Emek Partisi: Darbeler ve darbeciler devrini işçiler ve emekçiler sonlandıracak!
12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümünde yine siyasilerden darbe karşıtı söylevler dinleyeceğiz. Demokrasi adına kimseye söz bırakmayan sermaye politikacıları darbeleri kınarken askeri vesayete son vermekle övünürler. Oysa emekçilere, halklara ve özgürlüklere karşı yapılmış darbelerin siyasi mirasçıları olarak düzenin devamında rol oynamaya devam ederler, askeri bürokrasiyi yanlarına alarak siyasi rakiplerini alt etmeye girişirler.
12 Eylül darbesinin ülkeye yaşattıkları, yarattığı koşullar ile günümüzde AKP yönetimindeki iktidar blokunun halkımıza dayattığı düzen arasında benzerlikler bulmamız mümkündür.
12 Eylül “kardeş kavgasına son verme” adı altında sermaye egemenliğinin yönetim krizini çözmek ve işçi sınıfına, halklara ekonomik siyasi saldırı programını hayata geçirmek üzere askeri cunta iş başına geçmiştir. Darbeciler ülkeye yüzleri gülen bir sermaye sınıfı, örgütsüz bırakılmış ve ezilmiş emekçi halklar, ülkeyi dikensiz gül bahçesi kıvamında yönetecekleri bir yasaklar Anayasası “armağan” etmiştir.
Erdal Eren’in de aralarında olduğu çok sayıda devrimci, 12 Eylül faşist cuntasının ardından idam edildi. Darbeyi yapan ordu güçleri, sermayenin egemenliğindeki piyasanın hizmetinde, adı 24 Ocak kararları olarak bilinen bir programı dizginsiz hayata geçirmiştir. 1986 yılının sonlarına değin işçileri ezerek, örgütlerini dağıtarak süren bu düzen, başlayan hak grevleriyle birlikte emekçiler üzerindeki otoritesini kaybetmiştir.
12 Eylül yetiştirmesi günümüz siyasetçileri yeniden “sivil anayasa yapma” sözlerini ağızlarından düşürmüyor. Tıpkı yıllardır ettikleri “enflasyonu tek haneye düşürme” sözleri gibi. Bugünün tek adam rejiminin mimarı; bir darbe girişiminden OHAL koşullarında referandum ile meşruiyeti tartışılır bir anayasa değişikliği ile halka karşı darbe yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenlik-beka söylemini eksik etmeksizin saldırı ve kriz politikalarını halka dayatarak ayakta kalmaya çalışıyor.
En tepeden, ittifak güçlerini ve ordu komutanlarını yanına alarak Malazgirt’te edilen sözlerden, devamında edilen imam hatip konuşmalarından okulların açıldığı bugünlerde çocuklarımıza verilen ilk derslere değin verilen mesajlar savaş, düşmanlık, şehitlik üzerine. AKP iktidarının dinci, piyasacı, militarist karakteri çocuklarımıza aşılanmaya çalışılıyor.
Hayli sıkışmış iktidar, halk tepkisi ayyuka çıkmışken, kutuplaşma ve kriz siyasetinden medet umarak geçmişte orduyu darbe yapmak üzere göreve çağıran MHP gibi ortaklarının işaretiyle kılıçlı yemin eden teğmenlerden sözde darbe girişimi çıkartmaya çalışıyor. Ordu iktidar klikleri arasındaki kavgalardan ve halkın hoşnutsuzluğundan etkilense de esas niteliği sermaye sınıfının egemenliğindeki devlet hizmetinde, bir NATO gücü olarak iktidar siyasetinin ve programının arkasında, şiddetli savunucusu konumundadır. Nitekim nerede ekmeği ve hakları için direnen bir işçi emekçi; emeği ve ürettiklerinin karşılığını talep eden üretici; çevre ve yaşam hakları için direnen köylü varsa karşılarında yağmacı ve soyguncu, halkı aşağılayan, vergi hırsızları holdinglerin çıkarlarını koruyan bir asker gücü olmaktadır. Ülkemizin gerçeği budur.
12 Eylül’ün gerçek nedeni 24 Ocak kararlarının işlevini bugün IMF destekli Erdoğan-Şimşek imzalı OVP uygulamalarında yaşıyoruz; acımasız sömürü, vahşi çalışma ve yaşam koşulları, ağırlaştırılmış esnek çalışma, işsizlik, hayat pahalılığı, vergi adaletsizliği eşliğinde devlet eliyle yürütülen soygun ve yağma düzeni. Elbette bu kara düzenin mimarı ve yürütücüsü, bütün zenginlikleri kendi kontrolüne alan, denetlenemeyen, halkın seçtiklerini görevden alarak kayyım atayan, yasalar ve yargı operasyonlarıyla muhalefetini susturan, yarattıkları gündemlerle her gün halka ayar verme peşindeki tek adam yönetimidir.
12 Eylül darbecilerinin yürüttüğü program ve siyasetin bunalttığı emekçiler sonunda ayağa kalktılar ve yasakları tanımadılar, hak mücadelesine giriştiler, iktidar devirdiler, “zenginleri sevenlerin” dönemini kapattılar. Toplumlar mücadelesi dünyada ve ülkemizde de farklı olmayacaktır. Halkı her gün darbe yaparcasına yönetenler, her geçen gün daha da yoksullaştıranlar, yokluk ve yasaklar dönemi kapandı diyerek yalan söyleyenlerin devri de bitecektir. İşte o zaman gerçek demokrasi, gerçek bağımsızlık, gerçek halk yönetiminin yolları da açılacak, darbecilerin devri gerçekten kapanacaktır. İşçi sınıfı tarihi bunu göstermiştir.