Sera Kadıgil: Ayranımız yok içmeye, İHA’yla gidiyoruz hacete!
TİP Sözcüsü Kadıgil, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuştu.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, Meclis Genel Kurulu’nda devam eden bütçe görüşmeleri sırasında düzenlediği basın toplantısında, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan bütçenin Milli Savunma Bakanlığı için ayrılan bütçenin küsuratını bile karşılamıyor olmasını eleştirerek “Ayranımız yok içmeye, İHA’yla gidiyoruz hacete! Sanıyorum halk olarak bize düşen de İHA’ları, SİHA’ları ve üretilen mermileri yemek olacak” ifadelerini kullandı.
TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesi için yapılan görüşmeler devam ettiği sırada bir basın toplantısı düzenledi.
Bütçe görüşmeleri süren 3 bakanlığın faaliyetleriyle ilgili açıklamalarda bulunan ve bu bakanlıklara ayrılan bütçeler üzerinden AKP iktidarının politikalarını eleştiren Kadıgil, Gençlik ve Spor Bakanlığı için ayrılan bütçenin yalnızca 3’te birinin gençlik için kullanıldığının altını çizerek, 2020 yılında İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli’nin, yemekhane kartında 1 lira kaldığına ilişkin sosyal medya paylaşımın ardından intihar ettiğini hatırlattı.
Sera Kadıgil, Milli Savunma Bakanlığı’na ayrılan 1 trilyon 608 milyar liralık bütçenin küsuratının, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan bütçenin toplamından fazla olmasını da sert sözlerle eleştirdi.
‘GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI’NA AYRILAN BÜTÇENİN 3’TE BİRİ GENÇLİĞE GİDİYOR’
TİP Sözcüsü Kadıgil, Meclis’teki basın toplantısında şunları kaydetti:
“Yine bir basın toplantısıyla karşınızdayız çünkü bütçe görüşmeleri malumunuz devam ediyor. Yukarıda bugün 3 bakanlığın birden bütçesi görüşülecek, bunlar Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı. Görüşmeleri şu an devam ediyor ama grubu olmayan partilere söz hakkı verilmediği gibi bize bugün içinde bu 3 bakanlık için herhangi bir söz hakkı tanınmamış durumda. O yüzden de biz kah canlı yayınlar, kah basın toplantıları eliyle sesimizi duyurmaya çalışmaya devam edeceğiz.
Bugün gençlikten özel olarak bahsedeceğiz. Gençlik ve Spor Bakanlığı adı altında kurulan ve yalnızca spor sermayesine hizmet eden bir bakanlığın bütçesi ana odağımızda olacak. Bu nedenle sözlerime 44 yıl önce bugün yaşı büyütülerek idam edilen, bu ülkenin bir gencini, sevgili Erdal Eren’i minnetle, saygıyla ve özlemle anarak başlamak istiyorum. Evet, Gençlik ve Spor Bakanlığı diyoruz, bizi dinleyen özellikle genç arkadaşlar varsa zaten içlerinden sinirli bir şekilde gülmeye başlamışlardır. Çünkü bu ülkede genç olmanın ne demek olduğunu bizlerden çok daha iyi onlar biliyorlar, onlar iliklerine kadar yaşıyorlar. Hani bizden trilyonlarca lira vergi topluyorlar ya, bu ülkenin gençliğinden sorumlu olan Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bu sene içinde ayırdıkları bütçe 232 milyar TL. Bu bütçenin ne kadarı gençliğe gidiyor derseniz, 3’te biri. ‘Geri kalan 3’te 2’si zaten spora, sporculara’ demek çok isterdim ama o sporcuları da sömüren futbol kulüplerine, profesyonel spor kulüplerine, bunların AKP destekli yanaşmalarına pay ediliyor. Gençlere düşen bütçe, 2025 yılı için bu ülkenin gençliğine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ayırdığı bütçe ne kadar biliyor musunuz? 77 milyar TL, bütün gençlik için, bu ülkedeki tüm gençlik için ayırdıkları bütçe bu.
‘BU ÜLKEDE GENÇLER YAŞAYAMIYOR, SADECE HAYATTA KALIYORLAR’
Başka bir rakam vereyim size, 18 şehir hastanesini yapan 18 müteahhitte verdikleri para ne kadar biliyor musunuz? 108 milyar TL. Yani bu ülkenin bütün gençlerini üst üste koysanız, şehir hastanelerini yapan 18 müteahhittin yanına bile yaklaşamıyor vergilerimizden ayırdıkları pay. Dediğimiz gibi bu bir spor bakanlığı bütçesi, çünkü gençliğin hali ortada. Gençlerin durumuna bakıyoruz, gençler okula gidemiyor, okula gitse artık çalışmaktan okuyamaz bir halde, gençler barınamıyor, gençler beslenemiyor, gençler konuşamıyor, gençler eğlenemiyor, bu ülkede gençler yaşayamıyor. Gençler şu anda sadece hayatta kalıyorlar. Bir anket yapmışlar son seçimlerden sonra, özellikle 18-25 yaşındaki gençlere soruyorlar. Bu ülkede yaşayan genç arkadaşlarımın yüzde 63’ü diyor ki ‘Benim fırsatım olsa bir dakika bile bu ülkede durmam’. Peki fırsatı olmuş ve yurt dışına gitmeyi seçmiş insanlarda durum ne? Sadece bir sene içerisinde bu ülkeyi terk eden ya da terk etmek zorunda kalan yurttaşlarımızın oranı yüzde 50 artmış. Yani her sene 100 kişi kaçıyorsa geçen sene 150 kişi kaçmış bu ülkeden ve bunun da yine yüzde 35’i gençlerden oluşuyor. Hani yatıp kalkıp ağlıyorlar ya ‘Doğum hızı düşüyor’ diye, düşüyor, çünkü insanlar yaşayamıyor yarattığınız ülkede. Yaşayamıyorlar artık! Bebekler doğar doğmaz ölüyor, çocuklar bakımsızlıktan ya da soğuktan ölüyor, gençler iş kazasında ölüyor.
‘18-24 YAŞINDAKİ HER 10 GENÇTEN 3’Ü NE OKULA NE İŞE GİDEBİLİYOR’
İş kazalarından bahsedelim mi mesela gençlerle ilgili? Sadece geçtiğimiz 11 yıl içerisinde bu ülkenin 2 bin 500 genci iş cinayetlerinde öldürüldü. Her 2 günde bir çocuk ölüyor, bir genç ölüyor bu ülkede. Sadece ve yalnızca iş cinayetlerinde oluyor bu. Okula gidemiyorlar. Hani bütün listelerde dünyanın en rezil sıralamalarındayız ya, bir tane de dünyanın en üstlerinde olduğumuz bir sıralama var, ‘ev genci’. Ne işte ne eğitimde olan gençlerden bahsediyoruz. Bu sayıda Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünya rekoruna imza atmış durumda. Bakın 18-24 yaşındaki her 10 gençten 3’ü, ya da her 3 gençten 1’i diyelim daha net ifade edilsin, bu ülkede ne okula gidiyor ne işe gidebiliyor. İkisi de yok. Evinde oturuyor ve bu evinde oturanlara, evinde oturmak mecburiyetinde bırakılanlara baktığınız zaman kadınlarda bu oran erkeklerin 2 katına kadar çıkıyor. Yani nedir? Ataerkil düzen içerisinde kadın evinde otursun, evin hizmetçiliğini yapsın, erkek dışarıda çalışsın düzeninin en net yansımasını biz şu anda ev genci haline getiren gençlerde görüyoruz. Aynı yaş aralığında evli olan gençlere baktığınızda çalışmayan kadınlar çalışmayan erkeklerin 10 katı. Hadi diyelim öyle ya da böyle bir üniversite kazanmayı becerdiniz, bir yerde bir üniversiteye gittiniz, ne oluyor? Bu çocuklar barınamıyor, berbat şartlardalar.
‘KOSKOCA İSTANBUL’DA HER 60 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE BİR TANE DEVLET YATAĞI ÇIKIYOR’
Sabah Instagram’dan bir kısacık post çıktım, dedim ki ‘Gençlik ve Spor Bakanı bugün TBMM’de karşımızda olacak, ne söylemek isterdiniz arkadaşlar’. Hepsine değinemeyeceğim ama emin olun yüzde 50’si ne diyor biliyor musunuz? ‘Abla şunu git bakanın yüzüne bir sor, KYK yurtlarında bir hafta yaşayabilir mi? O yemekleri bir hafta yese acaba sağ kalabilir mi?’ diyorlar. Hakikaten, ciddi olarak gençlerin merak ettiği soruların başında bu geliyor. Çünkü atıp tutuyorlar, yalan söylüyorlar. Neymiş? Yatak sayısını arttırmışlar. Evet arttırdınız, tebrik ediyorum, küçücük odaların içine 8’er tane ranza koydunuz, 16 kişilik koğuşlarda kalıyor çocuklar. Tuvaletler deseniz rezalet, yemekler deseniz rezalet. Böcekten, akrepten geçilmeyen yerler ama sorsanız yatak kapasitelerini arttırmışlar. Ne kadar arttırdıklarına da bir bakalım mı? Mesela ben İstanbul milletvekiliyim, hemen oradan bir örnek vereceğim. İstanbul’da yaşayan üniversite öğrencisi sayısı 1,5 milyon. Peki bu 1,5 milyon gence devletimizin tahsis ettiği yatak sayısı sizce kaçtır? Sadece 25 bin. Yani koskoca İstanbul’da her 60 öğrenciye bir tane devlet yatağı çıkıyor ve barınsa da nasıl barınıyor? Hepiniz görüyorsunuz değil mi? Onlarca fotoğraf atmış genç arkadaşlarım KYK yemeği adı altında dağıtılan şeylere dair. Üzülmüyorum bile çok öfkeleniyorum artık. Bu ülkedeki gençlere reva görülen, bu müteahhitler milyarlar yerken, rektörler son model makam arabalarıyla gezerken, siyasetçiler bir eli yağda bir eli balda yaşarken, ekmek arası pilav yedirdikleri bir üniversite gençliği var ve yukarıda bununla neredeyse övünecek bir bakan var şu anda.
‘AİLESİNİN DEVLETE EMANET ETTİĞİ ZEREN’İN KATİLLERİNDEN BİR KİŞİ BİLE TUTUKLU DEĞİL’
Ne oluyor mesela o yurtlarda? Bir gelin dönün bakalım. Zeren’i hatırlıyor musunuz? Onlarca asansör kazası yaşadık biz değil mi geçtiğimiz yıllarda? Onlarca öğrencinin canı tehlikeye girdi ve sevgili Zeren Ertaş ne yazık ki Efeler’de, Aydın’da, Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda hayatını kaybetti. Bir ihmal cinayetiydi bu, bakımsız asansörlerden, bakımsız devlet yurtlarından ileri gelen bir cinayetti. Peki soruyorum size, bu davanın sonucunda ne oldu? İlk önce 3 kişiyi tutuklu yargılamak üzere aldılar, ilk duruşmada 2’sini serbest bıraktılar, ikinci duruşmada tutuklu sanığı, firma sahibi Mustafa Bey’ciklerini de serbest bıraktılar ve tahliye ettiler. Bugün geldiğimiz noktada ailesinin devlete emanet ettiği Zeren’in katillerinden bir kişi bile tutuklu değil, yurttan bir tane insanı bile yargılamadılar, ‘Kardeşim burada ne oldu’ diye sormadılar. Ama bir suçlu buldular, buradan huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum, Zeren’in ölümünde gerçek bir suçlu buldular, o da İstanbul’da Zeren’in katledilmesine karşı eylem yapan bir kız öğrenci, Cevizlibağ’daki öğrenci yurdudan attılar. Suçu Zeren’in hesabını sormaktı. Aylar boyunca başka yurtlarda düşen dolaplar, bozulan asansörler… Hakikaten sayamayacağımız kadar çok örnek var ama saymak zorunda olduğumuz birkaç örnek var. Tacizler, kız öğrenci yurtlarında yaşanan tacizler, 20 tane örnek var önümde ama zamanım çok az, 2 tanesine gireceğim. Antalya’da yurdun eski temizlik görevlisi sarhoş bir biçimde yurda dalıyor, katlara çıkıyor, kız öğrencilerin kapısına dayanıyor, alıyor polis götürüyor. Anında serbest bırakılıyor. Niye? Taciz çünkü beleş bu ülkede, biliyorsunuz. Bir tek muhalefet etmek yasak, bir tek cumhurbaşkanına laf söylemek yasak, ama kadın öğrencileri taciz etmek bedava! Bunun hiçbir cezası yok malumunuz! İstanbul’da başka bir yerde, Vezneciler’de düzenli olarak kız öğrenci yurdunun etrafında erkekler dolanıyor. Yurt öğretimine durumu bildiriyorlar ama kimse kılını bile kıpırdatmıyor.
‘EV TUTMAK BİZİM ZAMANIMIZDA BİR SEÇENEKTİ, ARTIK DEĞİL’
Yurtlardaki durumlarımız da böyle ve sevgili arkadaşlar, kiralardan bahsetmek isterim. Bu cümleyi bu kadar erken kuracağımı tahmin etmiyordum ama ‘bizim zamanımızda’ diye başlayacağım. Bizim zamanımızda, ki ben 2007 mezunuyum İstanbul Üniversitesi’nden, bizler kendi aramızda para toplayıp 4-5 kişi bir evde kalabilirdik. Yani becerirdik bunu. Durumu olmayan ailelerden gelen arkadaşlarımız da bunu yapabilecek durumdaydı bu ülkede, çünkü kiralar böyle saçmalamış durumda değildi. Şimdi KYK yurt hakkının çıkması piyango biletinin çıkmasından daha düşük ihtimal, hadi çıktı diyelim, içeri gittin 16 kişilik koğuşlardasın, böcekli yemekleri yiyorsun, akrepli banyolarda yıkanıyorsun, ‘Aman asansör düşer mi düşmez mi’ diye bekliyorsun. Hadi ‘Bunları yapmayayım’ dedin, başka ne seçeneğin var senin mesela bu ülkede yapabileceğin? Ev tutmak. Dediğim gibi bu bizim zamanımıza özel bir seçenekti, şu anda böyle bir seçenek yok. Kira fiyatlarına bakalım mı? Mesela şu anda KYK burslarına zam yaptılar biliyorsunuz, 3 bin TL oldu. Allah razı olsun devletimizin büyüklerinden, bozdurup bozdurup harcayacak genç arkadaşlarımız bu parayı eminim. 3 bin lira bu ülkede KYK bursu, İstanbul’da kira oranları bir senede yüzde 700 arttı, Antalya’da yüzde 800 arttı, Ankara’da yüzde 830 arttı. Mümkün değil herhangi bir öğrencinin eve çıkması. Ne yapacak? Özel yurtlar var, oralara gidelim. Onların da özel hastaneler gibi sayıları arttıkça artıyor. Maşallah bu özel kreşler, özel okullar, özel hastaneler, özel yurtlar ne kadar zekice iş girişimleri haline geldiler değil mi Saray Rejimi’nde? Sayıları arttıkça artıyor, fiyatları da arttıkça artıyor. İstanbul’da bugün bir öğrenci ‘Bir özel yurtta gideyim, doğru düzgün şartlarda barınayım’ dese 100 bin ila 350-400 bin lirayı gözden çıkarması gerekiyor.
‘BESLENEMİYOR BU İNSANLAR, KANTİNDEN BİR TOST ALACAK DURUMLARI KALMADI’
Beslenme kısmına geleceğim, hadi başını sokacak bir yer buldu, yemek yiyemiyor çocuklar. Gelen cevapların birçoğu, bütün serzenişler, üniversite ziyaretlerimiz, panellerde insanlar yemek yiyemediklerini söylüyorlar. Beslenemiyor bu insanlar, kantinden bir tost alacak durumları kalmadı. Bütün üniversitelerin yemekhanelerine zam üstüne zam yapıyorlar, bazısına yüzde 50, bazısına yüzde 100, bazısına yüzde 300 zam yapıyorlar. Ama işte burslara geldiğimiz zaman yüzde 10, yüzde 20, ‘Enflasyon şu kadar kusura bakmayın’ başlıyor. Öğünlerden bahsedeceğim size mesela, o kayyum bir rektörü atadıkları Boğaziçi Üniversitesi’nde bir öğrenci arkadaşım 3 öğün yemek yemeye kalksa ayda 2 bin 400 lirası gidiyor. Yani aldığı bursla ancak yemekhanede yemek yiyebiliyor. Peki sonuç ne oluyor? Yemek yiyemeyen, cebinde yemek yiyecek parası kalmayan üniversite öğrencileri kendini öldürüyor bu ülkede. Eskişehir’de mesela, Resul, yemekhane zammının hemen arkasından canına kıyıyor. Benim üniversitemde, İstanbul Üniversitesi’nde Sibel, ‘Yemekhane kartımda para kalmamış. Sadece bir liram var’ diye bir tweet atıyor ve bu çocuk bu tweetten sonra hayatına son veriyor. Böyle berbat şartlara çocukları mahkum ediyorlar. Yemekhaneler böyle dedik, kantinlere gelelim. Kantine gitsin bir tost yesin, tostlar 40 liradan başlıyor, 75 liraya kadar çıkıyor. Bugün ODTÜ’de okuyan bir arkadaşım 3 öğün bir küçük ayran yesin bir de tost yesin, 6 bin 500 lira masrafı var. Restoranlara, kafelere girmiyorum çünkü bu ülkede yaşayan, doğan gençlerin oralara gitme şansı yok. Oralarda ancak ucuz iş gücü olarak çalışabiliyorlar. Üniversitede derslerine gitmek yerine zenginlerin sadece gidebildiği restoranlarda, kafelerde komik asgari ücretlere çalıştırılıyorlar. Çalışıp elleriyle servis ettikleri o yemekleri para verip satın alamıyor bu çocuklar, durum bu.
‘BİNLERCE ÖĞRENCİ YÜRÜYEREK OKULA GİDİYOR, REKTÖRLER EN LÜKS ARABALARA BİNİYOR’
Fiziki koşulları herhalde anlatmama artık gerek yok; sabun yok, tuvalet kağıdı yok, kağıt yok. İletişim fakültelerine gidiyorlar mesela, kameraları yok. Laboratuvarlara gidiyorlar, ellerinde bir ekipman yok. Kütüphaneleri yok, evlerinde ders çalışacak ortamları yok, 24 saat açık bir kütüphaneleri yok. Yok, bunların hiçbiri yok! Ringlerini kaldırıyorlar ya şu an çocukların, ring yok! Cebinde parası olmadığı için yüzlerce, binlerce üniversite öğrencisi yürüyerek okula gitmeye çalışıyor, ringleri kaldırıyorlar. Sebep? Tasarruf tedbirleri! Dönün bakalım, Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı rektörlere bir dönüp bakalım, orada var mı tasarruf tedbirleri? Yok. Onlar en lüks arabalara biniyor. 3 tane örnek söyleyeceğim. Çukurova Üniversitesi Rektörü 2 milyon liraya açmış ihalesini, hepsi de deri koltuk meraklısı, en az 200 beygir olacakmış, 2 bin motor olacakmış, havana deri koltukları olacakmış, aşağısı kurtarmıyor çünkü. Şırnak’ta atanıyor bir rektör, 12 gün sonra ihalesini açıyor, 400 bin liraya altına makam aracını çekiyor. Sinop’ta bir rektörümüz var, ben ona çok üzüldüm. Sinop’a atanan rektörümüz 30 gün sonra bir ihale açıyor, ‘E bütün rektörlerin var, benim niye böyle güzel, pahalı bir makam aracım olmasın’ diyor. 2023 model, sıfır kilometre, 250 beygir bir arabacık arıyor kendine ve bulamıyor. Dram gibi, dram. Bulamıyor ne yazık ki, bu kalitede bir şey ama bu esnada Yıldız Teknik’te, İTÜ’de, İstanbul’da, Bilkent’te, orada burada çatır çatır gençlerin ringlerine çökmeye devam ediyorlar arkadaşlar.
‘DEVLET, ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNE ‘SONRAKİ YIL BU ZAMMI DA VERMEYECEĞİM’ DİYOR’
Bursları kapatmadan önce son bir şey söyleyeceğim, dikkatli bakan gözler için enteresan bir kalem daha var bu bursların içinde. Dedik ya, zaten çocuklara şu ortamda reva gördükleri burs 3 bin lira, önümüzdeki yıl için yani 2025 yılı için ciddi bir zam ve artış oranı burada öngörülüyor. Geliyoruz bir sonraki yıla, 3 yıllık bütçe geliyor ya, 3’te biri oranında kesmişler. Yani devlet diyor ki üniversite öğrencilerine, ‘Ben sana şimdilik bunu veriyorum ama bir sonraki yıl bunu da vermeyeceğim, ayağını şimdiden yorganına göre uzat’. Bunu yaparken milyonlarca, milyarlarca lira vergi teşvikini zenginlere verirken, milyarlarca lira vergi borcunu çatır çatır affederken bu ülkenin gençlerine bu ülkede KYK borcunu ödemedi diye icra yolluyorlar, tasarrufu da yapa yapa buradan yapıyorlar ve hiç utanmıyorlar. Anlattığımız, şimdiye kadar konuştuğumuz şeylerin tamamı sadece hayatta kalmaya yönelik ya! Beslenme konuşuyoruz, barınma konuşuyoruz ya, ölmemeyi konuşuyoruz, bir iş cinayetinde öldürülmemeyi konuşuyoruz! Bu mudur bir gencin hayattan beklentisi? Soruyorum, utanmadan bu ülkeyi yönettim sanıp yukarıda gevrek gevrek gülerek bütçe hazırlayanlara soruyorum: Bu mudur bir Türkiye’de doğan bir gencin hayattan beklentisi? Doğru düzgün bir yerde uyuyup doğru düzgün bir yerde yemek yiyebilmek midir? Ben niye bir milletvekili olarak buna başka bir başlık açamıyorum şu an, açamıyorum kendileri bile dile getiremiyor bunu, eğlenmekten bahsedemiyorlar, bir konsere gitmekten bahsedemiyorlar, bir bara, restorana gidip güzel bir yemek yemekten bahsedemiyorlar. Seyahate çıkmaktan, tatil yapmaktan bu çocuklar bahsedemiyorlar bile, bu ülkede doğan gençlere bunlar yasak çünkü.
‘GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI, TARİKAT VE CEMAATLERE 2 MİLYAR TL VERECEK’
Son olarak, gençlik faslını kapatmadan bu cevaplardan bazılarını belki bakan olacak beyefendinin kulağına gider diye söyleyeceğim. Çünkü binlerce yorum geldi. Bu gelen binlerce yorumun birçoğu ne acı ki şuydu, ‘Abla boşver, yazarsam içeri girerim’. Ülkenin gençleri bir milletvekilinin sorduğu, ‘Karşınızda bakan olsa ne demek isterdiniz’ sorusuna bile cevap vermeye tedirgin olur hale getirilmiş, ‘Abla boşver başımız belaya girer’ yazmış. Yüzlerce genç arkadaşım yazmış, sporcular çok yazmış, KYK bursları ve yemeklerini çok yazmışlar. Bir de şunu çok yazmışlar, ‘Söyle yüzüne yapacak hiçbir şey yok, gençliğimizi yedi’ yazmışlar. Evet, spora da kısaca bir girmek isterim. Mevzu Gençlik ve Spor Bakanlığı, gençliğin durumu bu. Bakanlığın tek ilgi alanı ne yazık ki spor ve buradaki Spor Bakanlığı’nın kadınlarla hiçbir ilgisi yok. Erkek devletin erkek sporcularının erkek bütçesi elimizde duruyor şu anda. Yani kadın sporcu oranlarına bakıyorum, Spor Federasyonlarındaki kadın yönetici oranına bakıyorum, yüzde 8 ya! E hal böyle olunca ne olmuş? Lisanslı sporcuların oranına bakıyorum, kadın oranı yüzde 36’ya kadar gerilemiş. Artacağına her sene azalıyor, yüzde 40’larlardan 36’ya kadar geri çekilmiş ve sporda paralar nereye gitmiş? Elbette Recep Tayyip Erdoğan ve şürekasının çok sevdiği, çok takdir ettiği, arkasında durduğu spor kulüplerine, spor kulüplerinin yöneticilere, bunların vergi borcunun silinmesine gitmiş. Mesela az önce rakamlar verdik değil mi, bu ülkenin gençliğine kaç para ayırdıklarına dair. Aynı bakanlıkta tam 1.9 milyar TL, neredeyse 2 milyar TL kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlara destek olarak verilecek. Üniversite öğrencilerine vermeyecek, gençlere vermeyecek, az önce saydığım sorunlar giderilsin diye vermeyecek, tam olarak bu sorunları yaratıp çocukları mahkum bıraktığı o tarikat ve cemaat yurtları var ya, onların sahiplerine bir de çıkartıp devletin kasasından 2 milyar TL verecek. Kim verecek? Yukarıda göbeğini kaşıya kaşıya gençliğin durumunun ne kadar iyi olduğunu anlatan Osman Bey verecek.
‘53 MİLYAR TL’LİK KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI BÜTÇESİNİN YÜZDE BİRİ KÜLTÜR-SANATA GİDİYOR’
Gelelim şimdi Kültür Bakanlığı’nın bütçesine, burada da çok fazla örnek var. Konuşup anlatabileceğimiz çok şey var ama burada da bir zaten Kültür Bakanlığı yok arkadaşlar. Ben uzun yıllar kültür alanında çalışan, avukatlık yapmış bir arkadaşınızım. Bizim ülkemizde bir Kültür Bakanlığı yok, Sanat Bakanlığı da yok. Bizim ülkemizde bir tane turizm patronu var ve turizm bakanı olarak faaliyet gösteriyor. Bunu zaten en net bütçesinden görüyoruz, 53 milyar TL bütçe ayrılmış ayrıla ayrıla. Hani Osman Gazi’ye verdiğimiz bir yıllık parayı bütün kültür-sanat-turizmin alanına biz reva görmüşüz. Bu bütçenin yüzde kaçı kültür sanat? Bütün sanatçılarımızdan, sanat alanında faaliyet gösteren herkesten rica ediyorum, tahmin edelim. Bu ‘bozdur bozdur harca’lık 53 milyarlık bütçenin yüzde kaçı sizce kültür sanata gitmiştir? Yüzde bir. Yüzde biriyle bütün kültür sanat hayatını fonlayıp geri kalan yüzde 99’unu turizm patronu olan Nuri Ersoy’un turizm amaçlı işlerine kullanacağız bu vergilerimizde. Ne gibi işler mesela? Yani gelip Tamer Karadağlı’yı Devlet Tiyatroları’nın başına ‘müdür’ diye atayan bir yönetimden zaten herhangi bir sanat vizyonu, herhangi bir sanatçı ya da sanatsever zaten beklemiyorduk. Abuk sabuk açıklamaları ve tuhaf uygulamaları bir yana, artık gemiyi iyice azıya almış durumda Tamer Bey. Çünkü içeriden gelmeye başladı duyumları, uzun süredir basına da yansıyor, mobbing mesela almış yürümüş durumda. Kendi kendine sanatçıları hiç hak etmedikleri biçimde aşağılayan açıklamalar yapan Tamer Karadağlı, kendisine lisan-ı münasiple cevap veren sanatçılara kendi danışmanları eliyle mobbing uygulamaktan da geri duymuyor. Aldığımız haberler böyle. Mesela sosyal medya bir açıklama yaptı Tamer Karadağlı, dedi ki ‘Lale devri bitti, artık herkes çalışacak’. ‘Lale devri’ dediği devrin sanatçılarının aldığı maaşı da ben söyleyeyim size, aylık 49 bin liraya gece gündüz, yeri geliyor sezonda 3-4 oyunda oynayan oyunculardan, ayda 28 bin liraya bu işin bütün tekniğini yapan teknik sanat personelinden bahsediyor.
‘TURİZMİMİZ NİCE TURİZM EMEKÇİSİNİN KANI, CANI, SÖMÜRÜLEN EMEĞİ ÜZERİNDEN ‘UÇUYOR’’
Peki Turizm Bakanı neyle uğraşıyor? Turizm alanlarıyla uğraşıyor. Bodrum’da mesela kocaman bir koyu, Güvercinlik koyunu yaktılar, tam otel olacak şekilde yaktılar oraları. Eski AKP’li Kültür Bakanı ne demişti? ‘Hepsini yeşillendireceğiz’ demişti. Hepsini de yeşillendirdiler, yemyeşil oteller yaptılar oralara. Hepsinin teraslarında güzel saksıda bitkiler var. Hakikaten ellerine sağlık. Mesela Amara Island Elite Otel, La Blanche Island Otel, Rixos Otel, saymakla bitmeyen bin yataklı, 3 bin yataklı, 5 bin yataklı, Tilkicik koyundaki belediyenin, mahkemenin, halkın ısrarlı itirazlarına rağmen durmadan devam eden Simpaş gibi çok daha karlı yatırımları, çok daha önemli işleri var Turizm Bakanı’nın ve sürekli olarak turizmle ne kadar geliştiğimizi anlatıyor. Çok gelişmişiz biz, hatta açık konuşacağım, bazı muhalefet milletvekillerinin komisyon konuşmalarını da dinleyince insan şey diyor, ‘Hay Allah ya, bu turizm konusunda çalışan patronlarımız ne kadar sıkıntılıymış, keşke bu turizm emekçileri biraz daha anlayış gösterseler patronlarımıza da gerek muhalefet, gerek iktidar milletvekilleri bu kadar üzülmese’.
Ama bizim gündemimiz başka. Hani ‘Turizm ayaklandı, turizm uçtu, turizm aktı gitti’ diyorlar ya, onun bir örneğini göstereyim. Kimler yapıyor, bu turizmi bu hale kimler getiriyor? İsmail isimli bir turizm emekçisinin Antalya’da 4 gün önce bir caminin avlusunda, 3 günlük bekleyişin sonunda cansız bedeni bulundu. Hiç kimse yardım etmemiş, cami imamı yetkililere bilgi verdiğini söylüyor, gelen giden olmamış. Yağmurun altında ıslanarak ölmüş İsmail, çünkü herhalde yazın biriktirdikleri kışın harcamaya yetmedi, biliyorsunuz böyle çalıştırıyorlar bu insanları. Yazın 3-4 ay çalıştırıyorlar, misafirlere ikram ettikleri yemeklerden bir parça ağızlarına koyamadan çalıştırıyorlar, misafirlerini ağırladıkları o saray yavrusu gibi yerler dururken bu insanlar 15-20 kişi güneş almaz bodrum katlarda konaklayarak yaşamaya çalışıyorlar ama turizmimiz uçuyor. Turizmimiz işte İsmail ve nice turizm emekçisinin kanı, canı, sömürülen emeği üzerinden uçuyor. Neden böyle oluyor? Daha önceki bakanlıklarda anlattık, bu bakanlıkta da anlatıyoruz. Çünkü bu iktidar kendini iktidarda tutmaktan ve kendi yandaşlarına para akıtmaktan başka hiçbir gaye gütmüyor.
‘AYRANIMIZ YOK İÇMEYE, İHA’YLA GİDİYORUZ HACETE!’
Rakamlardan bahsettik değil mi? Ne dedik? Ülkenin bütün gençliğine ve sporuna ayrılan para 231 milyar. Bütün kültür ve turizm alanına ayrılan para 53 milyar. Rakamlar böyle. Üçüncü bakanlığa gelelim, Milli Savunma Bakanlığı. Ne kadar biliyor musunuz ayırdığımız pay? Bir trilyon 608 milyar TL. Yani sadece küsurat kısmına, iki bakanlığı toplayın bunun küsuratına bile yetişemiyor. Bu bütçe ne demek biliyor musunuz? Ayranımız yok içmeye, İHA’yla gidiyoruz hacete! Bu bütçenin başka hiçbir özeti yok ve şu anda bunu yapmalarının sebebi ne? Yüzde 80’e varan bir artış var Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesinde. Ülkemiz çok ciddi bir tehdit altında olduğu için, sıvasız evlere katledilen çocukların cansız bedenleri daha fazla gelmesin diye, savaş bitsin diye, barış olsun diye mi ayrılıyor bu bütçe? Hayır, ağababaları istediği için oluyor, NATO talep ettiği için oluyor. Çünkü NATO üye ülkelerine diyor ki ‘Savunma harcamalarını milli gelirinin yüzde 3’üne çıkartman lazım’. Önümüze gelen bütçe de haliyle savaşın, yokluğun, yıkımın, İHA’ların, SİHA’ların, Bayraktar’ların bütçesi oluyor. Ama o bütçede bu ülkenin gençlerine, bu ülkenin sanatçılarına, bu ülkenin çocuklarına, emekçilerine beş kuruş para kalmıyor. Sanıyorum halk olarak bize düşen de İHA’ları, SİHA’ları ve üretilen mermileri yemek olacak bundan sonraki süreçte!”