BU BENİM SAVAŞIM DEĞİL, O HALDE NEDEN BEN ÖLÜYORUM?
Behman Menteşoğlu
Karl Marx’ın insanlığın geleceğine ilişkin ‘Ya sosyalizm ya barbarlık’ öngörüsü korkunç bir şekilde doğrulanacak gibi gözüküyor.
Marx, Mao gibi bir çok ünlü liderin yararlandığı General von Clausewitz 1832 yılında yayınladığı ‘Savaş Üzerine’ adlı eserinde şöyle yazar:
‘Savaş siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir.’ Bizi ilgilendiren kısmı tam da budur, Savaş ve Politika.
Bir kez egemen güçlerin politikalarını ve arkasındaki esas olan çıkar çatışmalarını öğrenirsek yaşanan savaşların bizim gibi halk kitleleri açısından ne anlama geldiğini de çözeriz. Bizler, ülkelerde yaşayan ve çoğunluğu oluşturan kitleler politika üretme ve bunu geçerli kılma şansına sahip değilizdir.
Bizler evlendirme programlarını seyreden seyirciler gibiyiz. Evlenmeye çıkan tipler akıllı, profesyonel oyuncu, komik, seksi, maço gibi toplumun belli kesimlerinden olan ve izleyicilerin kendilerinden bir parça bulacakları kişilerden seçilir. Aralarındaki ilişkiler bazen doğaçlamayla bazen de manipülasyonlarla geliştirilir oyun haline çevrilir. Bu oyunun ne yönde gelişeceğine nerde biteceğine seyircinin tepkisine göre karar verilir.
Seyirci kısa bir süre sonra bu oyuna dahil olur ve gerçeklikten çıkarak bu sanal oyunun parçası olur. Taraflar belirlenir ve savunmak için gerekçeler yaratmaya başlar. Tezler diğerlerinin karşı tezleri ile çatışmaya girer ve herkes haklı olduğu tezi acımasızca savunmaya ve gerekirse her türlü yolu deneyerek egemen kılmaya çalışır.
Oyunu kuranların işi artık kolaydır. Oyunun nasıl gideceğine, nereye kadar gitmesi gerektiğine, oyuncu ve hatta seyirci değişikliği yapıp yapmamaya kadar her konu onların elindedir. Oyunu tutturdukları sürece vardırlar. Sınırları geliştirme, yasallaştırma hakkını ellerinde tutarlar.
Oyuncular, mutluluklarının, ünlerinin ve hatta var olabilme nedenlerinin oyunda kalabilmelerine bağlı olduğunun bilincinde akla gelebilecek her şeyi yapmaya (onursuzluk, şarlatanlık, satış, ahlak değerlerinden kopuş vs.) hazırdırlar.
Seyirciler, yeni bir yaşama amacı yakaladıkları, gerçek olan acılardan koptukları, gerçek yaşamdaki eziklikleri yerine kendilerini ifade edebildikleri yeni sanal dünyalarında mutludurlar. Her gün yeni bir hareket izlemek ve acılarını unutmak için bu oyuna koşarak gelir ve oyunun bitmesini asla istemez.
Neyin Savaşı?
Savaşları, haklı ve haksız savaşlar olarak ikiye ayırmak doğrudur. Bu kavram sosyalistlerin geliştirdiği kavramdır. Ne varki günümüz şavaşlarında artık önemi kalmamıştır. Çevremizdeki hemen her savaş haksız bir savaştır.
Kürtlerin hakları için savaştıkları doğru değildir. Arapların demokrasi için savaştıkları doğru değildir. İşid gibi İslamcı toplulukların din uğruna savaştıkları doğru değildir. RTE ordusunun vatan millet için savaştığı yalandır. Bana bir tane haklı savaş gösteremezsiniz.
VAHŞİ KAPİTALİZMİN VAHŞİ SAVAŞI
Günümüzdeki savaşların tümü vahşi kapitalizmin halklara karşı, insanlığa karşı açmış olduğu tek savaştır. Bu savaş içinde ölmeye devam edenler de halkın kendisidir.
Tek amaç ‘Yeni Dünya düzeni’ değil ‘Yeni Dünya DÜZENSİZLİĞİ’ dir. Dünyanın enerji kaynaklarını ele geçirme, büyük tekellerin insanlığı daha fazla sömürme yollarını kolaylaştırabilme savaşıdır.
Bu yüzden çıldıran kapitalizm insan soyunun acı çekmesi, ölmesi, birbirini boğazlamasıyla ilgilenmez. Londra’da yada Yemen’de patlayan bombalarda binlerce sivil insanın ölümü onu üzmez. Sadece Londra’da daha duyarlı davranacak ve karşı protestolar geliştirebilecek kalabalıkları istemez.
Onun tek istediği Dünya’yı bir tanrı gibi yönetebileceği düzendir. Bunu yapmazsa evlilik oyunlarını kuranlar gibi yok olacağını iyi bilir.
PEKİ BEN KİMİN İÇİN ÖLÜYORUM?
Ne yazık ki hepimiz evlilik oyunundaki seyircilere dönüşmüşüz. Oyunun içine çoktan girmişiz. Oyunun bir parçası olmuşuz. Eleştiriler, akıl öne sürmeler, dalga geçmeler, olumsuz lamalar, olumlu lamalar ve en önemlisi hiç bir şey olmamış gibi espri üretmeler.
Çoktan taraf olmuşuz. Beğenmediğim bir görüş için üretilen espriye gülme ifadesi bırakıyorum. Bunu gören iktidar onlarca masum insanın cenazesi üzerine rahatlıkla davullu zurnalı açılış töreni yapabiliyor.
Ben ise havaalanında, caddede, otobüste patlatılan bir bombanın misketleri ile acı çekmeden son derece sıradan ve normal bir şekilde ölüyorum. Benim evladımın kafası Hakkari’de keleşten çıkan koca bir mermi ile parçalanıyor. Ben vatan sağ olsun diyerek onun elinden alınan yaşama hakkı yerine şehitliği monte ediyorum.
Bana savaşın cephesini gösterin. Cephe nerede? Cephe sınırda değil. Cephe ülkenin içinde. Ben ülkemde katlediliyorum. 1980 öncesinde bu gün ölme sırası kimde olacak ve kaç kişi ölecek diye sayı tutarken şimdi aynı noktaya geldik.
‘Vatan elden gidiyor’ sloganları herkesin dilinde. Herkes kendi tarafında kaybettiği insanları şehitlikle ödüllendiriyor.
Bu toplu katliamlarda kaç çocuk, kaç genç insan öldü? Kaç insan daha ölecek. Kaç kişi daha siyasetin devamı olan savaşların şehit şanslısı olacak.
En önemlisi sen ve ben ne zaman bu savaşın kendi savaşımız olmadığını anlayacağız.
BAY APOLET
Ülkenin gidişatından memnun olmayan bay apoletler 1980, 12 Eylül sabahı radyodan mesaj okurken ülke süt dökmüş kedi gibi durulmuştu. O günün seyircileri alkışlarla taraf değiştirmiş bay apoletlere şükranlarını bildirmek için sıraya dikilmişlerdi.
Kimse 12 Eylül’e kadar VATAN için öldüğünü söyleyen binlerce genç insanın kaybolan yaşamlarını, perişan olan ailelerini sorgulamadı bile.
Ancak bay apoletler bunun zorunlu olduğunu ve ülkeyi kurtardıklarını söyleyerek kendilerini KAHRAMAN ilan ettiler. Seyirciler de bu kahramanlığı ağızlardan salyalar akıtarak onadı.
Asker vatan savunması için cephede kendi ülkesinden olmayan düşman askerlerle savaşır. Şimdi öyle bir duruma geldik/getirildik ki ülkemiz içinde düşman olan insanlarla birbirimizi boğazlıyoruz.
Sınırımızda kurulan Kürt devletine müdahale yapamıyoruz ancak kendi şehirlerimizi, köylerimizi yıkıp eziyoruz.
ABD körfez savaşında 600 asker kaybedince deli oluyor benim bay apoletim düğün törenlerinde kutlamalar yapıyor.
BU SAVAŞ BENİM DEĞİL VE DAHA FAZLA ÖLMEK İSTEMİYORUM
Dağıtılan akılları dağıtıldıkları yerlerden acil toplamak zamanı.
Bu savaş bizim değil. Biz savaşımızı 1923 yılında ‘Yurtta sulh Cihanda Sulh’ temelleri içine gömeli 90 yıl oldu.
Bizim savaşımız cehaletle, yobazlıkla ve gericilikledir. Silahlarımız kalem, kitap ve ilimdir.
Ben gençlerimizin artık şehit falan olmasını istemiyorum. Siyasetin bu pis savaşı bizim savaşımız değildir. Bay apolet, bay kılıçdaroğlu, bay bahçeli akıllarınızı toparlayın. Önder olun bu millete. Bilin ki bu pis savaşta ölen her insanımızın kanı omuzunuzda olacaktır. Tarihte kötü anılmak sizler için biraz onur konusuysa onurlu olun.
Bu savaş benim değil ve ben daha fazla ölmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk ve Kürt halkları olarak tek bir düşmanı vardır. O düşmanın adı, dün olduğu gibi bugün de aynıdır: Emperyalizm!
Ne diyordu Atatürk: Bana çizmelerimi giydirmeyin.