İmamoğlu’ndan Kanaat Önderlerine: Korku duvarlarını yıkın…
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Pendik Belediye Başkan adayı Tarık Balyalı ile birlikte, ‘Kanaat Önderleri Buluşması’na katıldı.
İstanbul’a 5 yıl boyunca kalkınmacı ve icraatçı bir belediyecilik yaşattıklarını vurgulayan İmamoğlu, “Mesela; aynı anda 10 metroyu yapabilmek, ciğer ister. İyi bir planlama ister. Bunların hiçbiri hikaye değil. Bizi kirletiyorlar. ‘Efendim biz başlamıştık.’ Neye başlamıştınız? ‘Biz başladık’ dediğiniz metroların 6 tanesine başlamamıştınız bile. Sadece ihalesini yaptınız. Şantiyeyi kurdunuz. Başka bir şey yok” dedi.
Rakibi ve iktidar sahiplerinin, bir kişiden talimat almanın yarattığı korkuyla yaşadığını belirten İmamoğlu, kanaat önderlerine, “Bu korkuyu silin atın kardeşim. Korku duvarlarını yıkın. Cumhuriyet rejimi var bizde. Demokrasi var. Cumhuriyet ve demokrasinin olduğu yerde yönetici, vatandaşına had bildiremez. Yönetici, vatandaşının karşısında haddini bilen olur. Oyunuza zeval getirmeyiz. Oyunuzu gururla taşırız. Karşılığını veririz. Halkımıza veririz. Milletimize veririz. Bu şehrin evlatlarına veririz. Unutun bütün siyasi ezberlerinizi. Çünkü biz de unuttuk siyasi ezberlerimizi” diye konuştu.
İmamoğlu, gazetecilerin rakibi Murat Kurum’un Kent Lokantalarıyla ilgili “Biz iki gecede yaparız. Çay bardağıyla su vermekle süt vermekle olmuyor işler” açıklamasıyla ilgili sorusunu ise, “Ne dersine çalışmış ne bu milleti tanıyor. Yapılan iyi hizmetleri al da kopyala; onlarla dalga geçme. Milletin ihtiyaçlarıyla dalga geçme. Kent Lokantalarında 2,5-3 milyon insan yemek yedi. Gerçekten şaşırmış durumda. Zaman daraldıkça yapamayacağını anlıyor. Kendini ispat çabasında, ama çok kötü cevaplar veriyor. Çok kötü sözler veriyor. Dedim ya; 31 Mart’ı inşallah çıkartır” şeklinde yanıtladı.
HABER ETKİN – HABER MERKEZİ / PENDİK – İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Pendik Belediye Başkan adayı Tarık Balyalı ile birlikte, “Kanaat Önderleri Buluşması”na katıldı. Dumlupınar Mahallesi’ndeki bir restoranda gerçekleşen buluşmada, İmamoğlu ve Balyalı birer konuşma yaptı. Birbirinden farklı toplum kesimi ve meslek gruplarından oluşan 117 kanaat önderine konuşan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
“O SANDIK BAŞINDAKİ ‘700 TERÖRİST’, 4 OYUN 3’ÜNÜ SAYARKEN SORUN ÇIKARMIYOR, AMA EKREM İMAMOĞLU’NU SAYARKEN PROBLEM ÇIKARIYOR!”
“Çok iddialı birkaç cümle söyleyeceğim. Son 5 yılda, görevi devralmamızın bile sürecinin ne kadar sancılı olduğunu lütfen bir hatırlayınız. Seçimi kazanan bir insanın karşısına dikilerek, uyduruk bahanelerle… Sandıkta ‘teröristler’ vardı. Hiç unutmuyorum bakanın tarifini: ‘Sandıkta 700 terörist tespit ettik’ demişti. Terörle bağlantılı ve bu ve buna benzer sebeplerle, aynı zarftan çıkan 4 oyun, sadece bir tanesini iptal ettiler. 4 oy çıkıyor ve 1 tanesini iptal ediyorlar. Düşünsenize; yani o sandık başındaki ‘700 terörist’, 4 oyun 3’ünü sayarken sorun çıkarmıyor, ama Ekrem İmamoğlu’nu sayarken problem çıkarıyor minvalinde. Kime anlatsanız gülerler. Ama bu trajikomik durum, aynı zamanda beni çok derin üzen bir konudur. İptal edildi seçimimiz. Ardından milletimiz hassasiyet gösterdi ve işin farkını daha farklı bir boyuta taşıyarak, bana görevi tevdi etti. Dolayısıyla ben, 3 ay geç başlayabildim görevime. Yani Mart’ın sonunda başlamam gerekirken, ben Haziran sonunda görevime başlayabildim. 1 Temmuz itibariyle de tabiri caizse koltuğa oturduk ve bir belediye devraldık.”
“LİYAKATSİZ İNSANLARI AMA MERKEZ BANKASI’NDA AMA BAKANLAR KURULU’NDA GÖREVLENDİRDİLER”
“Hızlıca işlerimize, sorunların tespitine, ortamların tespitine, verilere ulaşmaya, kadroya hakim olmaya ve hızla icraatçı bir dönemi başlatmaya gayret ettik. Sevgili dostlar, hatırlayın; hemen 6 ay sonra, fazla değil, 6,5 ay sonra, Ocak itibariyle pandemiyle yüzleşir olduk. Ve 1-1,5 yılımız, pandemiyle geçti. Tabii bu esnada özellikle hatırlayınız, yine seçim öncesi başlayan ekonomik krizin; yani ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyerek, ekonomi kurallarını ne yazık ki altüst eden bir anlayış, bizleri dünyanın en yüksek enflasyonuna, paramızı pul eden anlayışa, bankalarımızı krize sokan, güvensiz bir piyasa hareketi oluşturan bir sürece evirdi. Bir başka boyutunu daha hatırlatalım: Ne yazık ki liyakati olmayan, liyakatsiz insanları ama Merkez Bankası’nda ama Bakanlar Kurulu’nda, özellikle parayla ve maliyeyle ilgili kısımlarda görevlendirmenin tek amacı vardır: ‘Ne dersem onu yapsınlar anlayışı’, ekonomik krizi daha da derinleştiren bir süreci bize yaşattı.”
“TÜRK LİRASININ ADINA YAKIŞMAYACAK BİR BİÇİMDE ÇÖKERTTİLER”
“Cebinize 14 yıl önce giren 200 lira, 130 doların üzerinde dolar satın alıyordu. Şu anda 6 dolar satın alabiliyor. Çökerttik paramızı. Türk lirasının adına yakışmayacak bir biçimde çökerttik. Ve bu çöküş, aslında son dönemin çöküşü. Yani son periyotta, bir 10 yıllık döneme bir bakın. 10 yıl içerisinde kötü hamleler, çok kötü hamleler hatta, bizi buraya kadar taşıdı. Bu ekonomik kriz de bizimle beraber yürüdü bu beş yıllık süreç içerisinde. Devam ediyorum…. Tabii ki bu yüksek enflasyon, vesaire, elbette ki bir deprem boyutuyla da hepimiz bir sarsıldık. Yani moral, motivasyon, ekonomik olarak vesaire…. İlave ediyorum. Biz, aynı zamanda bu dönem içerisinde soruşturmalar ve uyduruk davalarla, siyasi yasak getirme boyutu gibi birçok girişime de muhatap olduk. Yani haftalar, aylar mevzular bu şekilde evrildi gidildi. Her gün, hiçbir gün olmadı ki Ekrem İmamoğlu, sabah kalktığında, bir kriz, Ankara’dan esen bir kriz rüzgarı esmiş olmasın. Yani aşağı yattılar Ekrem İmamoğlu, yukarı kalktılar Ekrem İmamoğlu Böyle bir zaman dilimiyle 5 yıl geçti.”
“PEKİ EKREM İMAMOĞLU BÖYLE BİR DÖNEMDE NE YAPTI?”
“Peki Ekrem İmamoğlu böyle bir dönemde ne yaptı? Rakamlarla sabittir. Bu 5 yılda, sosyal yardımları 6 katına çıkarttık. Peki keyiften mi yaptık bunu? Hayır. İnsanımızın zorda olduğunu, sıkıntıda olduğunu, taleplerin arttığını gördüğümüz için. Peki neyle gururlanırsın? Elbette vatandaşımın yoksulluğunda, ihtiyacında ona yetişebilmenin, ona katkı sunabilmenin Türkiye’deki ekonomik koşulların sıkıntıya soktuğu insanlarımızın yanında olabilmenin gururunu yaşarım. Ama bir yanıyla da şunu diyorum içimden: Keşke milletimizin zenginliğiyle gurur duyabilseydik de başka şeyler yapabilseydik biz memleketimizde. İstanbul’da, İstanbul gibi bir şehirde, sadece ve sadece insanlarımızdan yoksulluk dinliyoruz. Emeklilerimizin derin yoksulluğunu dinliyoruz. Çocuklarımızın okula aç gitmesini duyuyoruz. Ve politikalarımızı buna göre büyütmek zorunda kalıyoruz. İnsanlarımızın yanında olmak zorunda kalıyoruz.”
“ŞİMDİ BİZ NE VAAT ETTİYSEK, AYNI VAATLERİ BU SEÇİMDE VERİYORLAR”
“Bizim çocuklara süt dağıtmamızla dalga geçtiler. Şimdi biz ne vaat ettiysek, aynı vaatleri bu seçimde veriyorlar. Versinler. Bizim her vaadimiz insanımız için. Bizim vaatlerimizi bir başka partinin, bir başka adayın kullanması tam aksine mutlu eder. Kullansınlar. Ama zamanında dalga geçtikleri bazı hizmetlerimizi bugün sahiplenerek ifade etmeleri, şunu da gösteriyor: İyi bir muhalefetin bu şehre, bu ülkeye aslında farklı açılımları getirebildiğini de gösteriyor. Bu bağlamda biz, güçlü bir muhalif düşünceyi iktidara taşımanın da gücünü yaşıyoruz ve taşıyoruz. Ama bu iktidarın bir farkı var. Bizim iktidar yürüyüşümüz, siyasi parti iktidarının ötesinde bir yürüyüştür. Yani biz, partiler ötesi bir ittifakı kurup, bu toplumu başka bir ittifak üzerinden, toplumsal bir ittifak üzerinden, Türkiye’nin ülkemizin, milletimizin ve başta bunu sağlayacak olan şehirlerimiz üzerinden güçlü bir toplumsal ittifakla bir nevi ayağa kalkışı, bir nevi dirilişi, bir nevi güçlü bir siyasal değişimi var edebilme yürüyüşüdür. Bu bağlamda ben, sorumluluğumu görüyorum. Bunun ana merkezi de İstanbul’dur. Bunu İstanbul’dan başarabiliriz. Bu çok başka bir yere doğru gider.”
“BEN BUNLARI VATANDAŞTAN DİNLİYORUM”
“İşte onun için bütün uygulamalarımız, insanlarımızı kapsayıcı uygulamalar. Evet, Halk Süt’te de öyle bir uygulama, Anne Kart da öyle bir uygulama. 650 elli bin annenin cebine o kart girebiliyorsa, bu büyük bir ihtiyaç demektir. Veya eğer bir Kent Lokantası açıyor ve bugün neredeyse 3 milyon kişiye orada yemek yedirebilmişsek 8-10 ayda, bu çok büyük bir ihtiyaç demektir. Şimdi artık her ilçemizde açmak durumundayız ve açıyoruz. Çünkü emekli vatandaşlarımız, aracı da ücretsiz olunca, bir öğle yemeği yiyebilmek için Sultangazi’den Çapa’ya, Fatih’e gidip Kent Lokantasında öğle yemeği yiyip, geri dönüyor. Niye? Orada 40 lira. Parası ona yetiyor. Başka türlü parası yok. Ben bunları vatandaştan dinliyorum. Bölgesel İstihdam Ofislerimiz, 5 yılda 200 bine yakın insana, özel sektörde iş buldu. ‘Sizin işiniz mi iş bulmak’ demişlerdi o zaman bize. Sonra ben bunu açıklayıp, detaylarını sunduktan sonra, o zamanki rakibim, böyle bir proje açıklamak zorunda kalmıştı. Biz başardık bunu. Bu ve buna dönük sosyal politikalarla, iddia ediyorum -birinci başlığım bu- sosyal politikalarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı 5 yılını bu şehre yaşattığımızı düşünüyorum. Ve bundan asla geride durmuyorum bunu söylemekte.”
“BİZİ KİRLETİYORLAR. ‘EFENDİM BİZ BAŞLAMIŞTIK.’ NEYE BAŞLAMIŞTINIZ?”
“İkinci başlığım; biz, aynı zamanda kalkınmacı, icraatçı bir belediyecilik yaşattık bu şehre. Yani nasıl kalkınmacı, icraatçı bir süreç yaşattık? Aynı anda 10 metroyu yapabilmek, ciğer ister. İyi bir planlama ister. Bunların hiçbiri hikaye değil. Bizi kirletiyorlar. ‘Efendim biz başlamıştık.’ Neye başlamıştınız? ‘Biz başladık’ dediğiniz metroların 6 tanesine başlamamıştınız bile. Sadece ihalesini yaptınız. Şantiyeyi kurdunuz. Burada inşaat işi yapanlar, o işleri bilenler vardır aramızda. İhaleyi yap, birine teslim et. Şantiyeyi kurdu. Eee? Başka bir şey yok. Niye yok? Sevgili dostlar, ihale edilen metro projelerinin çoğunun projesi yok. Avan proje üzerinden ihale yapılmış. Projesi yok. Kaynağı yok. Metro, öyle kolay iş değil. Metronun bir kilometresi ne kadar biliyor musunuz şu an itibariyle? Araç hariç, 55 milyon Euro. Bir kilometresi. Biz görevi aldığımızda, 2019’da bu ne kadardı biliyor musunuz? 35 milyon Euro civarındaydı. Dünyadaki emtia artışlarından, şu an 55 milyon Euro oldu. 55 milyon Euro’yu ben zorlanıyorum hesaplamakta. Neredeyse 2 milyar lira. Bir kilometresi, neredeyse 2 milyar lira. Onun için kolay değil metro işini yapabilmek kendi öz kaynağınızda. Uzun vadeli borçlanmalar bulursanız, kaynaklar bulursanız mümkün.”
“TAM 1,6 MİLYAR EURO BU İŞLERE KAYNAK BULDUK”
“E projesini bulamamışsın. Bir kuruş para kaynak bulamamışsın. Hepsi stop etmiş. Hatta bunlar, 2015-16-17’de ihale edilen işler. Hatırlarsanız; rahmetli Kadir Topbaş görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. O dönemde atanan diğer belediye başkanı Sayın Uysal, geldiğinde bu projelerin, bu ihalelerin tamamını iptal etmişti. Kıyamet kopunca -yanlış bir işlem çünkü- tekrar o vatandaşlara tebliğ ile ihalelerin devam ettiğini bildirmişti. Çünkü parası yok, pulu yok. Peki biz ne yaptık? Biz, tam 1,6 milyar Euro bu işlere kaynak bulduk. Ve bu zor ekonomik koşullarda bulduk. Zor ortamlarda bulduk. Onun için 10 metro hattını birden yönetmek, yapabilmek önemli bir kabiliyettir. Bakın; Pendik-Kaynarca-Tuzla hattı, bunun somut bir örneğidir. Hani diyorlar ya ‘biz’ yaptık. Doğru ihaleyi yaptılar. İhale var. 2 tane firma var. Ortada proje yok. Oturduk projeyi çalıştık. Ve 2020’nin ortalarına doğru projesi bitti. Bir de para bulduk. Kaynak bulduk. ‘Hadi işe başlıyoruz’ dedik ve başladık. Firmaları ikna ettik ve başladık. 2 etaba böldük, önce Kaynarca’ya, sonra Tuzla’ya. Ona göre kademeli fonlar ve kaynaklar bulmuştuk. Sonra malum, aşırı kur artışları yaşandı.”
“GÜMBÜR GÜMBÜR BAŞLADIK”
“Hatırlayın; o dönem hükumet, müteahhitlere ihaleleri fesih yetkisi vermişti. Bu firmayla konuşmamıza rağmen, bu iki firma ihaleye feshetti. Cumhurbaşkanı’nın vermiş olduğu o yetkiyle feshettiler. Neyse tekrar başa sardık. Ve günün sonunda biz, o işi tekrar ihale ettik. Firma aldı, yine gümbür gümbür başladık. Çünkü paramız vardı, kaynağımız vardı. Şimdi ilk etabı, yani Pendik-Kaynarca kısmını bu sene sonunda, önümüzdeki yılın ortalarında hizmete açıyoruz. Hemen akabinde de 1-1,5 yıl içerisinde de ikinci etabı, yani Tuzla’ya kadar olan kısmını da devam ettiriyoruz. Şimdi bunları biz, bu zor dönemde yaptık. Dışarıdan para bulunamaz dönemde yaptık. Biz, sadece metrolar için, bu ülkeye 1,6 milyar Euro’ya yakın para soktuk. Atık yakma vesaire, bunları kattığımızda bunun çok daha üzerinde bir dış kaynak yaratmanın gururunu yaşadık. Peki aklınıza şu gelmiyor mu? ‘Ya Ekrem Başkan, sen dış kaynak dış kaynak diyorsun da niye devletin kurumlarından para almadın da gittin dışarıdan aldın?’ İki sebebi var. Birincisi; yurt dışından çok daha uzun vadeli, 10 yıla varan uzun vadeli kaynaklar bulabiliyoruz. İkincisi; devlet kurumlarından bu hemşehrinize, bu kardeşinize, belediye başkanlığı döneminde bir kuruş lira bile vermediler. Bir kuruş lira. Devletin bankaları, kurumları… İller Bankası dahil.”
“İCRAATÇI VE KALKINMACI ALANDA, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNİN EN BAŞARILI 5 YILINI YAPTIĞIMIZI İDDİA EDİYORUM”
“Bakın; İller Bankası’nı anlatayım size. İller Bankası’nın, bizim gibi belediyelerden kesilen paralarla oluşan bir kaynağı vardır. Bir de devletin aktardığı bir pay vardır. Sadece bu 5 yıl içinde, İBB’den tam 6 milyar lira kesinti yaptılar, 6 milyar da. Bir de o kaynağı, o bankaya aktarma yaptılar. Bize 1 lira bile vermediler. Ya bari 300 milyon ver, 500 milyon ver. Fonlar var, oradan ver. Vermediler. Bunun gibi; atık yönetiminden yeşil alanlara, karayollarına, yollara, asfalta yaptığımız yatırımdan metrolara, deniz ulaşımından deniz taksiye yaptığımız yatırımlardan birçok konuya kadar -tekrar söylüyorum- az önce sosyal politikalarda söylediğim ikinci başlığı olarak, yatırımlarda da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı 5 yılını icraatçı ve kalkınmacı alanda yaptığımızı iddia ediyorum. Bu iddiam da yine rakamlarla sabittir.”
“PARTİCİLİK, PARTİZANLIK YAPMADIK”
Üçüncü başlığın adaletli şehir var etmek olduğunu dile getiren İmamoğlu, açılan kreşleri, üniversite öğrencilerine verilen bursları, yurtları örnek verdi. İmamoğlu “Bir; sosyal politikalarda Türkiye Cumhuriyeti’nin en başarılı 5 yılı. İki; kalkınmacı, icraatçı bir politika noktasında Türkiye’nin en başarılı 5 yılı. İddiamız budur. Hesap veriyorum. Üçüncüsü; adaletli bir yönetim olma konusunda da en başarılı, en adil yönetim olduğumuzu düşünüyorum” dedi. İmamoğlu, belediye olarak, particilik ve partizanlık yapmadıklarını vurguladı. “2014-2019 döneminde geliri, bizim dönemden 2,5 milyar dolar daha fazla” diyen İmamoğlu, “Harcamalar bizim dönemde, bizden önceki 5 yıldan 4,2 milyar dolar daha az. Bizim dönemde gelir de 2,2 milyar az. Aldığımız para az ve harcadığımız para çok az. Bütün bu başarıları, ona rağmen yaptık. Ve bizim, bizden önceki 5 yılda, yani 2014-19’daki demir rakamıyla bugünün demir rakamıyla kıyaslayamazsınız bile. Bir de bizim dönemde inanılmaz bir emtia farkı da var. Buna rağmen, biz bu işleri başardık. Peki nasıl oldu? İsrafı engelledik, tasarruf yaptık. Ona, buna dağıtmadık. Milletin parasın, vallahi millete dağıttık. Başka hiçbir şey yapmadık” diye konuştu.
“BU ŞEHRİN 1 LİRASINA BİLE BİR LEKE, BİR ZEVAL GELMEMESİ İÇİN ÇOK ETKİN ÇALIŞTIK”
“Biz, bu şehrin belediyesini yönetirken; ‘O kasanın, o bütçenin parasına el değmeyecek’ diye bir karar verdik. Eksiğimiz, hatamız olabilir. Ama biz, bu şehrin 1 lirasına bile bir leke, bir zeval gelmemesi için çok etkin çalıştık” diyen İmamoğlu, bütün bunları tek başına başarmadığını, arkasında 90 bin liyakatli, ahlaklı bir kadro olduğunu vurguladı. “Her ne kadar bakanlar çıkıp benim yanımda çalışanlara ‘belediyede şu kadar terörist var’ diye anons etme hadsizliğini yapmış olsalar da sonrasında ne o sandıkta bir tane buldular ne de İBB’de bir tane terörist buldular. Yazıklar olsun. Başka bir şey demiyorum. Yazıklar olsun. Ama biz, milletin evladı 90 bin çalışanımızla, yöneticileriyle bu başarılar elde ettik” ifadelerini kullanan İmamoğlu, şunları söyledi:
“BİR KİŞİDEN TALİMAT ALANI MI SEÇECEKSİNİZ? ORTAK AKILLA DOĞRULARI YAPMA GAYRETİNDE, MİLLETİYLE BERABER, MİLLETİYLE ŞEFFAF DÜŞÜNENİ Mİ?”
“Mesela Ekrem İmamoğlu’na hiç kimse, bir kişi olarak talimat veremez. Ama 16 milyon, bana talimat verir. Biz talimatı da uyarıyı da ikazı da öneri noktasında, 16 milyon insanı birinci sıraya koyarız. Bizim karşımızdaki anlayış, artık şuna evrildi: Bir kişi ne derse o oluyor. Bunu değiştirmek zorundasınız. Bunun A partisi, B partisi yok. Bugün bu anlayışın ülkeye de zararı var. Kendi partilerine de zararı var. Böyle siyaset olmaz. Böyle anlayış olmaz. Siz, kimi seçeceğinize karar verin. Bir kişiden talimat alanı mı seçeceksiniz? Ortak akılla doğruları yapma gayretinde, milletiyle beraber, milletiyle şeffaf düşüneni mi? Pendik’te de öyle, İstanbul’da da öyle. Biz, buna talibiz. Ben, 39 ilçeye eşit hizmet taşıdım. Niye biliyor musunuz? Ben Beylikdüzü’nde belediye başkanıyken, benim kapımı çalamadılar. Telefonumu açamadılar. Randevu vermediler. Niye? CHP’li ya Ekrem İmamoğlu. Vermeyin. İlçeme bir kez ziyarete gelmez mi büyükşehir yöneten bir belediye başkanı. Peki ilçemde iş yapmaz mı? Vallahi yapmadılar. Biz her yerde yaptık. Partizanlığı o anlamda da bitirdik.”
“ÇARPILIRLAR EKREM’LE YAN YANA GÖRÜNÜRLERSE”
“Pendik’e, en az 25 defa gelmişimdir. Ben, yapılmamışı yapıyorum. Belediye başkanına mutlaka haber verdiririm, davet ederim. Ben Pendik Belediyesi’ni ziyaret ettiğimde bir kez masaya oturduk. Ondan sonra Sayın Başkan’ı 20 kez davet ettiğim halde; bir açılışa, bir toplantıya, bir buluşmaya, bir şantiye ziyaretine bile -bak gelmemiştir demeyeceğim- gelememiştir. Gelemez. Çarpılırlar Ekrem’le yan yana görünürse bunlar. Bir kişi onlara parmağını gösterir. Bana, 5 yıl üzerine ilk kez bir davet geldi. Ben de çıktım otobüsün üstünde dedim ki, ‘Allah razı olsun. 5 yıl üzerine beni ilk kez davet ettiler’ dedim. Aday hemen yetişti; ‘Ne daveti? Yok öyle bir davet. Nereden davet edildi?’ Sanki davet etmek ayıp. Davet etmek bizim kültürümüzde var. Davete icabet de bizim kültürümüzde var. Sonra bakanlık tutuştu. Sonra belediye aradı, ‘Acaba sehven mi yolladık?’ Yahu telaşa bakar mısınız? Bu ne biliyor musunuz? İşte o bir kişiden talimat almanın, o bir kişinin yarattığı korku. Bu korkuyu silin atın kardeşim. Korku duvarlarını yıkın. Cumhuriyet rejimi var bizde. Demokrasi var. Cumhuriyet ve demokrasinin olduğu yerde yönetici, vatandaşına had bildiremez. Yönetici, vatandaşının karşısında haddini bilen olur. Öyle had bildirmek yok.”
“OYUNUZA ZEVAL GETİRMEYİZ”
“O bakımdan diyorum ki; fikri hür, vicdanı irfanı hür, sizinle konuşan, sizi dinleyen, sizin düşüncelerinizi alan, yasaya, hukuka uygun bir süreç yöneten, ahlaklı, erdemli, partizanlık yapmayan, particilik yapmayan iki adayınız var. Birisi Pendik’te Tarık Balyalı, öbürü İstanbul’da Ekrem İmamoğlu. Biz, oyunuzu istiyoruz sevgili hemşerilerim. Oyunuza zeval getirmeyiz. Oyunuzu gururla taşırız. Karşılığını veririz. Halkımıza veririz. Milletimize veririz. Bu şehrin evlatlarına veririz. Unutun bütün siyasi ezberlerinizi. Çünkü biz de unuttuk siyasi ezberlerimizi. Başka bir memleket hayal ediyoruz. İnsanların birbirine karşı siyaset üzerinden düşmanlaştığı değil, siyaseti ideolojiyi bir zenginlik olarak görüp, bu ülkenin, bu şehrin bütün etnik gruplarını, bütün kültürlerini, bütün inançlarını, her şeyini kol kola, omuz omuza bir şehir ve bir ülke var etme çabası içindeyiz.”
KURUM’A ‘KENT LOKANTASI’ YANITI: MİLLETİN İHTİYAÇLARIYLA DALGA GEÇME
İmamoğlu, toplantının ardından, gazetecilerin rakibi Murat Kurum’un Kent Lokantalarıyla ilgili “Biz iki gecede yaparız. Çay bardağıyla su vermekle süt vermekle olmuyor işler” açıklamasıyla ilgili sorusunu yanıtladı. İmamoğlu, soruya, “Allah akıl versin. Ben bu laflarından sonra vallahi ne diyeyim? Ne dersine çalışmış, üzülüyorum, ne bu milleti tanıyor. Yapılan iyi hizmetleri al da kopyala; onlarla dalga geçme. Milletin ihtiyaçlarıyla dalga geçme. Kent Lokantalarında 2,5-3 milyon insan yemek yedi. Gerçekten şaşırmış durumda. Zaman daraldıkça yapamayacağını anlıyor. Kendini ispat çabasında, ama çok kötü cevaplar veriyor. Çok kötü sözler veriyor. Dedim ya; 31 Mart’ı inşallah çıkartır” yanıtını verdi.