu söyleyeyim: İsraf ve istismarı ortadan kaldırdığınızda, akılcı bir süreci her kurumumuzda görebiliriz. Burası, onlardan bir tanesi.

Resim Raife Topal

Artık İstanbul’un Haliç Tersanesi gibi, kaynaklarını israfa, istismara ve ranta kurban etmeyen, İstanbul’un ve İstanbulluların faydasına, kamu yararını gözeten anlayışla hareket eden bir yönetimi var. Onun için aslında biraz dayanamıyorlar. Kıskansalar, mutlu olacağım. Çünkü kıskançlık, -ben anlamıyorum kıskançlık işinden ama- hani en azından biraz daha iyi yapmayı motive eder diye düşünüyorum. Kıskançlık değil. Başka bir boyuta evirildi. Onun için İstanbul’a müdahale etmeye ve özellikle yok saymaya, hatta İstanbullulara zarar vermeye çalışan birtakım uygulamalara başvuruyorlar. Üzücü. Ama biz, İstanbul’da adalete, üretime, insana, saygıya, şehre özene mutlak dikkat edeceğiz. Bu yönde bir yolculuğa devam edeceğiz. İstanbul her yönüyle çok güzel bir şehir, çok özel bir şehir. Gerçekten çok iyi şeylere layık, coğrafyası güzel, kültürü güzel, her şeyden önce gerçekten insanı güzel. Bu güzel şehirde, bazen çirkinlikler, kötülükler olmuştur, ama gelip geçicidir. Biz, bütün kötülükleri buradan defetmek için mücadele ediyoruz. Etmeye de devam edeceğiz. Çünkü burada kötülükler ve çirkinlikler asla kök salmaz. Buranın öyle bir maneviyatı var” ifadelerini kullandı.

GAZETECİLERİN GÜNDEME İLİŞKİN SORULARINI YANITLADI

İmamoğlu, etkinliğin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun yanıtları şöyle oldu:

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup konuşmasında, “Birbirlerinin gözlerini oyacak noktadaydılar, çıktı, ‘Benim oğlum gibidir’ dedi. Oğluna sahip çık” açıklamasını yaptı. Aslında Kılıçdaroğlu’na yönelik sözleri. Ama tabii siz de dahilsiniz. Ne demek istersiniz?

“KISKANÇLIK DUYGUSU SAYIN CUMHURBAŞKANI’NDA YÜKSEK”

Bizde ayrı gayrı yok. Sayın Kılıçdaroğlu, bizim ailemizin lideri. Dolayısıyla, eğer ona bir laf edilmişse, ona bizim de cevap verme hakkımız vardır. Zira bahsettiği kavramın içinde ben de varım. Tabii bizim bir aile oluşumuza, kuvvetli bağlarla birbirine sarılıyor olmamıza bu kadar ilgi göstermesi, garip. Demek ki, kendi ailesi içerisinde bu birliği ve bütünlüğü kaybetmiş ki, o alanda bile bizi kıskanıyor. Yani bu kıskançlığı o kadar büyümüş ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın, gözü hiçbir şey görmeyecek hale geldi diyebilirim. Ama biz, çok sıkı bağlara sahibiz. Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak, Genel Başkanımla benim aramdaki ilişkiyi, Genel Başkan’ın bir ‘baba-oğul ilişkisi’ diye tariflemesi, muhteşem bir duygu. Bunu bir tek babam kıskanır diye düşündüm. Hani babam der ki, ‘Ya nasıl böyle bir şey der benim oğluma.’ Ama babam da kıskanmaz. Babam da gurur duyar oğluna böyle bir duygu besleyen Genel Başkanı olmasından. Fakat görüyorum ki, kıskançlık duygusu Sayın Cumhurbaşkanı’nda yüksek.”

“BİZ, ‘KORKMA…’ DİYE DİYE BÜYÜYEN BİR NESİLİZ”

“Ama ben buradan, hazır bu konu geçmişken, Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunmak istiyorum: İstanbul’u devraldık, kıskançlığınız, tavan yaptı. Her hamlemizde kıskançlığınız büyüyor. Ve bu kıskançlıkla yapılan hamleleriniz, saldırılarınız, bize müdahaleleriniz şimdi hukuk eliyle derece yükseltti. Görevden alıkonulmak istenen, görevden alınmak istenen dil ile bir nevi tehdit edilen bir pozisyonda kalmamız sağlanmaya çalışılıyor. Bunların hiçbiri bir kere bizi korkutmaz. Yani biz, ‘Korkma…’ diye diye büyüyen bir nesiliz. İstiklal Marşı’mızın o ilk kelimesi, ‘Korkma’yla başlar. Ben her zaman söylüyorum; biz asla korkmayız. Ama kendilerine şunu tavsiye ediyorum: Ben neredeyim şu anda? Kasımpaşa’dayım. Yani bugün 567’nci yılını tersanemizin kutladık. Kasımpaşa, önemli bir yerdir. Yiğit delikanlıların olduğu bir semttir ve mertçe mücadele için hayatını ortaya koyan insanlar vardır. Kasımpaşa’nın böyle bir namı vardır.”

“SAYIN CUMHURBAŞKANINI MERTÇE MÜCADELEYE DAVET EDİYORUZ”

“Ben, buradan hem bir Kasımpaşalı olarak hem de hemşehri sayılırız, mertçe mücadeleye davet ediyorum Sayın Cumhurbaşkanı’nı. Yani bizim bu büyük ailemizden, bu büyük takımımızdan, bu büyük muhalefet cephesinin oluşumundan insan eksiltmeye çalışmasın. İnsan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum. Bu elinizdeki devlet gücünü kullanarak, insanları sindirme kavramından uzaklaşsınlar. Bunu da bir tek kendileri yapabilir. Lütfen yapsın. Bu işin yanlış olduğunu, bu işin doğru bir karar olmadığını çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bu işin istinaftan dönmesinin şart olduğunu çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bunu yaparsa, kendine yakışanı yapmış olur. Bıraksın bizim baba-oğul ilişkimizi. Kıskandığının farkındayım. Kıskanmaya devam etsin. Biz daha çok sarılacağız birbirimize. Ama bu mertliği bekliyorum ben.”

“Bizim meselemiz, 85 milyon insanın iktidar olması”

  • Mertçe mücadelede demişken; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yine aday olacağını biliyoruz. Sizin de muhtemel adaylardan biri olarak isminiz sürekli geçiyor. Mertçe mücadeleden kastınız Cumhurbaşkanlığı yarışında bir mücadele mi?

“O tarafın meselesi, kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi olabilir. Bizim meselemiz, memleketin iyi olması meselesi. Yani karşımızdaki iktidarın meselesi, ‘O bir kişi makamda kalsın da gerisi teferruat’ olabilir. Bizim meselemiz, 85 milyon insanın iktidar olması meselesi. Onun için farklı yerlerden bakıyoruz. Onun için benim söylediğim hiçbir sözün, benim kişisel bir kararım ya da yolculuğumla ilgisi yok. Muhalefetin bütüncül mücadelesinin ortaya koyduğu kararlı yolculuğun mertçe bir alanda olabilmesi için şartları sağlasın. Bu hem vazifesidir bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyet’i devletinin 200 yıllık demokrasi mücadelesi verilen bu toprakların Cumhurbaşkanı olarak, sorumluluğudur, onu hatırlatıyorum hem de Kasımpaşa’dan sesleniyorum: Yapması gerekir. Ne demek istediğimi anlamıştır, diye düşünüyorum.”

SOYLU YANITI: “GAZİOSMANPAŞA VE OF’TA ÇAY İÇECEK KAHVEHANE BULAMAYACAK”

  • Hakkınızda çıkan kararın ardından hem Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’ndan hem de Süleyman Soylu’dan, İçişleri Bakanı’ndan çeşitli açıklamalar geldi. YSK Başkanı, “Cumhurbaşkanı seçilirse, hemen arkasından karar kesinleşirse, mazbatayı alamaz” dedi. Sayın İçişleri Bakanı da “Karar kesinleştiği anda görevden alırım” dedi. Bu açıklamaların, bu kadar erken bir seviyede yapılmış olması üzerine neler söylersiniz?

“Dedim ya; işte bunların hepsini bitirecek olan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın mertçe yapacağı açıklamalar. Yoksa böyle konuşur giderler. Düşünsenize, tekil şahıs kipini kullanıyor; ‘Alırım.” ‘Görevden alırım’, ‘Yaparım, ederim…’ Yahu gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı. Ne Gaziosmanpaşa’da bulabilecek ne de Of’ta bulabilecek. Bu kibirli, bu hani haddini aşan, makamı… Bakın biz makama geldik değil mi? Ben, makama bir şeyler katmaya gayret ediyorum. İstanbullulara hizmet etmeye gayret ediyorum. Onlar ise, makamdan güç alan şahsiyetler. YSK Başkanı, İçişleri Bakanı… Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakın, en az konuşan makamlardır. Çünkü bunlar gerçekten kutsaldır. Çok önemlidir. İçişleri Bakanı’nın yönetimi hattına bakın; güvenliğiniz, 7/24 yaşam koşullarınızın emanet edildiği alanlardır. Saygı, minnet duyuyorum, jandarmamızın önünde, polisimizin önünde, şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ama bu dil, o alana yakışmayan bir dil. Yani benim peşimden MOBESE’leri izleyen bir göz, başka ne der işte? ‘Alırım’ der, ‘Yaparım’ der, ‘Ederim’ der. Böyle bir akıl. Ben MOBESE işini bıraktım zannetmezsin. Ben, MOBESE meselesini hayatta var olduğum sürece takip edeceğim. Çünkü, bugün yaptıkları da aslında bir nevi MOBESE sürecinin basına aktarılması gibi bir süreç.”

YSK BAŞKANI YANITI: “GÖREVİNİ YAP, SÜRECİNE ODAKLAN”

“YSK Başkanı; işine bak. Başka konularda ‘Cevaba lüzum yoktur’ demecini veriyorsun, ama bu mesele olunca… Bu arada gazeteciyi tebrik ediyorum, güzel bir habercilik örneği göstermiş ve sorumsuz bir dilin ortaya çıkmasını sağlamış. Görevini yap. Sürecine odaklan. Geçmiş seçimde ne oldu?

YSK’ya siyasi baskı uygulandı. Siyasi baskı, siyasi erk, ‘Bu seçimi iptal dilmelidir’ dedi. ‘Hırsızlar var’ dendi. Yani ne güzel ikili, bak sıraladınız. İçişleri Bakanı, ‘700’e yakın terörist tespit ettik’ dedi sandıklarda. Ne oldu üç senenin sonrasında? Davalar açıldı. Yargılanan 40 küsur kişi oldu. Bir tane suçlu yok, beraat. Bu karar, bu insanlara zulüm. Bu insanlara ikinci bir seçim yaptırmak, bu ayıbı işletmek, milyonlarca, on milyonlarca, yüz milyonlarca liranın harcanmasına sebep olmak… Yani hiç oturup düşünmüyorlar mı? Kafasını ellerinin arasına alıp, hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz? Hala çıkıp yön vermeye, dizayn etmeye çalışıyorsunuz, talimatla. Bugünün anahtar kelimesi iki tane. Bana baksınlar, İstiklal Marşı’nın o ilk kelimesini, ‘Korkma’yı unutmasınlar. Bir de Ankara’ya baksınlar, beklentimi ifade ediyorum; mertlik. Bu kadar.”

DEMİRTAŞ YANITI: “BÜTÜN BU HUKUKSUZ ALANLAR SONA ERECEK”

  • Bugün de bir açıklama Selahattin Demirtaş’tan geldi. Kendisi, “Stratejik açıdan dünyanın en çok yetkiye sahip koltuğunu almak için seçime gidiyoruz. Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine, yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirlenen amaçtan sapmak anlamına gelir’ dedi. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

“Ne güzel söylemiş. Az önce söylediğimi tekrar etmiş. 85 milyon insana emanet etmek istiyoruz Cumhurbaşkanlığı koltuğunu. Kendilerine, ‘Geçmiş olsun’ diliyorum. İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak. Hukuksuz yargılanıp, içeride yatan benim kardeşim Tayfun’u da Can’ı da diğer arkadaşlarını da çoluğuna, çocuğuna, evlerine, ailelerine kavuşturacak. Yani bütün bu hukuksuz alanlar sona erecek. Kesinlikle öyle. Bu seçim mücadelesi, kişisel mücadele alanı değil kardeşim. Ben ne diyorum? İstanbul Belediye Başkanıyım. Neferiyim. Ve bu seçimi, milletimiz için kazanacağız. 85 milyon insan için. Bana o hukuksuz kararı veren hakimin, savcının çocukları ve eşleri için kazanacağız bu seçimi. Onların çocuklarının, onlarının eşlerinin hayat boyu hiçbir hukuksuz alanla, ortama maruz kalmamaları ve mağdur olmamaları için bu seçimi kazanacağız. O bakımdan, çok güzel söylemiş Sayın Demirtaş. Diline sağlık.”

DEDETAŞ BİLGİ VERDİ: “YAKIT TÜKETİMİNDE YÜZDE 25’LİK BİR AZALMA SAĞLANACAK”

Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş’ın konuşmasında verdiği bilgilere göre; Şehir Hatları, yeni nesil deniz taksi projesini 2021’de hayata geçirdi. Çağın ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmeye devam eden proje kapsamında geliştirilen, “İBB Hibrit Deniz Taksi” projesi; küresel ısınma ile mücadelede, deniz ulaşımının sürdürülebilirliği amacıyla yüksek karbon salınımının azaltıldığı alternatif bir çözüm olmayı hedefliyor. Yeni nesil elektrikli araçların sağlayacağı yakıt tasarrufu ile tekne başına düşen karbon salınımı önemli ölçüde azaltılacak. Hibrit sisteme geçişle, mevcut dizel motorlu deniz taksilerin yakıt tüketiminde, yüzde 25’lik bir azalma sağlanacak. İlk etapta hizmete alınacak 5 hibrit deniz taksinin yıllık 284 ton karbon ayak izini azaltması öngörülüyor. Her bir tekne, bir önceki versiyonlarında olduğu gibi, 10 kişilik kapasiteye sahip.

DENİZ TAKSİ SAYISI 50’YE ÇIKTI

Hibrit araçların kullanımı, mevcut deniz taksilerle aynı olacak. İç dizaynı ve tekne tasarımı önceki teknelerle aynı olacak yeni araçlara da “İBB Deniz Taksi” aplikasyonu üzerinden, 7/24 rezervasyon yapılabilecek. İlk etapta 5 hibrit deniz taksi hizmete alınacak. Böylece İBB’nin deniz taksi sayısı, toplam 50’ye çıkmış olacak. Hibrit deniz taksiler, çevreci ve düşük yakıt tüketim özelliklerine ek olarak; engellilerin, bebek arabalı ailelerin, bisikletlilerin rahatlıkla kullanabileceği “engelsiz tekne tasarımı”na sahip. Yeni nesil tekneler, hareketli rampa özelliği ile her limana, iskeleye ve noktaya rahatlıkla yanaşabiliyor. Hibrit sistem harici bir şarj ile beslenmeyen tekne hem lityum bataryalar ile hem de fosil yakıt ile çalışabilecek. Bataryalar, seyir esnasında kullanılırken, manevra sırasında gerek duyulması halinde jeneratör devreye girerek, dizel yakıt ile sevk sağlanacak.

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir