Sera Kadıgil’den ‘maden yasası’na tepki: ‘Bu yasanın altına imza atanlar milletin değil şirketin vekilleri!’

Example HTML page

Kadıgil, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında ‘maden yasası’ üzerinden iktidara tepki gösterdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, enerji ve madencilik alanlarını düzenleyen yasa teklifinin Meclis Genel Kurulu’ndan adım adım geçmesi üzerine düzenlediği basın toplantısında “Burada bu yasanın altına imza atan milletvekilleri, milletin değil şirketin vekilleri” şeklinde konuştu.

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısına “Genel Kurul’da son 2 gündür bu ülke işgal edilse bile karşılaşmayacağımız kadar büyük bir rezillikle karşı karşıyayız” diyerek başladı.

Maden yasasına imza atan milletvekillerinin, “milletin değil şirketin vekilleri” olduğunu kaydeden Kadıgil, “Cumhur İttifakı’nın bütün milletvekilleri şu an şirketlere hizmet etmekle meşgul” dedi.

Kadıgil, maden yasasının yanı sıra turizm emekçilerinin izin hakkına yönelik saldırı, LGS tartışmaları ve Ayşe Tokyaz cinayeti hakkında da açıklamalarda bulundu, iktidarın politikalarını ise sert sözlerle eleştirdi.

‘BU ÜLKE İŞGAL EDİLSE BİLE KARŞILAŞMAYACAĞIMIZ KADAR BÜYÜK BİR REZİLLİKLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil’in açıklamaları şöyle:

“Bugün biraz zorlanacağım çünkü geçtiğimiz bir hafta içinde üst üste o kadar saçma sapan, o kadar çok bakanlıkla ilgili rezalet yaşadık ki inanın önümdeki belgelere bakınca hangisini nereden özetleyeceğini şaşırıyor insan. Ama en önemlisinden başlayacağım izninizle. Bu basın açıklamasını şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin basın açıklaması odasından yapıyorum ben size ve burada yalnızım, çünkü yanımda olması gereken insanların meclise girişi yasaklandı. Şu anda biz Meclis’te Genel Kurul’da son 2 gündür bu ülke işgal edilse bile karşılaşmayacağımız kadar büyük bir rezillikle karşı karşıyayız. Bu elimde gördüğünüz sıra sayısı 215 olan altında sözde AKP milletvekillerinin imzası olan bir işgal, bir sömürü yasası ve hatta bir kapitülasyonlar rejimi getirdiler Meclis’in önüne şu anda. Meclis’in kapısının önünde, çok değil şurada 500 metre ötemizde şu anda köylü kadınlar, 3 gündür açlık grevinde olan kadınlar var. Şu anda orada İkizköy’ün Muhtarı Necla, 60 yaşında açlık grevinde. 63 yaşında Ayşe teyze şu anda açlık grevinde. Şu anda Fatsa’dan Mehmet açlık grevinde. Bu insanlar 20 gündür Ankara’da Meclis’in dibindeki bir parkta nöbetteler ve son 3 gündür de yemeyi içmeyi bıraktılar. Bunun sebebi, bu insanların hayatının birazdan bu akşam burada elini kaldırıp indiren AKP milletvekilleri tarafından sona erdirilecek olması. Bu insanların varlık amacının, bu insanların yıllardır baktıkları zeytinlerin sökülüp yerine maden şirketlerinin yerleştirilecek olması.

‘BU YASANIN ALTINA İMZA ATTIĞINI SANANLAR MİLLETİN DEĞİL ŞİRKETİN VEKİLLERİ’

Bu konuda çok fazla tevatür dönüyor. Daha kötüsü, daha acısı, daha utanç vericisi AKP milletvekilleri çıkıp çıkıp bu yasanın nasıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti yararına bir yasa olduğunu, nasıl kalkınacağımızı, nasıl istihdam yaratacaklarını falan hiç utanmadan anlatıyorlar. Çok kısacık bir özet yapacağım. Bu yasa geçerse ne olacak? Son 10 senedir yaşadıklarımızı herkesten bir düşünmesini gerçekten rica ediyorum. Şunu düşünün, Bergama’da köylüler ayaklandı, mahkemeye başvurdular. Altın madenine karşı Kazdağlarında köylüler ayaklandı, nöbet tutuyorlar. Akbelen’de ormanlara mahkeme kararına rağmen girildi, nöbet tutuyorlar. Hani yıllardır dinlediğimiz ve içimizden ‘Ah keşke orada olabilsem’ dediğimiz o direnişler var ya, hah işte, o direnişten de artık çok rahatsızlar. Ülkenin her yerini delik deşik ettikleri yetmiyormuş gibi şimdi hiçbir mahkeme kararına gerek kalmadan, hiçbir ÇED raporuna gerek kalmadan, hiç kimseye doğru düzgün bir şey sormadan, her yeri talan edecek bir yasayı önümüze getirdiler. Peki bu yasadan devletin karı ne olacak? Çok açık ve net söylüyorum. Yer altındaki bir varlığın yüzde 2’sini ya da 3’ünü devlete verecekler. Geri kalanı kime gidecek? Geri kalanı maden şirketlerine gidecek. Yerli yabancı iş birliklerine gidecek ve dedim ya, bu yasanın altında AKP vekilleri imza atmış, ben gerçekten utanıyorum artık. Vallahi utanıyorum, bunların yakasındaki milletvekili rozetinden utanıyorum. Sebebini de söyleyeyim, bu yasayla bu vekillerin uzaktan yakından alakası yok. Hani böyle dışarıda Necla Ablalar kızıyor, bu vekiller nerede, diye. Burada vekil falan yok. Burada şu anda bir meclis yok. Burada bu yasanın altına imza attığını sanan milletvekilleri, milletin değil şirketin vekilleri.

‘CUMHUR İTTİFAKI’NIN BÜTÜN MİLLETVEKİLLERİ ŞU AN ŞİRKETLERE HİZMET ETMEKLE MEŞGUL’

Bakın önümde bir belge var, Mehmet Şimşek’e yazılmış açık bir mektup bu. Limak Holding ve İC Enerji tarafından kurulan bir şirket var, YK Enerji adı. Bu YK Enerji Özelleştirme İdaresi Daire Başkanlığına bir dilekçe sunuyor ve bu dilekçede şikayet ediyorlar, Birol Ergüven ve Murat Bayer imzasıyla. Ne diyorlar bu dilekçede biliyor musunuz? ‘Zeytinlerin korunması hakkındaki kanun, idare yargı süreçleri neticesinde verilen yürütmeyi durdurma kararları, kamulaştırma işlemleri üzerindeki denetim mekanizmaları ve çevresel koruma hükümleri bizim işimizi zorlaştırıyor’ diyorlar. Kim diyor? Limak diyor. Kim diyor? İC Enerji diyor. Bunun üzerine ne yapıyor bu ülkeyi yönetenler? ‘Tabii ki’ diyorlar. El pençe divan durdukları o şirketlerin önünde bu teklifi alıyorlar, AKP milletvekilleri altına imzasını atıyorlar. Dışarıda köylüler açlığı göze almış bir şekilde, bedenlerini açlığa yatırmış bir şekilde buna karşı çıkarken, buradaki vekiller utanmadan bu şirketleri savunmak için devam ediyorlar. Kendilerine ait olmayan, maden şirketlerine ait olan bir şey için bu ülkeyi yakıp yıkmaya devam ediyorlar. Buradan herkesin vicdanına sesleniyorum. Meclis’in kapısının önünde oturuyorlar. Tek bir dilekleri var, biliyor musunuz? Numan Kurtulmuş’un ya da bu kanlı yasada, bu işgal yasasında parmağı olan herhangi bir AKP’li yetkilinin bir zahmet dışarıya çıkıp onları insandan sayıp konuşmasını bekliyorlar ya! Bunu yapan bir AKP’li bulabiliyor muyuz? Bulamıyoruz! Numan Bey çünkü çok meşgul, diğer AKP’liler çok meşgul, Cumhur İttifakı’nın bütün milletvekilleri şu an şirketlere hizmet etmekle meşgul. O yüzden köyden gelenlerle ilgilenemiyorlar, bu köylülerin hayatını kurtarmak için bir adım atamıyorlar. Ve yağmur altında o insanlar şu an dışarıda, birazdan muhtemelen polis müdahalesiyle 60-70 yaşında köylü teyzeleri sürükleyerek de gözaltına aldıracaklar. Kim için yapacaklar? Limak için yapacaklar. İC için yapacaklar. Fransalı, Kanadalı, Amerikalı altın madencileri için yapacaklar. Bu ülkenin halkı için hiçbir şey yapmayacaklar.

‘AKP MUĞLA MİLLETVEKİLİ KÖYLÜLERE TUZAK KURMUŞ, MECLİS’E GİRİŞLERİNİ YASAKLATMIŞ’

Buradan bir şey daha ifşa edeyim. Dedim ya, Meclis’e giremiyorlar, şu an yanımda değiller. Sebebini ben tekrar bütün basın mensuplarıyla özellikle paylaşmak istiyorum. AKP Muğla Milletvekili Kadem Mete, ‘Sizinle görüşmek istiyorum’ demiş, tek tek TC kimlik numaralarını almış, isimlerini almış bu insanların. Sonra ne yapmış biliyor musunuz? Meclis’e girişlerini yasaklatmış. Yani tuzak kurmuş! Bir Muğla Milletvekili, Muğla’da direnen köylülerin TC’lerini ‘Ben seni meclise davet ediyorum’ diye almış ve bu insanların Meclis’e girişini yasaklamış. Kim yapmış? AKP Muğla Milletvekili Kadem Mete yapmış. Tebrik ediyoruz! Şirketlere olan hizmet borcunuzu hakikaten çok güzel ödüyorsunuz. Aldığınız maaşı belli ki sonuna kadar hak ediyorsunuz Sayın Mete. Numan Kurtulmuş demişken şuraya bağlamam gerekiyor. Bugün saat 15:00’te malumunuz bir de komisyon görüşmeleri devam ediyor, grup başkanvekilleriyle bir toplantı yapıldı sabah. Grubu olmayan partiler hiçbir konuda muhatap alınmadığı gibi bu konuda da ne yazık ki muhatap alınmıyor ama 15:00’te Numan Kurtulmuş’la genel başkanımız Erkan Baş’ın bir görüşmesi oldu. Bu görüşmenin asli mahiyeti elbette ki tutsak tutulan Hatay Milletvekilimiz Can Atalay’ın durumuydu ve komisyonla ilgili de görüşmelerde bulunduk ama hala açıklıkla tam olarak ‘şöyle olacak, böyle bir komisyon olacak, böyle toplanacak, bu şekilde karar alınacak’ gibi bir bilgi bize ulaşmadığı için bu konudaki yaklaşımımızı açıklamak için erken buluyoruz. Sadece kural olarak şunu elbette başından beri ‘Bu işin çözüm yeri Meclis’tir’ diyoruz. Bunu demeye devam edeceğiz. O yüzden kategorik olarak da bu komisyona üye vermeme gibi bir yaklaşımımızın süreci gördükten sonra olmayacağını umut ediyoruz.

‘GEDİZ ELEKTRİK AŞ’YE SORUŞTURMA AÇAN BİR ADET CUMHURİYET SAVCISI BULABİLMİŞ DEĞİLİM’

Evet, geldik buradan, ne dedik? Zeytinleri sökecekler, bir de yalan atıyorlar, ne diyorlar? ‘Buradan sökülen zeytinleri şuraya taşıyacağız, köylülere de rüşvet olarak bu kadar alan vereceğiz’ diyorlar. Yalan söylüyorlar, her zaman olduğu gibi yalan söylüyorlar. Bu zamana kadar taşıdıkları zeytinlerden ne çıktı onu da bilmiyorum ama ülkenin dört yanı yanmaya devam ederken, herhalde 100 yıllık zeytin ağaçlarını söküp de yerine yenisini koyabileceklerine inanacak kadar saf kalmış bir yurttaşımız olmadığını da düşünüyorum. Adalet Bakanı’na mesela bir soru soruyorum ben bu yangınlarla ilgili. Hani burada bir bakan masal anlatıyor ya ‘Biz bu kadar ağaç diktik, söktüğümüzün yerine de şu kadar ağaç dikeceğiz’ falan diye. Ciğerimiz yandı geçtiğimiz haftalarda. Çeşme’de, Alaçatı’da, Foça’da, Ödemiş’te köyler yandı, hayvanlar yandı, 80 yaşında bir insan evinin içinde tahliye edilmediği için yanarak can verdi. İzmir Valisi çıktı, bir açıklama yaptı. Ne dedi bu vali? ‘Bu yangınların insan kaynaklı olduğunu düşünmüyoruz. Biz bu yangınların elektrik tellerinden çıktığını görüyoruz’ dedi. İzmir Valisi dedi bunu 3 Temmuz’da ve o tarihten beri Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a bir soru soruyorum, buradan bir kere daha tekrar ediyorum. Bunu unutacağımı sanıyorsan da çok yanılıyorsun Yılmaz. Bunu da buradan sana söylüyorum, unutmayacağım ben bunu. Takır takır suç duyuruları yapılıyor. İlk gün biz de yaptık, hala devam ediyor suç duyuruları. İzmir’deki orman yangınlarında o dağıtım şirketi olacak Gediz Elektrik AŞ’ye soruşturma açan bir adet cumhuriyet savcısı bulabilmiş değilim.

‘HAKİM VE SAVCILAR 2 SAAT İÇİNDE ÖZGÜR ÖZEL’E SORUŞTURMA AÇABİLİYORLAR’

Ama Adalet Bakanı’na sesleniyorum, ben böyle soru soruyorum falan ya, Adalet Bakanı çok meşgul arkadaşlar. Adalet Bakanı’nın çok işi var şu anda. Ne gibi işleri var mesela? Tam 2 hafta oldu, 2 haftadır valinin beyanını ciddiye alacak bir savcı bulamıyoruz biz. Ama ne buluyoruz biz bu ülkede? Ana muhalefetin milletvekillerini masasının üstüne koyduğu bir ‘beyaz toros’la tehdit edebilecek kadar haddini, hududunu, şuurunu kaybetmiş bir sözde cumhuriyet savcısı bulabiliyoruz. 2 hafta boyunca bir elektrik dağıtım şirketine dava açmayı beceremeyen o bakanlığa bağlı hakim ve savcılar ne yapıyorlar? 2 saat içerisinde bu rezilliği ifşa eden Sayın Özgür Özel’e dava açabiliyorlar. Adalet Bakanı o yüzden ormanlarla ilgilenemiyor, kadınlarla ilgilenemiyor, iş cinayetleriyle ilgilenemiyor, Kartalkaya davası ile ilgilenemiyor, Adıyaman’da görülen İsias Otel davası ile ilgilenemiyor. Çok zamanı yok yani adamın, şu anda tek bir derdi var, gerçekleştirilen yargı darbesini nihayete erdirebilmek. Hadi Turizm Bakanı’na geçelim şimdi. Kartalkaya’da yanarak can veren insanlar adalet arıyorlar. O otelin bağlı olduğu, o oteli denetlemekle sorumlu olan Turizm Bakanı yatlarda koy koy geziyor. Burada ormanlar yanıyor, orada Turizm Bakanı yatlarda koy koy geziyor. Yakılan her yer ranta açılıyor, Turizm Bakanı koy koy geziyor. Bugün ancak çıkmış, nihayet açıklayabilmiş Nuri Efendi, 3 tane bürokrat hakkında soruşturma izni vermiş. Allah razı olsun! Hakikaten çok geç oldu. Ali Yerlikaya var mesela, İçişleri Bakanı. İlk bu olay olduğunda çıktı, ne dedi? 10 gün içerisinde bütün sorumluları tespit ediyordu. Kendisi de vermedi, soruşturma izni dahi vermedi. Bu davaya katılan bir tane AKP’li yetkili bile olmadı. Bu Turizm Bakanı dedim ya bunlar olurken seyrediyor ve yatlarda geziyor.

‘OTELLERDE HİZMET VERMEYE ÇALIŞAN PERSONELİN HAKKINA ÇÖKTÜLER’

Başka ne yapıyor? Bu Meclis’ten bir kanun geçiriyor mesela, şu anda canını dişine takmış, 40 derece sıcakta otellerde hizmet vermeye çalışan personelin hakkına çöktüler geçen hafta bu Meclis’te. Bu elimdeki belge bugün itibariyle turizm işçilerine gitmeye başladı. Buradan bir çağrı yapalım bütün turizm emekçisi dostlarımıza, imzalamayın. Bu belgeyi, bu önünüze koydukları şeyi imzalamayın. Biliyorum içinizden şöyle diyorsunuz, ‘Kolay sizin için konuşmak, imzalamayıp ne yapalım, kovulalım’. Hepinizi kovamazlar, hepimizi kovamazlar. Örgütlenmek dediğimiz şey bunun için çok kıymetli. O yüzden bütün turizm işçisi dostlarım bu yasaya karşı elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam ediyoruz. Ama bu hak gaspına karşı da hem bütün kamuoyunu hem de özellikle bütün emekçileri uyarmak istiyoruz. Çünkü bu ne ilk ne de son olacak. Bu elimdeki şey şimdilik turizm işçileri için geldi. Yarın inşaat işçileri için gelecek, yarın başka bir grup için gelecek. Çünkü şirketlere çalışıyorlar.

LGS TARTIŞMASINI DİLE GETİRDİ

Gelelim başka bir bakana. Şimdi Bir LGS tartışması var, son bir haftadır biz bir LGS tartışması yürütüyoruz. Nedir o tartışma? LGS sınavı devam ederken, çocuklar sınavdayken soruların sınav devam ederken yayınlandığı gerçeği… Ben bu soruyu bir haftadır Yusuf Tekin’e soruyorum. Meclis’ten önerge verdim cevap veren yok, sosyal medyadan soruyorum, televizyon programlarından soruyorum. Cevap veremiyor bu insan bana. Dün ne yaptı? Abisini çağırdı. Dedi ki ‘Ben bu konuda cevap veremiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı konuşsun’ dedi. Belli ki kendisi cevap veremeyince AKP’nin Genel Başkanı girdi devreye. Tayyip Erdoğan bir tweet attı. Bu tweetinde şöyle söylüyor Tayyip Erdoğan, hiç kimsenin çocukların duygularıyla oynamaya hakkı yokmuş, bir tane İmam Hatip Lisesi’nden çıkan birinci sayısı üzerinden bu yaygara kopartılıyormuş. Bu beyan gerçeği yansıtmıyor.

AYŞE TOKYAZ’IN KATİLİ CEMİL KOÇ’TAN BAHSETTİ: ‘ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZMİŞ’

Son 3 gündür bir kadın cinayetiyle daha çalkalanıyoruz. İsmi Ayşe Tokyaz. Günde üç kadın öldürülüyor neredeyse bu ülkede, birçoğu haber bile olmuyor. Ayşe Tokyaz cinayeti öyle bir cinayet ki hakikaten, bunu dinleyenlerin çok iyi dinlemesini istiyorum. Biz yıllardır her kadın cinayetinde ne diyoruz mesela? ‘Kadın cinayetleri politiktir’ diyoruz. ‘Kadın cinayetlerinin tek faili o erkek değildir. Kadın cinayetlerinin arkasında devlet politikaları vardır. Kadın cinayetlerini, kadın katillerini cesaretlendirenler kolluk kuvvetleridir, adliyelerdir, bu ülkenin içinde yaşadığı sistemdir’ diyoruz. Biz bunu söyleyince bizimle bağır çağır kavga edenlerin Suç üstü yakalandığı bir dosyadan bahsedeceğim ben şimdi size. Eski bir polis memuru tarafından vahşice katledildi Ayşe. Ama bunun bir evveliyatı var. Eğer bugün polisler bu ülkede işini yapabiliyor olsaydı, mahkemeler, savcılar, hakimler işini yapsaydı Ayşe bugün sapasağlam hayatta olacaktı. Bir tek Ayşe değil, katledilen Ejegül de aynı şekilde aramızda olacaktı. Bunu kronolojik olarak anlatmayı gerçekten çok önemli buluyorum. Çünkü bu katil, eski polis katil Cemal, 10-23 Temmuz 2023’te eski kız arkadaşı Ejegül’den son kez haber alınabiliyor. 24 Temmuz’da Ejegül’ün camdan atladığı iddiası var. ‘Camdan atladı’ deniyor, ambulanslar geliyor, kadın hayatını kaybediyor. Cemal Koç ifadesini veriyor, evde, yastıklarda, sehpalarda kan izleri bulunmasına rağmen eski polis olduğu için elini kolunu sallayarak gidiyor. Ejegül’ünki bir şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçiyor. Geçtiğimiz Ağustos’ta Adli Tıp Kurumu bir rapor veriyor, delilleri inceliyor, diyor ki ‘Tırnaklarının arasında maktule ait bulgular var. Bu kanlar bu maktule ait’. Adli Tıp bu şekilde rapor veriyor. Ne oluyor? Cemil elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor. 2023 Ağustos’tan bahsediyorum. 2025 Temmuz’a geliyoruz. Temmuz’un 4’ünde nihayet Diyarbakır’da bir cumhuriyet savcısı bulunabiliyor, Ejegül’le ilgili iddianame yazılıyor. Ne diyor o iddianame de biliyor musunuz? ‘Ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmalıdır. Bu insan bu kadının katilidir’ diyor savcı. 4 Temmuz’da. Sonra ne oluyor? O şerefsiz katil gidiyor Ayşe’yi de öldürüyor. Bu arada bir tane adım atacak bir tane polis memuru bulunsaydı Ayşe bugün hayatta olacaktı. Yetmiyor, Ayşe’den haber alınan alamadığını söylüyor kız kardeşi Esra, kapı kapı geziyor, karakollara gidiyor, dalga geçiliyor. Kadın artık baygınlık geçiriyor, ‘Duygu sömürüsü yapma’ deniyor. ‘Benim de canım tehlikede, birlikte karakola gidelim’ diyor polislere. ‘Sen git taksiyle, biz seni götüremeyiz’ diyorlar. Böyle yaşanıyor bu olaylar. Şimdi o şerefsiz katil nihayet tutuklu, başka bir kadını daha öldürmeden.

‘SARAY REJİMİ YANGININDA YAŞIYORUZ’

Dün de biraz zahmet vermişiz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Beşiktaş’ta yürürken önüne dizilmiş polisler. Rica edelim bu 3-5 tane böyle cengaverden karakollara da yollayın. Esra keşke bu cengaverlerden 3-5 tanesine denk gelseydi, Ayşe keşke onlardan birine denk gelseydi, 2 sene önce keşke Ejegül onlardan birine denk gelseydi de bu insanlar şu anda hayatta olsaydı ama değiller. Ali Yerlikaya senin yüzünden değiller! Yılmaz Tuğçe senin yüzünden değiller! Recep Tayyip Erdoğan senin yüzünden değiller! Bir yangın var bu ülkede ve bu yangının aslında tek bir adı var, Saray Rejimi. Bir Saray Rejimi yangınında yaşıyoruz biz şu anda ve Recep Tayyip Erdoğan’ın elindeki o bidonu almadıkça dört tarafımızdaki bu yangınlar devam edecek. Bizim şu anda tek bir derdimiz var. Bu anlattığım bütün tablonun tek bir adı var, devletsizlik. Biz şu anda devleti olmayan bir halkız. Bu ülkede kimlerin devleti var? Bu ülkede kadın katillerinin devleti var, bu ülkede otel patronlarının devleti var, bu ülkede maden şirketlerinin devleti var, bu ülkede özel hastane sahiplerinin devleti var, tarikatların, cemaatlerin devleti var. Bu ülkede devleti olmayan kim? Biziz. Halk, işçiler, kadınlar, çocuklar, zeytin ağaçları, nehirler, ormanlar. Bu ülkenin gerçek sahipleri. Çünkü saray rejimi bu devleti aldı ve şirketlere verdi. O yüzden de şu anda bizim artık tek bir görevimiz var. Devletimizi bu elinde yangın bidonu olanlardan kurtarmak ve bu kokuşmuş rejime bir son vermek.”

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir