Emperyalizme Karşı Devrimci Dayanışmanın Adıdır Kızıldere; Onlar yaşıyor
Katledilişlerinin üzerinden 49 yıl geçti. Öldüklerinin ertesi günü ad oldular doğan çocuklara. Ne isimleri ne de fikirleri silinebildi bu topraklardan. On’ları anmak ülkenin geleceği için sorumluluk almaktan bir an bile tereddüt etmeyen bir cürete sahip olmaktan geçer. Yarım kalan öykü ancak böyle sürer
Emperyalizme, onun işbirlikçisi faşist cuntaya karşı verilen ve Tokat Niksar’da, Kızıldere köyünde bitmeyen bir mücadeledir On’ların hikâyesi.
Üniversite amfisinden başlayıp bütün ülkeye yayılan devrimci mücadelenin önder isimlerinin katledilmesinin üzerinden 49 yıl geçti.
12 Mart 1971’de, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur imzalarıyla bir muhtıra verilmesiyle devrimcilere karşı sürek avı başlatılmıştı. Cunta patronları ABD’nin de direktifiyle büyük bir hınç ve öfkeyle saldırdı devrimci gençlere. Onlara direnmekten ve mücadele etmekten başka seçenek bırakılmadı.
Cuntanın saldırılarından en bilineni ve kuşkusuz en yok edici olanı Kızıldere katliamıdır; aynı zamanda Türkiye’de emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin ve devrimci dayanışmanın sembolüdür de… Bu yüzden Kızıldere’de katledilen devrimci gençler, aradan geçen 49 yıla rağmen unutulmadılar.
Kızıldere’ye giden yol kuşkusuz bu kokuşmuş düzene karşı bir başkaldırıydı; ama aynı zamanda Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerini önlemek için ortaya konan dayanışmaydı da… Koşulsuz sevilen bir ülkeye ve bir dost kucaklaşmasına adanmış yaşamlardır Kızıldere.
On’ları yok edemediler
Kuşatılmış ev, yüzlerce silahlı asker, görüşmeler ve devrimcilerin verdiği karşılık hâlâ tartışma konusu.
Ama bugünden geriye baktığımızda egemenler için her şeyin çok net olduğunu söylemek mümkün. Çatıda ne konuşulursa konuşulsun devrimciler hakkında karar verilmiş, MİT-CIA ortak operasyonu bu kararla uygulanmıştı. Operasyonda imzası olanların, orada görev alanların sonraki yıllarda yaptıklarına bakınca aslında kurgunun baştan belli olduğu da gün gibi ortaya çıkıyor. Halka umut olmayı başarmış, ABD emperyalizmine ve onun yerli işbirlikçilerine kafa tutmaya cüret edenlerle ilgili karar çoktan verilmişti. Geriye sadece uygulaması kalmıştı.
Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp… Kızıldere köyünde katledilirken egemenlerin beklediği ve umut ettiği şey On’ların isimleriyle birlikte fikirlerinin de toprağın altına gitmesiydi ama tam tersi oldu.
Öldükleri günün ertesinde arkalarından ağıtlar yakılmaya, doğan çocuklara isimleri verilmeye başlandı. Bugün yine onlarca kentte mezar başlarında, amfilerde, sokaklarda On’ların şahsında tüm devrimciler ve On’ların büyük idealleri selamlanacak yurdun dört bir yanında.
Kızıldere bugün şimdi
Kızıldere’nin bugünkü çağrısı da dün olduğu gibi ülkenin geleceğine, kaderine sahip çıkacak bir sorumluluğu üstlenmektir. Ülkenin tüm geleceğini teslim almaya çalışan karanlık zihniyet karşısında devrimcilere umutsuz olmamaları konusunda yapılan çağrıdır. Bu çağrı bugün de günceldir.
Yöneticilerin pisliği paçalarından akıyor.
Bir tarafta refah içinde, hak edilmemiş kazançlarıyla yaşayan bir avuç tefeci, rantçı, zorba bir azınlık var diğer tarafta milyonlarca yoksul.
Geceleri aç yatan, gündüzüne işsiz kalkan milyonlar…
Yarından umudu kalmamış olanlar var.
Tam da bu anda, bu koşullarda yeniden cüret etmektir On’ların izinden yürümek.
Yeniden ve bir kez daha yoksulun, işsizin, kadının, gencin umudu olmaktır tıpkı onlar gibi.
Kızıldere’nin bitmeyen çağrısı
Türkiye, bugün gerici bir karanlığa teslim edilmişse, bunun yolu Kızıldere’de ve sonrasında gerçekleşen faşist katliamlarla, darbelerle açıldı. Türkiye, sağ siyaset eliyle emperyalizmin tahakkümüne teslim edildi. Sonuçta, ABD’nin tezgâhında yetiştirilen dinci sağ siyasetler hâkim hale getirildi. Bugün, halkın başına bin bir çorap ören bir gericilik ülkeyi kuşatmışsa, bunun nedeni 12 Mart ve 12 Eylüllerle devrimcilerin yok edilmek istenmesidir.
Kızıldere bugün de bu sömürü düzeninin haramilerine karşı bir mücadele çağrısı olarak görülmelidir. Kızıldere’nin arkasında sağın emperyalizme teslimiyet politikalarına karşı bağımsızlık düşüncesi vardı.
Bir avuç zorbanın iktidarına karşı halkın söz ve karar sahibi olacağı devrimci bir iktidar düşüncesi vardı. Kızıldere’den ülkenin her yanına uzanarak elli yıldır kesintisiz bir biçimde süren bu düşünceler, bugün de başarabilmenin yolunu göstermeye devam ediyor.
Bu aynı zamanda tüm katliamlara, darbe ve her tür yok etme projesine karşı devrimci mücadelenin köklerinin ne kadar güçlü olduğunun da bir kanıtı olarak görülmelidir.
Devrimci, sol düşünceler sadece fiziki saldırılarla değil, ideolojik saldırılarla da etkisizleştirilmeye çalışıldı.
Geçtiğimiz otuz yıllık dönem böyle bir fikri dağılmanın etkisinin hissedildiği, örgütlenme ve bütünlüklü mücadele fikri yerine parçalanmaların, bireyselliğin öne çıkarıldığı bir dönem oldu.
Bu soldaki büyük muhalif, devrimci potansiyellerin dağılmasına ve büyük oranda mikro olanlara ve kimlik-kültür eksenlerinde parçalanmasına neden oldu.
Bugün bunların da geride kalmaya başladığı bir dönemdeyiz.
Sağ siyasetlerin ülkemizi bir çürümeye sürüklendiği; on yıllardır devrimin sonunu ilan edenlerin sonunun gelmeye başladığı yeni bir dönemdeyiz.
Türkiye, bu uzun dönemde bütün ilerici değerlerinden kopartılarak çökertilirken, devrimci mücadele birikiminin ve direniş geleneğinin de bir sonucu olarak gericiliğe teslim olmadı.
Bugün bunun bir adım ilerisine geçmeliyiz. Kızıldere’nin devrimci anlayışı, ülkenin bu karanlık kurtuluşunun sağ düşüncelerde, büyük güçlere bel bağlayarak değil halkın örgütlü devrimci mücadelesiyle olabileceğini söylemeye devam ediyor.
Geçmişine sahip çıkmak o yüzden şimdi bu Devrimci Sol anlayışla, ülkenin en ücra köşelerinde gençlerin, işçilerin, köylülerin mücadelesi içinde büyütmektir.
Devrimci mücadele tarihimiz, en büyük güç ve ilham kaynağımız olmaya devam ediyor.
Bu devrimci sorumluluğumuzla her direnişte her mücadelede yeniden parlayan devrimci yıldızlarımızın, Mahirlerin, Ulaşların, Cevahirlerin… On’ların anıları önünde sevgiyle saygıyla eğiliyoruz.
Onlar ölmediler bayrak olup ülkenin dörtbiryanında dalgalanıp yarınına umudu oldular…