Dervişoğlu: “‘Terörsüz Türkiye’ diye yola çıkılan yolun varacağı yer, Atatürk’ün Cumhuriyetinin mahvıdır. Ulus devletin, imhası ve ilgasıdır”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “‘Terörsüz Türkiye’ diye yola çıkılan yolun varacağı yegane yer, Atatürk’ün Cumhuriyetinin mahvıdır. Ulus devletin, üniter yapının imhası ve ilgasıdır. Bugün, İmralı teröristlerine umut ve hürriyet, Cumhuriyet çocuklarına zulüm ve hapis reva görülüyorsa bundandır. Hukuksuzluk ve yoksulluk cehennemine atılmış Türk insanı, artık vatanı sayılamayacak bir Türkiye içinde, federasyon cehenneminde yakılmak istenecektir. Ama herkes iyi bilsin ki; o yangında biz değil, Türk’e ve Cumhuriyet’e düşman olanlar yanacaktır” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında, İmralı görüşmeleri sonrasında başlayan yeni süreç ve yeni anayasa çalışmalarını değerlendirdi. Dervişoğlu, şöyle konuştu:
“Bebek katili içerde olmasına rağmen terör sona ermedi”
“Türkiye Cumhuriyeti, 102 yıllık varlığı boyunca çok belalar gördü, çok badireler atlattı. Bunun yaklaşık yarısında PKK denilen terör şebekesi vardı. On yıllar boyunca aynı şebeke, onun başındaki bebek katiliyle, ülkemiz insanının canına, malına, hayallerine kastetti. 50 binden fazla insanımız bu hainlerce katledildi. Sonunda 1999 yılında, bu terör şebekesinin başı Türkiye’ye ‘teslim edildi’. O günden beri müebbet hükümlüsü olarak, İmralı’da layık olduğundan çok daha iyi şartlarda yatmaktadır. Gel gelelim, bu bebek katili içeride olmasına rağmen, etnik ve bölücü terör sona ermedi, erdirilmedi, erdirilemedi. Çünkü bu 25 yılın 23’ünde Erdoğan ve AKP iktidarı vardı. Ne zaman ki etnik ve bölücü terör güvenlik güçlerimizce mağlup edildi, birileri el uzattı ve bu hortlağı tekrar mezarından kaldırarak yeniden aramıza saldı. Normalleşme ve yeni anayasa laflarının dolaşıma sokulduğu 2024 yılı nisan ayından beri, bu senaryosu ve replikleri ithal planın nereye gideceğini söylüyoruz. Çünkü 2002 yılında Erdoğan’a iktidar ve ikbal kapılarını açan şartların, bugün onu yönlendiren faktörlerle bir ve aynı olduğunu görüyoruz ve biliyoruz.
2002 Türkiye’sinde iki büyük deprem ve iki büyük ekonomik krizin vesile kılınarak, Erdoğan’a altın tepside sunulan iktidar makamının amacı, yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilmiş gömleği ona zorla giydirmekti. Bu gömleğe göre Türkiye; her bir ferdiyle, toplumuyla, sahip olduğu kültürel ve düşünsel zenginlikle torna tezgahına sokulacaktı. Bu torna tezgahının sonunda ise ne olduğu konusunda aşağı yukarı bir şüphe olmayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin ortasına atılacaktı. Bu proje, yeni sömürge projesinin adıydı. Bu projenin amacı, Ortadoğu’nun 2000’li yıllarda yeni araçlarla ve yeni söylemlerle, lidersizleşmesi, kişiliksizleştirilmesi, geriletilmesi, barbarlaştırılması, insanıyla ve kaynaklarıyla küresel kölelik düzeninin paryası kılınmasıydı. Bu projenin başından beri çetin cevizi ise Türkiye idi. Çünkü Türkiye tarihiyle, derinliğiyle, milli şuur ve kimliğiyle, laik ve demokratik kurumlarıyla, bu arzu edilen dünya düzeninin istisnasıydı. Kısaca çölde vahaydı ve yıkılmaz kaleydi. Bu yüzden değiştirilmesi zaman alacaktı. Erdoğan, işte bunun aparatı ve sorumlu müdürü olarak, yahut kendi tabiriyle o projenin eş başkanı olarak göreve geldi ve getirildi.
“24 yılda Türk milletini uyuttuklarını ve aldattıklarını sanmak cüretidir”
Yoksulluğa, yolsuzluğa ve yasaklara karşı bir yüzükle geldiği görevde, uzun süre yanlarına verilen ortakları FETÖ’yle birlikte, devletin 1923 şartlarında Mustafa Kemal Atatürk tarafından inşa ve imar edilen temel kodlarını aşındırdılar. 2016 yılında ise yeterince zayıflattıkları cumhuriyet devletine kim sahip olacak kavgasına giriştiler. Kavgadan, Türk milletinin dirayeti, feraseti ve basireti galip çıktı. Ancak Erdoğan, bunu da kendisine mal ederek, tek adamlığını ilan etti. Artık önünde, kendisine göre cumhuriyetsizleştirilmiş ve Türksüzleştirilmiş, yani yeni şartlarıyla Büyük Ortadoğu Projesi’nin ta kendisi haline getirilmeye hazır bir Türkiye vardı. Çünkü bu yolda geçen, neredeyse çeyrek asır içerisinde milli şuuru da gayrı milli eğitim politikalarıyla ortadan kaldırmıştı. Son hamle ve son kalkışma olarak, kendi ağızlarıyla söylersek, 100 yıllık parantezi kapatacaklardı. Yani milli kurtuluş felsefesini, Mustafa Kemal Atatürk vizyonunu, ve tarihte Göktürklerden sonra kendisine Türk adını veren ikinci devlet olan Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldıracaklardı. İşte haftalardır davulunu çaldıkları, sözde tarihi mektup manşeti attırdıkları ve nihayet geçtiğimiz hafta bütün televizyon ekranlarına sabitledikleri o fotoğraf ile bu parantezi kapatmanın hezeyanına düştüler. Türk milletinin gurur ve haysiyetini, şehitlerin ve gazilerin vatan ve namus uğruna verdikleri mücadeleyi, böylesine çiğneyebilmelerinin sebebi ise, 24 yılda Türk milletini uyuttuklarını ve aldattıklarını sanmak cüretidir.
“Teröristle bile barıştın ama Mustafa Kemal’in düşünceleriyle barışamadın”
Sanılmasın ki; o teröristbaşı ve onun dalkavuk postacılarıyla verdirdikleri iğrenç ve ihanet dolu fotoğrafla iş bitecektir. O fotoğraf, bunda sonra vermek istedikleri fotoğraf ve mesajların bir girişidir. Çünkü asıl tablo Cumhuriyet’i ve milli devleti ortadan kaldırmak konusunda kurulmuş büyük ittifaktır. Şimdi bu ittifakın bütün bileşenleri çok güzel kelimeler sarf ediyorlar. Şiirsel, romantik ‘ezber bozucu’ laflar… En çok da ‘barış’ diyorlar, ‘bir arada yaşayan halklar’ diyorlar. Elbette, demokrasi diyorlar, ne kadar güzel. Güzellik yarışmalarında mikrofon tutulan modeller gibi konuşuyorlar. İmralı güzeli, Balgat güzeli, Beştepe güzeli hepsi aynı tondan konuşuyor. Bir de onların medyada boy gösteren postacıları. Barış olsun, olmasın mı? İnsanlar ölmesin, ölsün mü? Analar ağlamasın, ağlasın mı? Ve en can alıcı noktaya geliyoruz. Silahlar sussun, susmasın mı? Kim reddedebilir? Silahlar sussun. Barış olsun. Erdoğan, tam bir barış ustasısın. Teröristlerle barışmayı çok iyi bilirsin. Kanımıza canımıza sebep olan teröristle bile barıştın ama; fitreye muhtaç hale getirdiğin emeklilerimizle bir türlü barışamadın. Devletine hizmet eden ama ay sonunu getiremeyen memurlarımızla barışamadın. Alın teriyle üreten ve borç içinde yüzen işçilerimizle maalesef barışamadın. Ülkesini özünden çok seven ama başka ülkelerde gelecek hayali kurmak zorunda kalan ve vize kuyruklarında istikbal arayan gençlerimizle bir türlü barışamadın. Milyonlarca vatandaşımıza iş-ekmek imkanı sağlayan iş dünyamızla barışamadın. Demokrasiyle barışamadın, adaletle barışamadın, hürriyetle barışamadın. Bugün o makamlarda oturmanı sağlayan Cumhuriyet’le barışamadın. ‘Yeni Açılım’ maceranı 7 düvel alkışlıyor ama aynı 7 düvele karşı istiklal ve istikbal mücadelesi vermiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le barışamadın. Trump’la barıştın, Putin’le barıştın, Sisi’yle barıştın, Netenyahu ile barıştın, ama Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’le ve onun yasalarıyla barışamadın. Duyuyorsun değil mi sesleri, sen aslında Mustafa Kemal’in düşünceleriyle barışamadın, büyük Türk milletiyle barışamadın.
“Kenan Evren, yetiştirdiği en büyük eseriyle seninle gurur duyardı Recep Tayyip Erdoğan“
Barış, kardeşlik öyle mi? Halen bedenimizde izlerini taşıdığımız 12 Eylül’ün darbeci ve cuntacıları da bunları söylediler. ‘Bu darbeyi dirlik ve düzen için yaptık’, ‘Kardeş kavgasına son vermek için’ dediler. Cemse cemse sokaklardan topladıkları insanları dört bir yanda kurdukları işkence fabrikalarında öğütürken, ‘İşte bu anayasa’ dediler. Anarşi ve terörü ortadan kaldıracak. Kenan Evren, şimdi kalksa mezarından, yetiştirdiği bu en büyük eseriyle seninle gurur duyardı Recep Tayyip Erdoğan. Tam onun arzu ettiği gibi bir dikta rejimi kurdu. Üstelik bunu apoletle de değil, kravatla gerçekleştirdiniz kravatla. Öyle ki artık, nereden ve nasıl aldığını kendisinin de bilmediği ‘başkomutan’ sıfatıyla konuşuyor. Muhalefet partilerini tehdit ediyor. Bu arada aynı onlar gibi barış ve demokrasi getiriyor Türkiye’ye ve artık onların 12 Eylül’le kurumsallaştırdığı vesayetten, kendisine devşirdikleri de yetmiyor.
“Türkiye, ebedi hale getirilecek bir istibdat çukuruna yuvarlanmaktadır”
Şüphesiz, 28 Şubatçılar da gurur duymaktadır Erdoğan’la… Vesayet vesayet olalı, böyle bir vasi vallahi görmemiştir, billahi görmemiştir. İstibdadın dibini sıyırdıktan sonra, başkomutanlıkla muhalefete şekil vermeyi onlar bile bu kadar açıktan itiraf edememişlerdi. Evet yeni anayasa laflarından geldik buralara, o yüzden hatırlatalım: 1982’de yapılan yeni anayasadan yüzde 90’ın evet dediği o anayasadan 2 yıl sonra 15 Ağustos 1984’de, Eruh ve Şemdinli baskınlarının haberiyle uyandı Türkiye. Jandarma Onbaşı Süleyman Aydın ilk şehidimizdi. Sonra 40 yıl boyunca binlerce askerimiz, polisimiz daha Şehit Onbaşı Süleyman Aydın gibi, bu vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için şehit düştüler. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum. Ve bu katil sürüsünün sözde liderinin, sözde ateşkes mektubu okunduğunda, Irak’ın kuzeyinde şehit olan Erinç Canerik toprağa verileli 2 gün bile olmamıştı. ‘Verin 400 milletvekilini, bu iş sulh içinde çözülsün dediler. Şimdi, sulh içerisinde Türkiye’nin çözülmesi sürecinin tam ortasındayız. Türkiye, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir yolsuzluk düzeniyle soyulurken, Türk milleti tarifsiz bir yoksulluk içinde uyutulmaktadır. Hasbelkader bu ölüm uykusuna direnenler de korku siyasetiyle susturulmaya, hapsedilmeye çalışılmaktadır. Türkiye, ebedi hale getirilecek bir istibdat çukuruna yuvarlanmaktadır. Türk kimliğinin, devleti ile olan bağı kopartılmak üzeredir. Cambazları güya PKK’yı fesih ederken aslında olan biten, Cumhuriyet devletinin feshidir.
“Ana muhalefet olarak demokratikleşme paketine varlarmış”
Büyük Türk milleti, sahnelenen oyun bellidir. Sahada biten teröre, siyasette can suyu verilmektedir. Bugün, hem iktidar ortakları hem onların açılım ortakları hem de teröristbaşı aynı dili kullanıyor. Ne diyor; hukuki düzenlemeler ve yasal-anayasal değişiklikler yapılması gerektiğini söylüyor. Şimdi bu koroya ana muhalefet partileri de katıldı. Neymiş efendim bu mesele Meclis’te halledilecekmiş. Yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalıymış. Ana muhalefet olarak demokratikleşme paketine varlarmış ve hodri meydanmış. Hatta Numan Kurtulmuş da devreye girmeliymiş. Ağız birliğine bakar mısınız. Bu terör örgütü 41 yıldır hangi amaçla silah kullanıyor? Türkiye’de ‘demokratikleşme’ bahanesiyle, üniter yapımızı, milli kimliğimizi yaralayacak, hatta yıkacak, yasal ve anayasal düzenlemeleri gerçekleştirebilmek için. Sorarım size; terörü bitirmekle, teröre teslim olmak aynı şey midir? Beyler; muhalefetin görevi, iktidarın değirmenine değil, hakikatin pınarına su taşımaktır. Kralın beklediği sözleri etmek değil, kral çıplak diyebilmektir. Sözüm ona terörsüz Türkiye dedikleri şey, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmek, onların hedeflerini kabul edip, gereğini yapmaktan başka bir şey değildir. Bugüne kadar silahlarıyla, bombalarıyla, cinayetleriyle, katliamlarıyla yapamadıklarını, ‘Terörsüz Türkiye’ ambalajıyla gerçekleştirmektir. Siz; terörü bitirmiyor, teröre teslim oluyorsunuz. Aklınızı başınıza alın. Siz; Türkiye’yi terörden kurtarmıyor, terörü devletleştiriyorsunuz. Aklınızı başınıza alın. İktidarınıza zaman kazandırmak için Türkiye’nin geleceğini ateşe atıyorsunuz. Sizinkisi siyaset değil, felakettir. Uyarıyorum; gökte Allah, yerde kul şahit olsun ki, buna izin vermeyeceğiz. Göreceksiniz gerekirse, varlığımızı Türk varlığına armağan edecek ve milletimizle beraber bu oyunu mutlaka bozacağız.
“Türkiye içinde, federasyon cehenneminde yakılmak istenecektir”
Bugün barış ve demokrasi havarisi kesilenler, bebek katilinden barış güvercini yontmaya çalışanlar, muhalif olmayı teröristlikle bir tutanlardır. Mili irade diye mangalda kül bırakmayıp, kayyumları olağanlaştıranlardır. Sokakları çetelere teslim eden, mafyaları protokolde ağırlayanlardır. Uyuşturucu baronlarına pasaport verip, Türk gençliğini torbacılara kazanç kapısı haline getirenlerdir. 11 yıllık Suriye iç savaşının en ağır faturasını Türkiye’ye ödetenlerdir. Milyonlarca kaçağı doldurup, bu vatanın asıl sahiplerini yabancı haline getirenlerdir. Parayla vatandaşlık satanlardır. Gazetecileri hapse atıp, dolandırıcılara, kara paracılara, bahisçilere kahraman muamelesi yapanlardır. Şimdi soruyorum; çoktan bitmiş ve karargahını Suriye’ye taşımış terör örgütünün muhatap alındığı, güya ateşkes ilan ettiği bu utanmazlığa sevinecek miyiz? O bebek katilini sürmanşetle herkesin gözüne sokan iktidar karşısında korkacak mıyız? Kapalı kapılar ardında aylardır sürdürdükleri ihanet pazarlığı karşısında, işgal altındaki ülke vatandaşları gibi teslim mi olacağız, elbetteki hayır. ’Terörsüz Türkiye’ masalının, Türksüz Türkiye planı olduğunu her fırsatta hatırlatıp tekrarlayacağız. ‘Terörsüz Türkiye’ diye yola çıkılan yolun varacağı yegane yer, Atatürk Cumhuriyetinin mahvıdır. Ulus devletin, üniter yapının imhası ve ilgasıdır. Bugün, İmralı teröristlerine umut ve hürriyet, cumhuriyet çocuklarına zulüm ve hapis reva görülüyorsa bundandır. Hukuksuzluk ve yoksulluk cehennemine atılmış Türk insanı, artık vatanı sayılamayacak bir Türkiye içinde, federasyon cehenneminde yakılmak istenecektir. Ama herkes iyi bilsin ki; o yangında biz değil, Türk’e ve Cumhuriyet’e düşman olanlar yanacaktır. Ezcümle, yakılmak istenen devletimiz ve Cumhuriyetimiz, yani bizler, hepimiziz. Ya hep birlikte oturup buna seyirci kalacağız ya da şerefli Türk vatandaşları olarak, Cumhuriyet devletimizi geri alacağız. Çünkü Cumhuriyet mesuliyettir çünkü cumhuriyet inisiyatif almaktır. Bilinsin ve unutulmasın ki bütün vatan sevdalısı Türk evlatları olarak omuz omuza duracağız ve bu mevziyi bırakmayacağız. Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz. Cumhuriyet’i yıktırmayacağız. Türk vatanını böldürtmeyeceğiz. Ne mutlu Türk’üm diyene.”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na konuşmasının ardından İYİ Parti Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanı Kevser Ofluoğlu Atatürk portresi hediye etti. Ardından toplu fotoğraf çekildi.